İktidarın hedeflediği değişiklik başörtü takanları da tehdit ediyor!
- 09:04 16 Haziran 2023
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - İktidarın kadın kazanımlarına karşı 2010 yılından bu yana yapmak istediklerini zirveye çıkardığını bu süreçte Medeni Kanun ve anayasa değişikliğinin de kadınların karşısına çıkarılacağını belirten feminist yazar Berrin Sönmez, özellikle AKP’li kadın vekillere de büyük sorumluluk düştüğünün altını çizdi ve “Çünkü başörtüsü kılıfıyla getirilecek anayasa teklifi bir öncekine benzerse başörtülü kadınların kıyafetine de karışma yetkisini devlete vermiş olacak yani açık kadınların bir tehdit altında olacağından şüphe etmiyoruz ama başörtülü kadınların da eğitim ve çalışma haklarına, kıyafetlerine kısıtlama getirecek bir düzenleme olacaktır” dedi.
14 ve 28 Mayıs seçim sürecine giderken kadın kazanımlarını hedef alan ve kadınların kılık kıyafetini anayasa ile düzenlemeye çalışan iktidar, seçim sonrası eril politikalarını işletmek için harekete geçti. Sürekli olarak Medeni Kanun, 6284 ve temelde anayasa değişikliği vurgusu yapan iktidarın önümüzdeki süreçlerde bunları Meclis’e getireceği öngörülüyor. Bunun karşısında mücadeleyi elden bırakmayan kadınlar ve sivil toplum örgütleri de tedbirler ve olası senaryolara karşı çalışmalarını uzun zamandır sürdürüyor. Eşitlik için Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü feminist yazar Berrin Sönmez, iktidarın seçim sonrası hedefe koyduklarını ve buna karşı mücadele hatlarını JINNEWS’e değerlendirdi.
İktidarın kadın düşmanı politikalarına karşı tedbirler alınacak
Kadınların seçimlerden önce beklediği tehditlerin gerçekleştiğini söyleyen Berrin, buna rağmen resmi verilere göre toplumun yarısının bu iktidarı ve politikalarını istemediğini gördüklerini söyledi. Berrin, “Bu tehditleri beklediğimiz için muhalefeti destekliyorduk ve muhalefet partilerini bir araya getirmekte kadın örgütlerinin emeği çok oldu. Hem Millet İttifakı hem Emek ve Özgürlük İttifakı umut verici birleşmelerdi. Demokratikleşme açısından farklı görüşlerin bir araya gelmesi toplumsal kesimlerin ideolojik kimliklerinden sıyrılmış olarak demokratik bir tutumla ortak tavır alması çok önemliydi. Ne yazık ki hem muhalefet partilerinin yaptığı hatalar hem de iktidarın anormal derecede devlet gücünü, kamu kaynaklarını kullanarak legal olmayan yollarla oy gaspı olduğunu biliyoruz. Seçimlerden sonra korktuğumuza uğradık ama şöyle bir gerçeklik de gördük. Tüm muhalefet partilerinin çeşitli hatalarına rağmen karşımıza çıkan, toplumun yarısı bu sistemi istemiyor. Resmi rakamlara göre toplumun yarısının böyle bir tavır aldığı ortamda ellerini kollarını sallayarak istedikleri yolda rahat yürüyeceklerini düşünmüyoruz. En azından biz kadın hareketi içerisinde o kadar rahatça tüm istediklerini gerçekleştirecek ve kadın kazanımlarını geriye götürecek politikalarını gerçekleştirmelerini önleyecek bazı tedbirler düşünüyoruz elbette” diye konuştu.
