EFFP süreci izliyor: Barışa ayak sürümek Türkiye’nin zararına
- 09:02 3 Kasım 2025
 - Güncel
 
	Melek Avcı
	ANKARA - Prof. Neşe Özgen EFFP olarak süreci yakından izlediklerini ve çalışmalarını sürdürdüklerini belirterek, “Barışın adı bir kez geçirildikten sonra artık hiçbir güç bunu durduramaz. Bu engeli söküp atmaya kararlıyız. Ayak sürümek Türkiye’nin zararınadır” dedi. 
	Sürecin kritik bir aşaması olan 26 Ekim tarihinde Kürt Özgürlük Hareketi, açıklama yaparak Türkiye’den güçlerini geri çekmeye başladığını duyuruldu. Bu adım, Kürdistan, Türkiye ve dünyada yankı bulurken, halkın gözü iktidarın sürece ilişkin atacağı somut adımlarda.  “Bir yıldır gelişmekte olan bu sürecin Türk Devleti tarafından hafife alındığını görüyoruz” diyen Avrupa Özgürlük ve Barış Forumu (EFFP) üyesi Prof. Neşe Özgen, JINNEWS’in sorularını yanıtladı.
“Kampanyada 3-4 ayı geride bıraktık. Dolayısıyla meseleyle yakından ilgiliyiz. Ne olmakta olduğunu, nasıl olmakta olduğunu ve olması gerektiğini ve nasıl olmaması gerektiğine dair bir şeyler söylemeye çalışıyoruz.”
	*Öncelikle hatırlamak adına, şuradan başlayalım, EFFP’nin diaspora koşullarında yeni bir politika geliştirme iddiası, Türkiye ve Kürdistan’daki mevcut siyasal atmosferle nasıl bir etkileşim kurmayı hedefliyor?
	Avrupa Özgürlük ve Barış Forumu üyesiyim. Kendi kurduğumuz bir inisiyatif bu. Akademisyenler, yazarlar, siyasetçiler, aktivistler, gazeteciler, araştırmacılar olarak diasporada yeni bir politika geliştirmeye çalışıyoruz. Uzun bir süredir Türkiye'yi zaten izlemekteyiz ve hem burada yaşam politikasını hem Türkiye'deki ve Kürdistan'daki çeşitli politikaları da etkilemeye çalışan bir grubuz. Bu etkileme nasıl oluyor; çeşitli kampanyalar, sivil değerler geliştirme, şimdiye kadar ihmal edilmiş sivil alan, politik alan arasındaki uçurumu kapatabilme, teori geliştirme, eleştirme, bu gibi şeylerle meşgulüz. 
	Daha önce de bir kampanya yapmıştık, “Öcalan'ı ziyaret etmek istiyorum” kampanyası, “Umut Hakkı” kampanyasıyla birlikte yürütüyorduk bunu ve özellikle de Kıta Avrupa'sında ağırlıklı olarak daha sonra da Kuzey Amerika ülkelerinde, giderek Latin Amerika ülkelerinde de alanında tanınmış isimlerden, politikacılardan, aktivistlerden, akademisyenlerden Öcalan’ı ziyaret etmek istediklerine dair kampanyaya katılmasını sağlayacak çeşitli aktiviteler yapıyorduk. Hayli de katılmak isteyen imza var. Kampanyada 3-4 ayı geride bıraktık. Dolayısıyla meseleyle yakından ilgiliyiz. Ne olmakta olduğunu, nasıl olmakta olduğunu ve olması gerektiğini ve nasıl olmaması gerektiğine dair bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. 
“Gelişmekte olan bu sürecin Türk Devleti tarafından fazla hafife alındığını; daha doğrusu Erdoğan ve çevresindekilerin hafife almakta olduğunu seziyoruz ve bundan ülkemiz adına üzüntü duyuyoruz. Bu artık kişisel bir mesele olarak ele alınmayacak bir durumda.”
