F Tipleri, tecrit ve sessizlik…
- 09:01 3 Temmuz 2023
- Dosya
Melek Avcı
ANKARA - Türkiye’de AKP iktidara geldiği günden bu yana tutsakları ağır tecrit koşulları altında tutmak için adeta alfabenin tüm harflerini kodlayarak cezaevleri inşa etti, İmralı’daki tecridi cezaevlerinin tamamına yaydı. Başta CPT olmak üzere uluslararası kurumlar tecride ilişkin raporlar yayınlasalar da ne Türkiye dikkate alıyor ne de bu kurumlar devletlerin çıkarlarının ötesine geçebiliyor.
Türkiye’de İmralı’dan başlayan iktidar tarafından ayrı bir hukuka tabi tutulan tecrit mekanizmasının tüm tutsaklar ve cezaevi sistemine entegre edildiğini ve bir ideolojik olarak “rehabilite” etme merkezlerine dönüştürüldüğü günden güne daha çok açığa çıkıyor. 2000’li yıllardan itibaren projeleri çizilmeye başlanan ve bazı cezaevlerinde uygulamaları görülen Yüksek Güvenlikli Cezaevleri tam anlamıyla 2006 yılında faaliyete girmiş ve F, T, S, E, D, L ve Y tipi gibi harf kodlarıyla devam ediyor. Bu cezaevlerinin harf kodları fiziki yapılarına ve kapasitelerine göre verilse de uygulamada tecridin işletildiğini ve insani toplumsal faaliyetlerden tutsak uzaklaştırılarak psikolojik işkence ile yıpratılma politikaları işletiliyor.
Cezaevinden geçilmeyen Türkiye
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) sitesinde yer alan ve son açıklanan verilere göre Türkiye’de, toplam 291 bin 592 kapasiteli 279 kapalı ceza infaz kurumu, 90 müstakil açık ceza infaz kurumu, 4 çocuk eğitimevi, 10 kadın kapalı, 8 kadın açık, 9 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 400 hapishanede 356 bin 587 tutsak tutuluyor. 127 bin 637 tutsak açık, 228 bin 950 tutsak da kapalı cezaevlerinde kalıyor. Cezaevlerinde 100‘ü kız çocuğu olmak üzere 18 yaş altı 2 bin 592 çocuk tutulmakta, 14 bin 695 kadın tutsağın yanında annesi ile kalan çocuk sayısı ise 383’tür. Cezaevinde yaşamını yitiren tutsak sayısı ise artarak, 2019 yılında 107, 2020 yılında 95, 2021 yılında ise 128 oldu. 2023 yılının başından bu yana da cezaevlerinde 93 kişi yaşamını yitirdi.
Koğuş temelli cezaevlerinden tecrit sistemine geçiş denemeleri
Yüksek Güvenlikli Cezaevleri 2000’lerin başında inşa edilmeden önce 1991 yılında Türkiye yeni bir kanun değişikliğine gitti. Nisan 1991'de Meclis “Terörle Mücadele Kanunu”nu kabul etti ve bu kanunda şu hükümlere yer verildi: "Bu kanun hükümlerine göre mahkum olanların cezaları, bir veya üç kişilik hücre sistemi üzerine kurulu özel ceza infaz kurumlarında çekilir… Hükümlülerin diğer hükümlülerle temas kurmasına ve iletişim kurmasına izin verilmeyecektir.” Bu kanun ardından tutsaklar üzerinde bir tecrit sisteminin ilk sinyalleri verildi. Fakat cezaevleri ve mimarileri tecrit uygulamaları için “yeterli” değildi. 1991 yazında bu kanunun ilk denemeleri uygulamaya konulmaya başlandı. TMK kapsamındaki tutsakların yüzden fazlası zorla Eskişehir Özel Tip Cezaevi’ne sürgün edildi. Burada tutsaklara uygulanan şiddet ve tecrit halkın tepkisine neden olduğu için Ekim 1991’de bu cezaevi geçici olarak kapatıldı.
