Tecrit panelinde ‘örgütlenme ve halkla bağı güçlendirme’ vurgusu
- 15:41 9 Ağustos 2023
- Güncel
WAN - TUHAY-DER’in PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecride dikkat çekmek için gerçekleştirdiği panelde, tecride karşı her alanda kurumların örgütlenmesi ve halkla bağını güçlendirmesi gerektiğinin altı çizildi.
Wan’da Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Yardımlaşma Derneği (TUHAY-DER) İmralı’da tek kişilik hücrede tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekmek amacıyla “Direniş tecridi kıracak özgürlüğü getirecek” konulu panel düzenledi. Kentte bir düğün salonunda düzenlenen panele Halkların Demokratik Partisi(HDP) il ilçe örgütleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) il ve ilçe örgütleri, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) il ilçe örgütleri, kentteki sivil toplum örgütleri, Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivistleri, Barış Anneleri Meclisi üyelerinin yanı sıra birçok tutsak yakını katıldı. Yeşil Sol Parti Şirnex Milletvekili Newroz Uysal Aslan ve Asrın Hukuk Bürosu avukatı Raziye Öztürk’ün konuşmacı olarak katıldığı panelin moderatörlüğünü yazar Heval Dılbıhar yaptı.
‘İmralı’da hayata geçirilen sistem tecritin ötesinde…’
Demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler için yapılan saygı duruşu ile başlayan panelde ilk olarak konuyan avukat Raziye Öztürk, tecridin hukuki boyutunu anlattı. “Tecrit” kelimesinin ülkenin gündemine PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik kesintisiz iletişimsizlik olarak girdiğini belirten Raziye, “İmralı’daki tecrit politikalarının fiziksel olarak izole edilmesinden çok daha öte bir hal aldı. Tecrit politikalarının ‘İmralı’dan’ dolayı çok daha derinlikli bir sistem olduğunu gördük. Bu tespit bizim tespitimiz değil, CPT tecridi ‘işkence’ sistemi olarak nitelendirdi. Şuan Sayın Öcalan üzerindeki işkence sistemi ‘tecridin’ dışına çıkan bir durumda. Tek başına tecrit durumu İmralı’daki durumu anlatmaya yetmiyor. Tecrit politikaları dayatılan hukuksuzluğu tanımlamıyor. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir sistem yok. Bir tutsağın ailesi, avukatları ile görüştürülmeme, iletişim haklarından yararlanmama durumu da değil, benzeri olmayan bir durum. Tecrit tanımladığımız durum karşısında çok hafif kalır” dedi.
İmralı cezaevinde ‘tecrit’ adım adım ağırlaştırıldı
Raziye, Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999 yılında İmralı’ya getirildiğinde tecridin ilk olarak on yıl boyunca tek kanalı çalışan bir radyonun verildiğini belirtti. Tecridin giderek daha da ağırlaştırıldığını belirten Raziye, sadece Abdullah Öcalan’a değil onunla aynı cezaevinde kalan diğer müvekkillerine de tecritin uygulandığını söyledi. Raziye, “Sayın Öcalan ile birlikte üç müvekkilimizle de hiçbir şekilde görüştürülmüyoruz. Sadece bizimle değil, aileleriyle yapmaları gereken telefon görüşmesi başta olmak üzere haftalık, aylık görüşmeleri de engelleniyor. İmralı’da yaşananları sadece CPT’nin tuttuğu raporlarla öğrenebiliyoruz. Tüm cezaevlerinde denetleme mekanizmaları var. Ancak bu mekanizmalar İmralı’ya gidemiyor. Bir denetleme mekanizması hiçbir şekilde İmralı’ya gidemedi. Yaşanan hukuksuzlukları sadece CPT’nin raporlarından öğrenebildiğimiz için bir mücadelemiz de CPT’ye yönelik oluyor” ifadelerini kullandı.
