Avukat Charlotta Lagnander: AK BK ertelemesi ‘istediğinizi yapın demek’
- 09:01 23 Ekim 2024
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - İmralı’ya gitmek için imzacı olan bin 500 avukattan Charlotta Lagnander, tecridi suç olarak nitelendirirken AK BK toplantısında “umut hakkı” için çıkan 2025’e erteleme kararını ise, “‘Ne isterseniz yapabilirsiniz’ diyorlar. Bu yüzden, bu erteleme konusunda endişeliyim” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 18 Mart 2014 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmesini (umut hakkı) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı buldu ve Türkiye’den düzenleme yapmasını talep etti. Türkiye, aradan geçen 10 yıla rağmen bir adım atmaması üzerine ve başlatılan özgürlük kampanyasının etkisiyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 17-19 Eylül tarihleri arasında yaptığı toplantıda AİHM'in ihlal kararlarının ve gerekliliklerin uygulanıp uygulanmadığını ele aldı.
Bu gelişmelerin yanı sıra, Nobel ödüllü 69 isim, İmralı tecridine karşı Temmuz ayında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AK BK), AİHM, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne (OHCHR) mektup göndermişti. Bunun yanı sıra, bin 500’ü aşkın avukat ve kurum temsilcisi ise İmralı ile görüşme sağlanması için imza atmıştı.
İmralı’ya gitmek için imzacı olan bin 500 avukattan biri olan Charlotta Lagnander, JINNEWS’e değerlendirmelerde bulundu.
‘Tecritle ilgili bir yapı oluşturulmuş durumda’
Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi "suç" olarak nitelendiren Charlotta, "Bu, birçok yasaya, evrensel yasalara ve Türkiye’deki ulusal yasalara karşı işlenmiş bir suç. Hakları elinden alınıyor, bence bu çok ciddi bir durum. Kimsenin bunun böyle devam etmemesi gerektiğini düşünmemesi ise daha da ciddi. Cezaevinde olsanız dahi temel haklarınız vardır ve Sayın Öcalan’a hiçbir hak tanınmıyor. Ayrıca Türkiye’de, rejime muhalif olan insanları cezalandırmak ve baskı altına almak için tecrit bir yöntem olarak kullanılmakta. Bu da çok ciddi bir durum. Sayın Öcalan için kullandıkları yöntemi, diğerleri için de kullandılar. Muhalif olduğunu düşündükleri diğer kişiler için de aynı yöntemi kullanıyorlar" dedi.
‘Hiçbir baskı göremiyoruz’
İmralı tecridinin gittikçe ciddi boyutlara ulaştığını ve durumun kötüleştiğini belirten Charlotta, şu sözleri kullandı: "Sayın Öcalan’ın cezaevinde tutulduğu yıllara baktığınızda, ona nasıl davranıldığını görürsünüz; yıllar geçtikçe durum kendisi için daha da kötüleşti. Dolayısıyla, Türkiye'de ya da dünya kamuoyunda büyük bir değişiklik olmazsa, bu umut ışığı, umut hakkı Sayın Öcalan için mümkün olmayacak gibi görünüyor. Çünkü bugün, ona adil bir süreç tanınması, haklarının verilmesi ya da cezaevinden çıkarılması için hiçbir yerden herhangi bir baskı yok. Bence en büyük sorun, Sayın Öcalan ve diğer siyasi tutsaklar için, Türkiye'de kâğıt üzerinde yasaların olması, ancak ne yazık ki bu yasaların uygulanmaması."
‘Yasalar siyasi tutsaklar için bir anlam ifade etmiyor’
Siyasi tutsaklara yönelik yasalarda genel bir sorun olduğunu dile getiren Charlotta, "Gördüğüm kadarıyla Türkiye'deki yasalarla ilgili iki temel sorun var: Tutsakların haklarını gözeten yasalar mevcut, ancak bu yasalara uyulmuyor. Sonuç olarak bu yasalar, tutsaklar için hiçbir anlam ifade etmiyor. Şu anda haklarını alamayan birçok tutsak var ve bunların hepsi siyasi tutsaklar. Ayrıca, Türkiye'de ‘terörizmi’ önlemeye yönelik yeni yasalar çıkarılıyor ve bu yasalar en kötü biçimiyle keyfi olarak kullanılıyor. Çok keyfi bir şekilde uygulanıyorlar. Bu da şundan kaynaklanıyor: Bir şeyle suçlanan ya da cezaevinde olan bir kişi olarak, yasaların sizin tarafınızda olduğundan emin olamazsınız. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Bence bu, Sayın Öcalan ve diğer siyasi tutsaklar için büyük bir sorun” diye kaydetti.
