Marmara Bölgesi cezaevi raporu: 3 ayda 968 hak ihlali yaşandı

  • 14:08 26 Temmuz 2023
  • Güncel
İSTANBUL – İHD İstanbul Şubesi, Marmara Bölgesi'ndeki cezaevlerinde son 3 ayda İHD’ye 30 başvurunun yapıldığını ve 968 ihlalin yaşandığını duyurdu. 
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu, Marmara Bölgesi’nin yanı sıra diğer bölgelerdeki cezaevlerinden de kendilerine yapılan hak ihlalleri başvurularına ilişkin hazırladığı 3 aylık “Marmara Bölgesi Hapishaneleri Hak İhlalleri Raporu”nu  dernek binasında düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı. Raporu, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri okurken, toplantıya İHD İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyon üyesi Mehmet Acettin ve Avukat Jiyan Tosun katıldı.
 
11 cezaevinden 30 başvuru 
 
Rapor, tutsakların gönderdiği faks ve mektupların yanı sıra aileleri ve avukatları aracılığıyla yaptığı başvurular ile basın taraması yoluyla oluşturuldu. Rapor hazırlanırken Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın  (TİHV) günlük raporlarından yararlanıldığı belirtildi.  Rapora göre, 2023’ün Nisan, Mayıs ve Haziran ayında toplam 11 cezaevinden 30 başvuru yapıldı. Raporda, Nisan ayında 12, Mayıs ayında 9 ve Haziran ayında 9 başvurunun yapıldığı belirtildi. Yapılan 30 başvurunun 24’ü erkek, 6’sı kadın tarafından gerçekleştirilirken bu kişilerin 3’ü adli, 27’si ise siyasi suçlardan dolayı cezaevinde olduğu bilgisine yer verildi.  Raporda, her bir başvurunun birden çok ihlali içerdiği belirtildi. 
 
3 ayda 968 ihlal yaşandı
 
Raporda, Nisan ayında 298, Mayıs ayında 186 ve Haziran ayında 242 olmak üzere toplam 726 hak ihlali yaşandığı kaydedildi. Bunun yanı sıra 242 başvurunun da basın taraması yoluyla kaydedildiği yer aldı. Böylelikle raporda 3 ayda toplamda 968 ihlalin olduğuna yer verildi.
 
4 kişi cezaevinde yaşamını yitirdi
 
Raporda, başvurular sonucunda edinilen bilgiye göre Marmara Bölgesinde cezaevlerinde Nisan- Mayıs- Haziran ayları içerisinde yaşam hakkına yönelik saldırılar 4, işkence, darp, kötü muamele, onur kırıcı davranış 297, sağlık hakkı ihlali 105, haksız tutukluluk, infaz yakılması, adil yargılanmama 36, adalete erişim hakkı ihlali 41, iletişim hakkı ihlalleri / tecrit 183, yeterli ve sağlıklı beslenme ve temiz suya erişim hakkı ihlali, öz bakım ihtiyaçlarının karşılanmaması 60 olmak üzere toplamda 726 ihlal yaşandığı tespit edildi. Marmara Bölgesi cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dair basın yoluyla edinilen bilgiye göre raporda, yaşam hakkı ihlalleri kapsamında 4 kişinin yaşamını yitirmesi dahil olmak üzere 242 ihlalin yaşandığı belirtildi.
 
Abdullah Öcalan için yapılan 35 başvuru reddedildi
 
Raporda,  İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 24 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan ve 29 aydır kendisinden haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlarının reddedilen görüş başvuruları da yer aldı. Rapora göre, avukatların 3 ay içerisinde yaptığı 35 görüşme başvurusu reddedildi.
 
Hassas gruplar korunmuyor
 
Cezaevlerinde aşırı doluluk ve buna bağlı sorunların, ayrımcı yaklaşımların, uygulamaların artarak devam ettiğine dikkat çeken İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, annesiyle kalan çocuklar, yabancı, kadın, LGBTİ+ , çocuk, yaşlı, engelli, hasta tutsaklar gibi hassas grupların hak ihlallerine karşı korunamadığını vurguladı. Gülseren, tutsakların tedaviye erişememesinden kaynaklı ölümlerin arttığına dikkat çekti.
 
Rutin haline gelen hak ihlalleri
 
İHD’ye yapılan bütün başvurularda sağlık ve tedavi hakkına yönelik ihlallerin olduğunu dile getiren Gülseren, bu durumunun “rutin” hale geldiğinin altını çizdi. Gülseren, “Hastaneye sevk taleplerinin hiç ya da geciktirilerek yapılması, hapishane revirinde hekim ya da uzman hekim bulunmaması, kelepçeli muayeneye zorlanma, muayene odasında asker bulunması, ilaçların düzenli olarak verilmemesi, mahpusa ve ailesine sağlığı ve tedavisine ilişkin bilgi verilmemesi, hastanelerin mahpus koğuşlarının olumsuz koşulları, diş tedavilerinin yapılmaması, ağır hasta mahpuslar bakımından Adli Tıp Kurumu’nun olumsuz raporları, diyet beslenme taleplerinin karşılanmaması, acil durumlarda bile mahpusun ambulans yerine ring aracıyla hastaneye götürülmesi, hastaneye sevklerde mahpuslara yönelik kışkırtıcı, onur kırıcı davranışlar,  çıplak aramaya zorlanma, sedyeye kelepçelenme, sağlık görevlilerinin meslek etiği ile bağdaşmayan uygulamaları gibi her aşamada sorunlar devam etmektedir” dedi.
 