‘Bütün sorunların tepesinde toplumsal cinsiyet eşitliği var’
Seçim sonrası tabloya rağmen mücadeleyi örmeye devam edeceklerini söyleyen Berrin, çözüm için en tepeye konulması gerekenin toplumsal cinsiyet eşitliği olduğunu kaydetti. Berrin, “Mücadeleye devam edeceğiz, bu mücadelenin bir ayağı Meclis olacak. Tüm kadın milletvekilleriyle ve eşitlikçi erkek vekillerle dayanışma içinde olacağız. Bu partilerin tehlikeyi görmelerini sağlamak lazım. Çünkü hepimiz biliyoruz ki kadınlar için olduğu gibi erkeklerin de büyük bir kısmı yapılan yasal düzenlemelerin kadınların hayatına ne şekilde zorluklar getirdiğini çok fark etmiyor. Her bir yasal adımın hayatlarımızdan, hayallerimizden, haklarımızdan neler kopardığını onlara anlatmamız gerekiyor ve bunun için çalışıyoruz. Her şeyden önce eşit temsil atamalı ve seçimli tüm kadrolarda eşit temsil hedefimizden vazgeçmiyor ve bunu sürekli söylüyoruz. Kadın istihdamın arttırılması için yollar, yöntemler gösteriyoruz. Bütün sorunların en tepesine koymamız gereken, hakikaten çatısı olan toplumsal cinsiyet eşitliği. Toplumsal cinsiyet eşitliği bugün bu ülkenin çözülmesi ve yerleşmesi gereken en temel meselesidir. Öyle ki ne ekonomik kriz ne başka bir konu ‘şu bitsin de sonra toplumsal cinsiyet meselesine gelelim’ denebilecek durumda değildir. Birincil sorundur en başta çözülmesi gerekir. Bunun için de hem kadın erkek eşitliğinin sağlanması hem toplumsal cinsiyet rolleriyle kadınların baskılanmasının önlenmesi, çocuk yetiştirilmesinde eşitlikçi olunması vb. bunların hepsi son derece önemlidir” ifadelerini kullandı.
‘9 ayda yapılacak bir anayasa asla demokratik olamaz’
Yeni Meclis yapısının toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesini düşman olarak gördüğünü dile getiren Berrin, iktidarın kadın hakları noktasında çarpıtma stratejisi uygulayarak toplumu yönlendirdiğini söyledi. Berrin şöyle devam etti: “Mevcut Meclis yapısı toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesini düşman olarak görüyor ve böyle gördüğü için İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasında büyük kampanyalar yürütüldü; sözleşmeyi çarpıtarak, insanları yanlış bilgilendirerek, sahte bilgiler vererek tıpkı seçim sürecinde sahte videoların ve bilgilerin dolanması gibi, yıllar boyunca gerek nafaka konusunda gerek İstanbul Sözleşmesi konusunda iktidar bunu yaptı. Bu çarpıtmaların etkili olmasına karşı biz toplumsal cinsiyet eşitliğinden vazgeçmiyoruz ki bugün medeni bir ülke olmanın gereği, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği bugün dünyada bir medeniyet eşiğidir. Her alanda gerçekleştirilmesi gerekir ama iktidar bundan son derece uzak, tersine düşman olarak görüyor. 100 yıl önceki bile değil, çok daha önceki yasal düzenlemeler ile kadınların hayatını şekillendirmek istiyorlar. Ne istiyorlar, anayasa dediler. 27’inci dönemin son yarıyılında Meclis gündemine getirilmiş, komisyondan geçirilmiş ama Genel Kurul’a indirilememiş bir teklif vardı. ‘Onu tekrar ele alacağız, yeni eklemeler yapacağız ve Meclis süreçlerini işleteceğiz’ dediler. 9 ay sonra yerel seçimler var ve bu kadar kısa bir sürede anayasa yapılamaz. Her şeyden önce bütün muhalefet partilerinin ilk söylemesi gereken şey budur. Bu kadar kısa sürede yapılacak anayasa asla ve asla demokratik bir anayasa olamaz. Tüm toplumsal kesimlerden görüş toplamak, demokratik bir ortamda tartışmak, müzakere sonrası metinleri oluşturmak gerekir. Bu sadece Meclis’teki muhalefet partileri değil ülkedeki tüm muhalefet partilerinin ve partili partisiz, sivil toplum örgütlerinden, sade vatandaşa kadar herkesin görüş vermesi gereken bir şeydir çünkü anayasa herkesin hayatında en önemli yere sahip bir konudur. Her birimiz anayasayla bağlıyız, bağlı olmalıyız.”
