‘Nöro-çeşitli bireylerin özne olduğu bir politik hattın örülmesi şart'
- 13:01 22 Kasım 2025
- Güncel
AMED - Düzenlenen “Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde Nöro-çeşitliler ve eşit yurttaşlık” çalıştayında, kritik süreçte nöro-çeşitli bireylerin perspektifini güçlendirmek için gerekli hususlara ve eşit yurttaşlık hakkına dikkat çekildi.
Amed Büyükşehir Belediyesi Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Dairesi Başkanlığı, nöro-çeşitlilik perspektifini güçlendirmek ve eşit yurttaşlık hakkına dikkat çekmek amacıyla “Barış ve demokratik toplum sürecinde Nöro-çeşitliler ve eşit yurttaşlık” çalıştayı düzenledi. Amed’in Yenişehir ilçesinde bulunan Mitannia Regency Hotel’de düzenlenen etkinliğe Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Amed Büyükşehir Belediye Eşbaşkanları Serra Bucak ve Doğan Hatun, ilçe belediye eşbaşkanları, bu alanda çalışma yürüten sivil toplum örgütü temsilcileri ve çok sayıda engelli yurttaş katıldı. Çalıştay boyunca yapılan tüm konuşmalar işaret dili tercümanları tarafından görsel bir dille betimlendi.
‘Engelli politikalarını her alanda hayata geçirmek için çalışıyoruz’
Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Serra Bucak, hem engelli politikasını hayata geçirmek hem de bunları politika ile sınırlandırmayıp kent hizmetlerinde kapsayıcı olmak suretiyle çalışmalar sürdürdüklerini belirterek, “DBB ve DEM Parti Engelli Komisyonu ve engelli derneklerinin öncülüğü ve Engelli Dairesi Başkanlığı çalışmaları ile bir araya geldik. Bizler 2024 yılında seçildikten kısa bir süre sonra Engelli Daire Başkanlığını kurduk. Bizimle her daim iş birliği içinde olan, bize fikirlerini sunmaktan geri durmayan arkadaşlarımız bunu iyi biliyor. Hem engelli politikasını hayata geçirmek ve yalnızca politika ile sınırlandırmayıp; politik faaliyetlerde, kent hizmetlerinde kapsayıcı olmak suretiyle çalışmalarımızı devam ettiriyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Kamusal politikaları ve eğitim faaliyetlerini güçlendirmek için buradayız’
Eşitlikçi, özgürlükçü yaklaşımları anlamak ve kabul etmek, buna dair uyumlayıcı politikaları hayata geçirmeye çalıştıklarını dile getiren Serra Bucak, “Bugün de bu çalıştayı hep birlikte gerçekleştireceğiz. Bu farklı bir alan; belki bizim de üzerine çok çalışmadığımız, henüz detaylı bilgiye sahip olmadığımız ama danışanlarımız olduğu ve onların ebeveynlerinin yararlandığı danışmanlık merkezlerimiz var. DEM Parti’nin bu konudaki paradigması ve Büyükşehir Belediyesinin kararlığı ile eşitlikçi, özgürlükçü yaklaşımları anlamak ve kabul etmek, buna dair uyumlayıcı politikaları hayata geçirmeye çalışıyoruz. Önyargıları, kalıp yargıları ve dışlayıcı dili ortadan kaldırmak için politikalarımızı sürdürüyoruz. Kamusal politikaları ve eğitim faaliyetlerini güçlendirmek için buradayız. Mekânsal uyumlamaları sağlamak için de bunun bir kamu sorumluluğu olduğunu bilen bir yerden yaklaşmaktayız” dedi.
