Gönül Adıbelli: Katliamlara karşı kadının payına düşen mücadele olacak!
- 09:08 24 Haziran 2023
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - SES Eş Genel Başkanı Gönül Adıbelli, iş ortamlarında ve her alanda yaşanan kadın katliamlarının “ailevi nedenler” ile nitelendirilmesini eleştirerek, “Biliyoruz ki kadın cinayetleri politiktir çünkü bugünkü sistem ne yazık ki kadını sadece ve sadece aile içerisinde değerlendiriyor. İktidar tarafından yürütülen bir politika var” diyerek kadınlara bu politikalara karşı payının mücadele olduğunu belirtti.
Antalya’nın Alanya ilçesinde 13 Haziran’da 5 Nolu Sağlık Merkezi’nde boşanma aşamasında olduğu Mustafa Bağce tarafından Melek Bağce katledildi. Her gün kadın katliamları iş yerinde, ev içinde, sokakta ve yaşamın neredeyse her alanında işlenirken, iktidar ve eril yapıların sistematik cins kırımını “ailevi nedenlere” indirgeyerek şiddeti ve katliamları meşrulaştırması da son bulmuyor.
Sağlık Emekçileri Sendikası (SES ) Eş Genel Başkanı Gönül Adıbelli, katledilen doktor Melek’in ilk olmadığını belirterek iş yerindeki güvencesiz ortamı, sağlıkta şiddetin nasıl üretildiğini ve buna karşı ne yapılması gerektiğini değerlendirdi.
‘Şiddetten arınmış güvenli iş ortamlarımız yok’
Türkiye’de her gün en az 3 kadının erkekler tarafından katledildiğini söyleyen Gönül, bunun mevcut siyasi iktidarın kadın politikalarından kaynaklandığını belirtti. Taciz, tecavüz ve katletmelere rağmen cezasızlık politikasıyla faillerin ceza almadığını belirten Gönül, “Bu katliamlar cezasızlık politikasının sonucudur. Katleden kişilere bir nevi ‘cesaret’ veriyor. Çünkü sonrasında cezai bir yaptırımın olmayacağını çok iyi bildiği için o fail bu eylemini yapmaktan geri durmuyor. En son bizim iş kolumuzdaki Aile Sağlığı Merkezi’nde bir doktor kadın arkadaşımız ne yazık ki boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından katledildi. Bu da bizim her zaman söylediğimiz, güvenli iş ortamlarımızın olmamasından kaynaklı. Gündüz gözüyle mesleğini yaparken, sağlık üretirken böyle bir şeye maruz kalması doğal olarak bizim tekrar tekrar şunu söylememizin haklılık payının olduğunu ortaya çıkarıyor; Her ne kadar çalıştığımız yerlerin bizim açımızdan güvenli olması gerekirken bu tür katliamlarla güvenli olmadığını görüyoruz. Çünkü bu ilk defa yaşanan bir şey değil daha önce de aynı şeyler yaşamıştık ve bununla ilgili de sendika olarak sağlıkta şiddet, kadına yönelik şiddetle ilgili bir sürü basın açıklaması ve hatta buna yönelik iş bırakma eylemleri gerçekleştirdik. Özetle, özellikle kurumların çalışanlar açısından güvenli ortamlar olmadığını söyleyebiliriz” diye konuştu.
