İstanbul Sözleşmesi’nden 6284’e direniş dinmiyor!
- 09:03 1 Temmuz 2023
- Güncel
Marta Sömek
İSTANBUL – İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının 1 Temmuz 2021’de yürürlüğe girmesinin ardından barikatları yıkarak yasaları sokaktaki direnişle yazıldığının mesajını veren kadınlar, bu gün de aynı direnişin 6284 için verileceğini gösteriyor.
Erkek-devlet şiddetinin hız kesmeden artış gösterdiği Kurdistan ve Türkiye’de faillerin cezasızlık politikaları ile “ödüllendirilmesi”, bu sayıların artmasında büyük bir etken oldu. Bir yandan erkek-devlet-yargı üçgeninde failler “korunurken”, diğer yandan da AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile birlikte kadınlar sık sık hedef gösterilmeye başlandı. Her fırsatta kadınları hedef alan kadın düşmanı iktidar, çok geçmeden kazanımları da kıskacına aldı. Üstelik hedef aldığı kadın kazanımları, sözleşme ve yasaları, imzacısı olmasına rağmen etkin bir şekilde uygulamadı. Bu sözleşmelerden biri İstanbul Sözleşmesi…
21 yıllık katliam karnesi…
11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi. Türkiye, 11 Mayıs 2011'de sözleşmeyi ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011'de de parlamentosunda onaylayan ilk ülke oldu. Sözleşmenin yürürlükte olduğu 10 yıl boyunca, etkin bir şekilde uygulanmaması nedeniyle her gün en az üç kadın katledildi, binlerce çocuk ve kadın taciz, tecavüz ve şiddete maruz kaldı. Ancak Tayyip Erdoğan ve eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, her fırsatta Türkiye’de kadın katliamlarının olmadığını iddia etti. Oysa AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren, yalnızca 21 yılda en az 7 bin 990 kadının katledilmesi dahi iktidarın söylemlerini çürütüyor. İktidarın düşmanca politikaları ile hakaret ve cinsiyetçi küfürler sarf ettiği kadınlar ise hakları ve kazanımları için daima sokaklar ve meydanlarda oldu.
Yine bir gece yarısı yürürlükten kaldırıldı!
Takvimler 20 Mart 2021 gece yarısını gösterdiğinde ise Tayyip Erdoğan, çıkardığı kararname ile 10 yıl boyunca yürürlükte olmasına rağmen etkin bir şekilde uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı aldı. Kararın ardından kadınlar, bulundukları her yerde sokakları ve meydanları doldurarak sözleşmeden vazgeçmeyeceklerini vurguladı. Kararın ardından başta kadın örgütleri ve barolar olmak üzere Danıştay’da yürütmenin durdurulması ve iptali için çok sayıda dava açıldı. 28 Haziran’da Danıştay’dan başvurulara ilişkin, “yetkinin Cumhurbaşkanı’nda olduğu ve kararın hukuki olduğu” cevabı geldi. Tüm başvurulara rağmen yürütmeyi durdurma kararı verilmezken, sözleşmenin 1 Temmuz 2021’de yürürlükten kalkacağına dair karar Resmi Gazete’de yayınlandı. Yine bir gece yarısı 1 Temmuz’da da sözleşme tamamen yürürlükten kaldırıldı.
İki yıl önce yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi ardından yükselen kadın direnişi ve yaşananları derledik.
Sözleşme ardından başlayan mücadele serüveni…
Sözleşmenin kaldırılması ardından “indirimli” cezalarla yargılanan failler, “Artık ceza almayacağız” diye sevinirken, karardan aldıkları cesaretle şiddet, katliam, taciz ve tecavüz oranı da çok belirgin bir artış gösterdi. Kararla birlikte kadınlar, tüm öfke ve direniş ruhuyla Kurdistan ve Türkiye’nin dört bir yanında bulundukları her yerde sokakları doldurdu. O geceden sonra büyük bir mücadele ve direniş süreci başladı. Kararın ardından alanlara çıkan kadınlar, tüm engelleme ve polis saldırılarına karşı onlarca barikatı yıkarak sözleşmeden vazgeçmeyeceklerini haykırdı. Tarihi bir direnişe imza atan eylemlerden biri de, her defasında kaymakamlık ve polisler tarafından “yasaklanarak” engellenen İstiklal Caddesi’nde gerçekleşti.
