IPPNW Direktörü Gisela Penteker: Tecrit bir işkence
- 09:01 13 Temmuz 2023
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - IPPNW Direktörü Gisela Penteker, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi bir işkence olarak tanımlayarak, iktidarın onun fikriyatından korktuğunu belirtti ve uluslararası toplumun Türkiye’deki iktidar üzerinde baskı kurması gerektiğini vurguladı.
İmralı Adası’nda ağırlaştırılmış tecrit koşulları altında tutulan ve yaklaşık 28 aydan bu yana da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’tan hiç bir haber alınamıyor. Sayısız aile ve avukat başvurusu yapılırken diğer yandan da uluslararası çağrılar ve başvurular yapılıyor. Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin kırılması ve fiziki özgürlüğü için yapılan başvuru ve çağrılar ise Adalet Bakanlığı tarafından görmezden geliniyor.
Nükleer Savaşın Önlenmesi için Uluslararası Hekimler (International Physicians for the Prevention of Nuclear War-IPPNW) Direktörü Gisela Penteker, yıllardır sürdürülen ağırlaştırılmış tecride dair değerlendirmelerde bulundu.
'Tecrit zalimce ve işkencedir'
PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik 28 aydır sürdürülen mutlak tecridi ve haber alamama halini bir işkence olarak nitelendiren Gisela, Türkiye'nin bu tecrit ile halka olan kibrini de gösterdiğini söyledi. Gisela, "Bence bu zalimce ve Türk yetkililerin tutukluya, ailesine, avukatlarına ve halka karşı olan kibrini ve hafife alma halini gösteriyor. Sayın Öcalan'ın ve diğer tutsakların İmralı'da öncesinde ve son 28 aydır bu şekilde tecrit edilmesi işkenceden başka bir şey değildir. İnsan haklarına ve uluslararası hukuka aykırıdır. Bu tecrit hiçbir anlam ifade etmiyor, çünkü Sayın Öcalan'ın destekçileri arasında spekülasyonlara ve endişelere yol açmaya çalışmak dışında bir işe yaramıyor" diye belirti.
Yarattığı toplum fikrine olan korku
Binlerce başvuruya rağmen görüşlerin engellenmesi ve sessizliğin iktidarın farklı bir toplum tahayyüllünü tehdit olarak görmesinden kaynaklandığını söyleyen Gisela, "Türkiye'de ve uluslararası arenada kimileri Sayın Öcalan'ı bir 'suçlu' ve 'terörle bağlantılı' olarak görüyor. Türkiye kendisini ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Çünkü kendisin bir tehdit olarak görüyorlar. Gerçek anlamda onun kitaplarını okuyan ve temelde eşitlikçi, ekolojik ve katılım anlayışı üzerinden bir toplum tahayyülü fikrini anlayan çok az kişi mevcut. İktidardakiler için bu fikir ve sistem sahip oldukları ayrıcalıklara, koltuklarına ve birçok şeye yönelik bir tehdit. İkincisi ise batılı ülkeler doğuya ve Rusya'ya karşı NATO'nun siperi olarak Türkiye'ye ihtiyaç duyuyorlar. Ortada bir çıkar var ve sürekli olarak Türk hükümetinin şantajına açık haldeler. Uluslararası adım atılmaması bundan kaynaklanıyor diye ifade edebilirim" dedi.
Ulusal egemenlik insan haklarından daha öncelikli!
Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) Eylül ayında İmralı'ya yaptığı ziyaret raporlarını açıklamamasını ilişkin tutumunu eleştiren Gisela, "Bu, Birleşmiş Milletler'in organlarının kurallarına göre işletiliyor. Bu kurumlar için ulusal egemenlik çok yüksek bir önceliktir ve uluslararası antlaşmaların ve anlaşmaların bir ön koşuludur. Bu nedenle, çok açık ve net Türk hükümetinin izni olmadan rapor hakkında bilgilendirme yapmıyorlar. İmralı Cezaevi'nde yaşanan hak ihlali ortada. Tecrit, uluslararası düzeyde işkence olarak sınıflandırılmaktadır. Ancak farklı siyasi koşullarda uluslararası hukukun iktidardakilerin çıkarlarına göre göreceleştirildiğini görüyoruz. Yine de tutsaklara ve onların insan haklarına saygı gösterilmesini tekrar tekrar istemek zorundayız. Her fırsatta dile getirmek durumundayız" sözlerini kullandı.
