Farklı yaşamlar aynı sözde buluşuyor: Özgürlük (21)
- 09:01 21 Kasım 2025
- Dosya
Yargı şiddetinin görünmez ağı: Cezasızlık ve keyfi kararlar
Nazlıcan Nujin Yıldız
İZMİR – Avukat Nevraz Sığın, kadınların adalet mekanizmasında “keyfi kararlar” ve “bireysel uygulamalar” nedeniyle yeniden şiddete maruz bırakıldığını belirtiyor. Nevraz Sığın, ‘Aile Yılı’ ilanının yargı kararlarını doğrudan etkilediğini ve aileye yönelik hassasiyetin “aile içinde katledilen kadınlar için gösterilmediğini” vurguluyor.
Erkek egemen iktidarın kadına yönelik politikaları ve derinleşen toplumsal cinsiyet eşitsizliği, erkek şiddetinin her geçen gün daha görünür ve daha ağır bir boyuta ulaşmasına yol açarken, kadınlar yalnızca fiziksel şiddetle değil, yaşamın tüm alanlarına yayılan çok yönlü şiddet biçimleriyle karşı karşıya kalıyor. Kadın mücadelesinin yıllara yayılan direnci sayesinde fiziksel, psikolojik ve toplumsal şiddet daha fazla görünür hale gelse de, kadınların gündelik yaşamını ve adalet arayışını doğrudan etkileyen yargı şiddeti, hâlâ en görünmez bırakılan şiddet türlerinden biri olarak varlığını koruyor.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne yaklaşılırken, kadınların adalet mekanizması içinde maruz bırakıldığı ayrımcı, cinsiyetçi uygulamalar; cezasızlık politikalarıyla ödüllendirilen failler; kadınların yaşam biçimlerinin sorgulanması ve mahkeme kararlarıyla yeniden üretilen şiddet döngüsü, kadın katliamlarının artışında belirleyici bir rol oynuyor. Bu tablo, devletin şiddet karşısında koruyucu bir mekanizma olması gerekirken, bizzat adalet mekanizmasının kadınlar için bir şiddet aracına dönüştüğünü gösteriyor.
Dosyamızın bu bölümünde Avukat Nevraz Sığın, yargı şiddetinin kadınlar açısından en görünmez fakat en belirleyici şiddet türlerinden biri olduğuna dikkat çekerek özellikle “aile yılı” gibi siyasi yönelimlerin yargı pratiğini doğrudan etkilediğine dair değerlendirmelerde bulunuyor.
‘Yargı şiddeti en çok konuşulması gereken şiddet türü’
Kadına yönelik yargı şiddetinin, konuşulmayan ancak en çok konuşulması gereken şiddet türü olduğunu belirten Nevraz Sığın, “Gün sonunda herkes bir şikâyeti olduğunda, kira uyuşmazlığı olduğunda, boşanmak istediğinde, ticari anlaşmazlıkları olduğunda mahkemeye gidiyor.
Bir de bunun ceza boyutu var. Erkek şiddetine maruz kalan kadınların, karakola gitmek dışında bir seçenekleri ne yazık ki yok. Bu zaten kendi hakkını alma girişimi olur. Bunu sağlaması gereken mahkemeler, kolluk vasıtasıyla savcılıklar, karakollar. Aile içi şiddet büroları da şu an bunu adliyelerde yapıyor. Teoride büyük bir sıkıntı yok, mevzuata dair de bir sorun yok ama bunun iş hali ile ilgili çok büyük sıkıntımız var. Kendi dosyalarımdan örnek verebilirim.
Karakolun çoğu zaman çokça şikâyeti almadığını görüyoruz. Bu en büyük sorun. Yani bir karakol bir şikâyeti nasıl almaz? Nereye gitsin bu kadın? Devlet korunmayacaksa kim koruyacak? Koruyacak olan makam öncelikle şikâyeti almıyor. Diyelim ki şikayetini aldı bir şekilde. Savcıyla muhatap oluyorsun, savcının tamamen iki dudağı arasındasın. Yani durum çok bireysel. Burada da sorunumuz bence savcılıklarla alakalı çok bireysel olması. Çok keyfi uygulamalar var. Bir savcının A dediğine, diğeri B diyor. Bunların arasında yeknesak bir uygulama yok. Bu konuda hassasiyet olması gerekiyor” diye belirtiyor.