‘Anayasa gündemiyle muhalefeti parçalayarak yerel seçime kadar oyalamak istiyor’
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde anayasanın çiğnendiğini ve anayasayı çiğneyenlerin anayasa yapamayacağını vurgulamak gerektiğini belirten Berrin, muhalefet partilerinin bunu durdurması gerektiğini söyledi. Berrin, “Ne yazık ki anayasa gündeminin toplumda destek bulması için başörtüsünü kullanıyorlar. Başörtülü kadınların çalışma ve eğitim haklarına anayasal güvence getireceğiz diyorlar. Anayasal güvenceye ihtiyaç yok bunu söylemek gerek. Bütün özgürlüklerin uygulamada gerçek anlamda topluma yaşatılacağı bir demokratik düzen oluşturulması gerekiyor. Hukukun üstünlüğü dikkate alınırsa eğer zaten 90’larda uygulanan başörtüsü yasakları da uygulanamazdı, o zaman da hukuk rafa kaldırıldığı için böyle yasaklar uygulanabilmiş ve birkaç neslin ömrü ziyan edilmişti. Şimdi hukukun üstünlüğünü getirmekten başka bir şey olamaz, herkes öncelikle kendisi anayasaya uyacak ve anayasadaki hak ve özgürlükler genişletilerek, özgürlükçü yorumlarla hayata geçirilmesi yaşamda yaşanılabilir olmasını sağlamak lazım iktidarlara düşen budur. Fakat ne oluyor, Can Atalay örneğini görelim ve yakın zamanda yaşanan bir takım örneklere, Ömer Faruk Gergerlioğlu’ndan, Leyla Güven’e, Enis Berberoğlu’na çok sayıda örnek var. Can Atalay mazbatasını almasına rağmen tamamen hukuksuz olarak hala cezaevinde tutuluyor. Bu anayasa gündeminin Meclis’te muhalefet partileri arasındaki anlaşmazlığı körüklemek için kullanıldığını düşünüyorum. Muhalefet partileri arasında getirecekleri anayasaya ‘evet’ demeye niyetli olan eşitlik karşıtı kişiler ve partiler olabilir. Bunları kendi yanlarına çekebilmek, daha doğrusu muhalefeti bir kere daha parçalayarak yerel seçime kadar oyalamak istiyor, yerel seçim ittifaklarını önlemeye çalışıyor. Çünkü İstanbul’u, Ankara’yı ve diğer büyük şehirleri de kazanmak istiyor” sözlerini kullandı.