'Barış sadece silahların susması ile gerçekleşmez’
Ardından DEM Parti Engelliler Komisyonu Eş Sözcüsü Hatice Betül Çelebi konuştu. Hatice Betül Çelebi, nöro-çeşitler için sadece silahların susmasının gerçek manada barış olmadığını söyleyerek, “Nöro-çeşitler yaşadıkları ortamın ışığına, rengine, sıcaklığına inanılmaz derecede önem verirler ve bu farklılıkların ortadan kalkması; sıradaki değişimler onlar için güven ortamıdır. Nöro-çeşitler için silahların susması gerçek manada bir barış mıdır? Hayır. Bugün ‘toplumsal barış’ dediğimiz mesele, nöro-çeşitler için maalesef ki geçerli değildir. Zira kamusal ve toplumsal alanda gerçekten varlıklarına savaş açılmış bir kimlikten bahsediyoruz. Yine baktığımızda Cibra, varlıklarına savaş açılmış bir kimlikten bahsediyor; aynı duygular birbirleriyle karşılaştıklarında huzuru bulurlar diyor. Evet, bizler aynı duyguları paylaşan insanlar olarak bugün bir aradayız. Ama sadece duyguları paylaşmayacağız, bir de sorularımız var; onların cevaplarını bulmaya çalışacağız. Mesela; Konya’dan Kayseri’ye, Trabzon’dan Diyarbakır’a, Şırnak’a, Yüksekova’ya, İstanbul’a, Ankara’ya kadar bütün nöro-çeşitli anne ve babaların ‘benden sonra ne olacak?’ olan yakıcı sorusuna cevap bulmaya çalışacağız” dedi.
Daha sonra konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, engelli yurttaşların onurlu bir yaşam hakkı için her şeyden önce mevcut engellilik kültürünün dönüşmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Gerçekten tarihi ve çok önemli bir çalışma. Bu çalışmaya partimiz ve yerel yönetimlerimiz adına ev sahipliği yaptığı için Amed Büyükşehir Belediyesine yakışır bir çalışma olması dolayısıyla kendilerini yürekten kutluyorum. Değerli arkadaşlar, bizler bugün burada sadece bir çalıştay yapmayacağız. Türkiye’nin uzun zamandır konuşmaktan kaçındığı, görmezden geldiği, ötekileştirdiği, ötekileştirdikçe sorunlarının ağırlaştığı bir hak mücadelesini konuşacağız. Engelli yurttaşların onurlu bir yaşam hakkı için her şeyden önce mevcut engellilik kültürünün dönüşmesi gerekiyor. Ülkemizde engellilik konusu, DEM Parti Engelliler Manifestosu açıklanana kadar eşit yurttaşlık bağlamında tartışılmamıştı. Bunun altını özellikle çizmek isteriz. Bu kıymetli çalışmayı hazırlayan Engelliler Komisyonumuzu, komisyonumuzun eş sözcüsü Hatice Betül Çelebi ve emek veren bütün arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum” ifadelerini kullandı.
'Manifestomuz denkleştirme ilkesini temel alıyor'
Komisyonun yapmış olduğu çalışmalarda DEM Parti’de büyük bir farkındalık oluşmaya başladığını aktaran Tülay Hatimoğulları, “Bunlar yeterli midir? Hayır. Yaşamın her alanında eksikliklerle karşılaştığımız aşikâr. Bu anlamda bir farkındalık ve bilinç oluşturma çalışması ne yazık ki yeterli ölçüde yapılmıyor. Bu anlamıyla partimizin komisyonunun başlatmış olduğu bu çalışma hem biz partililer için hem de toplumda engellilerin yaşamları konusunda farkındalık yaratma ve sağlamcı ideoloji ile hesaplaşma bakımından çok önemli adımlar attırmaktadır. Bir kez daha tekrar ediyorum, DEM Parti Engellilik Manifestosu sadece bir politika belgesi değildir. Yıllardır tıbbi modele sıkıştırılmış, acıma ve yardım ilişkisine hapsedilmiş engellilik algısını kökten değiştiren yeni bir toplumsal sözleşmenin çağrısıdır. Toplumsal barışı konuştuğumuz bugünlerde 10 milyon engelli yurttaş ve ailesini gören bir yerden hareket etmek zorundayız. Manifestomuz engelliliği bireyin kusuru olarak değil, toplumsal örgütlenmenin eksikliği olarak tanımlayarak sağlamcı ideolojiyi reddeden; farklılıkları zenginlik olarak kabul eden, denkleştirme ilkesini temel alan özgürlükçü, demokratik ve eşitlikçi bir paradigmayı sunuyor” dedi.
