İmralı’dan 27 aydır haber yok: CPT yetkisini kullanmıyor!

  • 09:01 9 Haziran 2023
  • Hukuk
 
Marta Sömek 
 
İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a verilen yeni disiplin cezasının yasal bir zemini olmadığını, uluslararası mekanizmaların da Türkiye karşısında uzun zamandır “tutuk” davrandığını söyleyen ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül, “İmralı, dünyada uygulanmayan bir örnek. İmralı'dan haber alamamamız, İmralı'nın dış dünyayla iletişim kuramaması, bir kötü muamele biçimidir. Kamuoyundan, tecridin kaldırılması noktasında verdikleri mücadelenin ya da duydukları rahatsızlığı daha görünür bir şekilde ortaya koymalarını bekliyoruz” dedi. 
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 24 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 27 ayı aşkın süredir hiçbir haber alınamıyor. Mutlak iletişimsizlik hali yani “incommunicado”nun sürdüğü Abdullah Öcalan için avukatları ve ailesinin yaptığı görüşme başvurularının yanı sıra dünyanın dört bir yanından her kesim de sayısız girişim ve başvuruda bulundu. Ancak yapılan başvurulara olumlu ya da olumsuz hiçbir yanıt verilmiyor. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanları ve üyelerinin hem dernek bazlı hem de bireysel olarak yaptığı başvuru ve girişimlere hiçbir dönüş yapılmıyor.
 
Bitmeyen yeni yasaklar!
 
Öte yandan PKK Lideri’nin avukatları ve ailesinin görüşmek için yaptığı başvurular da ya yanıtsız bırakılıyor ya da “disiplin cezaları” gerekçesiyle sistematik bir şekilde engelleniyor. Avukatların görüşmek için 27 Nisan’da Bursa İnfaz Hakimliği’ne yaptığı başvuruya da hakimlik yerine Bursa 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından avukatlara yapılan tebliğde, Bursa 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26 Nisan’da aldığı kararda, Abdullah Öcalan’a dair yeni bir 6 aylık görüşme yasağı kararının getirildiği ifade edildi. Avukatlar, söz konusu yasaklara karşı yıllardır dosyaların beklediği Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yeniden bireysel başvuruda bulundu. Yine avukatların, 6 Nisan 2023’te Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ne ayrı ayrı başvurular yaptı. Başvuruların havale edildiği Bursa 1’inci İnfaz Hakimliği, 12 Nisan’da görüşme başvurusu ve itirazları reddetti. Hakimlik, bir önceki yasak kararı bitmemiş olmasına rağmen İmralı Cezaevi’nin 15 Mart’ta yeni bir ziyaretçi yasağı kararı aldığını, bu kararın 30 Mart’ta kesinleştiğini ve bu nedenle de görüşme başvurusunu reddettiğini tebliğ etti. Avukatlar, 14 Nisan’da kararı Bursa 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne taşıdı. Mahkeme, itirazı 30 Nisan’da reddetti ve karar kesinleşti. Böylece, Abdullah Öcalan’a yönelik yeni bir aile görüş yasağı getirilmiş oldu.
 
CPT’den ajansımıza ‘Rapor Türkiye'de’ yanıtı
 
Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ise 20-29 Eylül 2022 tarihli Türkiye ziyaretine dair 3 Ekim 2022’de yaptığı açıklamada, ziyaret ettiği kurumlar arasında İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin de yer aldığını duyurmuştu. Defalarca yapılan girişim ve çağrılara rağmen ziyaretine ilişkin hiçbir açıklama yapmayan CPT, 30 Mart’ta 2022 yılı raporunu açıkladı. Bu raporda, PKK Lideri’nin koşulları ve ziyarete dair hiçbir bilgiye yer verilmedi. Öte yandan CPT, ajansımızın sorusuna verdiği yanıtta 2022 Türkiye raporunun hükümete iletildiğini ve raporun şu an Türkiye'de olduğu bilgisini vermişti. Ancak İmralı’daki mutlak iletişimsizliğe, tüm bu gelişmelere rağmen son verilmiyor.
 
ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül ile CPT’nin inisiyatif alarak açıklama yapmaması, yeni disiplin cezası ve yaşanan gelişmelere dair konuştuk.
 
