CİSST’ten ‘Pandemi ve Hapishaneler’ konferansı: Tecrit arttı
- 17:37 3 Haziran 2023
- Güncel
İSTANBUL – CİSST’in “Pandemi ve Hapishaneler” başlıklı uluslararası konferansının ilk gününde, pandemi sürecinde cezaevlerindeki tutsakların daha fazla tecride maruz kaldığı vurgulandı. Açığa çıkan ihlaller ile tutsak sayısının da cezaevi kapasitesini aştığının belirtildiği konferansta, insan hakları savunucularına etkili mücadele çağrısı yapıldı.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), Beyoğlu’nda bulunan Occidental Taksim Otel’de iki gün sürecek olan “Pandemi ve Hapishaneler” başlıklı uluslararası konferansının birinci günündeki üç oturumunu gerçekleştirdi. Konferansa çok sayıda kent ve ülkeden insan hakları savunucuları, hukukçular, araştırmacılar ve cezaevi uzmanları katıldı.
Ölüm sayıları 300 bini aştı
Konferans, Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın açılış konuşması ile başladı. Şebnem konuşmasında, “Hakikatin önemsizleşmesi bizim gibi i hakları alanında mücadele yürütenler için çok zorlu bir süreci de beraberinde getiriyor. Türkiye’de pandemi sürecinde bunu çok açık gördük. Hakikatin önemsizleşmesiyle birlikte ortaya ciddi biçimde kendimizi korumaktan yoksun kalma durumu çıktı. Ve tabii ki hapishanelerde de benzer süreç işledi. Haftada 10 ölüm görüyoruz covid-19’dan. Ama yokmuş gibi davranıyoruz. Ayrıca aşıyla ilişkimiz sürekli hakikati önemsizleşen bir yerde duruyor. Sinovac aşısının etkisi daha düşüktü, ona rağmen ölümler durmaya başladı. Bu çok önemliydi. İki aşı daha geliştirilip kullanılmaya başlandı. Ama ne yazık ki bunu anlatmayı başaramadık. Çünkü hakikatin hiçbir önemi yoktu. Ölüm sayılarının 300 bini aştığını gördük. Ama Sağlık Bakanlığı böyle görmedi” sözlerini kullandı.
İhlaller karşısında etkili mücadele vurgusu
Adalet Bakanlığı’nın vaka ve ölüm sayılarını önemsemediğini dile getiren Şebnem, “Hapishanelerdeki ölümlerde kalp krizinde artış var. Pandemiye neden olan virüs ne yazık ki damar cidarının bütünlüğünü bozuyor. İstanbul Protokolü’nün yenilenmesini 2022 yılında Cenevre’de ilan ettik. Bizim hakikati anlatma biçimlerimizi de değiştirmemiz gerekiyor. Daha etkili hikayeler anlatmaya önem vermeliyiz bu dönemde. Çünkü hapishanelerdeki hak ihlalleri için çok etkili bir mücadele yürütmeliyiz. 2022’nin 8 Nisan’ında hapishanede ilk ölüm olduğunu bildirdi Adalet Bakanı. O kadar ağır bir izolasyon yaşandı ki o dönemde. Hapishanede çalışanlar da izolasyona alındı. Yakalama sürecinden başlayarak ihlaller dizgisiyle karşı karşıya kaldık özgürlüğünden alıkoyulma sürecinde. Önce hastanelere götürmeyelim dediler gözaltına alınanları. Maske olanağı yoktu, mesafeyi zaten toplu gözaltılarda korumak olanaksızdı. Bu insanlar, hekimler muayeneye zorlandı” dedi.
‘Kolluk muayenede kelepçeyi güvence gördü’
Adli Tıp Uzmanları Derneği ile birlikte, meslektaşları ve güvenlik süreçlerine dahil olmak için ilgili kurumlarla muayenelerin etik ilkelerini ve tutum belgelerini yenilediklerini paylaşan Şebnem, “İstanbul’da bazı alanlarda başarabildik, yeniden hastanelerde yapılabilmesini sağladık. Ama çok sınırlı sayıdaydı. En önemli yakınmalardan biri de kelepçeyle muayene ve kolluk görevlilerinin hastanede muayene esnasında bulunma inadıydı. Hekimliğin bir değer olarak kabul edilmemesi boyutuyla önyargılı yaklaşmaları ve özgürlüğünden alıkoyulmuş insanlardan korkuyor olmaları kelepçeyi bir güvence olarak görmelerinden kaynaklı. Her iki kişiden birinin ‘terörist’ diye yaftalanmış olması hekimlerde de benzer durumu görüyoruz. Tüm toplumun inanç sistemini benimsiyor ve böyle mitlerle karşımıza çıkıyor” şeklinde konuştu.