Engelli yurttaşların haklarına değindi
Komisyonun yapmış olduğu çalışmalarda DEM Parti’de büyük bir farkındalık olmaya başladığını aktaran Tülay Hatimoğulları, “Bunlar yeterli midir? Hayır. Yaşamın her alanında eksikliklerle karşılaştığımız aşikâr. Bu anlamda bir farkındalık ve bilinç oluşturma çalışması ne yazık ki yeterli ölçüde yapılmıyor. Bu anlamıyla partimizin komisyonun başlatmış olduğu bu çalışma hem biz partililere hem de bütün toplumda engellilerin yaşamları, bu konuda farkındalık, sağlamcı ideolojiyle hesaplaşma bakımından çok önemli adımlar artırmaktadır bizler. Bir kez daha tekrar ediyorum, DEM Parti Engellilik Manifestosu sadece bir politika belgesi değildir. Yıllardır tıbbi modele sıkıştırılmış acıma ve yardım ilişkisine hapsedilmiş engellilik algısını kökten değiştiren yeni bir toplumsal sözleşmenin çağrısıdır. Toplumsal barışı konuştuğumuz bugünlerde 10 milyon engelli yurttaş ve ailesini gören bir yerden hareket etmek zorundayız. Manifestomuz engelliliği bireyin kusuru olarak değil toplumsal örgütlenmenin eksikliği olarak tanımlayarak sağlamcı ideolojiyi reddeden, farklılıkları zenginlik olarak kabul eden, denkleştirme ilkesini temel alan özgürlükçü, demokratik ve eşitlikçi bir paradigmayı sunuyor. Engelli yurttaşların yaşamları ve hakları üzerinde temel özne olarak gören politikamız yerel yönetimlerden kamusal politikalara, dilden kültüre kadar geniş bir dönüşümün çağrısını yapıyor. Barışı, demokratik katılımı ve eşit yurttaşlığı engellilik mücadelesinin tam da merkezine yerleştiriyor” sözlerine yer verdi.
Belediyelerin engellilik tutum belgesi hazırlığına dikkat çekti
Tülay Hatimoğulları, bugünün sonunda ulaşacakları sonuç ve önerilerin otistik başta olmak üzere nöroçeşitlilik politikalarını belirleyeceğini kaydederek, devamında şu şekilde konuştu: “Bizler bu manifestonun perspektifi ile hareket ederek, Amed’de, Van ve Mardin Büyükşehir Belediyelerimizde Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Daire Başkanlığını kurduk. Daha önce verilmeyen hizmetler verilmeye başlandı. Tüm belediyelerimiz için engellilik tutum belgesini hayata geçirmeye çalışıyoruz. Bu sürece nasıl yaklaşılması gerektiğine dair güçlü bir yönetmelik hazırladık. Yerel yönetimlerimiz bu yönetmelik çerçevesinde çeşitli çalışmalar yürütüyor. Bu yönüyle manifestomuz bugünkü çalıştayın ve hem de önümüzdeki yıllarda aynı zamanda politik anlamdaki yol haritamızın da ta kendisidir. Bugün yapılacak olan Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde Nöro-çeşitlilik ve Eşit Yurttaşlık Çalıştayı, Türkiye’de bu bağlamda ilk kez gerçekleşiyor. İlk kez otistik bireyler, anneler, babalar, uzmanlar, aktivistler yerel yönetimlerde aynı masada bilgi ve deneyim paylaşacaklar.