‘Görüş engeline dair yasal düzenleme yok’
 
Bir tutsağın avukat ve ailesiyle görüşmesini yasaklayan herhangi bir meşru ya da yasal bir zemin olmadığını dile getiren Rengin, “Herhangi bir mahpusun avukat ve aileyle görüşmesini yasaklayan herhangi bir yasal düzenleme Türkiye'de de, Türkiye'nin bağlı olduğu sözleşmelere göre de mümkün değil. Böyle bir düzenleme zaten yok. Özellikle AKP iktidarı döneminde bu fiiliyatı bir yasal zemine oturtuyorlar kendilerince. Ancak aldıkları bu kararlar, mevcut yasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin başka mahpuslar noktasında verdiği ihlal kararlarında, cezaevinde bulunan bir mahpusun sürekli disiplin cezasına maruz bırakılarak, sürekli disiplin cezası ile hücre cezasına çarptırılması ya da sürekli disiplin cezalarıyla iletişimin engellenmesini bir işkence yöntemi olarak görüyor. Cezalandırma içinde bir cezalandırma olarak tanımlıyor bunu AİHM. O yüzden Türkiye'nin de şu an yaptığı ağırlaştırılmış müebbet cezası içerisinde bir cezalandırma pratiği” değerlendirmesini yaptı.
 
‘Mekanizmalar Türkiye karşısında tutuk davranıyor!’
 
PKK Lideri’ne verilen son disiplin cezasının tebliğ edilmediğini söyleyen Rengin, “Avukatlarına tebliğ edilmese ve biz görmesek de bir karar var. Ama bu karar mevcut yasalara göre yasal değil. Zaten uluslararası hukukun nezdinde de hiçbir meşru zemini yok” dedi. Öte yandan CPT’nin bir yargı mekanizması olmadığını vurgulayan Rengin, “Avrupa Konseyi çatısı altında yargı mekanizması olarak AİHM var. AİHM'in de kararlarını denetleyen Bakanlar Komitesi var. Bu kararların icrasını denetleyen CPT’nin de bir misyonu var. Sözleşmede de tanımlanmış. CPT bu noktada sözleşmeci devletlerle arka planda görüşmeler yapabilir. Bu, sözleşmeden de aldığı bir yetki. Bu arka plandaki görüşmelerin en büyük sebebi aslında yapısal adımlar attırabilmek. Hükümetlere özellikle cezaevi koşullarının iyileştirilmesi, kapatılma birimlerinin koşullarının iyileştirilmesi için yapısal adımlar attırmak. Ancak eğer taraf devlet bu yapısal adımları atma noktasında olumlu bir adım atmıyorsa ve ısrarla CPT'nin önerilerine uymuyorsa, CPT'nin sözleşmesinin 10’uncu maddesine göre taraf devletin onayını beklemeden raporu yayınlama yetkisi de var. Ancak uluslararası mekanizmaların, uluslararası yapıları Türkiye devleti karşısında uzun zamandır kendi işlevleri noktasında tutuk davrandığı kanaatindeyiz” sözlerini kullandı.
 
CPT yetkisini kullanmıyor!
 
CPT’nin de bu noktada yetkisini kullanabilme imkanı olmasına rağmen kullanmadığına dikkat çeken Rengin, “Biz kamuoyu olarak, 28 aydır haber alamadığımız bir mahpusun can güvenliğinden kaygı duyduğumuz bir noktada da bunu talep ediyoruz. Ve yine siyaseten Kürt halkının barış noktasında irade olarak gösterdiği kişiye ulaşmak ve onun da kuracağı sözleri beklediğimiz için talep ediyoruz. Yani hem hukuki hem siyasi zemini olan bir talebimiz var aslında Türkiye siyaseti ve Türkiye'deki hukuk açısından” şeklinde konuştu. ÖHD ve uluslararası kurumlarla birlikte CPT’ye raporunu açıklaması için başvurularda bulunduklarını ifade eden Rengin, “Ancak CPT bu noktada bizim başvurularımıza bağlı değil tabii ki. Biz sadece CPT ilkelerini ve sözleşmenin maddelerini hatırlattık. Ve yine CPT’nin Eylül 2022 ziyareti belli ki geri gönderme merkezlerine odaklı bir ziyaretti. İmralı ziyareti olağanüstü bir kararla alınmış gibi bir görüntü veriyor bizim nezdimizde. Çünkü başka bir hapishane planı yoktu. CPT’nin yayınladığı rapor, tamamen mültecilere ve geri gönderme merkezlerine dönük bir rapor oldu. O yönüyle aslında kendi ziyaret konseptine uygun bir rapor yayınladı” diyerek, raporda İmralı’ya yer verilmemesini ele aldı.
 