‘Daha da tecrit edildiler’
Cezaevlerinin nüfusunun azaltılmasının önerildiğini aktaran Şebnem, “Hapishanelerden bireye karşı işlenen suçlar çıkarıldı ama devlete karşı suç işlediği iddia edilenler içeride varlığını sürdürdü. Havalandırma koşulları açılmayan pencereleriyle, havalandırma sisteminin olmadığı gibi durumlarda kalabalıklar, yerde yatanlarla bu temas düzeyi zaten çok gelişti. Tek koruyucu mekanizma özgürlüğünden alıkoyulanların daha da tecrit edilmesi oldu. Belki o yüzden bu kadar yüksek rakamla karşılaşmadık. Örneğin ABD de hapishanelerde nüfusunu azaltmaya gitmedi. Korunma konusunda da çok ciddi sorunlar görüyoruz. 100 kat ölümle karşı karşıya kalmışlar” diye belirtti. İnsan hakları savunucuları olarak ihlaller karşısında mücadeleyi sürdüreceklerini vurgulayan Şebnem, “Hakikat iradesini ortaya koyan tüm dostlara teşekkür ediyorum” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.
İlk oturum: Dünyada ne oldu?
Daha sonra Bilgi Üniversitesi’nden Doçent Galma Akdeniz’in moderatörlüğünü yaptığı “Dünyada ne oldu?” başlıklı ilk oturuma geçildi. İnsan haklarını raporlamak üzerine araştırmacı Charline Becker, Fransız cezaevlerinde pandemideki duruma dair bir sunum yaptı. Kovid sürecinde 70 binden fazla tutsağın olduğunun bilgisini veren Charline, “Paylaşımlı duşlar vardı. Müdahaleler için çok geç kalındı. Adalet Bakanlığı o süreçte kimseyi serbest bırakmayacağını söyledi. Bir kısım insan serbest bırakıldı ama bölgesel olarak uygulamalarda eşitsizlikler vardı. ‘Kriterlere’ uysa da çok az insan serbest bırakıldı. Cezaların azaltılmasıyla toplam 12 bin boşaltılma oldu. Maalesef Adalet Bakanlığı başka bir çalışma yapmadı. Hükümete defalarca çağrılarda bulunuldu ama tedbirler azaltılınca rakam çok daha arttı. Mart ayından itibaren hükümet ziyaretleri askıya aldı. Bu konuda tepki gösterenlerin de serbest bırakılmasının önüne geçildi. Yalnızca telefon edilmesine izin verildi. Telefon edilmesi için de 40 Euro kişi başına verildi. Ama bazı hücrelerde telefon vardı. Koridorda ortak telefon kullanıldı ve koridorlarda beklenildi, bu hijyenik değildi” ifadelerini kullandı.
Tedbirsizlik enfekteye neden oldu
14 günlük karantina uygulandığını belirten Charline, “Cezaevinde yüzün kapatılmasına izin verilmediği için maske takılmasına izin verilmedi. Duşlarda da çok sayıda insan enfekte oldu. Bir mahpus ve bir güvenlik görevlisi hayatını kaybetti ama çok sayıda kişi hasta oldu. Bu tarz sivil toplum örgütlerinin bu türden bir krize hazır olmadığını görmüş olduk” dedi.
10 bin tutsak covid oldu
İtalya’nın başkenti Roma’dan gelen Alessio Scandurra da, Antigone’deki cezaevine dair konuşma yaptı. Alessio, “İtalya’da da koşullu serbest bırakılma arttı. Önemli protestolar oldu cezaevinde. 48 önemli ayaklanma oldu, bir cezaevinde 13 kişi aşırı ilaç kullanımından öldü. Birçok kişi cezaevinden kaçtı. Sistem herhangi bir acil duruma hazır değildi. Hapishanelerde olup bitenleri önemsemiyorlardı ama ciddi olaylar yaşanıyordu. 10 bin kişi hapishanelerde kovid oldu. Hapishanelerdeki vaka dışarıya göre çok daha fazlaydı. İlk ölüm bir hekim ölümüydü ama sayılar fazlaydı” diye konuştu.
