Öz savunma, örgütlülük ve mücadele ile 25 Kasım’a (13)
- 09:01 13 Kasım 2024
- Dosya
Öz savunmada bulunan kadınların direnişi…
Derya Ceylan
HABER MERKEZİ – Şiddete karşı direnen kadınlar, hayatta kalmak için öz savunma haklarını kullanıyor; ancak adalet arayışlarında hâlâ yalnızlar. Her biri, topluma “Yaşam hakkımızı savunmak suç değil” diye sesleniyor.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle, Türkiye ve Kürdistan’da kadınların karşı karşıya kaldıkları şiddetin boyutlarına bir kez daha dikkat çekiyoruz. Kadınlar, her geçen gün artan fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet karşısında yaşamlarını savunmak ve adalet arayışlarını sürdürmek için mücadele ediyor. Maruz kaldıkları her türlü şiddete karşı öz savunma hakkını kullanan kadınlar, çoğu zaman cinsiyet eşitliği konusunda eksiklikleri barındıran yargı sistemi karşısında dahi dirençlerini kaybetmeden haklarını savunuyorlar.
Bu dosyada, erkek şiddetine karşı öz savunma hakkını kullanarak adalet mücadelesi veren ve kadınların yaşam hakkı için direnen bazı kadınların öykülerini bir araya getirdik.
Nahide Opuz
Nahide Opuz, yıllarca evli olduğu Hüseyin Opuz tarafından şiddete uğrar. Hüseyin Opuz, Nahide Opuz’un annesini ölümle tehdit ederek katleder. Nahide Opuz birçok kez korunma talebinde bulunur. Ancak Nahide Opuz’un koruma talepleri cevapsız kalır. Türkiye'deki adalet sisteminin kendisini koruyamaması ve ailesini savunmasız bırakması üzerine Nahide Opuz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurur. Türkiye’nin bu başvuruda yargılanması, kadına yönelik şiddetin önlenememesi durumunda devletlerin sorumluluğunu tartışmaya açan tarihi bir gelişmedir.
Hukuki süreç ve AİHM kararı
2009’da AİHM, Türkiye’yi kadına yönelik şiddet olaylarında ayrımcılık yaparak kadını koruyamadığı gerekçesiyle mahkum eder. Bu, AİHM’in aile içi şiddetle ilgili bir devleti ilk kez mahkum ettiği davadır. Mahkeme, Türkiye’nin şiddet gören kadınları yeterince korumadığını, bu durumun yaşam hakkını ihlal ettiğini belirtir. Bu karar, Avrupa Konseyi tarafından aile içi şiddeti önlemeyi amaçlayan ve İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen insan hakları sözleşmesine ilham kaynağı olur. Türkiye, bu sözleşmenin ilk imzacısı olur ve kadına yönelik şiddetin engellenmesi hususunda küresel bir taahhütte bulunur.
Toplumsal tepki ve etkileri
Nahide Opuz davası, Türkiye’de aile içi şiddetle mücadelede bir dönüm noktası olarak değerlendirilir. AİHM’in kararı, kadın hakları savunucuları tarafından önemli bir kazanım olarak görülür ve kadınların korunması için güçlü bir hukuki temel oluşturur. Türkiye’de kadın hakları savunucuları ve sivil toplum kuruluşları, bu dava üzerinden kadına yönelik şiddetin aile içi bir mesele olarak görülmemesi gerektiğini vurgular. Nahide Opuz’un mücadelesi, Türkiye'de ve dünya genelinde kadına yönelik şiddetle mücadelede hukuki bir örnek teşkil eder.
Nevin Yıldırım
Nevin Yıldırım, Isparta’nın Yalvaç ilçesinde 2012 yılında kendisine sistematik olarak tecavüz eden Nurettin Gider’i öz savunma hakkını kullanarak öldürür. Tecavüz sonucu oluşan gebelikten dolayı Nevin Yıldırım’a dönük toplumsal bir baskı oluşur. Kendisini koruma çabasına rağmen, devletin hiçbir kurumundan destek görmeyen Nevin Yıldırım, uzun süre tecavüze uğramaya devam eder. Sonunda kendini koruma amacıyla Nurettin Gider’i öldüren Nevin Yıldırım’ın yaşadıkları, öz savunma hakkının ne kadar hayati önem taşıdığını gösterir.
