6284 hedefte: Haklarımıza sahip çıkmalıyız
- 09:03 11 Haziran 2023
- Güncel
Şehriban Aslan
AMED - 6284 sayılı kanunun hedef alınmasına tepki gösteren Avukat Songül Argünağa, “Neden 6284’e bu kadar düşmanlık besleniyor? Çünkü tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi onlar açısından ailenin kutsallığı, kadının yaşam hakkından daha değerli görülüyor. Kadının ev içinde şiddet görmesi bir ailenin dağılması için yeterli bir sebep değil” dedi.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından 20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 3718 sayılı kararı ile İstanbul Sözleşmesi feshedildi. Sözleşmenin feshiyle kadın katliamları ciddi bir boyuta ulaştı. Kadın katliamlarına karşı herhangi bir önlem alınmazken, şimdi de 6284 sayılı kanun hedefe konuldu. AKP- MHP iktidarı seçimleri kazanmak için ittifak yaptığı HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi ittifak şartı olarak 6284’ün iptalini pazarlık konusu yaptı. Yapılan ittifakın ardından Meclis’e giren HÜDA PAR, eşi olmayan kadınların sahiplenilmesini, kadınların fıtrata uygun işlerde, yalnızca kadınların olduğu iş yerlerinde çalışması gerektiğini, karma eğitimin kaldırılmasını savunuyor. Kadınların ve karma eğitimin hedef alınmasına kadın kurumlarından ve birçok siyasi partiden tepkiler yükseldi.
Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi avukatlarından Songül Argünağa, kadınların ve kadın haklarının hedef alınmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Ne oldu da İstanbul Sözleşmesi hedef haline geldi?’
Sözlerine İstanbul Sözleşmesi hakkında bilgi vererek başlayan Songül, “Sözleşme 2011 yılında Türkiye’de yürürlüğe girdi. Yürürlüğü girdiği ve feshedildiği tarihe kadar hiçbir değişiklik olmadan, aynı metin yıllarca Türkiye’ de yürürlükte kaldı. Ne oldu da yine aynı iktidar, aradan geçen 10 yıl içerisinde hiçbir kelimesi dahi değişmeyen sözleşmeyi bir anda ‘aileyi yıkmayı hedefliyor, eş cinselliği özendiriyor’ gibi söylemlerle hedef haline getirdi? Bunun cevabı ne yazık ki çok açık; bu 10 yıl içerisinde daha geçmişten başlarsak İstanbul Sözleşmesi özelinde toplumda yarattığı, kendi deyimleriyle toplumsal yapının baş tacı yaptıkları aile içerisindeki şiddeti görünmez kılınmaya çalışıyorlar” dedi.
‘Kadının yaşam hakkı aileden daha önemsiz hale geldi’
Kurdistan ve Türkiye genelinde kadın katliamlarına dair istatistiklere bakıldığında birçoğunun aile içerisinde veya boşanma aşamasında yaşandığını dile getiren Songül, oranların oldukça yüksek olduğunu söyledi. Songül, “Bütün bunlar ortadayken, bütün bu veriler açıkken aile içerisindeki şiddetin gerçekten bu kadar ayyuka çıktığı bir dönemde aileyi kutsamak adına kadının gördüğü şiddeti görmezden gelmek kadının gerçekten yaşam hakkının bile aileden daha önemsiz hale gelmesi ve bunun gerçekten toplum üzerinde baskılayarak sözleşme hedef alındı” diye belirtti.
‘6284 İstanbul Sözleşmesi referansı ile oluşturuldu’
Sözleşmenin bir kadın kazanımı olduğunu hatırlatan Songül şöyle devam etti: “Biz elbette bunun bir kayıp olduğunu söylemiyoruz. Hala özellikle hukukçular olarak İstanbul Sözleşmesi dilekçelerimizde yer veriyoruz. Buna dair argümanlarımız var. Tam da 6284 sayılı kanun, bize bu argümanı sağlıyor. İzin bu kısmı bir tarafa aynı şekilde yine ‘aileyi yıkmaya çalışıyor’ söylemleriyle 6284 hedef haline getiriliyor. Neden 6284’e bu kadar düşmanlık besleniyor? Çünkü tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi onlar açısından ailenin kutsallığı, kadının yaşam hakkından daha değerli görülüyor. Kadının ev içinde şiddet görmesi, bir ailenin dağılması için yeterli bir sebep değil.”
Kadın ve çocuk hedefte
6284’ü hedef haline getiren partilerin seçim beyannamelerine değinen Songül, “Kadınlara dönük her türlü söylem var. Bu partilerin bu kanuna neden bu kadar düşman olduklarını söylersek; 15 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilmesinin yasal bir zeminde düzenlenmesini istiyorlar. Evli olduğu erkekten izin almasının yasal bir düzenlenmesini istiyorlar. Bu kişiler aynı zamanda karma eğitime de karşı çıkıyorlar. Yeniden Refah Partisi’nin milletvekili seçimlerinde dahi kadın adayların sadece gölgeden ibaret olması, kadın adayların yüzünün dahi gösterilmemesi aslında önlerine serdikleri kadın düşmanı siyasi politikaların bize bir göstergesidir. Bir kadının kendisine şiddet uygulayan erkeğe ya da aile bireylerine karşı uzaklaştırma kararı alması aile bütünlüğünü bozuyor. Bir kadının aynı evi paylaştığı eşin o evden uzaklaştırılması ve o evin kadına tahsis edilmesi mi ailenin bütünlüğünü bozuyor” diye sordu.