‘Ekimden itibaren Medeni Yasa ve 6284 karşımıza gelebilir’
İktidarın şimdiden birçok hukuksuzluğu hayali anayasa taslağına dayandırdığını söyleyen Berrin, Ekim ayından itibaren Medeni Kanun’da değişikliğin ve 6284’ün gündeme gelebileceğini vurguladı. Berrin, şöyle dedi: “Muhalefetin şimdi kendi arasında ve içindeki anlaşmazlıkları hemen bir kenara bırakıp ortak hareket etmek için politikalar geliştirmeli. Şuanda anayasa ile muhalefeti oyalıyor, getirir mi, kesinlikle getirmez diyemiyorum. Hazırladıkları bir şablon var zaten. Nitekim Can Atalay’ın serbest bırakılmaması hususunda bir hukukçu arkadaşımın böyle bir yorumu vardı. Adalet Bakanı anayasaya işaret etti, 14’üncü madde kapsamında değerlendirdi ama anayasanın 14’üncü maddesi kapsamında değerlendirilir diye bir hüküm yok. Bunlar hayallerinde geliştirdikleri henüz yazmadıkları bir anayasadan söz ediyorlar ve o anayasa göre Can Atalay’ı bırakmıyorlar şeklinde bir değerlendirmesi vardı. Bu hakikaten mantıklı geliyor ama yine de seçim öncesi Yeniden Refah Partisi’nin İstanbul’da aldığı oyların biraz daha yüksek olduğunu düşünürsek onun yerel seçimlerde de desteğini sürdürmesini sağlamak için bazı isteklerini yerel seçimlere kadar gerçekleştirmeyi planlıyor olabilirler. Ekimden itibaren Medeni Yasa ve 6284 karşımıza gelebilir. Medeni Yasa’nın şöyle bir durumu da var; madde 187’de kadının kocanın soyadını almasıyla ilgili bir hüküm iptal edildi ve 9 ay süre verilmişti. Nisan’da resmi gazetede yayınlandı. 9 ay sonrası Ocak ayına geliyor yani bu 9 ay içerisinde Medeni Yasa ile ilgili bir çalışma yapabilirler. Kasım’dan Aralık ayına kadar bütçe maratonu başlayacak, Ekim ve Kasım ortasına kadar Medeni Yasa’ya dair bir çalışma yapabilirler.”
‘Cumhuriyetin ilanıyla bir dertleri yoktu mesele kadınların nasıl yaşayacağına karar vermek’
“Biz bu iktidardan anayasa mahkemesinin gerekçesine uygun bir düzenleme beklemiyoruz” diyen Berrin, devamla “Öte taraftan Medeni Yasa’ya girme konusunda çok istekli bir iktidar var karşımızda. Şöyle söyleyeyim, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Medeni Yasa aile hukukunu, medeni hakları ve toplum düzenini sağlayandır. Anayasa’dan sonra Medeni Yasa, her bir yurttaşın doğumundan ölümüne mutlaka hayatını şekillendiren bir ikinci yasadır. Ticaret kanunuyla hiç ilişkimiz olmayabilir ama Medeni Yasa’yla hiç ilişkisi olmayacak yurttaş yoktur. Dolayısıyla bu Medeni Yasa’da yapılmak istenilen düzenlemeyle çok farklı bir toplum düzeni inşa edilmek istenmekte ve ilk medeni yasanın yapıldığı günden bugüne hiç değişmeyen uzun bir damar var dindar kitlede ama bütün dindarlar bunu düşünmüyor. Pek çok dindar Medeni Yasa’dan mutlu hele kadınlar bundan doğan haklarını kaybetmek istemiyor ama bir zihniyet var ki o devam ediyor. Bu damarın bir kısmı şimdi iktidarda. AKP’nin içinde bunu söyleyenler vardı zaten. 2000’lerin başlarında hatırlarsanız ‘90 yıllık reklam arası’ demişlerdi cumhuriyet dönemi için ama orada asıl kastettikleri Medeni Yasa ile gerçekleştirilen laik toplum düzeni, insan haklarının laik evrensel hukuka göre şekillenmesi, kadın yaşamının, aile nizamının laik hukukla gerçekleştirilmesiydi. Cumhuriyetin ilanıyla bir dertleri yoktu, hilafetin kaldırılmasıyla bile o kadar dertleri yoktu, mesele kadınların nasıl yaşayacağına karar vermek işte o reklam arasını şimdi bitireceklerini söylüyorlar. Bu istekten hiçbir zaman vazgeçmediler” ifadelerini kullandı.
