Türkiye Astana ile niyetini belli etti!

  • 09:14 24 Haziran 2023
  • Siyaset
Melike Aydın
 
İZMİR - Astana toplantıları ile eşzamanlı olarak Qamişlo Kantonu Eşbaşkanının hedef alınmasını değerlendiren Yeşil Sol Parti Milletvekili Burcugül Çubuk, Türkiye’nin niyetini belli ettiğini belirterek Rojava’da Kürtlerin kendi sistemlerini inşa etmelerinin “tehlikeli” görüldüğü için saldırılar yapandığını vurguadı. 
 
Türkiye 20 Haziran’da SİHA ile düzenlediği suikatle Qamişlo Kantonu Eşbaşkanı Yusra Derwêş, Eşbaşkan Yardımcısı Leyman Şiwêş ve Fırat Tuma'yı katletti. Astana’da Rusya, İran, Suriye ve Türkiye’nin düzenlediği toplantı sürecine denk gelen katliama yönelik tepkiler devam ediyor. 
 
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk saldırılara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.  
 
‘Rojava halkları direnecek’
 
Astana’da Türkiye’nin niyetini ortaya koyduğunu dile getiren Burcugül, amacın Rojava’nın paylaşılması ve Kürtlerin yok edilmesi olduğunu belirtti. Saldırılara karşı Rojava halklarının direneceğini belirten Burcugül, Türkiye’de halkları savunan kesimlerin de konuşmaları gerektiğini vurguladı. 
 
 ‘Türkiye niyetini suikastla ortaya koydu’
 
Türkiye’nin, Güney Kurdistan'da suikastlarla yol almaya çalıştığını ifade eden Burcugül, Rojava’da gerçekleştirilen saldırının da Astana görüşmeleri sürecinde gerçekleştirildiğine dikkat çekti. Astana’da bir araya gelen 4 devletin Kurdistan halklarının toprakları üzerinde karar verdiğini belirten Burcugül, “Ama Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı bu masada yok. Haliyle de bu masaya otururken her devlet kendi gücünü de ortaya koymaya niyetli. Türkiye’de özellikle Rojava ve Başûr’da niyetini saldırılarla ortaya koyuyor. Buralarda ya büyük bombalamalar suikastlar yapıyor, -geçmişte de bu görüşmeler öncesinde saldırılar yaptığını görüyoruz- ya da Türkiye içinde tutuklama dalgaları gerçekleştiriyor” dedi.
 
‘Lozan da böyle bir masaydı’
 
Astana masasında Kürt halkının düşman olarak görüldüğünü, masada Kürt halkını yok etme üzerinden ortaklık sağlandığını belirten Burcugül, “Bugün her ne kadar çıkarları birbirine ne kadar kesişmiyor gibi görünse de bir zamanlar kesişiyordu, yarın yeniden kesişmeyeceği anlamına gelmiyor. Ortada Kürdistan’ı paylaşma meselesi var, ama ne Kürt halkının ne diğer halkların temsilcisi var. Doğrudan sömürgecilerin kurduğu masa, Lozan da böyle bir masaydı. Bir köyün ortasından geçen sınır çizebiliyorlar. İnsanları kardeşleri birbirinden ayırabiliyorlar. Bunu yaparken de katliamdan çekinmiyorlar” diye konuştu. 
 
‘Türkiye’nin kadına bakışı Rojava örneğine aykırı’
 
Ankara’da Meclis’in bulunduğu Çankaya’da bir DAİŞ komutanının evinden Êzidî bir kadının uluslararası destek ve ailesinin çabasıyla fidye ile kurtarıldığını hatırlatan Burcugül, bunun Türkiye’nin kadına olan bakışının, DAİŞ ile olan ortaklaşmasının göstergesi olduğunu kaydetti. Eşbaşkanlığın da önceki dönem İçişleri Bakanı tarafından hedef alındığını söyleyen Burcugül, “Kobane’de, Rojava’da Kürt Özgürlük Hareketi’nin ittifak içinde yer aldıkları yerlerde cihadist çetelerden kurtulmuş kadınların kendi kurdukları köyleri var. Burada ise devlet sığınma evi kuramıyor, onların oy verme hakkını koruyamıyor. Kendi mekanizmaları var. Adaleti erkek suçlarının lehine değil aleyhine örgütleyebiliyorlar. Buranın tam tersi. Haliyle oranın temsilcileri de ‘tehlikeli’ temsilciler. Akla düşürdükleri fikirler ‘tehlikeli’. Biz aslında bunları yaşamak zorunda değiliz dediğinizin somut bir alanı var. Rojava’da bir düşünce alanı örgütleniyordu. Bu düşünce alanının örgütlenmesi için erkek devleti çıldırtıyor” şeklinde konuştu.
 
