Medyada savaş dili: Tanıdık geldi mi?
- 09:08 19 Ocak 2025
- Medya Kritik
Derya Ceylan
HABER MERKEZİ – Medyada kullanılan "savaş dili", çatışma ve kutuplaşmayı körükleyerek toplumsal barışı tehdit ediyor. Şiddeti romantize eden haber başlıkları, yalnızca gerilimi artırmakla kalmıyor, aynı zamanda empati ve uzlaşma kültürünü de zayıflatıyor.
Medyada kullanılan dil, yalnızca haberlerin içeriğini değil, aynı zamanda toplumsal düşünce yapısını da şekillendiriyor. Ancak günümüzde haberlerin daha çok çatışma ve kutuplaşmayı körükleyen bir yapıya evrildiğini söyleyebiliriz. Bu dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biri olan "savaş dili", olayları nesnel bir şekilde aktarmak yerine okuyucuyu ya da izleyiciyi taraf olmaya yönlendiren bir araç haline geldi ve gelmeye de devam ediyor. Bu dil, yalnızca toplumu kutuplaştırmakla da kalmıyor, aynı zamanda şiddeti olağan ve kaçınılmaz bir çözüm yolu gibi göstererek büyük bir tehlike yaratıyor.
Türkiye’de hem iktidara yakın hem de muhalif medya organlarında sıkça karşımıza çıkan bu üslup, toplumda gerilim ve ayrışmayı artırıyor. Türkiye gazetesi, Hürriyet, Sabah ve Cumhuriyet gibi gazetelerde kullanılan haber başlıkları, bu durumun açık örneklerini oluşturuyor. Özellikle Suriye’deki Beşar Esad rejimiyle ilgili haberlerde kullanılan ifadeler, savaş ve çatışma ortamını adeta bir zafer kutlaması olarak yansıtarak şiddeti meşru bir olgu haline getiriyor.
Savaş dili: Başlıklardan örnekler
Medyada taraflı, düşmanlaştırıcı ve çatışmayı körükleyen "savaş dili" her geçen gün daha fazla yer ediniyor. Suriye’de Beşar Esad rejiminin yıkıldığını ele alan haberler, bu dilin belirgin örneklerini sunuyor. Türkiye gazetesi, bu durumu "61 yıllık zulüm, 11 günde bitti" başlığıyla duyururken, Esad rejiminin yıkılmasını neredeyse bir zafer kutlaması gibi sundu. Haberde, Şam’daki Emevi Camii’nde toplanan kalabalığın özgür Suriye’nin ilk gününü kutladığı vurgulandı. Hürriyet, "Şam düştü, Esad kaçtı" başlığıyla olayı okuyucularına aktarırken, Halep, Hama ve Humus’tan sonra Şam’ın muhaliflerin eline geçtiğini ve Beşar Esad’ın Rusya’ya sığındığını öne sürdü. Sabah Gazetesi, "Zulüm bitti, dönüş zamanı" manşetiyle savaşı sona eren bir mücadele gibi sunarken, Cumhuriyet Gazetesi ise "Şam düştü! Beşar Esad ülkesini terk etti" başlığıyla rejimin çöküşünü bir dönemin sonu olarak tanımladı.
Kazanan-kaybeden şeklinde ele alındı
Bu örnekler, şiddet ve savaş ortamını karmaşık bir gerçeklikten ziyade siyah-beyaz bir kazanan-kaybeden hikâyesi üzerinden ele alıyor. Bu savaş dili, yalnızca şiddeti meşrulaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda okuyucuyu belirli bir ideolojik çerçevede yönlendirme amacı da taşıyor. Özellikle politika haberlerinde, düşmanlaştırıcı ve kutuplaştırıcı ifadelerle kendini gösteriyor. Yeni Şafak, Suriye’deki gelişmeleri "Sabır ve zafer! 61 yıllık zulüm sona erdi" manşetiyle duyurarak, çatışmayı kaçınılmaz bir çözüm yolu gibi sunuyor. Aydınlık Gazetesi ise aynı olayı, "ABD ve İsrail ile birlikte neyin bayramını kutluyorsunuz?" başlığıyla değerlendirerek kutlamaları küçümsüyor ve çatışmayı emperyalist bir planın sonucu olarak çerçeveliyor. Bu tür başlıklar, yalnızca olayları belli bir ideolojik çerçevede sunmakla kalmıyor, aynı zamanda okuyucuyu manipüle ederek taraflılığı teşvik ediyor.