AKP’nin gelişiyle yükselen tecrit
Kısa bir süre sonra söz konusu cezaevi tekrar açıldı ve buradaki tecrit sistemi sonlandırıldı fakat hükümet yeni hücre tipi cezaevlerinin inşasını durdurmadı. Bu hücre tipi cezaevlerinde tecrit uygulamaya konulmamış ve tutsakların ortak alanlarda toplanması kapılarını açık bırakması da serbesti. Fakat 1999’lara gelindiğinde Adalet Bakanlığı TMK kapsamında Kartal Özel Tip Cezaevi’nde kalan tutsaklara gruplar halinde tecrit uygulaması başlattı. Kanun kapsamında hükümlülere bu uygulamanın yapılması ön görülürken tutsaklara da bu tecrit uygulandı. 2000’li yıllarda ise Niğde, Afyon, Burdur, Amasya, Nevşehir, Elbistan, Ceyhan, Yozgat ve Çankırı cezaevleri hücre sistemine göre yeniden şekillendirilirken, yeni nesil hücreli cezaevi Kartal Özel Tip Cezaevi'ndekine benzer şekilde yapıldı. Küçük grup tecridi, tutsakların hücrelerinde 2 ila 5 tutsakla başka hiçbir insan teması olmadan ve faaliyet, egzersiz veya eğitim programlarının çok az veya olmadığı bir sistem olarak yürütüldü. Kartal Özel Tip Cezaevi'nde TMK kapsamında tutulan çoğu tutsak, haftanın yedi günü, günde yirmi dört saat hücrelerinde tutulurken haftada bir kez yarım saatlik aile ziyaretine izin verildi. Bu tecrit uygulamaları F Tipi cezaevlerinin ve Yüksek Güvenlikli Cezaevleri’ne geçişin ilk denemeleriydi. F Tipleri yapım aşamasında olup henüz faaliyete geçmemişti.
10 ilde 14 F tipi cezaevi mevcut
Yüksek Güvenlikli Cezaevleri’nden biri olan F Tipi cezaevleri 2000’lerde faaliyete geçmeye başladı. En ağır hak ihlallerinin yaşandığı ve sosyal izolasyona, tecride dayanan F Tipi, Türkiye'de düzenlendiği biçimiyle, genellikle siyasi tutsakların 3 kişilik ya da tek kişilik hücrelerde tutuldukları ve iletişimin neredeyse tamamen sınırlandırıldığı cezaevleridir. Adana, Ankara, Bolu, Bursa, Edirne, İzmir, Kırıkkale, Kocaeli, Tekirdağ ve Wan olmak üzere 10 ilde 14 F tipi cezaevi bulunuyor.
F Tiplerinin mimarisi
F Tipleri, 370 kişi kapasiteli olup üç ana bloktan oluşmaktadır. Her bir blokta bir ve üç kişilik hücreler bulunuyor. Üç kişilik 103 adet, ve tek kişilik 61 adet odalarda toplam 370 tutsak kapasiteli olarak inşa edildi. Bütün F Tipleri aynı mimari plan üzerine inşa edilmiş, tek kişilik hücreler 1.5 m²'lik tuvalet ve duş bölümü dahil yaklaşık 11 m²'dir. Bu odalarda havalandırma ise küçük bir pencereden sağlanmakla birlikte, bitişiğinde bulunan üç hücreyle aynı havalandırma alanını paylaşılıyor. Üç kişilik hücreler ise çift katlı olarak 25 m² tasarlanmıştır. Burada alt katta bir masa ve üç sandalye mutfak ve dolaplar bulunur, tuvalet ve duş burada ayrı bir bölümde yer alıyor. Bu bölümün bir tarafı bir koridora diğer tarafı ise yaklaşık 50 m² boyutunda yüksek duvarlı beton bir havalandırmaya açılmaktadır. Bu havalandırma da 8 metre yüksekliğindedir.
‘Hayata Dönüş…’
F Tipi cezaevlerinin açılması süreci ise tarihe kanlı bir saldırı olarak geçti. 19 aralık 2000 tarihinde adına “Hayata Dönüş” denilen bir saldırı ile siyasi tutsaklar F Tipi cezaevlerine götürüldü. Yapılan saldırıda 30 tutsak katledildi.