	*Kürt Özgürlük Hareketi, 26 Ekim’de Türkiye’den güçlerini geri çekmeye başladığını açıkladı. Bu açıklamayı EFFP olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Süreç açısından karara bakışınız nedir? 
	Bir kere her şeyden önce Kürt Özgürlük Hareketi'nin attığı adımları olumlu buluyoruz. Tabii bu olumluluk her zaman feragati ve fedakarlığı tek taraftan beklemek anlamına gelmiyor. Şubat'ta başlayan ve ondan önceki ilan edilmeyen görüşme, pozisyon alma, haberleşme süreçlerini de dikkate alırsak belki bir yıldan fazladır gelişmekte olan bu sürecin Türk Devleti tarafından fazla hafife alındığını; daha doğrusu Erdoğan ve çevresindekilerin hafife almakta olduğunu seziyoruz ve bundan ülkemiz adına üzüntü duyuyoruz.
	Çünkü 86 milyon insanı ilgilendiren bir meselede, hatta 86 milyonu da geçtim, geniş bir Orta Doğu coğrafyasını, Kürdistan coğrafyasını, neredeyse 100 milyondan 120 milyona yakın insanı ilgilendiren bir meselede bu kadar gönülsüz davranılmasını milletin yararına olacak bir mevzudan anlamsızca bu kadar kaçılmasını bütün meselenin kişisel kariyer hesaplarına gelip saplanmasını pek hoş karşılamıyoruz. Bunun devletlerarası hukuka uygun olmadığı kadar Türk devletinin yapısına da zarar verdiğini düşünüyoruz. Bu artık kişisel bir mesele olarak ele alınmayacak bir durumda. Aksine eğer başarırsak gerçekten bunu yapabilirsek, sadece silah bırakma ve silahların teslimatı ve sonrasında gelişecek olan özel af meseleleri değil ama gerçek bir barış ve demokrasi köprüsünü de buradan kurabilirsek önümüzdeki yıllarca dünyanın hemen her yerinde söylenecek, örnek alınacak, üzerinde konuşulacak, tartışılacak, teorisi yapılacak, teoriye ilave edilecek iyi bir başarıya hep beraber imza atmış olacağız. Bu fırsatın kaçmasını heba olmasını istemiyoruz. 
“Edindiğimiz izlenim Ekim sonuna kadar gerekli adımların atılmakta olduğu ve bunun da üstelik de Council of Europe tarafından da yakından izlendiği yönündeydi.”
	*İmralı’dan gelen son mesajlarda sürecin tıkanma noktasına vardığı için böyle bir adım atıldığı belirtildi. Özellikle komisyondan ziyaret bekleniliyor ama aylardır bu da gerçekleşmedi. Buna dair Avrupa’dan bakış nedir? 
	Mutlaka Türkiye içindekiler çok daha net, çok daha farklı bilgilere ve izlenimlere sahiptirler. Dolayısıyla bizim yurt dışından edinebildiğimiz bilgi, ağı, izlenim, konuşmalar, tartışmalar daha farklı noktalarda cereyan edebiliyor. Dolayısıyla Türkiye içinden ve dışından iki ayrı görüş alma konusundaki hassasiyetiniz için teşekkürler. Özetle sevgili halkımızın dediği gibi herkes kendince işin bir parçasını biliyor. Biz bu filin muhtelif noktalarını tutmaktayız şu anda ve bütün parçalara hâkim olduğumuzu söyleyemeyiz. Bunu tarafların söyleyebildiğini de düşünmüyorum üstelik çünkü mesele çok parçalı taraflarca yürütülüyor. Bundan bir süre önce bir grup akademisyen olarak Strasbourg'da Council of Europe toplantılarına katıldık, orada görüşlerimizi aktardık ve Türkiye'nin demokratikleşmesi yolunda neler yapılabileceğine dair çeşitli çalışmaları birlikte geliştirmeye başladık. 
