Dünya Mülteciler Günü: Sınır dışı tehdidiyle karşı karşıyalar
- 14:11 20 Haziran 2023
- Güncel
HABER MERKEZİ – İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu Dünya Mülteciler Günü’nde mültecilere yönelik şiddet ve nefret suçu dolayısıyla yaptığı açıklamada, mültecilerin sınır dışı tehdidiyle karşılaştığına dikkat çekti. İstanbul’da yapılan açıklamada ise, “Yanlış sınır dışı politikalarının sonuçlarını yaşamaktayız” denildi.
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla birçok kentte, başta kadın ve çocuklar olmak üzere mültecilerin hem göç yollarında hem de gittikleri ülkelerde maruz kaldıkları hak ihlallerine dikkat çekmek için basın açıklaması yapıldı.
İstanbul
Mülteci Dayanışma Platformu, Dünya Mülteciler Günü kapsamında mülteciler başta olmak üzere yabancılara yönelik artan ayrımcılık ve nefret söylemlerine ilişkin Fatih ilçesinde bulunan İl Göç İdaresi Müdürlüğü önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Siyasi parti ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinin destek verdiği açıklamada "Mültecilik temel bir insan hakkıdır" pankartı açılarak, "Göçmenler için barınma hakkı", "Göçmenler için sigortalı çalışma hakkı" dövizleri taşındı. Basın açıklamasını kitle adına Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER) Eşbaşkanı Kamile Kandal okudu.
‘Ölümleri durdurmak için sesimizi duyurmak için buradayız’
23 yıl önce 20 Haziran’ın Dünya Mülteciler Günü olarak ilan edildiğini hatırlatan Kamile, aynı zamanda 14 Haziran 1934’de de göçle ilgili temel ilkeleri belirlemek amacıyla zorunlu İskan Yasası’nın yürürlüğe girdiğini belirtti. Kamile, “Bizler de her yıl 14-20 Haziran Göç haftasında mültecilerin haklarını korumak ve bu konuda farkındalık oluşturmak için çeşitli eylem ve etkinlikler yapıyoruz. Bu yıl da mültecilerin yaşadıkları insanlık dramlarına, hak ihlallerine, denizlerde ve sınırlarda yaşanan kaza denilen ölümlere, katliamlara dikkat çekmek ve ölümleri durdurmak için sesimizi duyurmak için buradayız. Bu ölümleri durdurmak, hak ihlallerini duyurmak bizlerin görevi ve sorumluluğu olduğu kadar devletlerin de, uluslararası toplumun da sorumluğundadır” dedi.
‘Yanlış sınır dışı politikalarının sonuçlarını yaşamaktayız’
Bugün dünyada 100 milyonun üzerinde insanın zorla yerinden edildiğini dile getiren Kamile, Türkiye’nin düzensiz göçün yoğun yaşandığı ülkelerin başında geldiğine işaret etti. Kamile, “Hükümetin yanlış sınır dışı politikalarının sonuçlarını hem bizler yaşamaktayız, hem de mülteciler. Göçmenler, mülteciler, savaşlar, baskılar, işkenceler, yoksulluk, insan hakları ihlalleri, insanca yaşam koşullarının olmaması dolayısıyla ülkesini şehrini, topraklarını terk etmek zorunda kalarak ve ölümü de göze alarak göç yollarına düşmektedirler. Suriye savaşı dolayısıyla ve Ukrayna-Rusya savaşı dolayısıyla, Afganistan’dan Taliban rejiminden kaçan pek çok mülteci, geçici koruma statüsündeki sığınmacı ülkemize geldi ve her gün gelmeye de devam ediyor. İnsanlık dramına dikkat çekmek, haber yapmak yetmiyor, onların haklarını savunmak, hukuki ve insani yardımda bulunmak zorundayız” dedi.