Kadın tutsaklara psikolojik destek sağlandı
İşkenceye karşı mücadele yürüten İşkenceye Karşı Dünya Örgütü (OMCT) üyesi insan hakları savunucusu Maryia Kvitsinskaya da cezaevlerindeki engelli tutsaklar için kovid sürecinin ciddi bir sorun olduğunu kaydetti. Maryia, “Birçok veriyi, ihlalleri sakladılar. Testlerin ücreti Kırgızistan’da çok pahalıydı bu yüzden hapishanelerde kalanlar ödeyemedi. Bu nedenle güncel veriler de alınamadı. Duruşmalar online gerçekleştirildi ancak mahpuslar kendini iyi ifade edemedi, mahremiyet ilkesi çiğnendi. Tıbbi yardım alanların yaşamını yitirmesi de araştırılmadı” ifadelerini kullandı. Özbekistan’da da hamile kadınlar için medikal hizmetlerin sunulmadığını aktaran Maryia, gerekli tetkik ve izleme çalışmalarının yapılmadığını ifade etti. Ermenistan’da ise cep telefonlarına izin verildiğini ama arama kartlarının maliyetini devletin karşılamadığını sözlerine ekleyen Maryia, Tacikistan’daki kadın tutsaklara psikolojik destek sağlandığını ve Ermenistan’da da kadınların online eğitim kurslarına katılabildiği gibi olumlu uygulamaların da olduğunu paylaştı.
Tutsak sayısı cezaevi kapasitesini aştı!
Kısa bir aranın ardından “Türkiye’de ne oldu?” başlıklı ikinci oturum, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilcisi Ümit Efe’nin moderatörlüğüyle başladı. Oturumda sunum yapan Öğretim Görevlisi ve Psikolog Galma Akdeniz, Türkiye’deki cezaevleri kapasitesinde 2005’ten sonra çok hızlı bir artış görüldüğünü söyledi. Cezaevlerinde bulunan tutsak sayısının kapasiteyi çok fazla aştığına dikkat çeken Galma, “2002’den beri 200’e yakın cezaevi inşa edildi. Cezaevlerindeki tutukluların sayısını azaltmak için hiçbir şey yapılmadı. Kovid izni ise hala devam ediyor. Şu anda da daha uzun ve kalıcı bir hale getirilmesi konuşuluyor. Sonuç olarak 2020’de, 2019’daki cezaevlerindeki sayının yüzde 8 azaldığı görülüyor. 256 binden fazla kişinin cezaevinde olduğu söyleniyor şu an ama onların içinde kovid izinli olanlar da var, onlarla bu sayı veriliyor. Bütün aile ve avukat ziyaretleri durduruldu pandemide. Haziran ayından sonra kapalı görüşler yapılmaya başladı. Kasım ayında da birazcık normale geçildi. Cezaevlerine girişlerde 2020’de PCR testleri başladı” cümlelerini kullandı. Şubat 2021’de cezaevlerinde aşılamanın başladığını paylaşan Galma, 2022’nin sonunda her tutsağın en az bir aşı olduğunu kaydetti.
‘Pandemide izolasyon arttı’
Ardından Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Sekreteri Rengin Ergül sunum yaptı. Türkiye’de “terörle mücadele” diye bir kanun olduğunu belirterek konuşmasına başlayan Rengin, “Hepimiz bu baskıyı yaşıyoruz. Bir terör isnadıyla karşı karşıya kalıyorlar. Biz o yüzden terör kavramını kullanmamaya özen gösteriyoruz. Bu nedenle biz adli ve siyasi mahpus diye ayırıyoruz” dedi. ÖHD’nin 12 kentte gönüllü avukatlardan oluşan bir hukuk örgütü olduğunu aktaran Rengin, “Başvurular üzerine çalışıyoruz ama kamuoyuna yansıyan görüntülerle de çalışıyoruz. Daha çok siyasi mahpuslar üzerine çalışıyoruz. Biz mahpusları ayırmıyoruz, iktidar ya da hükümetler ayırıyor. Eski İçişleri Bakanı cezaevlerine giden avukatların ‘terör örgütlerine çalıştığını’ söyledi. Yakın zamanda da ÖHD eski Eş Genel Başkanı ve birçok alanın içinde olduğu yerle birlikte genel merkezimiz de arandı. Ve hapishaneden bize gelen mektuplara da potansiyel bir delil olarak el konuldu. Bununla birlikte yapısal bir sorun olduğu için pandemi, izolasyonun arttığı bir hal aldı” şeklinde konuştu.
