Colemêrg yasak kıskacında!

  • 09:08 19 Ağustos 2023
  • Güncel
 
Rabia Önver
 
COLEMÊRG - Colemêrg ve ilçelerine bağlı köylerde operasyon bahanesi ile ilan edilen yasaklar halkın yaşamını günden güne zorlaştırırken, konuya ilişkin değerlendirme yapan İHD Colemêrg Eşbaşkanı Sibel Çapraz, sınırlarda uygulanmak istenen tecrit politikası ile tamamen çaresiz bıraktırıp, toplumu köklerinden kopartıp göçe zorlanmanın amaçlandığını söyledi. 
 
 AKP-MHP iktidarı Kurdistan’da yürüttüğü politikalarla askeri operasyonları bahane ederek son yıllarda bir çok köy ve yaylayı “güvenlik bölgesi” bahanesi ile yasaklıyor. Köy ve yaylaların yasaklandığı  yerlerden biri ise Colemêrg (Hakkari) ve ilçeleri. Son 2 yılda Gever'e bağlı Tilorana Jêr, Tilorana Jor, Pagê, Mitirban, Meşkan, Mûşan,Yêkmal’a Jêr, Yêkmal’a Jor, Kendalok ve Wargenima köylerinin bulunduğu alanlardaki Tajdîn, Sipêrêz, Xidrok, Omerê Dağı, Pagê, Topizava, Gîlêşîna, Xidrok ve Sêraz yaylalarında sıklıkla askeri operasyon düzenleniyor.
 
Köy ve yayla yasakları  ile halkın yaşam alanları daraltılıyor. Yaylaya gitme, ot biçmelerin yasaklandığı köylerde halk, göçe de zorlanıyor. Gever’de birçok karakolun yer aldığı bölgedeki köylere ikametgâhı bulunmayan yurttaşlar giremiyor. 
 
Yasak ve baskıların giderek arttığı köylere JINNEWS olarak gittik. 
 
GBT ile köylerine girebiliyorlar
 
Gever'de yayla yasaklarının sık sık yaşandığı köylerden Tilorana Jêr ve Tilorana Jor. İlk olarak 2016 yılında başlayan yasakla evler basıldı. Tek tek tüm evlerde aramalar yapan askerler köylülerin üstlerini aradı birçok gence işkence yaptı. Kadınlara cinsiyetçi küfürler yapılarak, çıplak aramaya tabi tutuldu.  O tarihten bu yana sıklıkla operasyonların yapıldığı köylerde, köylüler ve çobanların yanı sıra hayvanlar da baskılardan nasibini alıyor. Yine köye giriş çıkışlarda GBT (Genel Bilgi Toplama) uygulaması yapılıyor. 
 
Neden fazla alıyorsunuz?
 
Bölgede köylere gidip 2016 yılından sonra baskıların günden güne arttığını söyleyen köylerde yaşayan yurttaşlar, artık kapılarının önünde bile rahat oturamadıklarını, korku içerisinde olduklarını söyledi. Evlerine gıda malzemesi ve yemek tüpü alırken, dikkat ettiklerini fazla aldıklarında askerlerin kendilerine “Neden bu kadar fazla alıyorsunuz” diye sorduklarını belirten yurttaşlar, bu yüzden ihtiyaçlarını aldıklarını azar azar aldıklarını söyledi. 
 
Foto-kapan, mobese…
 
Geçmişte köylerinde kamera ve mobese olmadığını belirten yurttaşlar, şimdi ise köylerin üst kısımlarında foto-kapanların, kameraların ve mobeselerin yerleştirildiğini bu yüzden de ot toplamaya gidemediklerini aktardı. 
 
Göç etmek zorunda kalıyorlar
 
 Yaşamlarının giderek zorlaştırıldığını aktaran yurttaşlar, endişeli olduklarını, gençlerin bir çoğunun köyü terk etmek zorunda kaldığını, aynı şekilde birçok yurttaşında hayvanlarını satarak şehre göç etmek mecburiyetinde kaldığını dile getirdi.
 
Zorla operasyona götürülüyorlar: Bir şey olursa size olsun!
 