Bugünün sonunda ulaşacağımız sonuç ve öneriler otistik başta olmak üzere nöroçeşitlilik politikalarımızı belirleyecek, aynı zamanda bu politikamızla mücadele hattımızı hep birlikte güçlendirmeye çalışacağız. Bu nedenle bu çalıştay bizim için sadece bir etkinlik değil, tüm engelliler için yeni, eşitçi, adil bir yaşamın mümkün olduğunu ve yeni bir yaşamı birlikte kurabileceğimizin iradesini ortaya koymaktır aynı zamanda. Bu ülkede engellilik, nöroçeşitlilik hâlâ bir yardım alanı, acınacak bir durum ve bir tıbbi kusur olarak görülmektedir ne yazık ki. Biz bu yaklaşımı kökten reddediyoruz. Sorun bireyde ve bedende değil. Sorunun kaynağı toplumun, devletin ve dolayısıyla kamu hizmetinin örgütlenme biçimindedir. Yani toplumun, devletin, resmi ideolojinin algısının ta kendisindedir. Bu eşitsizlik sağlamcı ideolojide uygulanan politikalardan ciddi anlamda beslenmektedir. Engellilik bir eksiklik ya da bir kusur değil, bir toplumsal kimlik ve bir varoluştur. Toplumsal barışın, dayanışmanın, erişilebilir bir yaşamın, demokrasinin kurumsallaştığı bir yerde bu sağlamcılığa, eşitsizliğe asla yer verilmemelidir. Tam da bu nedenle tüm engellilerin ve bugünkü bağlamda nöroçeşitli bireylerin özne olduğu bir politik hattın örülmesi şarttır.
‘Barış olmadan eşit yurttaşlıktan bahsetmek mümkün değildir’
Değerli engelli yoldaşlarım, değerli Türkiye yurttaşları; bakın, barış olmadan demokratik erişim olamaz. Barış olmadan eşit yurttaşlıktan bahsetmek mümkün değildir. Barış olmadan özgür bir yaşamdan bahsetmek mümkün değildir. Barış ve nöroçeşitliliği neden aynı cümlenin içinde kullanmayı tercih ediyoruz bizler? Çünkü biliyoruz ki savaşın da, çatışmanın da, şiddetin de, belirsizliğin de, depremin de, ekonomik krizin de, yoksulluğun da en ağır yükünü engelliler yaşıyor. Nöroçeşitli bireyler ve aileleri bunun en ağır bedelini ödüyor. Bölgemizde yaşanan savaşların, mayınlı alanların, topluma yönelik katliam girişimlerinin yüz binlerce insanımızı engelli bıraktığını biliyoruz.
‘Bütçe sosyal politikalardan kısılarak savaşa ayrılmaya devam ediliyor’
Bugün Türkiye'de 100 yılı aşkındır devam eden bir sorun var: Kürt sorunu. Kürt sorunu yaklaşık 40 yılı aşkın bir süredir bu ülkede çatışmanın ne yazık ki merkezinde. Ve bizler Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemle çözülmesini talep ederken savaşların bitmesi, çatışmanın bitmesi, bombaların patlamaması, güvenlikçi politikalardan uzaklaşılması ve Türkiye’deki başta bütçe olmak üzere ekonomik paylaşımların bu anlamıyla engelli yurttaşlarımıza, yoksullara, işsizlere, emekçilere ve kadınlara yönlendirilmesi için çok ciddi bir mücadele yürüttük. Bu mücadeleyi yürütmeye de devam ediyoruz. Bakın, savaş ve güvenlik politikaları çerçevesinde halkın bütçesi ne yazık ki sosyal politikalardan kısılarak ki bu bir siyasal tercihtir, savaşa ve özel harp politikalarına ayrılmaya devam ediliyor. Yine çoklu krizlerin derinleştiği, çatışmaların rutininin devam ettiği zamanlarda bunun en ağır bedelini çocuklar ödüyor, gençler ödüyor, yetişkinler ödüyor ama en çok da engellilerin bu bedeli ödediğini aklımızdan hiçbir zaman çıkarmamalıyız. Ve sevgili kadınlar, bakın sağlamcı ideoloji saldırgan bir ideolojidir. Ve bundan en fazla olumsuz olarak etkilenen engelli kadınlardır. Engelli kadınlar çoklu ve derin bir ayrışmayla karşı karşıya kalıyorlar. Hem cins ayrımcılığı hem engellilik üzerinden ayrımcılığın birleştiğini düşünün; o ayrımcılığın, o ötekileştirmenin, o yok sayılmanın engelli kadınlar için ne kadar derin olduğunu hepimiz tahmin edebiliyoruz. Yaşayan kadınlar da bunları içimizden en iyi bilenlerdir. Sağlamcı ideoloji, cinsiyetçilik, ırkçılık gibi söylemler ve eylemlerle inşa edilen bir ideolojidir. Engelsizin engelli üzerindeki tahakküm kurması kabul edilemez. Hele ki engelli birey bir kadınsa bu tahakkümün katlanarak arttığının hepimiz farkındayız.