Öfke ve isyan Taksim’i sardı
Sözleşmenin kaldırılma kararı ardından binlerce kadın, İstanbul Sözleşmesini Uygula Kampanya Grubu’nun çağrısıyla Taksim Tünel'de dövizleri, öfkeleri, isyanları ve düdükleriyle bir araya geldi. Eylem başlamadan, kadınların katledilmemesi için hiçbir zaman önlem almayan polis Taksim'e çıkan bütün yolları barikatlarla kapattı. Taksim, binlerce çevik kuvvet tarafından ablukaya alındı. Ancak kadınlar Taksim’e çıkmakta her zamankinden daha fazla kararlıydı. Renkli pankartlar, dövizler ve zılgıtlarla İstiklal’i hınca hınç doldurmaya başlayan kadınlar, “İstanbul Sözleşmesi'nde ısrar ediyoruz” ve “Deniz Poyraz ölümsüzdür” pankartının yanı sıra “Bu ışıltılı sokakları sen seçtin Tayyip”, “Katline ferman verdikleriniz düzeninizi başınıza yıkacak”, “Yasalar sokakta yazılır”, “Eşbaşkanlık mor çizgimiz tutsak kadınlara adalet” ve “Özgürlüğümüz için sarayınızı başınıza yıkacağız” yazılı dövizler taşıdı.
Direnişin kıvılcımı abluka önünde atıldı
Kadınlar eylem boyunca büyük bir coşku ve isyan ile sık sık, “Tayyip kaç kaç kadınlar geliyor”, “Jin jiyan azadî”, “Yaşasın kadın dayanışması”, “İnadına isyan inadına özgürlük” ve “Deniz Poyraz ölümsüzdür” sloganları attı. Kadınların polis barikatları ile Şişhane Metrosu önünde önleri kesilse de, , “İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz bizim için bitmedi” dev pankartı açıldı. Uzun süre abluka önünde eylemlerini sürdüren binlerce kadın, saatler sürecek eylemin nasıl bir direnişe dönüşeceğini de gösteriyordu… Kadınlar barikat önünden, “Haklarımızı bu sokaklarda kazandık. İstanbul Sözleşmesini de yeniden kazanacağız. "Bizim için bitmedi” sözleriyle kararı kabul etmediklerini haykırdı. Kadınlar o süreçte, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Örgütü binasında katil Onur Gencer tarafından katledilen Deniz Poyraz'ı da eylem boyunca dövizleri ve “Deniz Poyraz ölümsüzdür” sloganlarıyla andı.
Tüm barikatlar bir bir yıkıldı
Polis barikatları önünde uzun süre sloganlarla direnen kadınlar, katledilen kadınların isimlerini okuyarak hep bir ağızdan "burada" diye bağırdı. Yine eylemde Tayyip Erdoğan’a olan öfke de her fırsatta haykırılıyordu. Tayyip Erdoğan’ın aynı gün yaptığı açıklamada aileyi “kutsal” olarak nitelendirmesine karşı kadınlar “Aile değil kadınız, isyandayız” sloganıyla tepki gösterdi. Abluka önünde öfkelerini yansıtan kadınlar için artık direniş zamanı gelmişti. Binlerce kadın, “Barikata yüklen”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” ve “Kadın cinayetleri politiktir” sloganlarıyla barikatı aşarak İstiklal Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Eylemde, kadınların direnişinden korkarak kaçan binlerce polis, yürüyüşte ısrarcı olan kitleye biber gazı, plastik mermi ve ses bombası ile saldırdı. Tüm bu saldırılar karşısında kadınlar üç barikatı direniş ile teker teker aştı.
Direniş karşısında polis geri çekildi
Polis eylem boyunca saldırı ve şiddetini sürdürse de binlerden on binlere dönüşen kadınların saatler süren kesintisiz direnişi ile polislerin kalkan ve kaskları dahi çıkartıldı. Kadınlar, her gün en az üç kadının katledilmesini de direnişleri esnasında aldıkları polislerin kalkanlarını tabut şeklinde taşıyıp fırlatarak “Kadın cinayetleri politiktir”, “İsyan” sloganlarıyla protesto etti. İstiklal Caddesi’nde tam 6 barikat yıkan on binlerce kadın, bu sefer de Karaköy’e yürüyüş gerçekleştirdi. Polis burada da yeniden kadınları ablukaya alıp saldırsa da, “Katil polis hesap verecek”, “Katilsiniz, yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz!” sloganlarıyla ikinci barikat da aşıldı. Tüm öfke ve kararlılıklarıyla Karaköy’e inen on binlerin tarihi direnişi karşısında polisler geri çekilmek zorunda kaldı. “Bekleyin bu barikatları başınıza geçireceğiz” sözleriyle polise tepki gösteren kadınlar, “Polis defol bu sokaklar bizim”, “İstanbul sözleşmesi bizim senin mi sandın” sloganları ve sözleşmeden vazgeçmeyeceklerini bir kez daha yinelemeleri ardından eylemlerini sonlandırdı.