‘AB’nin ırkçı sınır güvenliği politikaları da can almaya devam ediyor’
14 Haziran’da Yunanistan açıklarında mültecileri taşıyan teknenin batması sonucu 78 insanın yaşamını yitirdiğini hatırlatan Kamile, “ AB’nin ırkçı sınır güvenliği politikaları da can almaya devam ediyor. Geri kabul anlaşması nedeniyle binlerce göçmen, mülteci zor durumda kalıyor. Bu anlaşmanın imzacısı Yunanistan, Türkiye Geri kabul anlaşmasından çekilmelidir. Bu anlaşma ile kendilerini koruyan Avrupalı devletleri, Yunanistan ve Türkiye’yi de sınır jandarması yapmış durumda” diye kaydetti. Türkiye’de de yüz yıllardır göç ettirme politikalarının uygulandığına dikkat çeken Kamile, “Bu topraklarda yaşanan Ermeni tehciri, Rum göçü ve Dersim göçü bunlara örnektir. 90’larda ve 2015-2016’da çatışmaların yaşandığı Kürt illerinden yüz binlerce insanımız başka yerlere göç etmek zorunda kalmıştır. Hükümetler tarafından bunun önüne geçebilmesi için de Kürt sorununu çözen politikaların yapılması ve hayata geçilmesi de bir toplumsal, siyasal zorunluluktur” sözlerini kullandı.
Irkçı dil katliamların önünü açıyor
AKP’nin yanlış sınır dışı politikaları nedeniyle 3 milyon üzerinde Suriyeli sığınmacının Türkiye’ye getirildiğini ve çoğu toplumsal sorunun mültecilerin üzerine yıkılmaya çalışıldığına işaret eden Kamile, “Seçimlerde bu dilin ne kadar tavan yaptığını, iktidar ve muhalefetin mültecileri siyasi malzeme, seçim malzemesi haline getirdiğini hatta mülteci karşıtlığında nasıl yarıştıklarına tanık olduk. Bu dil toplumda Suriyeli, Afgan, yabancı düşmanlığı yaratmakta, cinayetlerin önünü açmaktadır. Bunun iki örneğini yakın zamanda, Karabük’te öldürülen Gabon’lu Dina ve Kilis’te 9 yaşındaki Suriyeli küçük bir kız çocuğu Gina’nın canice öldürülmesinde görmekteyiz” ifadelerine yer verdi.
‘Mülteci kadınlar ve çocuklar dezavantajlı’
Mülteci kadınların ve çocukların erkeklerden daha dezavantajlı bir durumda olduğuna işaret eden Kamile, “Göç yollarında kaçakçıların ve güvenlik güçlerinin taciz ve tecavüzüne uğramaktan tutun da, çocukların gıdasını karşılamasına kadar çok kötü şartlarda göç etmek zorunda kalıyorlar. Geri gönderme merkezlerindeki memurlar tarafından tecavüze uğruyorlar. Bundan birkaç ay önce Van’da bir kadın askerlerin tecavüzüne uğradı. Bu askerler şu anda hapiste. Van sınırında bir anne, çocuklarını hayatta tutmak için çoraplarını çıkarıp onların ellerine geçirip hayatta tutarken kendisi hayatını kaybetti” sözleriyle mültecilerin maruz kaldığı ihlallere değindi.
Kamuoyuna çağrı
Son olarak göçmen ve mültecilerin emek sömürüsüne de maruz kaldığını dile getiren Kamile, “İşverenlerin SGK’sız ve en kötü şartlarda çalıştırdığı mülteciler, sınır dışı edilme tehlikesi yaşardıkları için bu emek sömürüsünü kabul etmekten başka şansları olmuyor. Mevsimlik Kürt işçiler ise kötü şartlarda, düşük ücretle çalıştırılırken bir yandan da ırkçılığa maruz kalmaktadır. Ayrıca gurbetçi dediğimiz inşaat işçileri de, evlerinden şehirlerinden çok uzakta güvencesiz olarak çalışmakta, hak ettiği ücreti alamamakta ve SGK’sız çalıştırılmaktadır” diyerek, herkesi mültecilerin ve göçmenlerin yanında durmaya çağırdı
İzmir
İzmir Barosu, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde mültecilere karşı işlenen nefret suçu ve bireylerin yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağını koruma altına alan iltica hakkına dikkat çekmek adına İzmir Barosu önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Birçok avukatın katıldığı açıklamada basın metnini Göç ve İltica Komisyonu’ndan Gizem Öykü Başkaya okudu.
‘İltica hakkı sınırlandırılamaz’
İltica hakkının ve başvuru sürecinin sınırlandırılmaması gereken bir hak olduğunun altını çizen Gizem, “Biz burada bu basın açıklamasını yaparken dahi bir mültecinin çok zorlu bir göç yolunda, insanca yaşam umuduyla hayat mücadelesi verdiğini biliyoruz. Daha geçtiğimiz hafta İtalya’ya ulaşmaya çalışırken Ege Denizi'nde motoru bozulan mülteci teknesi; Yunanistan Sahil Güvenliği tarafından sürat motoru ile yapılan çekme müdahalesi sonrası alabora oldu. Ne yazık ki 100 'ü çocuk, kadınların çoğunlukta olduğu 600 mülteci, Ege Denizi'nin sularında kayboldu. Tekneden sadece 104 kişi kurtarılabildi” dedi.