‘Engellilere bütçede yüzde 1,2 reva görülüyor’
Sağlamcı ideoloji, engellilerin temel haklarına ve bedenine yönelik sistematik bir ideolojiyi besleyen, rejimi besleyen bir varlıktır. Bunu kabul etmiyoruz. Bakın, daha geçen gün Manisa'da otistik bir öğrenciye idareci tarafından yapılan saldırı. Ve bu saldırıyla ilgili yapılan açıklamalarda velilerin açıklamaları, toplumun ve iktidarın bu konuya yaklaşımları gerçekten irdelenmesi, üzerinde yoğunca değerlendirme yapılması gereken bir konudur. Bakım evlerinde, okullarda ve yaşamın birçok alanında engellilere yönelik şiddet olanca şiddetiyle ne yazık ki devam ediyor. Siyasi iktidar, eğitim, sağlık, tüm kurumsal hizmetlerin altyapısını ranttan ve sermayeden yana kuruyor. Ve bakın şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Türkiye'nin 2026 bütçesi görüşülüyor. Bu bütçenin görüşmeleri komisyon aşamasında ama son günlerine de yaklaştı. Aralık ayında 14 gün devam edecek bütçe görüşmeleri genel kurula gelecek ve 2026'nın bütçesi kesinleşecek. Ve 2026 bütçesinde engellilere ayrılan pay sadece yüzde 1,2. Yani 10 milyon engelliye ve ailesine reva görülen budur. DEM Parti olarak bizler gerek komisyon aşamasında gerekse genel kurulda her zaman olduğu gibi buna karşı çıkacağız, çıkmaya devam edeceğiz.
‘Her yıl en az 20 bin engellinin resmi ataması gerçekleşmeli’
Ve buradan, bu çalıştaydan somut talebimizi bir kez daha bütün Türkiye kamuoyunun, bütün engelli yurttaşlarımızın duymasını isteriz. Yüzde 1,2’lik bir bütçe ayrımını asla kabul etmiyoruz. Engellilere dönük ciddi anlamda ve yeter ölçekte bir bütçenin ayrılmasının şart olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz. Engellilerin çok ciddi bir istihdam sorunu var. Bununla ilgili devletin belirlemiş olduğu kamusal anlamda kotalar olmasına rağmen yeterince uygulanmadığını, o kotaların da son derece eksik ve yetersiz olduğunun altını çizmek isteriz. Ve bir kez daha şunu belirtmeliyim ki mutlaka her yıl en az 20.000 engellinin resmi ataması gerçekleşmelidir. Erişilebilirlik mevzuatı 2025 yılından bugüne kadar, yılından bu yana hiçbir şekilde uygulanmadı, uygulanmıyor. Ve Türkiye Birleşmiş Milletler Engelliler Sözleşmesi’ne imza atmış olmasına rağmen bunun gerekliliklerini yerine getirmemedeki ısrarını ne yazık ki devam ettiriyor. Bu yıl da bunların derhal yaşama geçmesi için sunduğumuz bütçe önerileri ne yazık ki AKP ve MHP'nin oylarıyla reddedildi.
