Ne kendi ülkelerinde ne gittikleri yerde güvendeler!
- 09:06 19 Haziran 2023
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - Kendi ülkelerinde yaşanan savaştan dolayı güvende olmayan kadın ve kız çocukları gittikleri yerlerde de göç döngüsü içerisinde cinsel şiddet, yoksulluk ve psikolojik şiddet ile boğuşuyor.
20 Haziran Dünya Mülteci Günü yaklaşırken bir yandan göç, mültecilik sorunları tartışılıyor bir yandan da kapitalist modernite sisteminin yürüttüğü siyaset mültecilerin hayatını, yaşam koşullarını ve haklarını temelden sarsmaya devam ediyor. Savaş, ekonomik kriz, cinsiyete dayalı şiddet ve birçok nedenden ötürü yerinden edilmiş insanlar bin bir tehlikeyi içinde barındıran ve çoğu kez hayatlarına mal olan göç yollarına düşüyor.
Göç yollarında erkekler, kadınlar, çocuklar ortak olarak tehlikelerle karşılaşsalar da yaşamın her alanında kesişimsel eşitsizliğe maruz kalan kadınlar ve çocuklar oluyor. Kadınlar, hem kendi ülkelerinde hem geldikleri ülkelerde yoğun savaş suçlarına, işkence, taciz tecavüz ve “cariye” yapılma ile karşı karşıya kalıyor hem de göç yollarında birlikte göç ettikleri grubun tacizine, kaçakçıların şantajlarına, tecavüzlerine ve ekonomik yetersizliklerinden dolayı tehditlerine maruz kalıyor. Bunun yanı sıra birlikte geldikleri ülkelerde de birçok bariyer ile karşılaşıyor ve yine fiziki ve psikolojik şiddet görüyorlar.
Zorla yerinden edilme gittikçe artıyor
Kapitalist moderniteni yarattığı savaş ortamında zorla yerinden edilme küresel çapta rekor düzeylere ulaştığı yapılan araştırmalar, yayınlanan raporlarla ispatlanmış durumda. Ulus devlet fikrinin bir taraftan yayılmacı politikaları diğer taraftan bölge kaynaklarının sömürülmesi ve bununla birleşen eril düzen bölge halklarına yaşanacak alan bırakmıyor. Suriye, Irak, İran, Afganistan, Ukrayna, Afrika gibi ülkelerde bitmek bilmeyen savaşlar ve ekonomik sömürü, küresel göçün en temel nedenlerini oluşturuyor. Bu süreçte savaşların ve yerinden edinmelerin taraflarından biri olan ve çözüm üretme mekanizmalarını devreye sokmakta ketum olan Avrupa’nın aşırı “milliyetçi” mülteci politikalarını görürken mültecileri ülkede tutması için Türkiye’ye yaptığı parasal yardımı ve bununla ilgili sözleşmeleri görüyoruz.
En fazla mülteci Türkiye’de
Mülteciler için fonlar verilmesi ve yine savaşların tarafı olmasıyla birlikte şuan Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapıyor. Türkiye, yaklaşık 3,7 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra yaklaşık 320 bin diğer ülkelerden insanlar bulunuyor. Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün (UNHCR) verilerinde yer alan bu rakam sadece kayıtlı olanlardan ibaret. Kayıt dışı mülteci sayısı bilinmemekle beraber bu rakamın daha fazla olduğu değerlendiriliyor. Sadece Suriye’de dünyanın en büyük yerinden edilme krizi yaşandı ve 13 milyondan fazla insan son 11 yıl içerisinde yerinden edildi.
Kadınların mültecilik döngüsü
Zorla yerinden edilmenin tüm toplumu etkilemesi bir yana kadınlar birçok şiddet türünü aynı anda yaşıyor. Göç yolculuğuna çıkmadan önce kendi ülkelerindeki savaş, ekonomik kriz, cinsiyete dayalı eşitsizlikle boğuşarak savaşım veriyorlar. Mültecilik döngüsü diye adlandırılan süreç; çatışma öncesi-yerinden edinilmeden önce, göç sırasında, sığınma ülkesinde, geri dönüş sırasında ve yeniden bütünleşme olarak ortaya çıkıyor. Bu mültecilik döngüsü içerisinde kadın ve çocuklara yönelik cinsiyete dayalı fiziksel ve psikolojik şiddet büyük oranda yaşanıyor. Zorla göç yolculuğuna çıkmadan önceki aşamada kadınlar ve çocuklar yapılan bölge incelemeleri, raporlar ışığında, iktidarda bulunan kişiler tarafından taciz edilme, cinsel işkence, işgalciler “asker” ve kolluk tarafından cinsel şiddet, toplu tecavüz ve hamile bırakılma, savaşın tarafları olan işgalciler ve gruplar tarafından kaçırılma ve köleleştirilme gibi insanlık suçlarıyla yüz yüze bırakılıyor. Göç esnasında ise yine benzer şiddet türleri olmakla birlikte, göç edilen gruptaki erkekler ve sınır muhafızları tarafından cinsel saldırıya maruz bırakılma ve insan kaçakçısı, köle ticareti yapanlar tarafından yakalanıp kaçırılmalar yaşanıyor,
Artarak devam eden şiddet
Zorla yerinden edinilme yolculuğunun tamamlanmasının ardından kadınlar ve çocukların maruz kaldığı şiddet döngüsü artarak sığınılan ülkede de farklı şiddet biçimleriyle yaşanıyor. Cinsel şiddet her süreçte kadın ve çocukların karşısına özel savaş politikası ve insanlık suçu olarak çıkıyor. Sığınılan ülkede de bunun gözlenmesinin yanı sıra özellikle aile bireylerini kaybeden çocukların koruyucu ailelerin yanında cinsel şiddet ve aile içi şiddete maruz bırakıldığı hazırlanan raporlardan ortaya çıkan bir gerçeklik. Kamplarda kalan kadın ve çocukların yardımlara erişememesi ve yardımları beklerken yine taciz ve tecavüze uğraması, zorla fuhşa sürüklenme gibi durumlar da sıkça yaşanıyor.