‘Saldırı Kobanê halkının moral değerlerini hedef aldı’
 
Suikastların moral değerleri düşürmeyi de ve halka savunmasız olduğu duygusunu yaşatmayı amaçladığını ifade eden Burcugül, saldırı ile yenildiği Kobanê’de buranın halkını teknoloji ile tehdit mesajı verdiğini dile getirdi. Burcugül, “Özellikle kadınlara da sizin temsilcinizi vurabiliyorum diyor. Burada halkın kendini güvende hissetmesi üzerinden kurulan moral değerleri, açığa çıkan gücü bozmaya yönelik. Sürekli arkasını kontrol eden bir halk istiyor. Böylece deformasyonu sağlamak istiyor. Ama bunun faydası yok, 90’larda faili meçhulleri gördü ama bu mücadeleyi açığa çıkardı. Ailelerin politikleşmesine neden oldu. Bu suikastlar de ilk an itibariyle güvensizliğe neden olsa da halklar özellikle kadınlar açısından daha güçlü bir mücadeleye neden olacaktır. Kadın mücadelesini hedef alan bir sömürgecilik gerçekliği var. Ama kadınlar kazanımlarını bırakmayacak” vurgusu yaptı.
 
‘Suriye'nin Rojava’ya yerleşme çabası var’
 
Suriye devletinin de Rojava’ya yeniden yerleşme çabasına işaret eden Burcugül, “Kürt halkının kendi kaderini kazandığı bir durum var ama bunu kabul eden uluslararası devletler toplamı yok. Haliyle Suriye yerleşirse kadın kazanımlarını tanımayacak. Bunlara karşı savaş açacağını 2011-2012 öncesi Suriye gerçekliğinden, bugün cihatçılara af çıkaran bir devlet gerçekliğinden biliyoruz. Aslında sömürge dinamiğinin tüm özgürlük mücadelesi filizlerine saldırmak olduğu gerçeğini biliyoruz” dedi.
 
‘Kadınların kendi mekanizmalarını inşa etmesi bile tehlikeli görülüyor’
 
Rojava’da halkın mücadelesinin cihatçıların ABD’ye saldırılarını önlediği sürece kıymetliyken cihatçıların yenilerek güç kaybettiğine işaret eden Burcugül, şöyle devam etti: “Başka ülkelerde özellikle emperyalist ülkelerde saldırı gücü olmaktan çıktılar. Bu ana kadar kıymetliydi Rojava. Ondan sonrası artık Ortadoğu’da halkın kaderi devletlerin elinde. Yeni bir şemanın açığa çıkması riskli görülüyor. Yani uluslararası desteğin açığa çıkmayışında aslında Rojava halkının kendi kararını almasının kadınların kendi mekanizmalarını inşa etmesi bile tehlikeli görülüyor. Rojava’da kadınlar doğrudan yerel yönetimlerin içinde bu şiddete ve sömürge mekanizmalarına karşı kendi örgütlülüklerini açığa çıkarıyorlar. Bu yönleri bile faşizm açısından buranın kendi kararlarını veriyor olması tehlikeli görülüyor. Haliyle buraya desteği varmış gibi gösteren aslında temel haklarını tanımayan tanınmasını doğru bulmayan güçlerden bahsediyoruz. Astana’da da 4 sömürgecinin ve onların hamisinin oturduğu temel olarak, bunların karar aldığı bir mesele. Kendisine ait olmayan bir toprak üzerinde hegemonyası uluslararası tanınırlığı ve bundan da vazgeçmeyişi var.”
 