‘Ataerkil cinsiyet rollerini dinin gereği gibi sunuyorlar’
İktidarın yapmak istediği değişikliklerle neleri hedef aldığını da Berrin şu şekilde dile getirdi: “Anayasa Mahkemesi bir hediye paketi sundu ve değişiklik için ellerine fırsat verdi, ben bu fırsatı kaçıracaklarını hiç sanmıyorum. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce kadına yönelik şiddet diye bir suç hiçbir dünya devletinin hukukunda yoktu. O nedenle şiddet eskiden yoktu diyorlar, şiddet vardı ama suç sayılmıyordu. Şimdi suç sayılıyor, ‘suç sayılmasın ben istediğimi yapayım’ diyorlar. Bu tehlikeleri tüm vekillere, kadın vekillere anlatmak gerekiyor. Evlilik yaşı, tek eşlilik kuralı, eşlerin eşitliği ilkesi, ailede reis olmaz ifadesi bütün bunları ortadan kaldırırken aslında kadınların miras hakkına da, Medeni Yasa’dan doğan diğer haklarına da gireceklerdir. Var olan yoksulluk nafakası sayesinde kadınlar boşanma hakkını kullanabiliyordu, kadın yoksul ve herhangi bir şey yapamayacağı için şiddet dolu bir evliliğe ya da mutsuz bir evliliğe mecbur kalıyordu. Bu evlilikleri sürdürmek zorunda kalmadan kendisine yeni bir hayat kurabilmesi için bu yoksulluk nafakası bunu sağlayan bir mekanizmaydı. Bu durumda diyebiliriz ki kadınların boşanma hakkı da kısıtlanacak özellikle zengin varlıklı kesimler ayrı yoksul, çalışamayan, meslek sahibi olmayan kesimler çok daha baskı altında kalabilecek. Çocukların velayetine engel olacaklar, ‘çocuk erkeğindir’ diyerek dini kurallara dayandıracaklar bunu, oysa yaptıkları dini yorumlar ayetlerin hükümlerinden ibaret değil o dönemden 19.yüzyıla gelene kadar ataerkil cinsiyet rollerinin topluma sunduğu yaşayış tarzıydı. Ataerkil cinsiyet rollerini dinin gereği gibi sunuyorlar, asla öyle bir şey yok.”
‘Başörtüsü için verdiğimiz mücadelemizi başörtülü bile çalışamayacak bir düzen için vermedik’
2010 yılından bu yana iktidarın kadınlar aleyhine yapmaya çalıştıklarının bu süreçte zirveye çıktığını vurgulayan Berrin, “Ayetler çok açık özgürlükçü yorumlanabilecek ve kadın erkek eşitliğinin var olduğunu gösteren pek çok ayet var. Kadın erkek eşit olamaz diyenlerin bunu da dine dayandırması çok büyük çarpıtma, tıpkı İstanbul Sözleşmesi’ni, 6284’ü ve nafaka hakkını çarpıttıkları gibi ayetleri de çarpıtan bir kesim var ve iktidar bu kesimle çok sıkı ilişki içinde. Bir kere daha iktidarını sürdürebilmek için bunları yanında tutmak istiyor. 2010’lardan beri yapmaya çalıştığı gibi artık zirveye tırmandırdı, bu dönemde bizi yerel seçimlere kadar bekleyen riskler bunlar. Ne kadarı gerçekleştirilir bilmiyoruz ama her biri gerçekleştirilebilir. Bu konuda AKP içindeki kadın vekillere de çok büyük sorumluluk düşüyor. Özellikle kadınlara. Çünkü başörtüsü kılıfıyla getirilecek anayasa teklifi bir öncekine benzerse başörtülü kadınların kıyafetine de karışma yetkisini devlete vermiş olacak yani açık kadınların bir tehdit altında olacağından şüphe etmiyoruz ama başörtülü kadınların da eğitim ve çalışma haklarına, kıyafetlerine kısıtlama getirecek bir düzenleme olacaktır. Buradan baktığımızda 41’inci maddeyi ele alacaklar, LGBTI+ varlığını da inkâr eden ve onları yok sayan, hak gaspını meşru gösteren yani homofobik davranışı bu toplumda norm haline getirmek isteyen bir düzenlemeyi aile adı altında erkek egemenliğini kurmak ve yeniden toplumun her alanında tesis etmek, güçlendirmek ve pekiştirmek için olan bu anayasanın başörtülü kadınların da çalışma haklarını gasp edeceğine kimsenin şüphesi olmasın. 90’larda başörtüsü için 2013’e kadar verdiğimiz mücadelemizi karşımıza başörtülü bile çalışamayacak bir düzen getirmek için vermedik. AKP’li kadın vekillerin bunu görmesi gerekiyor” değerlendirmesi yaptı.