‘Bireysel kararlar yargı şiddetini oluşturuyor’
Katledilmeye çalışılan bir kadının avukatlığını yaptığını paylaşan Nevraz Sığın, bireysel kararların yargı süreçlerini etkilemesine dair dosyadan örnek veriyor. Kadının şikayetinin ardından failin Asliye Ceza Mahkemesi’nde “tehdit” suçuyla yargılandığını söyleyen Nevraz Sığın, “Neyse ki Asliye Ceza Mahkemesi'nde iyi bir hâkime denk geldik. Dosyada görevsizlik karar verip Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Hâkim bu dosyanın Asliye Ceza'nın görev alanında değil, Ağır Ceza'nın görev alanında olduğunu söyledi. İki kere benzer şeyleri yaşadık. Kötü bir savcıya ama iyi bir hâkime denk geldik. Tam tersi de olduğu oluyor. Yani biz burada çok keyfi uygulamalar görüyoruz. Sorunumuz bu. Kanun zaten belli. Uygulayacak olanlar da savcılar, yargıçlar ve avukatlar da bir tarafı. Ben A savcısına gittiğimde böyle karar alıyorum da B savcısına gittiğimde niye böyle bir karar almıyorum? Yani bunların hepsi, bahsettiğimiz şiddeti oluşturuyor kadınlar üzerinde. Hukuk bellidir, uygulanırlığının da daha öngörülebilir olması gerekiyor. Bunlar da bizi yargı şiddetinden çıkartan şeyler oluyor” sözlerine yer veriyor.
‘Aileye karşı oluşan hassasiyet, katledilen kadınlar için de oluşsun’
“Aile Yılı” ilanının, özellikle aile içerisinde katledilen, şiddete ve tecavüze uğrayan kadınların davalarına olan etkisine değinen Nevraz Sığın, bu ilanın yargı şiddetine etkisini ise şu ifadelerle anlatıyor: “Yine yeknesak uygulamalara dönüyor olay. Kadının beyanının soruşturma açılma noktasında esas olması gerekiyor. Herhangi bir yazışmada, mahkeme yazışmaları dışında da bakanlıktan aldığımız herhangi bir yazıda antetin yanında bir de aile yılı logosu oluyor. Bunu etkilememesi mümkün değil. Aldığın kâğıtta aile yılı yazıyor. Aile yılını yazan kim? Yürütmenin başındaki zat. Bu bilinçli yapılan bir şey. Aile yılı niye ilan edildi? Neden hayvan hakları yılı ilan edilmedi de aile yılı ilan edildi. Çünkü baskı var. Senin beynini empoze ediyor aile ile. Her şeyde anketin yanına yazılması zorunlu, damgası var. Bunu tartışmamız gerekiyor demek ki. Aileye ilişkin bir hassasiyet oluştu son zamanlarda yöneten ekipte. Aile ile ilgili hassasiyet oluşmasında sıkıntı yok, hassasiyet oluşsun ama aynı hassasiyet aile içerisinde öldürülen kadınlar için de oluşsun, aile içerisindeki çocuklara şiddet vakalarında, aile içi taciz vakalarında da oluşsun. Bunun adliyelere yansıması nasıl? Buraya gelene kadar zaten Türkiye'de bu problemler hep vardı. Bu yıl artmadı. Halihazırda olan problemleri düzeltmeye çalışmıyorsun, bir de utanmadan aile yılı ilan ediyorsun.”
‘Aile yılı ilanı, yargı kararlarını etkiliyor’
“Aile Yılı” ilanı yerine İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönülmesi ve 6284 sayılı kanunun etkin uygulanması gerektiğini vurgulayan Nevraz Sığın sözlerini şöyle tamamlıyor: “Bu durum tabii ki yargı kararlarını etkiliyor. Aileye yönelik zihniyet zaten çok uzun süredir bozuktu. ‘Aile Yılı’ ilanı bunun tasdiki oldu. Güzel kararlar aldığımız da oluyor. Bunları ayrı tutarak söyleyebilirim. Zihniyetlerini değiştirecekler. İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönecekler. Kadının da toplumda bir varlık olduğunu, erkek egemen hegemonyadan çıkılması gerektiğini anlayacaklar. Kadını ikinci plana atan, kadını toplumda yok sayan, ekonomik hayatta yok sayan, cam tavan uygulaması yapan politikalarından vazgeçecekler. Kadın da erkek kadar toplumda vardır. Toplumun temel taşıdır hatta.”
Yarın: Dosya 22