Cezada indirim talebi reddedilir
Nurettin Gider’i öldürdüğü için tutuklanan Nevin Yıldırım, 2015 yılında Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesi tarafından müebbet hapis cezası alır. Davanın avukatları, ceza indirimi ve meşru müdafaa talebinde bulunarak, dosyayı Yargıtay’a taşır. 2017 yılında Yargıtay, usulden dolayı kararı bozar, ancak 2019’da yapılan temyiz incelemesi sonucu, Nevin Yıldırım’ın müebbet cezası onanır ve cezada hiçbir indirim uygulanmaz. Kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu karar, kadına yönelik şiddet olaylarında ceza indirimleri verilirken, bir kadının kendini savunmak zorunda kaldığı durumlarda ise indirimin reddedilmesiyle, yargının eril zihniyete göre hareket ettiğinin kanıtı olur.
Hayal kırıklığını ve duygularını mektupla anlatır
Nevin Yıldırım, aldığı müebbet hapis cezası karşısında yaşadığı hayal kırıklığını ve duygularını bir mektupla paylaşır. Nevin Yıldırım, mektubunda karşı karşıya kaldığı adaletsizliği ve toplumda kendisine yönelik iddialara dikkat çeker.
“0 seneden sonra sessizliğimi bozdum. Sebebi, artan kadın cinayetleri ve kendimi korumak adına yaptığım savunma nedeniyle adaletsiz şekilde yargılanmam. Beni derinden etkileyen en büyük olay Melek İpek davası oldu. Tecavüz kim tarafından olursa olsun, asla kabul edilemez. Kadın istemezse, kocası bile dokunamaz! Ağlamak yerine güldüm diye iyi hal indirimi yapılmaması, olamaz!”
Mektup, Nevin Yıldırım’ın yaşadığı üzüntünün derinliğini ve adalet arayışındaki yalnızlığına vurgu yapar. Feminist örgütler ve kadın hakları savunucuları, Nevin Yıldırım’ın serbest bırakılması ve öz savunma hakkının tanınması için dijital medyada kampanyalar düzenler ve geniş çaplı destek oluşturur.
Yasemin Çakal
İstanbul’da yaşayan Yasemin Çakal, evli olduğu Özkan Kaymaklı’dan sürekli fiziksel ve psikolojik şiddet görür. Defalarca polise başvurarak korunma talebinde bulunmasına rağmen gerekli koruma sağlanmaz. 2014 yılında, Özkan Kaymaklı tarafından işkence edilerek katledilmeye çalışılan Yasemin Çakal, bu sırada kendini korumak için öz savunma hakkını kullanarak, Özkan Kaymak’ı öldürür. Bu olay, Türkiye’de aile içi şiddetle mücadelede kadınların öz savunma hakkının önemini bir kez daha gündeme taşır.
Dava süreci
Yasemin Çakal, başlangıçta, “meşru müdafaa” kapsamında ceza verilmesine gerek olmadığı gerekçesiyle tahliye edilir. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi, bu kararı bozarak Yasemin Çakal’a 15 yıl hapis cezası verir. Yargıtay, Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı üzerine ceza kararını iptal eder ve Yasemin Çakal, “meşru müdafaa” kapsamında beraat eder. Bu süreç, Türkiye’de öz savunma hakkını kullanan kadınlar için umut verici bir örnek olarak görülür.
Yasemin Çakal’ın mektubu
Yasemin Çakal, serbest bırakıldıktan sonra bir mektup yazarak, kendisine destek veren kadınlara teşekkür eder.
Mektupta şu ifadeler yer alır:
“Biraz da olsa adalet yerini buldu. Bunun için çok mutluyum. Her şey yolunda. Bütün kadın örgütlerine çok teşekkür ederim. 9 yıldır benimle bu mücadeleyi veren kadın arkadaşlarıma, avukatlarıma, sivil toplum kuruluşlarına tek tek teşekkür ederim. Özgürlük bulaşıcıdır. Meşru müdafaa hakkını kullandığı için yargılanan tüm kadınlar özgür bırakılsın!”
Yasemin Çakal’ın özgürlük mücadelesi, kadınların öz savunma haklarını kullanmaları gerektiğini vurgulayan bir örnek haline gelir. Dijital medyada, Yasemin Çakal’a destek veren yüzlerce kadın dayanışma mesajları paylaşır.
Çilem Doğan
Adana’da yaşayan Çilem Doğan, evli olduğu Hasan Karabulut tarafından yıllarca fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalır. Evli olduğu erkek tarafından fuhuşa zorlanan ve katledilmekle tehdit edilen Çilem Doğan, 2015 yılında kendini koruma amacıyla Hasan Karabulut’u öldürür. Yaşadığı bu olayın ardından Çilem Doğan, kadına yönelik şiddete karşı sembol bir isim haline gelir.
