Anna Clara Basilicò: Ortadoğu için çözüm düşünen tek kişi Öcalan
- 09:01 6 Haziran 2023
- Güncel
Marta Sömek
İSTANBUL - CPT’nin 27 ayı aşkın süredir hiçbir haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan mutlak iletişimsizlik karşısında kaygı gidermek yerine arttırdığını vurgulayan cezaevi tarihi araştırmacısı Anna Clara Basilicò, “Ortadoğu'nun savaş senaryosuna çözüm düşünen tek kişi Abdullah Öcalan'dı. Ancak Türk hükümeti tecride son vermediği ve serbest bırakmadığı sürece, Kürdistan ve çevre bölgelerde barışı tesis etmek için gerçek bir şans olmayacaktır” dedi.
Uluslararası komplo ile 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye’ye getirilen PKK Lideri Abdullah Öcalan o tarihten bu yana ağır tecrit altında tutulurken, 27 ayı aşkın süredir de kendisinden hiçbir haber alınamıyor. Mutlak iletişimsizlik durumunun yani “incommunicado”nun sürdüğü Abdullah Öcalan’ın avukatları ve ailesinin görüşmek için yaptığı başvurular da ya yanıtsız bırakılıyor ya da “disiplin cezaları” gerekçesiyle engelleniyor. Avukatların görüşmek için 27 Nisan’da Bursa İnfaz Hakimliği’ne yaptığı başvuruya da hakimlik yanıt vermedi. Hakimlik yerine Bursa 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından avukatlara yapılan tebliğde, Bursa 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26 Nisan’da aldığı kararda, Abdullah Öcalan’a dair yeni bir 6 aylık görüşme yasağı kararının getirildiği ifade edildi. Avukatlar, söz konusu yasaklara karşı yıllardır dosyaların beklediği Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yeniden bireysel başvuruda bulundu.
Bitmeyen yasaklar!
Yine avukatların, 6 Nisan 2023’te Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ne ayrı ayrı başvurular yaptı. Başvuruların havale edildiği Bursa 1’inci İnfaz Hakimliği, 12 Nisan’da görüşme başvurusu ve itirazları reddetti. Hakimlik, bir önceki yasak kararı bitmemiş olmasına rağmen İmralı Cezaevi’nin 15 Mart’ta yeni bir ziyaretçi yasağı kararı aldığını, bu kararın 30 Mart’ta kesinleştiğini ve bu nedenle de görüşme başvurusunu reddettiğini tebliğ etti. Avukatlar, 14 Nisan’da kararı Bursa 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne taşıdı. Mahkeme, itirazı 30 Nisan’da reddetti ve karar kesinleşti. Böylece, Abdullah Öcalan’a yönelik yeni bir aile görüş yasağı getirilmiş oldu.
Israrla süren fiziki özgürlük talebi
İmralı’daki ağırlaştırılmış tecrit politikasını raporlarında bir “işkence” olarak değerlendiren Avrupa Konseyi İşkencenin Önlemesi Komitesi (CPT), 20-29 Eylül 2022 tarihli Türkiye ziyaretleri kapsamında İmralı’ya da ziyaret gerçekleştirdiğini duyurmuştu. Defalarca yapılan girişim ve çağrılara rağmen ziyaretine ilişkin hiçbir açıklama yapmayan CPT, 30 Mart’ta yayınladığı 2022 yılı raporunda da Abdullah Öcalan’ın koşulları ve İmralı’ya dair bir bilgi paylaşmadı. Mutlak iletişimsizliğe karşı dünyanın dört bir yanından her kesimin, tecridin son bulması ve fiziki özgürlük talebi ise ısrarlı bir şekilde sürüyor.
Incommunicadonun sürdüğü İmralı Cezaevi’nde yaşananlara ilişkin cezaevi tarihi araştırmacısı Anna Clara Basilicò JINNEWS’in sorularını yanıtladı.
*24 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında İmralı Cezaevi'nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın düşünceleri uzun yıllardır hapsedilmeye çalışılıyor. Abdullah Öcalan'ın ailesi ve avukatları tam 27 ayı aşkın süredir kendisinden hiçbir haber alamıyor. Adalet Bakanlığı, avukatları ve ailesinin görüşme başvurularına olumlu ya da olumsuz bir yanıt vermiyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk hükümetinin tavrı uzun zamandır biliniyor. Öcalan'ın dışarıyla iletişimi ilk kez engellenmiyor ve 2019'dan önce sekiz yıldır tecrit edilmiş durumdaydı. Tecridin nasıl Kürt Özgürlük Hareketi’ni zayıflatmak için bir araç olduğunu hatırlamak çok önemli. Ancak Abdullah Öcalan'ın tecrit edilmesi Türkiye'nin beklentilerine ters olarak hareketin taleplerini ve mücadelesini zayıflatmadı. Bunu kabul etmek ve bu noktaya bağlı kalmak esastır. Bununla birlikte, Türk hükümetinin imzaladığı uluslararası anlaşmaları ve sözleşmeleri tamamen hiçe sayarak mahkumların haklarına yönelik nasıl davrandığına dikkat edilmelidir.