‘Barış aynı zamanda bir nöro-çeşitlilik politikasıdır’
Bizler Kürt sorununun çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde eşit yurttaşlığı savunduğumuz gibi, engellilerin de geç kalınmış, yaşama geçirilmemiş tüm haklarının gerçek bir toplumsal barış içinde yaşam bulmasını gerekli görüyor ve bunun mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Bu nedenle barış talebimiz sadece bir politik talep olarak ele alınmamalı. Barış talebimiz bir eşitlik talebidir, bir hak talebidir ve bunun mücadelesidir. Ve bu mücadelenin içinde engellilerin de, nöroçeşitlilerin de ve eşit yurttaşlık hakkını savunmayı merkezimize alıyoruz, almaya devam edeceğiz. Barış olmadan demokratik erişim olamaz. Barış olmadan eşit yurttaşlık olamaz. Barış olmadan özgür ve engelsiz bir yaşam kuramayız. Biz bu çalıştayda bir kez daha ilan ediyoruz ki: “Barış aynı zamanda bir engellilik politikasıdır. Barış aynı zamanda bir nöroçeşitlilik politikasıdır. Ve bunun hayata geçmesi için elimizden gelen her türlü çalışmanın ve çabanın içinde olacağız.”
‘Devleti engellilere dönük ayrımcı politikalardan vazgeçmeye çağırıyoruz’
Biz bu sorunların yerelden çözülmesini kesinlikle çok önemsiyoruz. Burada yerel yönetimlere çok önemli görev ve sorumluluklar da düşmektedir. Ama yerelden çözülmesi demek, tek başına belediyelere, yerel yönetimlere yıkılacak bir mesele olmadığının da gayet iyi farkındayız. Bunun merkezi planlamasının merkezi hükümet tarafından yapılması, gerektiği bütçenin merkezi hükümet tarafından ayrılması ve bu planlamaya uygun olarak yereldeki bütün kamusal kurumların bu konuda üzerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmesi acildir, elzemdir. DEM Parti olarak ayrı okullar, ayrı sınıflar, ayrı tatil köyleriyle toplumu bu şekilde ayrıştırma, açık bir ayrıştırma ve bu ayrımcılık yaklaşımlarını da kabul etmiyoruz. Devletin de bu politikalardan vazgeçmesi gerektiğini vurguluyoruz. Bunların hiçbiri eşitlik olarak adlandırılamaz. Yaşamın tüm renkleriyle bizler yeniden ve hep beraber kuracağız. Ve DEM Parti olarak şunu bir kez daha açıklıkla ifade etmek isteriz ki eşitlik, farklılıkların yok sayılmasıyla değil, farklılıkların gözetilmesiyle sağlanır. Bedenleri değil, toplumu eşitleyeceğiz. Bu, herkesin bir ana ilkesi hâline gelmelidir.
‘Eşit yurttaşlık lüks değildir, herkesin kendi hakkıdır’
Türkiye'nin dört bir yanından bu çalıştaya gelen, hep birlikte bugün bu güzel çalıştayı gerçekleştirecek olan akademisyenler, engelli yurttaşlarımız, arkadaşlarımız, otistik bireylerin, sağır otistiklerin, dağılmış gençlerin, nöroçeşitli kadınların hayatına dokunacak yeni bir yerel yönetim çalışmasını ve anlayışını bugün hep beraber konuşacak, hep beraber tartışacağız. Bizler buradan bir kez daha diyoruz ki: “Eşit yurttaşlık hiç kimsenin lüksü değildir. Herkesin kendi hakkıdır, var oluş sebebi olmalıdır.” Ve bizler bu mücadeleyi hiç kimseyi dışarıda bırakmadan, herkesin onuruyla, kimliğiyle, farklılığıyla, eşit yurttaşlık hakkı temelinde engelsiz bir hayatı hep beraber kuracağız. Bunun çalışmasını hep birlikte yürüteceğiz.
Kürt sorununun çözümüne dair Sayın Öcalan’ı dinleyecekler
Dün Türkiye tarihinde çok önemli bir gelişmeye bütün Türkiye ve dünya kamuoyu olarak birlikte tanıklık ettik. Ondan da kısaca bahsederek sözlerimi tamamlayacağım. Biliyorsunuz, dün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kürt sorununun çözümü, barış süreci ile ilgili oluşmuş olan bir komisyon vardı. Ve o komisyonun dün tarihi bir karara imza attığına tanıklık ettik. Nedir bu tarihî karar? İmralı ziyaretini gerçekleştirme kararı. Bu karar gerçekten tarihî bir karar. Ama üzülerek ifade etmeliyim ki bizler bu kararı, komisyona üye olan bütün milletvekili ve siyasi partilerle birlikte bir konsensüsle, bir oy birliğiyle almak isterdik ama öyle olmadı. Oy çokluğuyla bu karar çıktı ve belirlenen komisyon önümüzdeki günlerde adaya giderek Sayın Abdullah Öcalan'la görüşme gerçekleştirecek ve Sayın Öcalan’ın yapmış olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısıyla ilgili görüşmeler yapacak. Yüz yıllık bu ülkenin yüz yıllık sorunu olan Kürt sorununun çözümüne dair Sayın Öcalan’ı dinleyecekler. Bizler, bu kararın elbette bütün Türkiye halklarına barışın tesis edilmesine ve bunu bütün 86 milyon yurttaşımıza armağan edebileceğimiz bir sonuca vesile olmasını diliyoruz.