‘Erkek sisteminde bir kölelik düzeni yaratılmak isteniyor’
“Şiddet yasasını budayarak şiddeti teşvik edecek bir düzenleme yapıldığında kadınların ikincil vatandaş olması apaçık bir şekilde gerçekleşecek” ifadelerini kullanan Berrin, “Çünkü şiddetle kadınlar bastırılıyor, şiddetle eşitsizlik kurulur, şiddetle mücadeleyi zaafa uğratan her şey kadınları ikinci sınıf insan haline getirir yani kölelik düzeyine getirir. Erkek sisteminde bir kölelik düzeni yaratılmak isteniyor. Kadınlar, çocuklar, LGBTI+ varlığı köleler olarak ataerkinin kontrolüne veriliyor diyebiliriz. Böyle bir duruma karşı tüm kadınların itiraz etmesi gerekiyor bunu sağlamak için de elimizden geleni yapacağız. Meclis’te de bu çalışmaları yaparken böylesi sağa yatmış ve radikalleşmiş bir Meclis çoğunluğunun karşısında kadın vekillerin çok önemli sorumluluklar üstlendiklerini söylemek lazım. Sayıları az olmasına rağmen, 5 erkeğe karşı 1 kadın düşüyor ve her birinin kadın eşitlik bilinci mücadelesinde olduğunu varsaysak bile kadınların her birinin 5 erkek gücünde çalışması gerekiyor. Bu zor bir şey, orada eşitlenmek için Meclis’te karar mekanizmalarında kadınların yer alması çok önemliydi” dedi.
Kadınlara saldırılara karşı çalışmalar sürdürülecek
Meclis’te kadın vekillere ve kadınların mekanizmalarda görev almalarına da değinen Berrin son olarak şunları belirtti: “Gülizar Biçer Karaca’nın Meclis başkan vekili olması bu açıdan çok önemli ve grup başkan vekilleri arasında kadınların olması, Meclis idare amirlerinin arasında kadınların yer alması o kadar önemli ki Meclis’in iç işleyişi düzenlemesinde etkili oluyorlar. Örneğin iki yıl önce bana Meclis’e giriş yasağı verilmişti. EŞİK’ten 12 kadar arkadaşımıza böyle bir yasak gelmişti ve görüyoruz ki o yasak hala kalkmamış. Tamamen keyfi bir yasak, kiminin 1 ayda kimimin 6 ayda kalkıyor bizimki 2 yıldır kalkmamış. Bunların düzenlendiği yer Meclis idare amirliği. Kadınların bu pozisyonlarda yer alması çok önemli. Evet, Meclis’te muhalefetin sayısı çok az, radikal bir yapı var ama çok uzun zamandır hiç olmadığı kadar çok kadın Meclis Başkanlık Divanı’nda ve orada Cumhuriyet Halk Partisi’nden Gülizar Biçer Karaca Meclis başkan vekili. HÜDA PAR’lılar kadınlarla aynı katta çalışmak istememişler ama Meclis’te kadın başkanın karşısında ondan konuşma hakkı isteyecekler. Bu çok güzel bir cevap. Gülizar Biçer Karaca’yı EŞİK olarak ziyaret ettik, görüşlerimizi anlattık, burada aşağı yukarı anlattıklarımızdan biraz daha fazlasını ve bu çalışmaların az sayıda kadın vekile rağmen nasıl başarılı olacağına dair öneriler geliştirdik onlar üzerinden müzakere ettik. Buna devam edeceğiz.”