	Orada edindiğimiz izlenim sürecin başlamış olduğu Ekim sonuna kadar gerekli adımların atılmakta olduğu ve bunun da üstelik de Council of Europe tarafından da yakından izlendiği yönündeydi. Dolayısıyla bu sevindirici bir haber ama şunu görmek lazım. Dediğim gibi bu iş kişisel hesaplara, kişisel kariyer hesaplarına, belki geciktirebilirim ve ben kendime buradan birkaç bir şey tırtıklarım diye düşünülecek bir iktidar sıkıştırmasına maruz bırakılamayacak kadar önemli. Uluslararası bölgesel bir mesele artık. Şunu ciddi olarak aklımızda tutmamız lazım: Türkiye hakikaten Orta Doğu'daki değişmelere nasıl ayak uyduracak, ne yapacak, şimdiye kadarki saldırgan ve ısrarla başka devletlere müdahil tavrını sürdürmeye devam edecek mi, bundan geriye adam atmayı becerebilecek mi? Demokrasi gelişimini ülke içerisinde bütünün kapasitesine yayabilecek mi, bunları düşünmesi gerekiyor iktidarın, hem AKP'nin hem de MHP'nin. Buradan kendine bir şeyler yontmanın, hem kişisel kariyerini, hem siyasi bekasını buraya bağlamanın bir alemi yok. Görüşmeler olumlu. Yurt dışından da takip ediliyor. Uluslararası yasal süreçlere uyup uymadığı konusunda denetleniyor görebildiğimiz kadarıyla.
“Barışın adı, demokrasinin adı ve avazı kaybolmuyor. İktidar, istediği kadar ayak sürüsün, barışın adı bir kez geçirilmeye başlandıktan sonra bunun önünde artık bir engel olamayacaklar. Bu engeli söküp atmaya kararlıyız.”
	*Hareket birçok adım attı ama iktidar sürecin gerisinde yorumları var, sürecin geciktirilmeye çalışılması, oyalama vs. halkın barış ve demokratikleşme taleplerini nasıl etkiliyor? 
	Ayak sürümeler, geciktirmeye çalışmalar sadece ve sadece Türkiye'nin zararınadır. Tekrar ediyorum, sadece ve sadece Türkiye'nin zararınadır. Bunun iyice idrak edilmesi gerekiyor. Bir diğer nokta şunu görmek lazım. 2009'daki, 2013'teki, 2004'teki, 1990'ların sonundaki çeşitli girişimlerin her birine farkındaysanız bütün sözlerimize orada nerelerde düştüğümüzü, nerelerde daha iyi hareket ettiğimizi, nerelerde hangi tür demokrasi anlayışını geliştirmeye çalıştığımızı anarak başlıyoruz. Demek ki barışın adı, demokrasinin adı ve avazı kaybolmuyor. Her ne kadar girişimler başarısız olmuş da olsa, kesintiye uğramış da olsa, tıkanmaya çalışılmış da olsa, aradan süre de geçse barışın adını koyduğunuz yerde o avaz kalıyor. Her zaman bir sonraki aşamaya nerede hata yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, neden daha ileriye gidemediğimizi düşünerek başlıyoruz.  Yani iktidar, hükümet, AKP adına ne derseniz deyin, istediği kadar ayak sürüsün, barışın adı bir kez geçirilmeye başlandıktan sonra bunun önünde artık bir engel olamayacaklar. Bu engeli söküp atmaya kararlıyız hepimiz aslında bütün Türkiye, Kürdistan, Orta Doğu halkları. Görüyorsunuz, Orta Doğu halkları İsrail'i durdurmayı bir süre, yalan bir modda da olsa en azından bu hamleyi atmaya zorlayabildi. 