Yasak ilanı ile birlikte köylerde telefon şebekelerinin kesildiğini belirten yurttaşlar, hayvanlarını otlatmaya giden gençlere yönelik baskıların, sık sık askerlerin işkencesine maruz kaldıklarını söyledi. Çobanlara para verilerek “Burada kimleri görüyorsunuz bize söyleyin. Size bir şey yapmayız” diyen askerlere kimseyi görmediklerini söylemeleri üzerine işkence edildiğini aktaran yurttaşlar,  aynı zamanda çobanların zorla operasyonlara götürüldüğü bilgisini paylaştı. Askerlerin operasyona götürdükleri çobanları önde yürüttüklerini ve “Bir şey olursa da size olsun” dediğini söyleyen yurttaşlar, tek geçim kaynakları hayvancılık olan çobanların  can güvenliklerinden dolayı artık hayvanları otlatmaya gitmek istemediklerini belirtti. Yurttaşlar aynı zamanda, çobanlık süreleri bitenlerin de karakola çağırılarak kendilerine “Biz buradayız daha çok para kazanmak istiyorsanız bize yardımcı olun, teröristleri gördüğünüz gibi bize haber verin, biz de size rahat verelim” denildiğini aktardı. 
 
Berivanlar: Hayvancılık bitme noktasında
 
Köyde bulunan Berivanlar,  ise tek geçim kaynaklarının elde ettikleri süt olduğunu fakat operasyonlardan kaynaklı bunları da elde edemediklerini belirterek hayvancılığın operasyonlardan kaynaklı bitme noktasında olduğunu söyledi. 
 
Psikolojik baskı, SİHA’lar dolaşıyor
 
Sürekli olarak sivil araçların gezdiği köylerde, kendilerine ve çocuklarına psikolojik baskı uygulandığını, SİHA ve İHA’ların da sürekli dolaştığını belirten yurttaşlar, geçen yıl Siperêz yaylasında çıkan çalışmadan sonra vali ve jandarmanın köye gelerek halkı “Akıllanmadığınız sürece size burada rahat yok^” diyerek tehdit ettiği bilgisini paylaştı.
 
'Sınır hattı boyunca kalekollar var'
 
Köyleri gezip yurttaşlarla görüşmenin ardından görüştüğümüz İnsan Hakları Derneği (İHD) Colemêrg Eşbaşkanı Sibel Çapraz, değerlendirmelerde bulundu.
 
Colemêrg'in yoğun hak ihlallerinin yaşandığı bir yer olduğuna dikkat çeken Sibel, İran ve Irak sınırlarında bulunan bölgede ihlallerin başında yaşam alanı ihlalinin olduğunu belirtti. Sibel, "2015 senesinden itibaren neredeyse her yıl sınırda ölümler gerçekleşiyor bu en vahim olanı. İnsanların yaşam alanlarına sürekli bir müdahale söz konusu. Güvenlikçi politikaların bir gerekçe halini alması oradaki insanların yaşama alanlarına kadar müdahale edildiğini önemle vurgulamak istiyorum. İki ülkenin sınır hattı boyunca yüzlerce köy yani yaşam alanı bulunmakta. Şimdi bir eviniz var ve size diyorlar ki bahçeye giremezsin, orada temel hakkın olan mülkiyet hakkın ve orada dilediğin gibi yaşama hakkın elinden alınmış durum da. Sınır hattı boyunca kalekollar var ve 24 saat yaşam alanın gözlem altında. Orada bir kere can güvenliğinin olmadığını yaşayarak öğreniyorsun. Çünkü kolluk güçlerince uygulanan şiddetin bir yaptırımı yok. Geçimini sağlamak için bitki toplamaya gidiyor, kolluk şiddeti ile karşılaşıyor, koyunlarını otlatmaya gidiyor yine aynı şiddet ile karşılaşıyor. Arkadaşlarıyla pikniğe giden insanlar yine aynı muamele ile karşılaşıyor. Peki evlerinde hapis mi kalsın bu insanlar ya da balkona bile çıkmak için karakoldan izin mi istesinler?" diye sordu. 
 
