Eğitim sistemi tarikat ve cemaatlere bırakılmış!
- 09:01 24 Temmuz 2023
- Güncel
Şehriban Aslan
RIHA - Karma eğitimin tartışmaya açılması ile kız çocukların eğitim hayatına müdahale edilmesini değerlendiren Eğitim Sen Riha Şube Eşbaşkanı Özlem Ulutaş Şengül, eğitim sisteminin tarikat ve cemaatlere bırakıldığına dikkat çekerken, tehlikelere karşı birlikte mücadele etmenin önemine işaret etti.
Ülkede son 20 yıldır eğitim sistemi tarikat ve cemaatlerin denetimine bırakılırken, bu durum cinsiyetçi, dinci, milletçi bir eğitimin ortaya çıkmasını da beraberinde getiriyor. Tarikatların eline bırakılan eğitim sisteminin durumunu artan imam hatip ortaokulu ve liselerinden de görmek mümkün. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in 11 Temmuz'da karma eğitime dair yaptığı açıklamalar, bundan sonraki süreç için AKP’nin atacağı adımlara da işaret ediyor.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Riha Şube Eşbaşkanı Özlem Ulutaş Şengül, eğitim sistemine dair söylemleri ve mevcut durumu değerlendirdi.
‘Okullar cemaat ve tarikatların kontrolünde’
Özlem eğitimin bu aşamaya tek seferde gelmediğini söylerken, bu duruma “topluma fark ettirilmeden yumuşak geçişlerle, sonradan daha keskin manevralarla” gelindiğini belirtti. Özlem, “Milli Eğitim Bakanlığı farklı olsa da her zaman bir cemaatin kontrolündeydi. Hem özel eğitim kurumları hem kamu kurumlarında. Son 10 yıldır da cemaat ve tarikatlarla eğitime dönük protokol yaptıklarını görüyoruz. Beraberinde bu 20 yıllık süreçte ders içerikleri de dediğimiz müfredatlarda dini öğeler, muhafazakâr ve cinsiyetçi öğeler görülmeye başlandı. Ders kitaplarındaki en basit resimlerde bile bunları görebiliyoruz. Bu şekilde aslında okullar yoluyla gericilik ve dinciliği toplumun hayatına yerleştirdiler. Okullar toplumun, toplumsal değişimin, toplumsal normalleşmenin en önemli araçlarıdır. Şu anda kindar ve dinci bir nesil yetiştiriliyor, bu da büyük bir tehlikedir” dedi.
4+4+4 eğitim sistemi
Özlem, Eğitim Sen olarak kuruldukları günden bu yana laik, demokratik, bilimsel ve anadilde eğitim şiarıyla mücadele ettiklerini kaydederek, iktidarın mevcut politikaları ile laik, bilimsel, demokratik eğitimden uzaklaşıldığına işaret etti. Eğitimin gerici, cinsiyetçi, tekçi bir forma dönüştüğünü ekleyen Özlem, “Eril bir eğitim sistemi ile karşı karşıyayız. Bu yolda toplumsal dönüşüm gerçekleştiriliyor. İnsanların çocuklarını eğitme hakkı, çocuklarının geleceğine dair tercih hakkı bu şekilde ellerinden alınıyor. Özellikle 4+4+4 eğitim sistemiyle bu süreç daha da hızlandı. 10 yıl önce bu sisteme geçildiğinde ilköğretim dediğimiz ilk 4 yıldan sonra ortaokullarda imam hatibe yönlendirme çok fazla oldu. Şehirlerde ulaşılabilir alanlarda, ulaşılabilir mevkilerde imam hatip sayıları çok fazla artırıldı. Genel eğitim verilen eğitim kurumları özellikle lise düzeyinde biraz daha kampüs dediğimiz şehir dışında kalan alanlara gönderildi. Özellikle dar gelirli dezavantajlı bölgedeki çocuklar uzaktaki genel bir Anadolu lisesine gitmek yerine evinin yanındaki imam hatibe gitmeye mecbur bırakıldı” sözlerine yer verdi.