Gazeteler İmralı görüşmesi için ne dedi?
Medya, 28 Aralık’ta DEM Parti İmralı Heyeti’nin Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeyi manipülatif haberlerle servis etmeyi sürdürdü. İktidara yakın ve muhalif gazetelerin bu olayı nasıl ele aldığı, medyanın halk üzerindeki etkisini görmek açısından önemli. Farklı gazeteler, aynı olayı kendi siyasi duruşlarına göre yorumladı ve manşetler üzerinden okurlarına mesaj verdi.
Sözcü Gazetesi, süreci çok sert bir dille ele alarak, “Açılımın 3 mimarı Bahçeli-Erdoğan-Öcalan” manşetiyle görüşmeleri adeta bir tehdit olarak sundu. Bu yaklaşım, toplumsal çözümü desteklemekten çok, öfke ve kutuplaşmayı körüklemeyi görev edindi. BirGün Gazetesi, bu olaya daha politik bir eleştiriyle bakarak, görüşmeleri mevcut siyasi düzenin devamını sağlamak için yapılan bir hamle olarak değerlendirdi ve meseleyi bir güç oyunu gibi yansıttı. Öte yandan, Yeni Yaşam gazetesi meseleye daha yapıcı bir şekilde yaklaşarak, görüşmeleri bir diyalog ve barış fırsatı olarak değerlendirdi. Bu tür bir yaklaşım, toplumdaki gerginliği artıran savaş dilinden uzak durmayı başardı.
Spor manşetleri: Her yerde şiddet
Savaş dilinin en yaygın kullanıldığı alanlardan biri politika haberleridir. Ancak bu dil yalnızca siyasetle sınırlı kalmıyor; spor haberlerinde de sıkça karşımıza çıkıyor.
Spor haberciliğinde savaş dili
Spor basınında ve televizyon programlarında da bu dilin izlerini görmek mümkün. Spor, toplumları birleştiren dostça rekabeti desteklemeliyken, haberlerde ve yorumlarda kullanılan "bomba", "pençe" gibi metaforlar bu barışçıl yapıyı gölgeliyor. Örneğin, Fotomaç Gazetesi'nin "Kartal Pençesi" başlığı, takımları savaşçı gibi tanımlarken, Fanatik Gazetesi'nin "Walker Bombası" manşeti, bir transfer haberini "şiddet" çağrışımıyla duyurdu. Bu tür ifadeler, rekabeti barışçıl bir çerçevede ele almak yerine okuyucuyu kışkırtıyor.
Medyada savaş dili: Toplumsal etkiler
Medyada kullanılan savaş dili, toplumun barışına zarar veren pek çok olumsuz sonuç doğuruyor. Öncelikle bu dil, "biz" ve "onlar" ayrımını güçlendirerek kutuplaşmayı artırıyor. İnsanların karşı tarafla empati kurmasını zorlaştırırken, uzlaşma gibi değerleri geri planda bırakıyor. Ayrıca bu dil, şiddeti olağan bir çözüm yolu gibi göstererek, agresif tutumların toplumun diğer alanlarında da yayılmasına neden oluyor.
Barış gazeteciliği: Çözüm odaklı yaklaşım
Bu noktada, barış gazeteciliği adı verilen alternatif bir yaklaşım büyük önem taşıyor. Barış gazeteciliği, olayları yalnızca çatışma ekseninde değil, çözüm odaklı bir çerçevede ele almayı amaçlar. Örneğin, Suriye’deki gelişmelere ilişkin "Taraflar arasında görüşmeler devam ediyor" gibi ifadeler kullanılabilir. Spor haberlerinde de "bomba transfer" gibi şiddet çağrıştıran metaforlar yerine dostluk ve takım ruhunu öne çıkaran bir dil benimsenebilir.
Medyanın kullandığı dil, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmek yerine barışı teşvik edecek bir yaklaşımı benimsemelidir. Daha tarafsız, empati dolu ve birleştirici bir dil, hem gazetecilik etiği hem de toplumsal barış için hayati önem taşıyor.