*Türkiye, Kurdistan ve dünyanın dört bir yanından halklar, bir an önce Abdullah Öcalan ile görüşme yapılmasını istiyor. Ancak bu çağrılara rağmen ne Türkiye ne de uluslararası alanda hiçbir adım atılmıyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Bu, Öcalan'ın tutuklanmasının sadece bir Türkiye meselesi olmadığı hakkında çok şey anlatıyor. Birçok hükümet bunun için çalıştı. Toplumu yönlendirmek için böylesine güçlü ve etkili bir alternatif yolun ortaya çıkmasından çok korkan birçok ülkenin gizli servisleri onun kaçırılmasına karıştı. Uluslararası aktörlerin sessizliğini nasıl yorumlamalıyız? Ortadoğu (ve potansiyel olarak başka herhangi bir bölge için) için bir barış senaryosunun kapitalist güçlerin çıkarına olmadığının -sanki gerekliymiş gibi- gösterilmesi gibi.
* CPT, Eylül 2022'de İmralı Adası'nı ziyaret ettiğini duyurdu. Ancak bu ziyaret hakkında bilgi vermedi. CPT, ziyarete ilişkin raporu Türkiye'ye ilettiklerini ve bu raporun yayınlanıp yayınlanmayacağına Türkiye'nin karar vereceğini söyledi. Ancak Türkiye, Abdullah Öcalan'ın sağlık durumu hakkında herhangi bir açıklama yapmıyor ve görüşmeleri engelliyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi'nin ziyareti Öcalan'ın durumuna yönelik korkuyu gidermek yerine arttırdı. Bir raporun hazırlanması ve sunulması uzun zaman alıyor ve Türk hükümetinin raporu yayınlayıp yayınlamamaya karar verme yetkisinin tek sahibi olduğu senaryosu güven verici değil. Özgürlüğünün yanı sıra avukatları ve ailesiyle görüşme taleplerine devam edilmesi ve baskı yapılması çok önemli.
*Avukatların görüşme başvurularını yanıtsız bırakan Adalet Bakanlığı ise 27 ayı aşkın süredir hiçbir haber alınamayan İmralı Cezaevi'nde “hak ihlali olmadığı” yönünde karar verdi. Bu kararı nasıl ele alıyorsunuz?
Bakanlıktan kendi davranışını değerlendirmesi için nasıl çağrı yapılabilir? Bakanlıktan kendi davranışını değerlendirmesi için nasıl çağrı yapılabilir? Bu rejim altında böyle bir açıklama duymak şaşırtıcı değil. İmralı Hapishanesi, siyasi mahkumlar için gözaltı merkezleri olarak uzun bir hapishane adaları geleneğini takiben, başlı başına bir hak ihlalidir. Nelson Mandela'nın 18 yıl boyunca hapsedildiği Robben Adası'ndan bahsetmek yeterlidir. Pinochet rejimi sırasında kullanılan Dawson Adası, Goli Otok, Hırvatistan'da, Tito'nun Yugoslavya'sının siyasi hapishanesi Makronisos, Yunanistan'da albayların diktatörlüğü altında kullanıldı. Tüm bu hapishaneler otoriter rejimler altında kullanılıyordu ve siyasi mahkumları fiziksel olarak tecrit etmeye, işkenceleri ve mahrumiyetleri görünmeden sürdürmeye, mahkumlarla dışarı arasındaki her türlü teması kolayca filtrelemeye hizmet ediyordu.
Google Earth'te İmralı üzerine sözde taşlarla yazılmış iki büyük slogana rastlamak mümkün: “Vatan bölünmez ve her şey vatan için.” Bu hapsetmenin amacının ne olduğunu doğrulayan iki milliyetçi provokasyon: Bastırmak, zayıflatmak ve küçültmek.
*Halklar, ailesi ve avukatları, İmralı Cezaevi'ndeki tecridin son bulması ve Abdullah Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanması talebini yineliyor. Abdullah Öcalan Kürt sorununda da çözüm adresi olarak görülüyor. Sizce Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması neden önemli?
Ortadoğu'nun savaş senaryosuna çözüm düşünen tek kişi Abdullah Öcalan'dı. O olmadan, bölgede gelecekte bir uzlaşma hayal etmek zor. Ancak Türk hükümeti onun üzerindeki tecride son vermediği ve serbest bırakmadığı sürece, Kürdistan ve çevre bölgelerde barışı tesis etmek için gerçek bir şans olmayacaktır. Bunun yanı sıra İtalyan filozof Toni Negri'nin Havin Güneşer ile yaptığı bir söyleşide, cümlenin sonunu hayatın sonuyla ilişkilendirmeye alışmamak için Öcalan'ın kurtuluşu için mücadele etmenin ne kadar önemli olduğunun altını çizdiğini de anımsatmak isterim.
*Tüm bu yaşananlar karşısında uluslararası kamuoyu ve Türkiye'ye bir çağrınız var mı?
Uluslararası toplumlar Kürt özgürlük hareketi ve Öcalan'la dayanışma göstermelidir. Bir yandan demokratik bir toplum inşa etmek için aktif olarak çalışmak, diğer yandan da Türk hükümetini tecrit etmek ve Kürt halkı ile enternasyonalist dostlarının taleplerine kulak vermeye zorlamak için mevcut hükümetler üzerinde baskı kurmak demektir.