İnsanlık dışı ve onur kırıcı infaz rejimi
Bu cezaevlerinde iletişim, havalandırma ve görüş gibi birçok hakkın neredeyse olmaması ve infaz rejimi tarafından gasp edilmesi bir yana tutsakların bir araya gelmesi ve sohbet etmesi dahi yasaklanmıştır. Duyusal ve sosyal tecridin bir arada işletildiği bu Yüksek Güvenlikli Cezaevleri birçok uluslararası kurum ve dernek, sivil toplum örgütleri tarafından insanlık dışı ve onur kırıcı muamele olarak nitelendirilerek karşı çıkılmıştır. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) F Tiplerini 2001 yılından itibaren tüm raporlarında sosyal tecrit uygulamasından dolayı Türkiye infaz rejimini eleştirmiştir fakat CPT’nin bu eleştirilerinin karşısında infaz rejimi “iyileştirilmek” yerine gittikçe ağır tecridin ve hak ihlallerinin yoğun yaşandığı cezaevlerinden çıkan ölümlere ve hasta tutsakların bırakılmamasına kadar ki örnekler var.
Ortak faaliyetlere ve muhalif yayınlara ambargolar
CPT, F Tipi cezaevlerindeki uygulamalara ve tecride ilişkin raporlarda yer verdiği bulgularda tutsakların ortak sohbetlerde buluşmasının, atölye faaliyetlerine katılmasının son derece sınırlı olduğunu belirtmiştir. Tutsakların yalnızca haftada 5 saat hücrenin dışında zaman geçirdiği ve bu 5 saatlik zaman diliminde bazı atölyelere, spora ve havalandırmaya çıkarıldıklarını ele almıştır. Tutsakların bir araya gelebildiği tek alan da bu spor faaliyeti olabiliyordu. Bu spor ve atölye faaliyetlerinin de çok küçük gruplar şeklinde yapıldığı belirtiliyordu. CPT, tecridin işletildiği cezaevlerine ilişkin birçok bulgu ve tavsiyede bulunmuş olsa da Türkiye’nin ceza infaz rejiminin 2000’lerdeki raporlarda yer alan bulgulardan çok daha kötüye gittiğini gözlemlemek mümkün. Zira havalandırma ve görüş saatlerindeki azlık, kitap kotası, bununla birlikte gazete ve diğer tüm basılı yayınlara sadece ana akımdan olduğu sürece izin verilmesi, tedaviye ulaşamama gibi birçok hak ihlalinin ve yaşam hakkının ihlal edildiği İnsan Hakları Derneği (İHD)’ye gelen başvurularla, avukatlara iletilen taleplerle ve yaşanan açlık grevleriyle ortaya çıkmaktadır.
İmralı tecridi ve CPT’nin sessizliği
CPT kuruluş aşamasından bugüne ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tutuklanmasından bu yana yayınladığı raporlarda tecrit ve Türkiye’nin ceza infaz rejimine eleştiriler ve öneriler getirmiştir. Özel tip cezaevlerindeki muameleler, F Tiplerindeki sosyal tecrit ve tüm bunların özel hukuk ile işletilen ve buradan yayılan İmralı tecridinin sonlandırılması yerine Türkiye yeni inşa ettiği cezaevlerine muhalif ve mücadeleci kesimleri koyarak tecrit sistemini genişletti. CPT her raporunda, tecrit tipi bir rejimin uygulanmasının çok zararlı sonuçlar doğurabileceğini ve insanlık dışı ve aşağılayıcı bir muamele olduğuna dikkat çekiyor ve böyle bir rejimin dayatılmasının, verilen ceza türünün otomatik sonucuna değil, bireysel bir risk değerlendirmesine dayanması, kararın kısa süreli ve aralıklarla gözden geçirilmesi gerektiği konusunda kesin görüşte olsa da harekete geçmeyen ve bunu bir bütünen tüm topluma uygulayan Türkiye’ye bir yaptırım uygulamıyor. Bununla birlikte 28 aydır mutlak iletişimsizliğin sürdüğü İmralı raporlarını demokrasi mücadelesi veren tüm kamuoyundan saklama ve kaçırma yolunu tercih ediyor.
Yarın: S ve Y Tipleri, yüksek güvenlikli cezaevlerinde tecridin fiziki ve psikolojik yansımaları