‘Şartlı tahliye imkanı daha da zorlaştı’
Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT), 20 Mart 2021’de hangi ihlaller çerçevesinde görüşmelerin yapılacağına dair metin yayınladığını hatırlatan Rengin, “Ama Türkiye, ‘gerekli görüldüğü takdirde’ açık görüşlere kısıtlama getirileceğini söyledi. HDP’li vekiller Meclis’te, ‘İdris Baluken ölsün mü cezaevinde’ dedi ve AKP sıralarından ‘Ölsün’ yanıtı geldi. Ve bu tutanaklara yansımadı. Önce yasada değişiklik yapıldı daha sonra şartlı tahliye geldiğinde ‘iyi halli olup olmadığı’ değerlendirildi. Özellikle buna pişmanlık ve yeniden suç işleme riski gibi tanımlar getirildi. Çoğu zaman cezaevi müdürünün tek başına imza attığı ve karar aldığı bir sistem olduğu bize aktarılıyor. Bu kurul kararlarında da tespit edilebiliyor. Türkiye’de şartlı tahliye imkanı daha da zorlaştı. Türkiye’de sağlıklı bir istatistik yok, bilgi edinme başvurularımız da reddediliyor” aktarımını yaptı.
‘İmralı’da hiçbir görüş yapılmadı!’
Bir diğer yapısal sorunun da cezaevlerindeki kapasitenin yüzde 14 oranında aşılmış olması olduğuna değinen Rengin, “Yoğun bir izolasyon olsa da kapasitenin kaldırmadığını görüyoruz. Bir cezaevinde yerde sırayla yatan mahpuslar biliyoruz. Kapasitenin aşıldığı koşullarda izolasyon uygulandı. Tek bir örnek olarak İmralı Hapishanesi’nde mahpuslara telefon hakkı tanındı. Sayın Abdullah Öcalan, Veysi Aktaş, Ömer Hayri ve Hamili Yıldırım ile 4 kişilik özel bir hapishane olan İmralı’da hiçbir görüş yapılmadı. Sadece Sayın Abdullah Öcalan bir kere telefon görüşü yapabildi. Türkiye’de bu noktada terörle mücadele kanunun bütün kriz süreçlerinde çözüme dair büyük bir engel olduğunu, her krizde yeniden karşımıza çıktığını, şartlı tahliyelerinin engellendiğini söyleyebiliriz” vurgusunu yaptı.
‘Karantina bir tür cezalandırma gibi…’
Daha sonra söz alan CİSST Savunuculuk Koordinatörü Berivan Korkut ise, “Korona sürecinde fark ettiğimiz Türkiye hapishanelerinin ve verilen şeffaf olmamasıydı” ifadeleriyle sunumuna başladı. Pandemi sürecinde özel önlemlerin alınmadığını ve yabancı tutsakların da en çok etkilenenlerden biri olduğunu aktaran Berivan, “Görüş yapamadılar, bilmedikleri bir hastalıkla baş başa bırakıldılar. Pandemiden sonra çok sık mahpus yoksullaşmasını tartışmaya başladık. 14 gün karantinada tutulma bir tür cezalandırma gibi. İnsanlar ağır bir tecrit altında hastaneye gidememe durumunda kaldılar. Korona başladığında hapishaneler dış dünyaya tamamen kapatıldı. Bir nevi kendi kaderleriyle baş başa bırakıldığı bir süreç başladı” yorumunu yaptı.