Ucuz iş gücü ve güvenlikten yoksun çalışma koşulları
Kadın mültecilerin göç döngüsü içerisinde maruz kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddetin yanı sıra sığınma ülkesinde ekonomik krizlerle de başa çıkma savaşı veriyor. Özellikle dil ve kültür bariyerine çarpma ve faşist söylemler nedeniyle iş bulamıyorlar. İş buldukları taktirde ise düzenli bir ücret alamama, asgari ücretin altında çalışma ve emek sömürüsü ile karşı karşıya bırakılıyorlar. Çalıştıkları sektörlerde kayıtlı olmama durumundan ve patronun daha fazla kar hırsı nedeniyle birçoğunun sigortasının da yapılmadığını kaçak işçi olarak çalıştırıldıkları yine hazırlanan raporlara yansıyor. Patronların ucuz iş gücüne olan açlığı kadın ve erkeklerin çalışmasını yeterli bulmayıp çocuk işçiliğini de besliyor. Mülteci çocuklar, özellikle inşaat, tekstil fabrikalarında çalıştırılıyor.
Son 1 yılda 90 mülteci iş cinayetlerinde katledildi
Ağır ve ara eleman işlerinde çalıştırılan mülteciler ve göçmenlerin kayıtlı olmaması ve sigortalarını olmayışı iş güvenliğinin de alınmamasını beraberinde getirerek iş cinayetine kapı aralıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre 2022 yılında 90 mülteci işçi hayatını kaybetti. Bu işçilerin üçte ikisi Suriye ve Afganistanlı. 39 işçi Suriyeli; 20 işçi Afganistanlı; 8 işçi Türkmenistanlı; 5’er işçi İranlı ve Özbekistanlı; 3 işçi Rusyalı; 1’er işçi Azerbaycanlı, Belaruslu, Endonezyalı, Iraklı, Kuveytli, Nijeryalı, Pakistanlı, Sırbistanlı, Ukraynalı ve Yunanistanlı. Bu yılın ilk beş ayında ise kayıtlara geçen en az 37 mülteci iş cinayeti saptandı.
Yoksulluk, eğitimden uzaklaşma ve istismar
Bugün Türkiye’de yaşayan mülteci kadın ve çocuklar yoksulluk ve şiddet kıskacında yeni bir yaşam kurmak için çabalarken ırkçı ve milliyetçi söylemlerle hedef haline getiriliyorlar. Çocuklar çalışmak için okulu bırakıyor ve eğitimden uzaklaşıyor. Özellikle eğitimden uzaklaşan kız çocukları yoksulluk nedeniyle aileleri tarafından erken yaşta para karşılığı evlendiriliyor, istismara maruz bırakılıyor. Sınır ve göç çalışmaları yapan araştırmacı ve gazetecilerin gözlemlerine bakıldığında, özellikle kız çocuklarının sınırdan evlilik için geçirilerek erkeklerin ikinci, üçüncü eşleri olarak Türkiye’de istismar ediliyor.
Fotoğraflardan kadınlar seçiliyor
İsmini vermek istemeyen bir gazeteci sınır çalışmaları sırasındaki göç yolculuğunda insan kaçakçılarının anlatımları ve gözlemlerine göre ellerinde kadın ve kız çocuklarının isim ve fotoğraf listelerini barındırıp ve erkeklerin bu listeden kadınları çocukları seçip para vererek sınırdan geçirdiğini aktarmıştı.
Savaş varsa çözüm üretilemez
Ortadoğu’da süren savaş bitmediği taktirde mülteci kadın ve kız çocuklarının istismara açık oldukları göç yolunda ve sığındıkları ülkede güvende olmadıkları günden güne daha net bir şekilde görülüyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri’nin “Son on yıldır rakamlar her sene arttı. Ya bu insanlık trajedisini ele almak, çatışmaları çözmek ve kalıcı çözümler bulmak üzere uluslararası toplum bir araya gelir, ya da bu korkunç eğilim devam eder” sözleri ise mültecilik sorununun ne denli vahim boyutlarda olduğunu ortaya koyuyor.