“Türkiye'nin şunu çok çok ciddiye alması lazım. Kürtlerin, ana dilde konuşma, halay çekme, eşit vatandaşlık meselesiyle bir 50 yıl daha uğraşabileceğini mi düşünüyorlar? Bu nasıl bir aymazlıktır. Biraz aklı selimlerini çalıştırıp harekete geçmeliler.”
	*Türk devletinin süreci hafife aldığını söylediniz, tüm bölge açısından değerlendirdiğiniz de olası savaş ve çatışma riskleri bağlamında mı bunu ifade ediyorsunuz? Sizce bu tutum barışın önünde nasıl bir engel oluşturuyor?
	Şunu düşünmesi lazım iktidarın; çeşitli devletlerin vatandaşları da olsalar Kürtler üç bölgede şu anda otonom bölge kurmak durumundalar. Yani Irak'taki federasyon yapısı, Rojava'daki otonom yapı veya yarı otonom yapı, İran'da kendi devletiyle pazarlık etmekte olan bir Kürt yapısı var. Dolayısıyla Türkiye'nin şunu çok çok ciddiye alması lazım. Dediğim gibi farklı üretim sistemlerine de sahip olsalar, farklı devlet ve idari yönetim anlayışlarına da sahip olsalar farklı nüfuslar da barındırıyor olsalar, tarihsel kültürel birikimleri de barındırıyor olsalar kendi devletleriyle ilişkilerinde üç yerden çeşitli biçimlerde kendi yapılarını kurabilmiş olan Kürtlerin, Türkiye içerisinde ana dilde konuşma, halay çekme, her ne bileyim eğitimini sürdürme, varlığını eşit vatandaşlık olarak ispatlayabilme meselesiyle bir 50 yıl daha uğraşabileceğini mi düşünüyorlar?
	Bu nasıl bir aymazlıktır. Yangın yerine dönmüş olan bir yapıyla uğraşıyoruz. İnsanların canı burnunda. Türkiye'nin hali bu savaş nedeniyle geldiği yer belli. Bu ülke 40-,50 yıldır bu savaşın bedelini büyük acılarla ödüyor. Bunu sadece Kürt toplumu ödemiyor. Bütün Türkiye halkları ödüyor. Türkiye toplumu ödüyor. Bu acıları hak ediyor mu insanlar, bu savaş mantığının içerisinde bu kadar sürüklenmeyi, eninde sonunda bütün bütçesini savaş baronlarına, finans baronlarına, uluslararası uyuşturucu kartellerine kadar uzanan bilmem hangi belaların eline teslim edip kendi bu kadar sömürülmeyi hak ediyor mu? Etmiyor tabii ki. Türkiye toplumu iyi, güzel ve güçlü bir toplumdur. Kendi varlık nedenini hatırlayabilen buna karşı mücadele etmesi gerektiğini bilen, ama zaman zaman çaresizleşen bir toplum. Bunda ayıp bir şey yok. Her toplum zaman zaman çaresizleşir. Mücadeleyi de her zaman sürdürmüş olmakla övünürüz yapı olarak. Dolayısıyla biraz aklı selime varıp kendi çıkarlarına olarak yoksa halkların çıkarı her zaman kendi hükmünü sürdürür, kendi zamanını sürdürür. Biraz aklı selimlerini çalıştırıp harekete geçseler iyi olacak artık.
“Basit bir biçimde genel geçici aflar ya da yerleştirmelerle değil, bunun bir yasal süreci oturtulması gerek. Bunun dışında gerekli yasal düzenlemelerin yapılmalıdır. Demokrasi aynı zamanda eşit kazanç hakkıdır, eşit ortak yaşam hakkıdır.”
	*Süreç boyunca ve önümüzdeki dönemde Avrupa Özgürlük ve Barış Forumu olarak süreci nasıl izlemeyi planlıyorsunuz? Kararlara ilişkin basın duyurusu yayınlayarak taleplerinizi dile getirmiştiniz nedir bunlar? 
