Siyasetçiler: Tecrit kalkmalı!
- 09:01 25 Haziran 2023
- Güncel
Elfazi Toral
İSTANBUL – PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ve mutlak iletişimsizliğin son bulması gerektiğini söyleyen siyasetçi kadınlar, AKP-MHP iktidarının düşman hukukuyla birlikte CPT’nin de işlevsiz durumda olduğunu söyledi. Kadınlar, “Abdullah Öcalan’ı ve fikriyatını benimseyen milyonlar olarak önceliğimiz İmralı tecrididir” dedi.
Uluslararası komployla 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 24 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşullarında tutuluyor. Abdullah Öcalan’a yönelik 27 Temmuz 2011’de başlayan avukat görüş yasağı, “disiplin” adı altında verilen cezalar gerekçe gösterilerek engellendi. Avukatlar sekiz yıl aranın ardından 2 Mayıs 2019’da Abdullah Öcalan ile görüşebilmişti.
16 Mayıs 2019’da dönemin Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün, “Görüşme yasağına ilişkin kararlar kaldırıldı ve görüşme imkanı getirildi" açıklamasından sonra avukatlar, 22 Mayıs, 12 Haziran, 18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde İmralı Adası’na gidebilmişti.
Avukatların, PKK Lideri ile görüşmek için haftada iki kez olmak üzere Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’ne yaptığı başvurulara olumlu veya olumsuz hiçbir yanıt vermiyor. Abdullah Öcalan ve Veysi Aktaş, Hamili Yıldırım ve Ömer Hayri Konar’a verilen “disiplin cezaları” ile “avukat görüş yasakları” gerekçe gösterilerek görüşler engellenmeye devam edilse de hem aile hem de avukat başvuruları her hafta yenileniyor.
PKK Lideri’ne yönelik tecrit ve mutlak iletişimsizlik haline ilişkin siyasetçi kadınlar JINNEWS’e konuştu.
‘Önceliğimiz İmralı’daki tecridin son bulması’
Kurdistan ve Türkiye’de cezaevlerinde siyasi tutsaklara yönelik tecrit söz konusu olduğunu söyleyen Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Parti Meclisi (PM) üyesi Dilber Demir, AKP-MHP iktidarının düşman hukuku yöntemini uyguladığını söyledi. Dilber, “Tabi ki biz bu zindanlardaki tecride İmralı’daki tecritten bağımsız ele alamayız. İmralı’da Sayın Öcalan üzerinde uygulanan ağırlaştırılmış mutlak bir tecrit var. Dolayısıyla oranın tüm zindanlara yayılan, orada aslında bütün bir topluma yayılan tecrit söz konusu. İmralı’daki tecrit kaldırılmadan hem zindanlardaki tecrit hem de toplumun üzerindeki tecrit maalesef kalkmayacaktır. Bizim önceliğimiz İmralı’daki tecridin son bulmasıdır. Bunun için de hem Kurdistan hem Türkiye sol-sosyalistlerin birlikte mücadele ederek öncelikle İmralı’daki tecridi kırmak ve bunun akabinde cezaevlerindeki ve bütün toplumun üzerindeki tecridi kırmak anlamına gelecektir” sözleriyle tecride karşı güçlü ve dirençli mücadele yürütmek gerektiğini belirtti.
‘CPT işlevsiz bir durumda’
Abdullah Öcalan’ın ağır tecrit koşullarında tutulmasına tepki gösteren Dilber, “Halk mücadelesi gerekiyor. Bunun için de mücadeleyi sokaklarda yürütmek gerekiyor. Dolayısıyla biz bu mücadeleyi büyüttüğümüz oranda hem İmralı’daki tecridi hem de cezaevlerindeki bütün politik tutsakların üzerindeki o ağırlaştırılmış tecridi de kaldırmış olacağız. CPT’nin aslında İşkence Önleme Komitesi, ama biz bugün görüyoruz ki aslında işkenceyi meşrulaştırma komitesine dönüşmüş durumda. Sadece bizim yürüteceğimiz çalışmalar, mücadele yetmeyecektir. Bunun diplomasi ayağı, Avrupa ülkelerindeki bütün toplumların CPT üzerinde bir baskı uygulaması gerekiyor. CPT’nin bir an önce kendi rolünü oynaması gerekiyor” sözleriyle CPT’ye çağrıda bulundu.
‘Abdullah Öcalan'ın paradigması uluslararası güçlere tehdittir’
Dilber, Abdullah Öcalan’ın ortaya koymuş olduğu demokratik ulus paradigmasına işaret ederek, bu paradigmanın uluslararası güçler tarafından tehdit olarak görüldüğünü kaydetti. Dilber, “Çünkü bütün uluslararası güçler kendini savaş üzerinden var eden unsurlardır. Dolayısıyla hem Ortadoğu’ya hem de Türkiye’ye barışın gelmesi bütün toplumların birlikte eşit, özgürce yaşamasını, bu yeni yaşamın inşası onlar için bir tehlike olduğu için dolayısıyla Sayın Öcalan üzerindeki bu kadar ağır tecritte bunun bir yansımasıdır. Sayın Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit politikaları, hem Türkiye’nin, hem hukuksuzca verdiği kararlar hem de uluslararası güçlerin de bunu onayladığı kararlardır diye düşünüyoruz” sözlerini kullandı.