Geriye direniş kaldı…
Gecenin sonunda ise İstanbul’un en işlek caddesi, barikatların kadınlar tarafından yerle bir edildiği ve tüm saldırılara rağmen kadın direnişinin açığa çıktığı bir eyleme sahne oldu. Eylem ile katledilen, kaybedilen, şiddete ve tecavüze maruz kalan, koruma kararlarına rağmen korunmayan kadınların hesabını soran kadınlar, yasaların sokakta yazılacağını ve kadın düşmanı kararları kabul etmediklerini bir kez daha gösterdi. Sözleşmenin kaldırılmasının üzerinden iki yıl geçerken, kadın katliamları ve erkek-devlet şiddeti de hayli artış gösterdi. İstanbul Sözleşmesi yürürlükten kaldırıldıktan sonra yaklaşık 655 kadın katledildi. Her gün en az dört kadının katledildiği Kurdistan ve Türkiye’de, 1 Temmuz’da İstiklal Caddesi’nde 6 barikatı aşan on binlerin tüm dünyada büyük bir yankı uyandıran direniş ve öfkesi de her yere yayıldı. Kadınlar o günden bu yana, sokakları bir kez olsun terk etmedi.
Danıştay kararı ‘hukuka uygun’ buldu!
Öte yandan Danıştay 10’uncu Dairesi, yürütmenin durdurulması istemleri için çok sayıda kadın ve kadın örgütünün yaptığı bir kısım başvuruyu reddederek, kararın iptal istemiyle açılan davaları duruşmalı olarak gördü. Danıştay savcısı, kararın iptali yönünde görüş bildirmiş olsa da Danıştay 10’uncu Dairesi, Cumhurbaşkanlığı kararını “hukuka uygun” buldu ve davanın reddine karar verdi. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da (DİDDK) Ocak ayının başında Danıştay 10’uncu Dairesi’nin ret kararını oy çokluğuyla onadı ve kararı “hukuka uygun” buldu. Karar ilk olarak havuz medyaya yansırken, kadınlara ise resmi olarak tebliğ edilmedi. Bu onamayla Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararı hukuken kesinleşmiş olacak. Kararın ardından başta kadınlar olmak üzere her kesimden tepkiler yükseldi. Dosyalarda hala karar çıkmazken, başvurucu kadın ve örgütler her bir kararı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşımaya hazırlanıyor. AYM’nin vereceği kararla hukuksuzluğun son bulması gerektiğini vurgulayan başvurucular, hukuksuz bir karar çıksa da davanın peşini bırakmamakta kararlı.
Sıradaki hedefleri 6284!
Sözleşmeye dair tartışmalar sürerken, AKP-MHP iktidarı HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi ile kadın düşmanı politikalarını “ittifak” boyutuna taşıdı. Her gün dört kadın katledilirken, “Bizim ülkemizde kadınlar öldürülmüyor” diyen kadın düşmanı iktidar ve ittifakının hedefinde şimdi de 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” var. 8 Mart 2012 tarihinde Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilen ve 20 Mart 2012’de de yürürlüğe giren 6284 sayılı kanun, kadınlar ve çocuklar için bir güvence oluşturuyor. Kanun kapsamında şiddete uğrayan ya da uğrama tehlikesi altında olan kadın ve çocukların failleri için tedbir ve uzaklaştırma kararı verilmesi gerekirken, kadınlar bu haklarından yararlanamadı. Üstelik faillere işlemeyen 6284, onun yerine Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör olarak atanan Naci İnci için işledi. Erkek-devlet-yargı üçgeninde failler korunup “ödüllendirilirken”, cezasızlık politikası da günden güne arttı.
Ne mücadele ne de direniş diniyor
Erkek şiddetini önlemek yerine kadın kazanımlarını hedef alan AKP-MHP iktidarı, HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi “ittifakı” ile 6284’ü kaldırmayı hedefliyor. Anayasa değişikliğini Meclis’e sunan iktidarın bu teklifi içerisinde 6284 de hedefte. 1 Temmuz 2021’de, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasına karşı sergilenen direniş ruhu şimdi ise 6284 için beliriyor. Mücadeleleri sonucunda elde ettikleri kazanımlarının kadın düşmanı erkekler tarafından yok edilemeyeceğini vurgulayan kadınlar, ne mücadeleden ne kazanımlarından ne de sokaklardan vazgeçmiyor. Hakları ve kazanımları için direnmekte ve mücadele etmekte ısrarcı olan kadınlar, İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe koyulmasında da direnişleri gibi kararlı…