Yargı süreci
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanan Çilem Doğan’a, haksız tahrik ve iyi hal indirimi uygulanarak verilen ceza 15 yıla indirilir. 50 bin TL kefaletle serbest bırakılan Çilem Doğan’ın cezası, Yargıtay tarafından kesinleştirilir ve yeniden hapse gireceği açıklanır. Çilem Doğan, kendisine yapılanlara karşı durmanın bedelini, yeniden hapis cezasıyla öder.
Çilem Doğan’dan kamuoyuna
Çilem Doğan aldığı cezanın yarattığı hayal kırıklığı ve adalet arayışını, kaleme aldığı mektupla ifade eder. Çilem Doğan, mektubunda başta çocuğu olmak üzere tüm kadınlara seslenir:
“15 yıl cezayı onayarak, Çilem Doğan’ı değil, 8 yaşındaki bir çocuğu mahkum ettiniz. Kızım siz kadınlara emanet. Erkek adaletten bir şey beklemedik, yine bizi yanıltmadı. Biz kadınlar ‘Kirpiğimiz yere düşmesin’ diye omuz omuza mücadeleye devam edeceğiz. Kadın mücadelesi kazanacak. Bütün kadınları dayanışmanın sıcaklığıyla kucaklıyorum…”
Çilem Doğan’ın mektubu, dijital medyada hızla yayılarak #YargıtayÇilemiGör etiketiyle geniş bir kamuoyu desteği toplar. Kadın örgütleri ve sivil toplum kuruluşları, Çilem Doğan’ın beraat etmesi için kampanyalar başlatır ve yüzlerce kadın dijital medya üzerinden Çilem Doğan’a destek mesajları iletir.
Yıldız Tekman
Erzirom’un Xinûs (Hınıs) ilçesinde yaşayan Yıldız Tekman, uzun yıllar boyunca evli olduğu erkekten ve erkeğin babası tarafından şiddete maruz bırakılır. Defalarca koruma talebinde bulunmasına rağmen resmi bir koruma sağlanmaz. Yıldız Tekman, 2016 yılında, kendisini koruma amacıyla evli olduğu erkeği öldürdü.
Yargı süreci
Yıldız Tekman’ın yargılanma sürecinde mahkeme, ağır tahrik indirimi uygulayarak cezasında hafifletme yapar. Bu dava, köy, mahalle ve ilçe gibi küçük yerleşim alanlarında yaşayan kadınlar hukuki destek bulmada zorlandığını gösterir. Türkiye genelindeki kadın hakları savunucuları, küçük yerleşim alanlarında yaşayan kadınların daha fazla desteğe ihtiyaç duyduğunu belirterek bu alandaki hukuki eksikliklerin giderilmesi gerektiğini vurgular. Yıldız Tekman’ın davası, kadın hakları konusunda daha fazla bilinçlenme gerekliliğine dikkat çeken bir örnek olur.
Öz savunmada bulunarak, kendini koruyan kadınların adalet mücadelesi, toplumda kadına yönelik şiddetle ilgili ciddi bir farkındalık yaratır. Her birinin yaşadığı şiddet, yargı süreçleri ve kamuoyunda bıraktıkları etkiler, kadınların öz savunma haklarını korumanın ne kadar zor ve karmaşık bir süreç olduğunu gösterir. Kadın örgütleri, erkek şiddetinin önlenmesinde adaletin sağlanması ve İstanbul Sözleşmesi’nin tam anlamıyla uygulanması gerektiğini vurguluyor.
Kadınlar: Kendini savunmak doğal bir haktır
Kadın hakları savunucuları, bu davaların ardından kadınların korunması için daha güçlü yasal düzenlemeler ve caydırıcı önlemler alınması gerektiğinin altını çiziyor. Kadınların mücadelesi, kadına yönelik şiddetin sıradanlaşmaması ve kadınların her türlü şiddet karşısında kendilerini savunmalarının doğal bir hak olduğunun kabul edilmesi gerektiğini hatırlatıyor. Bu davalar, kadına yönelik şiddete karşı toplumsal bilinci artırır ve kadın hakları mücadelesi için birer sembol haline gelir.
Yarın: Şiddet alanları kadınların özsavunması ile mücadele alanına dönüştürülmeli