'Performans dayatması insani duyguları yok ediyor'
İşlenen katliamın ardından Aile Sağlığı Merkezi’nin açık tutulmasını ve sağlık emekçilerinin “normal” olarak çalışmaya devam ettirilmesini eleştiren Gönül, emekçilerin insani duygularını yaşamalarına dahi bu sistemde izin verilmediğini söyledi. Gönül, “İlk duyduğumuzda ciddi anlamda yüreğimiz acıdı. Çünkü yanı başında bir sağlık emekçisi aynı zamanda bir hekim, bir kadın arkadaş katlediliyor ve hemen sonrasında işe devam etmek zorunda kalıyorsunuz. Performans sistemi adı altında çalışanlara dayatılan bir sistem var burada kişiye çalışana kısacası ‘sana verdiğim sorumluluk çerçevesinde hizmet üretmek zorundasın, insani duygularla hareket edemezsin. Çünkü sen performansa dayalı çalışıyorsun iş üretmezsen bunun karşılığını alamazsın’ deniliyor. Böyle bir sistem içerisinde de insan ne yazık ki insani olan duygularını yaşayamamakla karşı karşıya kalıyor. İnsanlar gerçekten robotlaştırılıyor ve o sistemin dayattığını yapmak durumunda kalıyor. Yapmadığı takdirde de yeniden bir şiddete maruz kalabileceği düşüncesiyle böyle bir şeye katlanıyor. İnsanlar artık mesleki yanlarını da yitirmiş diyebilirim. Biliyorsunuz sağlıkta diğer alanlara göre daha insani duygular ortaya çıkar. Ama artık o da neredeyse yok denilecek kadar az. İnsanlar bunu yaşayacak durumda göremiyorlar kendilerini. Çünkü dediğim gibi bir beklenti var, bugün aşı yapmadığın zaman ya da diğer hizmetleri sunmadığın takdirde bunu görmeyen vatandaşta bir şiddete sebep olabilir düşüncesiyle direkt odaklandığı nokta ‘ben hizmet vermek zorundayım’ diğer kısımları çok da yaşayamıyor” ifadelerini kullandı.
‘Kışkırtılmış sağlık hizmeti oluşturuldu’
Şiddeti sağlık boyutuyla ele aldıklarında temel sorunun yıllardır “Sağlıkta Dönüşüm Politikası” adı altında uygulamaya çalışılan sistem olduğunu dile getiren Gönül, bu sistemin şiddet ürettiğini söyledi. Gönül şöyle konuştu: “Kışkırtılmış bir sağlık talebi üzerinden bir beklenti var, böyle bir algı oluşturdu. Bu sistem üzerinden hareket ediliyor. Bundan dolayı şöyle bir şey gelişebiliyor; Vatandaş, yurttaş ya da sağlık hizmeti alan her birey bu hakkı kendinde gördüğü için çalışanın hangi çalışma koşullarında çalıştığı, nasıl bir tempoyla ve sistem içinde çalıştığıyla ilgili bir öngörü veya buna yönelik bir davranıştan uzak oluyorlar. Sistemin tam da onlara sunduğu ‘her koşulda sağlık hizmetinin alınacağı’ sistemi üzerinden böyle bir kışkırtılmış sağlık hizmeti talebiyle baktıkları için doğal olarak şiddet gelişebiliyor. Vatandaş şunu göremiyor, bir hekimin, hemşirenin ya da sağlık emekçisinin hangi koşullarda çalıştığını bilmiyor. “
‘Uyguladıkları sağlık politikalarıyla şiddeti meşrulaştırdılar’
Çalışma koşullarını birçok kez dile getirdiklerini söyleyen Gönül, “Biz bunu defalarca dile getirdik; angarya çalışma sistemi, farklı istihdam modelleri, çalışma koşullarının çok ağır olmasından, uzun süre nöbetlerden, çalışan eksikliğinden kaynaklı insanların çok çok fazla çalışmasından kaynaklı bu kışkırtılmış sağlık sistemine cevap olamama durumunu ortaya çıkarıyor. Fakat vatandaş bunun farkında değil. Çünkü sistem onlara bunu değil tam tersine şunu söylüyor; ‘sen gittiğinde sana hizmet vermek zorundadır, o hizmeti alacaksın.’ Vatandaş da ‘sistem bana bunu söylüyor ben de bu hizmeti alacağım’ gözüyle bakıyor, nasıl aldığı, kimin ve hangi koşullarda verdiğiyle ilgili bir empati yapılmıyor. Tamamen o hizmeti almaya odaklanarak gidildiği için alamadığı taktirde şiddet yansıyor, ki bu da sağlık emekçisinden değil yine sistemden kaynaklı alamama durumu söz konusu oluyor. Hatta geçenlerde basına yansıyan bir kadın ‘biz doktor dövüyoruz’ dedi. Çünkü artık öyle bir noktaya gelmiş ki o sağlık sisteminde hizmet alamadığın zaman sağlık hizmeti sunan kişiye şiddet uygulamayı da meşrulaştırdılar bu sistem vesilesiyle."