'İş imkanı adı altında koruculuğa teşvik var'
 
Yaşanan bir çok ölümün ya da şiddetin görüntülerinin kamuoyuna yansıdığını ve buna rağmen bir cezasızlık politikası sürdürüldüğüne değinen Sibel, "Asıl mesele de tam da burada başlıyor. Şiddete uğrayanlar bir hak arayışına giriyor ve şiddeti uygulayanlar hakkında delilleri de alıp sesini duyurmaya çalışıyor. Elbette kurumumuza da başvurular oluyor ve biz de yapabildiğimiz kadarıyla hukuki süreçlerin takipçisi oluyoruz. Bunun yanında başvuru yapmayanlar da var ya da bu durumun kendilerini zor duruma sokabileceği inandırılmış. Mesela suç duyurusunda bulunmayıp bunun yerine  iş imkanı adı altında koruculuğa teşvik var. Zaten sınırda yaşayanların birçoğunun ekonomik anlamda sıkıntısı var. Bu durumun adeta bir fırsata dönüştürüldüğünün de gözlemini yapmış bulunmaktayız" dedi.
 
'Yaşanan hak ihlalleri kültürel sömürgeciliğin inşasını yaratmış'
 
En çok gündem olan kolluk güçlerinin çobanlara karşı baskıların olduğunu dile getiren Sibel, hemen hemen her yıl çobanlara yaylalara girişlerinde güvenlik gerekçesiyle baskı ve şiddet uygulandığını belirtti. Sİbel, şunları belirtti: "Bu durum hala devam ediyor, bunun yanında artık yöntemin kadınların yüzyıllardır bir yaşama kültürü ve geçim aracı olan berivanlara yönelik baskı şekline dönüştüğünü gördük. Kadınlar aralıksız her yaz o sıcaklara rağmen koyunların toplanma alanı olarak belirlenen yaylalara gidip süt sağıp geri dönerler. Toplanan sütler kadınlar için geçim kaynağıdır. Bu hiç bir zaman değişmemiştir. Şimdi kavurucu sıcakta yaylaya süt sağmaya giden kadınlara müdahale etmek onların üst aramasına maruz bırakılması şiddetin tırmandırılmış halidir. Koyunların köy dışındaki yaylalarda otlatılması olağan bir durumdur. Doğal olarak berivanların gidip süt sağması bin yıllık bir gelenek hatta yaşama biçimidir. Buna keyfi uygulamalarla engel olmak kabul edilir bir durum değil. Tüm bu yaşanan hak ihlallerine karşı verilen mesajı şöyle okumak gerekiyor: Evinizden dışarı çıkmayacaksınız, doğa ile bağınızı koparacaksınız deniliyor. Kısacası yayla yasaklanması, kültürünüzün sizden korku baskı uygulayarak koparılması ve insanların geçim araçlarına müdahaledir, el koymaktır. Kürdistan bölgesinde yaşanan hak ihlalleri insan kıyımları ile beraber kültürel sömürgeciliğin inşasını yaratmıştır" ifadelerini kullandı. 
 
'Sınırda uygulanmak istenen tecrit politikasıdır'
 
Bölge halkının kendi öz kültürel değerlerine yabancılaştırılmasının ortaya çıktığını söyleyen Sibel, "Yabancılaşma ile beraber dil, kimlik, kültür dezenformasyonunun yoz ve batı merkezli bir hale geldiği de açıktır. Sınırlarda uygulanmak istenen ise tecrit politikası ile tamamen çaresiz bıraktırıp, toplumu köklerinden kopartıp göçe zorlamaktır. Bizler İnsan Hakları Derneği olarak hak ihlaline uğramış ve özellikle de başvuru yapmış insanların sesi olmaya devam edeceğiz. Fakat şu da önemli bir nokta; kamuoyunun bu ihlallere karşı duyarlı olması gerekiyor, bu konu sadece İHD’nin değil bu coğrafyada yaşayan özellikle topluma öncülük etmiş herkesin ve kurumun sorumluluğundadır" şeklinden konuştu.