‘Barış, siyasi partilerin dar manada çıkarlarından daha evladır’
Ama üzüntümüz o ki Cumhuriyet’in kurucu partisinin adaya gitmekten imtina etmesi ve bu sürece olan yaklaşımı bizler tarafından üzüntüyle karşılanmıştır. Yine üzülerek ifade ediyoruz ki, yüz yıllık inkârcı ve imha siyasetinin yarattığı kodlar yeniden ve yeniden diriliyor. Oysa bizim bu dönemde, bu dönemin özgürlüğünde yaratmak istediğimiz şey bu kodları ortadan kaldırmak, cesareti güçlendirmek, cesaretin bulaşıcılığını en yüksek seviyeye taşımaktı. Bu dönemde yine en büyük amacımız ezberlerin bozulmasıydı. Ve bu ezberlerin bozulmasıyla birlikte somut adımların atılmasıydı. Bizler hangi partiye mensup olunursa olunsun, hangi ideolojiden besleniyor olursak olalım, Kürt sorununun çözümünü, barış ve demokratik toplum inşasını en ön plana koymak gibi tarihî bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyayız. Hep söyledik, söylemeye devam edeceğiz. Bu süreç hiç kimsenin ve hiçbir siyasi partinin dar manada çıkarlarına ya da iktidarlarını korumalarına ya da iktidar olmalarına araç hâline dönüştürülecek bir süreç değildir. Bu süreç tarihî bir süreçtir ve bugüne kadarki bütün deneyimlerden farklı olarak son derece özgün ilerlemektedir. Barış, siyasi partilerin dar manada çıkarlarından daha evladır. Ve buradan hareket edilmelidir.
‘Elimize geçmiş bu fırsatı barışla taçlandırmak zorundayız’
İster dolaylı ister doğrudan barış ve çözüm karşıtlığı yapanlar, asla bundan siyaset devşiremezler. Bundan barış çıkaramazlar. Buradan demokratik bir Türkiye yönetimi çıkaramazlar. Dönem, barışa ve çözüme odaklanma dönemi. Bölgesel, küresel ve Türkiye siyasetini doğru okuma dönemi. Dönem, tarihin doğru sayfasında yer alma dönemi. Ve bununla ilgili bizler; ayak sürüyenlere, ayak direyenlere, çözüm sürecine kökten karşı gelenlere, yekten karşı çıkanlara ya da dönemsel anlamda buna katkı vermekten imtina eden her kesime buradan bir kez daha sesleniyoruz: Ne olursa olsun elimizde geçmiş bu tarihî fırsatı, barışla, onurlu bir barış ve demokratik bir çözümle taçlandırmak zorundayız. Hiç kimsenin bundan kaçma lüksü ve hakkı yoktur. Ve bizler bir kez daha bu kararın kalıcı bir barışa vesile olmasını ümit ediyoruz. Yüz yıllık inkâr ve imha siyasetiyle derinleştirilen Kürt sorununun çözülmesiyle ilgili herkesi olanca gücüyle katkı vermeye bir kez daha davet ediyoruz. Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinizi bir kez daha selamlıyorum. Yine bu çalıştayda emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum partimiz adına. Bu çalıştayın son derece verimli geçeceğine inanıyorum.”
Çalıştay, çeşitli konuların sunumlarıyla devam ediyor.