Dünyada uygulanmayan örnek: İmralı!
 
İmralı’da olağanüstü bir durumun söz konusu olduğunu vurgulayan Rengin, “İmralı, dünyada uygulanmayan bir örnek. 28 aydır ne ailesinin, ne avukatlarının haber alamadığı bir mahpus, bir siyasi özne söz konusu. Bu noktada CPT'nin, kamuoyunun, hukukçuların herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor” sözleriyle seslendi. Rengin, Adalet Bakanlığı’nın İmralı’da “kötü muamele” olmadığına dair verdiği kararı ise şöyle değerlendirdi: “Adalet Bakanlığı’nın verdiği görüşte, Sayın Öcalan'ın avukatlarından Asrın Hukuk Bürosu’ndan edindiğimiz bilgiye göre İmralı'da kötü muamelenin olmadığı ve kötü muamelenin göreceli olduğu şeklinde bir yorum yapmıştı. Kötü muamele göreceli bir kavram değil. Kötü muamelenin ne olduğuna dair gayet tıbbi, bilimsel, hukuki değerlendirmeler var. Yargı içtihatları, Anayasa Mahkemesi kararları var. Dolayısıyla kötü muamele göreceli diyemeyiz. Peki, İmralı'da şu an kötü muamele ne oluyor? Bir mahpusun ailesi ve avukatlarıyla görüşmesinin uzun süreli olarak engellenmesi, iletişim yasağı ve iletişim kurulamama haline dönmesi bir kötü muamele biçimidir.
 
İmralı’daki kötü muamele…
 
Dış dünyayla iletişim kuramaması bir kötü muamele biçimidir. Bunun da disiplin cezaları gibi bir sistemle sürdürülmesi yine hükümetin de kastını ortaya koyan bir kötü muamele biçimidir. Ve yine çok net bir şekilde bir kişinin devletin kapatılma birimlerinde yer alan gözaltı, tutuklama ya da hükümlü olarak bir kişinin avukatı ve ailesiyle görüşmesi işkenceye karşı usul güvencelerindendir. Bu usul güvencelerini yerine getirmeyen bir devlet karinesi olarak aslında işkence yapıyor anlamına gelir. Ve bir kötü muamele biçimi olarak bu da kabul edilir. Dolayısıyla İmralı'da kötü muamele olmadığı yorumu hukuken yanlış. İmralı'da kötü muamelenin göreceli olduğu yorumunu da tamamen cahilce bir yorum olarak değerlendiriyoruz. İmralı'da uygulanan, bir kötü muamele biçimidir. Düşman ceza hukukunun ve özellikle Türkiye'deki istisna rejimleri sıfır noktası kabul edebileceğimiz İmralı'da başladığı bir kötü muamele biçimidir.”
 
‘Tecridin kaldırılması görünür kılınmalı’
 
İmralı'dan haber alınamaması ve İmralı'nın dış dünyayla iletişim kuramamasının bir kötü muamele biçimi olduğunun altını çizen Rengin, “Ve biz şunu söylüyoruz, Türkiye'de istisna rejimlerinin, uygulamalarının, istisna yasaların sıfır noktası her zaman Kürtler ve Kürt halkının siyasal özneleri, lider gördükleri, muhatap olarak gösterdikleridir. İmralı da bu sıfır noktalarından birisi. Tecridin, ağırlaştırılmış müebbetin, ölünceye kadar hapis cezasının sıfır noktasıdır. Türkiye'deki tüm muhalefetin, hak savunucularının, toplumun tamamına yayılmasını önlemek için de buna karşı durmaları gerekiyor” diye konuştu. Hukukçular olarak birçok başvuru yaptıklarını kaydeden Rengin, “Ama bu başvuruların etkili ve görünür bir kamuoyu desteğiyle yapılması her zaman o başvuruları daha etkili ve etkin hale getiriyor. Bu nedenle de kamuoyundan bu başvuruları görünür bir şekilde sahiplenmesini, tecridin kaldırılması noktasında verdikleri mücadelenin ya da duydukları rahatsızlığı daha görünür bir şekilde ortaya koymalarını bekliyoruz” çağrısını yaptı.