‘Tecrit mutlaka kalkmalı’
“İmralı Adası’nda yıllardır süre gelen tecrit, son bulmadan toplumun sorunları son bulmaz” diyen Dilber şöyle devam etti: " Tecrit kalkmadan ne kadın sorunu çözülebilir ne ekonomik sorunlar çözülebilir ne de siyasal sorunlar çözülebilir. Herkese, bütün muhalif kesimlere, bütün sisteme karşı olan herkese bir an önce bu tecridin kaldırılması için yüksek sesle, cesaretle bunu dillendirmesi gerektiğini, bu tecridin kalkması için de çaba sarf etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu tecrit mutlaka kalkmalıdır. Herkesin bunun etrafında kenetlenmesini istiyoruz. Biz biliyoruz ki bu kadar ağır koşulları yaşadığımız Türkiye’de tek yön İmralı’nın kapılarının açılması. Sayın Öcalan’ın Kürt halkıyla buluşması ve orada çıkan her sözün barışa vesile olacağını biliyoruz. Dolayısıyla tek yol İmralı’nın kapılarının kırılması ve Sayın Öcalan’ın da fiziki özgürlüğünün sağlanmasıdır.”
‘Abdullah Öcalan’ı ve fikriyatını benimseyen milyonlar var’
Abdullah Öcalan’dan 27 ayı aşkın bir süredir haber alınamamasına tepki gösteren Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Kadın Sözcüsü Gülşen Karasu ise şöyle konuştu: “Bizler bu sistemin, egemen kılmaya çalıştığı bu kimliği yani makul Kürt, makul kadın rollerini reddedenler olarak her alanda tecridi yaşıyoruz. Tabi şu bir gerçek; Sayın Abdullah Öcalan’ı ve fikriyatını benimseyen milyonlar var. Bu perspektifle onun mücadelesini benimseyen ve bu fikriyatı hayata geçirmeye çalışan insanların varlığı söz konusu. Dolayısıyla Sayın Abdullah Öcalan’ın Kürt özgürlük mücadelesinin bu tecridi yaşamasının en büyük sebebi, aramızdaki bu köprüyü yıkmaya yöneliktir.”
‘ Tecrit için hep birlikte mücadele vereceğiz’
Tecride karşı mücadeleyi büyüteceklerini vurgulayan Gülşen, “27 aydır Kürt halk önderi Abdullah Öcalan ağır tecrit altında. Kendisinden haber alınamaması gibi bir durum söz konusu. Avukatlarıyla görüştürülmüyor, ailesiyle görüştürülmüyor. Dolayısıyla ciddi bir insan hakları ihlali söz konusu. Gerek kendisine yönelik bu tecridin gerekse cezaevlerinde mücadele eden binlerce arkadaşımıza yönelik tecridin bir an önce kaldırılması gerektiğini defalarca söyledik. Bir an önce bu mutlak iletişimsizlik kalkmalı” diye konuştu.
‘Tecridin yankılarını toplum üzerinde net görebiliyoruz’
Siyasi tutsakların her zaman iktidar tarafından hedef haline geldiğine işaret eden Yeşil Sol Parti yöneticilerinden Gülşen Daşdöğen ise, tecrit politikalarının toplumu cezalandırma için bir yöntem olduğunu söyledi. PKK Liderinin tecrit altında olmasına tepki gösteren Gülşen, “25 yıldır İmralı'da uygulanmaya başlanan ve son 27 aydır da mutlak iletişimsizlikle Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uyguladığı tecrit, toplum üzerinde fiziki şiddetin yanında psikolojik şiddetin de dozunu artırmış oldu. Bu, Sayın Öcalan üzerinden başlayan mutlak tecrit başta cezaevleri olmak üzere tüm topluma sirayet etti. Yasal siyaset alanları sınırlandırıldı, kadın kurumları kapatıldı, LGBTİ+ bireyler kriminalize edildi. Bu güncelleşmedikçe, konuşulmadıkça toplum üzerinde tecridin koşullarını, yankılarını çok net görebiliyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Mutlak tecrit derhal son bulsun’
“Tecridin insan hakkı ihlalidir” diyen Gülşen, “Abdullah Öcalan’ın 27 aydır tüm bunlardan mahrum bırakıldığını biliyoruz. Bu kesinlikle kabul edilebilir değil. Ailesi dahil ne durumda olduğunu bilmiyor. Sayın Öcalan, kadın özgürlükçü, ekolojist, eşitlikçi bir paradigma geliştirdi. Bu tecritle aslında tam olarak da yapılmak istenen bu paradigmanın toplumlara ulaşmasına engel olmak. Türkiye ve Ortadoğu halklarının özgürlüğü için, barış için ve demokrasiye doğru bir adım atılabilmesi için mutlak tecridin derhal son bulması gerekiyor. Kadın özgürlükçü, eşitlikçi, ekolojist bir paradigmanın yaygınlaşması, bize barışın mümkün olabildiğini de gösterdi” sözleriyle mutlak tecridin son bulması gerektiğini bir kez daha vurguladı.