‘Katliamlar ailevi değil sistemin kadına bakış açısı’
Bu katliama ilişkin İlçe Sağlık Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamada “aile içi mesele” değerlendirmesinin doğru olmadığını bunun diğer tüm kadın katliamları gibi politik ve sistemsel bir kadın katliamı olduğunu vurgulayan Gönül, “Yaşanılanların hangi sistem tarafından üretildiğiyle ilgili çok da düşünmüyoruz. Düşünmüş olsak bugün oradaki meselinin sadece ailevi bir sorun olmadığını, sistemin kadına bakış açısı olduğunu görebilirdik. Bu sistemin kadın politikalarından kaynaklıydı. Bu sistemin kadın cinayetlerini bizzat cezasızlık politikasıyla kışkırttığını düşünemiyor ya da göremiyorlar. Bunun üzerinden bir söylemden ziyade daha çok ‘eşinden boşanan bir kadındı, ailevi bir sorundu ve kadın eşi tarafından katledildi’ ama aslı bu değildir. Biliyoruz ki kadın cinayetleri politiktir. Çünkü bugünkü sistem ne yazık ki kadını sadece ve sadece aile içerisinde değerlendiriyor, bir eş olarak, çocukların annesi olarak değerlendiriyor, bir birey, çalışan olarak değerlendirmiyor, bir sağlık emekçisi olarak görülmüyor. Bu da talihsiz bir açıklamaya neden oluyor. Bu açıklamayı yapan ilçe sağlık müdürü, oysa ki biz biliyoruz ki günde 3 kadın ya eşi ya kardeşi, sevgilisi, aile bireyi tarafından katlediliyor. Çünkü kadın bu toplumda o toplumsal cinsiyet rollerinden çıktığı takdirde ‘cezası bu olmalı’ üzerinden bir sistem, iktidar tarafından yürütülen bir politika var” şeklinde konuştu.
‘Payımıza düşen mücadele ve dayanışma’
Katliam ve tüm eril uygulamalara rağmen kadınların mücadele alanlarından kendilerini çekmediğini söyleyen Gönül, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Kadınların kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Yasa, özellikle bu yeni oluşan ittifaklar ve Meclis tarafından ne yazık ki yine siyasi malzeme olarak gündeme geldi. Onun üzerinden bu Meclis oluştu. Daha önceki dönemde de bu nedenlerden kaynaklı mücadelelerinden vazgeçmediler ya da taleplerinden vazgeçmediler; bunun için belki de birçok kurum, kuruluş, siyasi partiler sokağı kullanamazken mücadele için sokağı kullandılar ve haklarından, hayatlarından vazgeçmedikleri yönündeki mesajı bütün engellemelere bütün baskılara, gözaltılara, şiddete, katliamlara karşı yine de mücadeleden geri durmayarak verdiler. Bugün oluşan Meclis, kadın politikaları açısından baktığımızda ciddi anlamda bizi endişelendiren bir durumda bunu da gören bir noktadan yine yoksulluğun, şiddetin ve savaşın, cezaevlerindeki hak savunucusu bütün kadınların ne yazık ki cezaevine konmasından kaynaklı da önümüzde ciddi bir mücadele görünüyor. Özellikle de bütün kadınların, platformların, birimlerin, kadın dayanışma örgütlerinin bu dönemde payına düşen mücadele olacaktır. Kadınlar bir araya gelirse ve mücadeleyi büyütürse oluşan siyasi iktidar ve kadın politikaları üzerinden anayasayı değiştirmeye çalışan bu zihniyetle elbette ki bu birlik ve dayanışmayla üstesinden geliriz diye düşünüyorum.”