‘Kadınlar hukuki olanakları sadece kağıt üstünde kalıyor’
6284’ün kadınlar açısından tartışılmaya açılacak bir konuda olmadığının altını çizen Songül, tek tartışmanın nasıl daha etkili ve etkin uygulanabileceğine dönük bir tartışma olacağını kaydetti. Songül, “Bugün 6284’te var olan ama ne yazık ki Türkiye’de sadece kâğıt üzerinde kalan şiddete maruz bırakılan kadın için gerçekten bütüncül destekleyici, hukuki olanaklar olan birçok hak var. Mesela sığınak desteği hala çok yetersizdir. Kadınlar sığınağa 12 yaşından büyük erkek çocuklarıyla ya da engelli çocuğuyla yerleşemiyorlar. Bunlara ilişkin kanunda barınma yerinin sağlanması, barınmaya desteği sunulması gibi her türlü alternatif olmasına rağmen kâğıt üzerinde kalıyor. Onun dışında şiddete maruz bırakılan kişilerin iş yerlerinin değiştirilmesi, gizlilik kararları, uzaklaştırma kararlarının süreleri, çeşitli başka tedbirler uygulamada çok istisnai kalabiliyor. Keza elektronik kelepçe bunlardan bir tanesi” diyerek kadınların bazı yasal haklarına dair örnek verdi.
‘HÜDA PAR’a göre kadının yerini çok iyi biliyoruz’
HÜDA PAR’ın 6284 sayılı kanunu bizzat hedef haline getiren parti olduğunun altını çizen Songül, şu sözleri kullandı: “Seçim beyannamesinde kadınlara yönelik ne diyor? Manevi ve ahlaki değerlerle donatılmış bireyler yetiştirmeyi hedeflediklerini; kadının hak ettiği yerde olmasını ve en asli vazifesini yerine getirilmesine ilişkin politikalar yürüteceklerini söylüyor. Şimdi burada iki soru var. Kadının hak ettiği yer neresi HÜDA PAR açısından, seçim beyannamesine yazmamış olsa da biz kadının hak ettiği yerin HÜDA PAR açısından neresi olduğunu çok iyi biliyoruz.”
‘Kadın kurumları ve dernekleriyle ortak mücadele etmeliyiz’
Konuşmasına örneklerle devam eden Songül, “Yani çocuk istismarında evlilikle af getirilmesi istenen bir düşünce, kadının fıtratına uygun işlerde istihdam edilmesini önceleyen bir zihniyetin kadınları nerede gördüğünü yeterince açıklıyoruz. Tüm bu sebeplerle şunu ön görebiliyoruz; hem geçmiş dönemde hem de bu dönemde kadınlar açısından mücadelenin yoğun olması gereken bir dönemdir. Kadın kurumları, kadın dernekleri demişken şunu da hatırlatmakta fayda var, İstanbul Sözleşmesi’nin imzacı devletlere yüklediği sorumluluklarından bir tanesi de kadın kurum ve örgütleriyle işbirliği içerisinde mücadele etmektir. Devlete verdiği hükümlülüklerden bir tanesi buydu. Ancak İstanbul Sözleşmesi yürürlükteyken dahi kadın dernekleri kapatıldı. Gazetecilik yapan kadınlar tutuklandı, gazeteler, dergiler ve haber siteleri yasaklandı. Şunu kendimize hatırlatmakta fayda var. Sahip çıkmak için mücadele ettiğimiz haklar zaten kadının mücadeleyle kazandığı haklardır” ifadelerini kullandı.
‘Kadınlar açısından mücadelenin yoğun olacağı bir dönem’
“Yani çocuk istismarında evlilikle af getirilmesi istenen bir düşünce, kadının fıtratına uygun işlerde istihdam edilmesini önceleyen bir zihniyetin kadınların nerede gördüğünü yeterince açıklıyor” diyen Songül, “Tüm bu sebeplerle şunu ön görebiliyoruz; hem geçmiş dönemde hem de bu dönemde kadınlar açısından mücadelenin yoğun olması gereken bir dönemdir. Kadın kurumları, kadın dernekleri demişken şunu da hatırlatmakta fayda var, İstanbul Sözleşmesi’nin imzacı devletlere yüklediği sorumluluklarından bir tanesi de kadın kurum ve örgütleriyle işbirliği içerisinde mücadele etmektir. Devlete verdiği hükümlülüklerden bir tanesi buydu. Ancak İstanbul Sözleşmesi yürürlükteyken dahi kadın dernekleri kapatıldı. Gazetecilik yapan kadınlar tutuklandı, gazeteler, dergiler ve haber siteleri yasaklandı. Şunu kendimize hatırlatmakta fayda var. Sahip çıkmak için mücadele ettiğimiz haklar zaten kadının mücadeleyle kazandığı haklardır” değerlendirmesinde bulundu.
‘Haklarımıza sahip çıkmalıyız’
Songül, son olarak birkaç sene öncesinde çantasında koruma kararı olan Ayşe Tuba Arslan’ı hatırlatarak, şunları kaydetti: “Eskişehir’in en işlek caddesinde gündüz vakti Ayşe Tuba Arslan katledildi. Tuba defalarca koruma kararı almasına rağmen, çantasında bir koruma kararı varken katledildi. Tablo böyleyken bizim ihtiyacımız olan şey bizim haklarımızın nasıl ileriye gidebileceğine ilişkin olması gerekiyor. Bizim can güvenliğimizin nasıl sağlanabileceği, yasal düzenlemeler çerçevesinde nasıl daha iyi olması gerektiği konuşulmalıdır. Uzaklaştırma kararının pazarlık konusu yapılması gerçekten kadınların bu dönem içerisinde neyle karşı karşıya gelebileceklerinin göstergesi oluyor. Kadınlar olarak bütün haklarımıza sahip çıkmaktan başka hiçbir alternatifimiz yok.”