‘Pandemi LGBTI+’ları daha kırılgan hale getirdi’
Son oturum ise ÜniKuir üyesi Mahmut Şeren’in moderatörlüğünü yaptığı “Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Hapishaneler ve Pandemi” başlığıyla gerçekleşti. Oturumda ilk olarak konuşma yapan CİSST gönüllüsü Meriç Doğan, pandeminin LGBTI+’ları daha kırılgan hale getirdiğini vurguladı. Cezaevlerinin ikili cinsiyetlenmiş halde kurgulandığını ve bu durumun da LGBTI+ bireylerin yaşamını oldukça zorladığını paylaşan Meriç, “LGBTI+ mahpuslar çok daha yapısal sorunlarla karşılaşıyor ve bunlar ek cezalar yaratıyor. Olağanüstü koşullarda daha da zorlaşıyor” diye belirtti.
Tecrit edilmemek için test yaptırmadılar
Sivil toplum örgütü olan Cezaevi Reform Güveni üyesi Paula Harriot ise, “Birleşik Krallık’ta muhafazakar hükümet geldikten sonra ceza ile ilgili bir tartışma sağ anlayışı hemen ayağa kaldırıyordu. Ben geçmişte mahpustum. Hapis cezasıyla ilgili çalışma yapan çok az insan var. Pandemi döneminde de daha çok mahpusları dinleyip onların deneyimlerini aktarmaya çalıştım” ifadelerini kullandı. Pandemi sürecinde Birleşik Krallık’ta cezaevinde yalnızca 23 kadının tahliye edildiğini ve 7’sinin hamile olduğunu söyleyen Paula, “haftanın 7 günü, günün 24 saati sürekli hücrede kalıyorsunuz. 30 dakika hücreden çıkma izni veriliyor, ya tuvalete ya da duşa gireceksiniz. Stres düzeyini tahmin edebiliyor musunuz? Pandemi sonrasında hala ders çıkarabilmiş değiliz. Telefon hakkı hala yok. Kimi hücrelere telefon verildi görüntülü konuşma imkanı sağlandı. Ancak sinyal kesiciler olduğu için telefon bağlanmıyordu. Temmuz 2021’de telefon konferansına izin verdiler” sözleriyle yaşananları anlattı. Mahpuslar covid testi yaptırmak istemedi. Çünkü testleri pozitif çıkarsa tecrit edilirler diye test yaptırmak istemediler. Aileleriyle yüz yüze görüşemediler, aileleri de aynı tereddütlere sahipti” bilgisini verdi.
Kadın tutsakların yaşadıkları
Son olarak sunum yapan ÖHD üyesi avukat Çiğdem Kozan da, Adalet Bakanlığı’na göre 10 tane kadın hapishanesi mevcut. Pandemiyle birlikte tecrit koşulları nedeniyle sorunlar daha çok gün yüzüne çıktı. Görüşme yaptığımız kadın mahpuslardan da bunları dinledik. Hapishaneler erkeklere göre yapıldığı için kadınların özgün durumu görülmemiş. Her mahpusun güneşe erişimi çok önemli ama kadınlar güneşle temas etmediğinde kemik erimesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Hapishanelerdeki kadınlar da buna çok fazla maruz kalıyor. Yine kadınların sağlığa erişim sorunu daha fazla. Gardiyan eşliğinde kelepçeli muayene mevcut. Bir kadının jinekoloğa gittiğinde erkek gardiyan eşliğinde kendisini ifade etmesi ve muayene edilmesi mümkün değil. Bu nedenle muayene olmaktan vazgeçen çok fazla kadın mahpus dinledim. Tabii bu pandemi döneminde daha da arttı” paylaşımını yaptı.
Tahliye yerine tecrit!
Yine pandemide ped ve bakım ürünlerine erişimde de çokça sıkıntı yaşandığını dile getiren Çiğdem, ücretsiz ped temininin karar olmasına rağmen gerçekleşmediğinin tutsaklar tarafından iletildiğini paylaştı. Pandemi döneminde en çok yoksullaşanların kadınlar, kadın tutsakların ise çok daha yoksullaşan olduğunu söyleyen Çiğdem, 10 günlük bebeği ile karantinada bir koğuşta kalan kadının hiçbir malzemeye ulaşamadığı örneğini verdi. Öte yandan hasta tutsakların da bu dönemde tahliye edilecekleri yerde daha çok tecrit edildiğini vurgulayan Çiğdem, “Bizler normale döndük ama hapishaneler hala normale dönemedi” dedi.
Ardından ilk günkü oturumlar sona erdi.
Konferans, yarın da iki oturum şeklinde sürecek.