AK BK ertelemesi ‘istediğinizi yapın demek’
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AK BK) görüşmelerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında "umut hakkı" ihlalinin ve Abdullah Öcalan'ın durumunun 2025 yılına ertelenmesinin doğru olmadığını belirten Charlotta, şu ifadeleri kullandı: "Doğru olduğunu düşünmüyorum, çünkü benim görüşüme göre, siyasi bir kişinin adil bir şekilde yargılanması büyük bir gerekliliktir ve anladığım kadarıyla bu Sayın Öcalan ve diğer insanlar için yapılmadı. Diğer tüm siyasi tutuklular için de aynı şeyi düşünüyorum. Türkiye'ye yaptığım ziyaretlerdeki gözlemlerime dayanarak söylüyorum; bu durum, bugün Türkiye'de çok yaygın. Avrupa'da, İsveç'ten Türkiye'ye baktığımızda, Türkiye'nin bir demokrasi olduğunu iddia ediyorlar. Ancak Türkiye'nin siyasi tutsaklara nasıl davrandığını görüyoruz; bu sadece Sayın Öcalan'ı değil, diğer tüm siyasi tutsakları da kapsıyor. Onlara nasıl davranıldığını ve nasıl tutuklandıklarını gözlemliyoruz. Bunu vurgulamak benim için önemli. Ellerindeki yetkiyi kullanmamayı sürekli ertelemek yakışık almaz. CPT örneğinde olduğu gibi; Sayın Öcalan'ı ziyaret etmeyi talep etmemek de buna dahil. Bence bunu yapmak zorundasınız, aksi takdirde 'tamam, tamam' demeye devam edersiniz ve 'Ne isterseniz yapabilirsiniz' demiş olursunuz. Bu nedenle bu erteleme konusunda endişeliyim."
‘Sayın Öcalan’ın haklarını talep etmek son derece normal’
İmralı ile görüşme yapılması için imza atmasının gerekçesini "insan haklarına inanan biri" olmakla açıklayan Charlotta, şöyle konuştu: "İnsan hakları alanında çalışan ve göçmenlerle ilgilenen bir avukatım. Bu dünyadaki herkesin bu yasalardan yararlanma hakkı vardır. Kim olursanız olun, bu haklara sahibiz. 2023 ve 2024'te Türkiye'ye davet edildim ve uluslararası bir delegasyonda yer alarak Diyarbakır'daki diğer avukatlarla arkadaş oldum. Pek çok şeyi gördüm ve duydum. Örgütlerle, siyasi partilerle temaslarda bulunarak olabildiğince fazla bilgi edinme fırsatım oldu. Ben bir Kürt değilim, bir Türk vatandaşı da değilim, ama demokratım ve insan haklarına inanıyorum. Cezaevinde de olsanız, dışarıda da olsanız bu haklara sahip olduğunuza inanıyorum. Ayrıca Sayın Öcalan ve diğer siyasi tutsaklarla ilgili bu konudaki sessizliği ve Türkiye'nin demokratik olarak görülme çabasını hissediyor, görüyor ve duyabiliyorum.
Benim için protesto etmek, Sayın Öcalan'ın haklarını talep etmek ve bunun hakkında konuşmak son derece normal. İsveç'teki çalışmalarımda bu konuyu elimden geldiğince gündeme getirmeye çalışıyorum. Bu yüzden dilekçeyi imzaladım. Ayrıca Nisan ayında Brüksel'de düzenlenen ve bunu yapmamız gerektiğine karar verilen konferansta da yer aldım. Şunu söylemek istiyorum ki, siyasi tutsaklar ve Türkiye'deki veya başka yerlerdeki insanlar için daha iyi bir durum sağlamak adına elimden geleni yapıyorum. İlgim ve mücadelem, dünyamızdaki bazı şeyleri değiştirmeye yönelik. Hepimiz bunu yapmalıyız ve umarım hep birlikte daha fazlasını başarırız."