‘İmralı’daki uygulamalar ile diğer cezaevindeki uygulamalar arasında büyük bir fark var’
Türkiye’de başka cezaevlerinde de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan tutsakların bulunduğunu söyleyen Raziye, “ İmralı Cezaevi’nde bulunan tutsaklar ile ülkenin diğer cezaevlerinde bulunan tutsaklara yönelik uygulamalar arasında fark gözetiliyor. Örneğin normal bir cezaevinde bulunan tutsağın ayda bir ailesiyle görüşme, haftada bir ailesiyle telefon görüşmesi bir yakınını kaybettiğinde cenazesine katılma hakkı var. Ancak bu durumdan İmralı Cezaevi’ndeki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan tutsaklar yararlanamıyor. Klasik bir cezaevinde tutsağın bir yakını hastalandığında tutsak yakınıyla görüşme hakkına sahip. İmarlı’da bulunan tutsakların hiçbiri bu haklardan yararlanamıyor. Aileleri kendilerinden hiçbir şekilde bilgi alamıyor” dedi.
‘Tecrit politikalarında uluslararası güçlerin de müdahalesi var’
Müvekkilleriyle hiçbir şekilde görüştürülmediklerini söyleyen Raziye, “Sayın Öcalan tutsaklığına ilişkin Mandela örneği veriyordu. Mandela örneğinde dahi hiçbir şekilde avukatıyla görüştürülmeme söz konusu dahi değildi. AİHM tecrit sistemini ‘işkence’ sistemi olarak tanımladı. AİHM, Sayın Öcalan’ın yeniden yargılanmasına karar verdi. Ancak mahkeme ‘nasıl olsa aynı cezayı vereceğim’ diye yeniden yargılanma kararını tanımadı. Ülke, AİHM kararlarını tanımıyor. Ülkede ne kadar ‘af yasası’ çıkarıldıysa bu yasadan hiçbir şekilde siyasi tutsaklar yararlanamadı. Tecrit, sadece kişinin fiziksel olarak izole edilmesi değil. Komploda yer alan uluslararası güçlerin tecritte yürütücülüğünden söz etmek mümkün” şeklinde konuştu.
‘Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit Kürt halkı üzerinde de sürdürülüyor’
Yeşil Sol Partisi milletvekili Newroz Uysal da tecridin siyasi boyutunu değerlendirdi. Nevroz, “Tecrit Sayın Öcalan tutuklandığından beridir gündemimize girmiş durumda. Tecrit politikaları bizim mücadelemize yön verme ve kararlılıkla sürdürmemizin de aynı zamanda sebebini oluşturuyor. İmralı’da yaşananlar Türkiye’nin tamamına yayılıyor. Abdullah Öcalan’ın tutuklanmasıyla Kürt halkı tutuklanmaya çalışıldı. Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ile Ortadoğu’da kesintisiz bir savaş durumu söz konusu oldu” ifadelerine yer verdi.
Halktan uzaklaşma tecridin yansıması
3’üncü Yol siyasetinin hayata geçirilmesinin engellenmesi amacıyla da tecridin sürdürüldüğünü dile getiren Newroz, “Bundan kaynaklı dört parça Kürdistan’da savaş ve saldırı devam ediyor. Devlet kesintisiz baskı politikalarıyla tecridi unutturmak istiyor” dedi. 14 ve 28 Mayıs seçimlerine de değinen Newroz, partilerine yönelik eleştirilere ilişkin “Düzenlediğimiz toplantıların tamamının ortak tespiti olan ‘halktan uzaklaşıldı, paradigma esas alınmadı’ sözleri de aslında kurumların halktan uzaklaşması da tecrit politikalarının yaşama yansıması olarak ele alınabilir” değerlendirmesi yaptı.
‘Tecrit ile sistemimizin oturması engelleniyor’
Newroz, “Rojava’da paradigmamızı hayata geçirdiğimiz için her gün saldırı altında. Rojhilat’ta mücadelemizin ortaya koyduğu ‘jin jiyan azadî’ ile direniş sürüyor. Kürdistan’da paradigmamızın hayata geçirdiğimiz bütün kurumlarımız baskı gözaltı kıskacıyla engellenmeye çalışılıyor. Genel anlamda sistemimizin tam olarak dört parça Kürdistan’da oturmamasının temelinde tecrit politikaları var” dedi. Newroz, son olarak derinleşen tecride karşı her alanda kurumların örgütlenmesi ve halkla bağını daha da güçlendirmesi gerektiğini vurguladı.
Panel soru cevapların ardından son buldu.