‘Programlar cemaatler tarafından hazırlanıyor’
4+4+4’ün bilinçli bir politikanın ürünü olduğuna dikkat çeken Özlem, “O dönem uyarı yaptığımız tehlikeler bugün artık yaşamın bir parçası oldu. Şehirlerin en ulaşılabilir en merkezi yerlerinde imam hatip liseleri var. İmam hatip ortaokulları var, kız ve erkeklerin ayrı eğitim aldığı okullar var. Artık bu okullara giden öğrenciler İngilizce sınıfı veya hazırlık sınıfı nitelikli okul ismiyle daha özendirilip cazibe merkezi haline getirilmeye çalışılıyor. Buraya öğretmen alımı yine kendilerince seçilen belli kriterlere uygun olan öğretmenler oluyor. Erkek imam hatiplerde kadın öğretmenler çok tercih edilmiyor. Oraya atanan kadın öğretmene ‘Biz aslında kadın değil erkek öğretmenlerle çalışmak istiyoruz’ şeklinde ifadeler açık bir şekilde söyleniyor. Bu da bizi aşama aşama bulunduğumuz noktaya getirdi. Yine birçok okulda cemaatlerin tanıtım, eğitim, etkinlik adı altında çalışma yapmasına olanak sağlanıyor. Az önce bahsettiğim protokollerle, dini içerikli yarışmalar çok fazla yapılıyor çocukları özendirecek şekilde ve küçük çocuklara bisiklet, iPad, telefon gibi ödülleri olan dini yarışmalar yapılıyor. Bunlar cemaatler tarafından Milli Eğitim eliyle okullara getiriliyor. Bunların duyurusunu yapmayan, öğrencilerin velilerine iletmeyen öğretmenler soruşturmaya maruz bırakılıyor” şeklinde konuştu.
Kız çocukları için tehlike daha büyük
“Biraz daha bilimsel ve laik değerlere sahip olan öğretmenler mobbinge maruz bırakılıyor” diyen Özlem, “Toplumun her kısmı için risk varken bu noktada en dezavantajlı olan kız çocukları oluyor. Onların bilimsel, eşit bir eğitim alabilme şansları ellerden alınıyor. AKP iktidarıyla birlikte aslında yürüttüğü politikalarla ayrımcı ve eşitsizlik koşulları çok fazla ortadaydı ve bu artık çok böyle aşılamayacak düzeyde derinleştirildi. Özellikle kız çocukları ve dar gelirli dezavantajlı bölgedeki tüm öğrenciler için eğitim koşullarından yararlanma fırsatları ellerinden alınmış durumda” diyerek kız çocuklar için oluşan tehlikeye dikkat çekti.
‘Her alanda mücadele etmeliyiz’
Özlem, eğitim sendikaları, eğitim iş kolunda örgütlü olan tüm yapılar ve veliler olarak toplumun her biriyle güçlü iş birliği kurup yüksek sesle itirazları dile getirmeleri gerektiğine dikkat çekti. Özlem konuşmasına şöyle devam etti: “Birlikte mücadele etmeliyiz. Veli dernekleriyle sendikalar iş birliği yapmalıdır. Evet, aslında şu an birçok sıkıntı yaşıyoruz fakat bunlara ses çıkarmazsak daha da artmaya devam edecek. Biz kadınlar için, kız çocukları için çok daha riskli bir duruma gelecek. Talibanvari bir gericilikle karşı karşıyayız. Çocuklardan başlayarak toplumun her kesiminde bu normalleştiriliyor. Çocuklarımızın geleceğini kurma, onlara eşit bir gelecek yaratma gibi sorumluluklarımız var. Ortaokula giden, sonrasında liseye devam eden kız öğrenci sayısı çok az. Bu da çocuk yaşta evliliği beraberinde getiriyor. Sadece bu değil erken yaşta anne olma gibi durumlarını da beraberinde getiriyor. Bunlar da hem çocuğun psikolojik gelişimi hem de sosyal gelişimi, aynı zamanda fizyolojik gelişimi için çok tehlikelidir. Bu noktada sağlık örgütleriyle sağlık iş kolunda çalışan örgütlerle ortak hareket etmeliyiz. Her alanda bu mücadeleyi güçlendirmeliyiz.”