	Evet, bir basın duyurusu yayınladık. Orada temel vurgumuz bunun bütün Türkiye toplumunu ilgilendirdiği. Sadece iki taraf arasında silah bırakmaya ve savaşanların meşrulaştırılmasına yönelik bir sıkıştırmaya gitmemesi gerektiği aslında bütün toplumun bu barış meselesinden demokrasi adına yararlanması gerektiği. Asıl vurgumuz burası. Dört önemli vurgumuz var. Bir tanesi hem Türkiye’nin kendi anayasasına hem de imza attığı uluslararası yasalar çerçevesine uygun davranması, itaat etmesi,  her şeyden önce mevcudun uygulanmasıdır. Siyasi tutsaklara gereken özgürlüklerin verilmesi, silah bırakma meselesinin çok daha kapsamlı sivil yapıları ve izleme komitelerini işin içine alarak cereyan etmesi ve uluslararası izleme gözlem kurullarıyla birlikte bu meselenin telafi edici hukuk çerçevesinde alınmasıdır. Basit bir biçimde genel geçici aflar ya da yerleştirmelerle değil, bunun bir yasal süreci oturtulmasıdır. Üçüncüsü, bu mevzunun bütün Türkiye mevzusu olduğundan hareketle demokrasinin bütün kesimler, bütün yapıları için bir hak haline getirilmesi, insan haklarının itibarının iadesi ve insanların itibarının iadesi bütün Türkiye toplumunun itibarının iadesi önemlidir. Bunun dışında gerekli yasal düzenlemelerin yapılması yani KHK'ların, terörle mücadele kanununun, insanları adım atmaktan, nefes almaktan, bırakın muhalif olmayı, iktidarın hoşuna gitmeyen herhangi bir şey söylemekten korkutan, terör iklimini Türkiye'ye hâkim kılan, terör kavramının içini boşaltan ve AKP'li olmayan herkese rahatlıkla 13 yaşındaki çocuktan 85 yaşındaki tarlasını savunan köylüye kadar herkese terörist damgası vuran bütün bu yasal sistematiğin düzgün hale getirilmesi gerek.
	Ayrıca demokrasi sadece insan haklarında sınırlı bir mesele değildir. Demokrasi aynı zamanda eşit kazanç hakkıdır, eşit ortak yaşam hakkıdır. Demokrasi aynı zamanda insanların onurla kendilerinin ve çocuklarının geleceğini sürdürebilme hakkıdır. Bir ülkeyi yaşamak için seçtiğimizde bunu onurla yapma hakkıdır. Demokrasi sadece söz özgürlüğü, hayatta kalabilme özgürlüğü değil, buraya sıkıştıramayız. Biz onurla bir ülkede yaşamayı seçiyorsak o ülkenin devleti de bu onuru bize bahşedemez. Biz o ülkenin devletine bizim de devletimiz olma onurunu bahşederiz ya da bahşetmeyiz. Bunu devletin bir kez daha bir hatırlaması gerekiyor ve yönetenlerin. 
"Erdoğan'ın çıkıp yapılan süreci bir anlatmasını bekliyoruz."
	*Son olarak ne demek istersiniz?
	Karamsar değiliz. Çeşitli kısıtlamalar olabilir ama durum ilerleyecektir. Bu ayın sonuna kadar Erdoğan'ın çıkıp yapılan süreci bir anlatmasını bekliyoruz. Elbette kendi başarısını da söyler. Bizce başarı gerçekten demokrasidir ve barıştır. Onun dışında başka bir şey değil. Biz işlerimizi sürdüreceğiz. Aralık’ta büyük bir konferans toplamayı tasarlıyoruz. Formlaşıyoruz, giderek daha yapılanmış bir sivil oluşum haline geliyoruz. Çalışmalarımızı sürdüreceğiz ve asıl olarak izlemeye devam edeceğiz. 

				
				
				
				
				