'Paradigması herkesin bekası için çok önemli'
Abdullah Öcalan'ın paradigmasının bir “tehdit” olarak algılandığının altını çizen Gisela, toplumdaki otoriter yapıların aşılmasının herkes için çok önemli olduğunu söyledi. Gisela, şöyle konuştu: "Adil ve eşit katılımın, ekolojik ve ortak ekonomi, saygının ve aşağıdan yukarıya demokrasiye giderek daha fazla ihtiyaç duyulduğu ve talep edildiği koşullar altında çok karmaşık ve çeşitliliğe sahip bir dünyada yaşıyoruz. Bu sadece Ortadoğu için geçerli değil, toplumdaki ataerkil ve otoriter yapıların aşılması hepimizin bekası için çok önemlidir. Ama yukarıda da belirttiğim gibi Sayın Öcalan'ın paradigmasını birçokları için tehdit olarak görülüyor. Eğer özeleştirel bakarsak şimdiye kadar fikirlerini diğer topluluklarla yeterince paylaşmayı başaramadık. Sayın Demirtaş'ın dediği gibi siz/biz bu fikri Kürt meselesi olarak etnikleştirdik. Bu çok öyle değil ama paradigma Kürtler ve dostları tarafından siyasi ve sosyal tartışmalara taşınmalıdır.”
‘Sayın Öcalan hala önde gelen tek isim’
Abdullah Öcalan’ın paradigmasının Kuzey ve Doğu Suriye’de bir yaşam deneyimi ortaya çıkardığını ancak siyasi atmosfer nedeniyle bunun tanınmasının ve buna ilişkin bir araştırmanın olmadığını belirten Gisela, “Kürt toplumu dışında bu bölgede toplumun dönüşümüne dair dışarıdan çok marjinal bir ilgi ve bilgi var. 25 yılı aşkın süredir kuzeydeki değişimlere tanık oluyorum. Tüm siyasi taciz ve baskıların yanı sıra kadınların rolü ve sesleri görünür hale geldi. İnsanlar savaştan bıktı, ancak barış ve katılım ve bir halk olarak tanınmaları için direnişten vazgeçmiyorlar. Bu insanların çoğu için Sayın Öcalan hala önde gelen tek isim. Dolayısıyla Kürt sorununu çözmek ve bu bölgeye barış getirmek için sürece katılabilmesi çok önemli” değerlendirmesi yaptı.
İmralı’dan verilen mesajlar umut oldu
Abdullah Öcalan’ın çözüm sürecinde ve Kürt halkı üzerindeki büyük etkisine değinen Gisela, iktidarın bu süreci kendi eliyle sonlandırdığını belirterek şöyle konuştu: “Sayın Öcalan'ın birçok Kürt üzerinde hâlâ sahip olduğu etkiye dair örnekler mevcut. 2013/14'teki kısa süreli barış sürecinden, Dolmabahçe anlaşmasına kadar o ve PKK liderleri barış görüşmelerinin tarafıydı. Görüşmeler oldukça başarılı geçti ve birçok kişiye umut verdi. Ama cumhurbaşkanı ve iktidar partisinin istediklerini vermedi ve bu yüzden barış süreci iktidar tarafından durduruldu. İki kez ölümcül açlık grevini durduran da Sayın Öcalan'ın İmralı'dan verdiği mesajlar olmuştur” dedi.
‘Uluslararası toplum Türkiye'yi barış sürecine dönmeye çağırmalıdır’
“Savaşların ve çatışmaların şiddet ve baskıyla çözülemeyeceği bir gerçektir” diyen Gisela, son olarak şunları belirtti: “Tüm taraflar aynı masada oturmalıdır. Bu davadaki tüm taraflar, Sayın Öcalan, Türk hükümeti, farklı Kürt grupları ve onların temsilcileri anlamına geliyor. Bu süreç Birleşmiş Milletler kontrolünde olmalıdır. Sayın Öcalan'ı ve destekçilerini tecritte bırakmak işkencedir. Uluslararası toplum, Türkiye cumhurbaşkanını kendisine muhalif olanları hapse atmak ve susturmak yerine reformlara, barış sürecine ve demokratik kurallara geri dönmeye çağırmalıdır.”