‘Astana’da dengeleri değiştirecek bir güç açığa çıkmadı’
 
Astana masalarının Türkiye ve Suriye arasında normalleşme hedefiyle gerçekleştiğini ancak Kurdistan üzerinden paylaşım gerçekleşmeden normalleşmeye gitmeyeceğini ifade eden Burcugül, “ Birkaç hafta önce Esat ‘Türkiye vatandaşlarımızı rehin tutuyor’ demişti. Tüm dünyaya karşı koz olarak kullandığı göçmenler meselesi var. Bunların önemli bir kısmı Kürt. Kürtler mücadeleden vazgeçmeyecek. Astana’da dağ fare doğurdu diyebiliriz. Masaya oturulması büyük gündem haline geliyor ama kalkıldığında bir anda ortam sessizleşiyor. Masada dengeleri değiştirecek bir güç açığa çıkmış değil” diye kaydetti. 
 
‘Karşı duracak gücü neden açığa çıkaramadığımızı konuşmalıyız’
 
Dünyanın burada işlenen suçlarla ilgilenmediğine dikkat çeken Burcugül, oysa Kobane’ye DAİŞ saldırılarında sadece Kürt halkının değil Türkiyeli sosyalist ve demokrat kesimlerin de devlete dur dediğini hatırlattı. Bugün ise böyle bir gücün açığa çıkarılamadığını kaydeden Burcugül, “Bu saldırıların da etkisi var. Örneğin bir bombardıman gerçekleştiriyor aylar süren, bir yenilgiyle çıkabiliyor ama toplumsal meşruluğundan bir şey kaybetmiyor. Tekrar savaşmak için kendi tabanını konsolide edebiliyor. Ama halkların mücadelesini savunanlar olarak bir güç açığa çıkaramıyoruz. Bir meselemizin de bu olması gerektiğini düşünüyorum. Bunu örgütlemenin yolunu açmamız gerekiyor. Eleştiri özeleştiri süreçlerinde bunu tartışmak gerektiğini düşünüyorum” sözlerini kullandı. 
 
‘Türkiye cephe gerisinde temizlik yapıyor’
 
Savaşın erkekliği daha meşru hale getirdiğini, erkekliğin kutsallaştığını ifade eden Burcugül, “Kadınlara yönelik saldırılarıyla, işçilerin grev hakkının elinden alınması, sendikalı işçilere saldırılmasıyla cephe gerisinde bir temizlik yapıyor. Buna karşı antifaşist geniş bir demokrasi cephesi kurmalıyız. Bunu örgütlemekte sorun yaşıyoruz. Bizim artık bu noktaya gelmemiz gerekiyor. Sadece bu faşizm diyerek sandıkta yok edebileceğimiz bir şey değil. Bütün Ortadoğu’ya şiddet götüren bir faşist ittifaktan bahsediyoruz” dedi. 
 
‘Sıcak savaş Türkiye’ye de yansır’
 
Rojava’da savaşın sıcak olduğu dönemde Türkiye’de de bombaların patladığını hatırlatan Burcugül, Türkiye’de cihatçı örgütlerin aleni şekilde faaliyet gösterdiğini ifade etti. Burcugül, “Cihatçılarla iş tuttuğunuzda burada da bir hareketlenme olacak. Antep’te Adıyaman’dan bölgeye savaşçı gideceğini, bir yandan da yaşadıkları yerlerde güç gösterisine de yönelecekleri gençler devşirmek için hamleler yapacağını herkes öngörüyor ve şiddetle bunu sağladıklarını biliyoruz. Bu her yerde bombaların patlatacak cihatçıları hareketlendirmek demek. Cihatçıları bu kadar besler onlardan petrol alıp, silah desteği sunarsanız, büyük şehirlerde güvenli alanlar sunarsanız kimi yerlerde resmen kontrolünde bölgeler bırakırsanız olacağı bu. Cihatçıları yönetmek hiçbir zaman kolay olmamıştır. Türkiye’nin kendi kurduğu örgütler de böyledir. Örneğin bir elektrik zammı için Türk şirketinin binasını basabiliyorlar” diye belirtti. 
 
‘DAİŞ yargılanırken Türkiye’nin suçları açığa çıkacak’
 
Saldırının bir anlamının da DAİŞ üyelerinin Rojava’da yargılanması olabileceğine dikkat çeken Burcugül, “İŞİD’in yargılanırken Türkiye’nin suçu açığa çıkacak. Bu nedenle Rojava’nın bütün yerel yönetimlerinin kendi yönetim sistemini bozmak bu yargılamaları etkileyeceği için bu saldırıları düzenlemiş olabilir” diye konuştu.