Gülseren, konuşmasının devamında cezaevindeki hak ihlallerinin son bulması için yapılması gerekenleri şu şekilde sıraladı:
 
“* İç hukuk, Anayasa, Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları(Asgari Standart Kurallar- Mandela Kuralları) ve uluslararası insan hakları belgeleri kapsamında sorunların kalıcı çözüme kavuşturulması devletin sorumluluğudur.
 
* Ağır hasta mahpuslar başta olmak üzere risk grubundaki tüm mahpusların sağlık ve yaşam haklarını korumak için koruyucu önlemlerin acilen alınması ve serbest bırakılarak tedavi ve yaşam haklarının korunması yönünde acil adımlar atılmalıdır. 
 
* Giderek yaygınlaşan ve kalıcı hale dönüştürülen tecrit politikasından vazgeçilmeli, işkence, kötü muamele, keyfi yasak ve uygulamalara derhal son verilmelidir.”
 
Cezaevleri için duyarlılık ve dayanışma çağrısı
 
Gülseren son olarak hazırladıkları raporlarla devlete sorumluluklarını hatırlattıklarını ve kamuoyunun cezaevinde yaşananlara karşı duyarlı olması gerektiğinin söyledi.
 
Tekirdağ Cezaevi'nde çıplak arama ihlali
 
Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutsak olan İ. A.’nın 25 Nisan’da yaptığı başvuru şu şekilde: “22.04.2023 tarihinde isteğim ve iradem dışında Şakran 2 Nolu T Tipi Cezaevi’nden 2 No’lu F Tipi Tekirdağ cezaevine getirildim. Çıplak aramaya maruz bırakıldım.  Bunu kabul etmediğimden darp edildim. Üzerimdekileri bana saldırarak, zorla işkence ederek çıkardılar. Aramaya karşı olmadığımı normal bir şekilde aramalarını yapabileceklerini belirttim. Fakat kendileri çıplak arama yapıp darp ettiler beni. Ben daha odaya girer girmez 'soyun' dediler. Arama esnasında 6 personel bulunuyordu orada. Avucunun içiyle şakağıma vurunca diğer tarafım duvara çarptı. Boynumu sıktılar. Üzerimdekileri zorla çıkarıldıktan sonra kendilerine sırtımı dönmemi istediler. Bunu kabul etmedim. Boynumu biraz daha sıktırıp yere düşürdüler beni. Arama bittikten sonra da bu işkence devam etti. Giyinmemi söylediler. Giyinmeyi reddettim. Boynumu yine sıktılar, bileğimi bükerek sıktılar. Yerdeki pantolonum alınarak ağzıma konulmaya çalışıldı.”
 
Kandıra Cezaevi'nde kadın tutsakların şüpheli ölümü
 
Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutsak olan M.Ş., Z.K., H.K ve M.R.A’nın 1 Nisan’da yaptığı başvurunun bir kısmi ise şöyle: “20-21 Mart 2023 tarihinde bulunduğumuz Kandıra F Tipi 1 No’lu Cezaevi’nde şizofreni hastası olduğu iddia edilen kadın tutuklunun intihar etmiş olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Koşullarımızdan dolayı yaşamına son vermiş hemcinsimiz isim ve durumuna dair ayrıntılı bilgi alma imkânımız olmadı. Ama öğrendiğimiz sonuç deneyimlerimiz itibariyle durumunun tanımını yapmamız açısından yeterince veri sunmaktadır.
 
Bulunduğumuz süre içinde bu cezaevinde ikinci kezdir böylesi bir intihar olayı ile karşı karşıyayız. Daha önce Garibe Gezer benzer biçimde yaşamına son vermişti. Bu anlamda genel olarak kadınların cezaevindeki durumlarının yanında bu cezaevindeki uygulamaların, cezaevi idaresinin yaşanan olaydaki rolü ve ihmalleri araştırılmak, netleştirilmek durumundadır.
 
Devletin denetimi ve güvenliği altındaki cezaevindeki hele de yaşamın her anı ve metrekaresi gözetim altına alınmışken, kişilerin bu düzeyde hasta duruma gelmesi ve yaşamına son vermesi ne hukuken ne de ahlaken kabul edilir bir şeydir. Zira tutukluların bu duruma gelmesinde bu tarzda yaşamına son vermesinin asıl sorumlusu devlettir. Gerek ilgili devlet kurumları gerekse de idareler açısından ‘Zaten hastaydı, deliydi’ yaklaşımı kabul edilemez.
 
En son bulunduğumuz cezaevinde yaşamına son veren kadının durumu her açıdan incelenmeli ve netleştirilmelidir. Ancak son yıllarda bu gibi acı durumların olabildiğine çoğaldığını, bunun da cezaevlerinin durumu, uygulanan politikalar, tecrit ve baskılarla ilgili olduğunu biliyoruz. Garibe Gezer ile yakın süreçte başka cezaevinde V. K.’ın yine N. B.’ın yaşamına son vermesi de aynı içerik ve biçimindedir.  Bu anlamda bireyleri hastalanmaya, giderek ölüme sürükleyen cezaevi koşulları ve uygulamalar görülmeli ve ona göre çözüm aramak durumundadır…”