‘2022 yılında zorla yerinden edilen insan sayısı 46 milyon’
Devletlerin sınır koruma politikaları için bireylerin yaşam ve iltica hakkının ihlal edilemeyeceğini kaydeden Gizem, “BMMYK '’Zorla Yerinden Edilmede Küresel Eğilimler 2022'’ başlıklı raporundaki verilere göre 2022 yılında zorla yerinden edilerek ülke dışına çıkmak zorunda kalan insan sayısı 46 milyona ulaştı. Ülkeleri içinde zorla yerinden edilen insan sayısı ise 62,5 milyon. Dünya üzerinde özellikle savaşlar nedeniyle yerlerinden edilen bu nüfusun büyük çoğunluğu; kalıcı bir yurttaş statüsü olmadan, barınma, sağlık, beslenme gibi birçok iş güvenliği ve sağlığı koşullarından uzak sigortasız işlerde çalışmak zorunda bırakılarak, sağlık hakkına erişimde zorluklar yaşayarak, yoksulluk sınırının altında hayata tutunmaya çalışıyor. Dünya üzerindeki tüm devletlerin, özellikle refah devletlerinin bu göç nüfusu ile ilgili ortak ve adil sorumluluk alması gerekmektedir” şeklinde konuştu.
‘Türkiye’deki mülteciler sınır dışı tehdidiyle karşılaşıyor’
Türkiye’nin göç nüfusu açısından dünyanın en çok mülteci yaşayan ülkesi olduğunu paylaşan Gizem, bu nüfusun çoğunluğunu Suriyeli mültecilerin oluşturduğunu söyledi. Mültecilerin, savaşın 12’nci yılında geçici koruma gibi belirsiz bir statü altında olduklarını ifade eden Gizem, “Geçici koruma statüsü, her geçen gün daha zayıf ve kırılgan bir koruma sağlıyor. Aynı şekilde uluslararası koruma talep eden Avrupa dışı diğer ülkelerden gelen kişilerin iltica başvuruları kayda alınmıyor ya da kayda alınmada zorluk çıkarılıyor. Bir şekilde geçici koruma ve uluslararası korumaya erişen ülkemizdeki yabancılar; haklarında başlatılan en ufak bir adli işlem sonrası sınır dışı tehdidi ve statü kaybı ile karşılaşıyor” diye belirtti.
‘Geri gönderme vaatleri nefret söylemini besliyor’
Güncel siyasette mültecilerin geri gönderilmesinin yurttaşlara vaat olarak sunulmasının toplumdaki nefret söylemini beslediğine dikkat çeken Gizem, bunun sonucunda nefret suçlarının işlendiğini söyledi. Gizem, “Sorumluluk sahibi siyasi partilerin, halkı kin ve düşmanlığa tahrik boyutuna varan bu eğilimlerin önüne geçmesi gerekiyor. Ekonomik kriz ve yoksulluk koşullarında yaşayan yurttaşların öfkelerinin toplumun en kırılgan kesimine yöneltilmesi ne yazık ki şiddete meyilli gruplar yaratılmasına sebebiyet verip tehlikeli sonuçlar doğurabilir” dedi.
‘Barışçıl dış politika önemli’
Deprem sürecinde depremzede mültecilere yapılan ayrımcılıkla, yağma vakalarında olağan şüpheli olarak mültecilerin hedef gösterilmesinin insanlık dışı suçların işlenmesine sebebiyet verdiğini kaydeden Gizem, son olarak şöyle konuştu: “Ülkemizin göç yolu üzerinde, gerek transit gerek hedef ülke olarak mülteci nüfusuna muhatap bir ülke olduğu gerçeği ile yüzleşmek zorundayız. Dünya üzerindeki savaşlar, iklim sorunları, doğal afetler, salgın hastalıklar, her zaman göç gerçeğini açığa çıkaracaktır. Önemli olan barışçıl dış politikalar ve iki yönlü entegrasyona yönelik göç politikalarıdır.”