Sebahat Tuncel’den La Stampa’ya röportaj
- 12:25 29 Mayıs 2023
- Siyaset
HABER MERKEZİ - DBP eski Eş Genel Başkanı ve HDP eski milletvekili Sebahat Tuncel, La Stampa gazetesine tutsak olduğu Sincan Kadın Cezaevin’den yaşanan seçim sürecini, gelişmeleri, cezaevi koşullarını anlattı.
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekili Sebahat Tuncel tutsak olduğu Sincan Cezaevi’nden İtalya’da yayın yapan La Stampa gazetesinden Valentina Ruggiu’nun gönderdiği soruları yanıtladı. Gazete, Sebahat’ın röportajını “Erdoğan'ın siyasi rehinesi olarak hayatım" başlığı ile yayınladı.
İtalya’nın günlük yayın yapan tanınmış gazetelerinden olan La Stampa’nın sorularına Sebahat Tuncel’in verdiği yanıtların tamamı şu şekilde;
*Öncelikle bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Nasılsınız? Hapishanede size nasıl davranıyorlar?
Bu zorlu koşullarda sesimizi kamuoyuna duyurma olanağı verdiğiniz için ben teşekkür ediyorum. Nasılsınız sorunuza nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Sağlığım iyi diyeceğim ama, sağlığı geniş anlamda yaşadığımız koşullar dikkate alındığında "iyi" tam gerçeği ifade etmektedir. 0 nedenle size yaşadığımız kimi sorunları yazmayı ve nasıl olduğumuzu bu çerçevede değerlendirmeyi size bırakmayı daha uygun buldum.
Türkiye demokrasisinin nasıl olduğunu anlamak için bakmak yeterli. Binlerce Kürt siyasetçi, aktivist, gazeteci, kadın hareketi aktivistleri haksız, hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde "rehin" olarak tutulmaktadır. En küçük bir hak talebi, gözaltı, tutuklama gerekçesi yapılıyor. Cezaevlerinde de Kürt karşıtı siyaset devam ettiriliyor. Türkiye'deki infaz yasasına göre infazı bittiği halde yüzlerce Kürt’ün uydurma gerekçelerle tahliyeleri erteleniyor veya infazları yakılıyor. Yani ayrımcı uygulamalarla karşılaşıyoruz. Örneğin cezaevlerinde siyasi tutuklu ve hükümlülere 10 dakika telefon hakkı verilirken, adli tutuklu ve hükümlülere 30 dakika görüntülü telefon hakkı verilmekte. Yine kapalı görüş yapmadıklarında 30 dakika ek telefon hakkı verilirken, siyasilere bu hak verilmiyor.
Yine cezaevlerinde, İmralı Adası'nda başlayan ve tüm cezaevlerinde yaygınlaştırılan tecrit ve izolasyon uygulanıyor. Haftalık 10 saat sohbet ve spor hakkı hiçbir cezaevinde tam uygulanmıyor (siyasiler için). Pandemi sürecinde adli tutuklular tahliye edilirken, siyasi tutuklular bu süreçte ağır bir tecrit ve izolasyona tabi tutuldu. Pandemi sonrasında da sohbet ve spor hakkı mekansal koşullar yeterli olmadığı, cezaevlerinin kapasitesi üzerinde dolu olmasından kaynaklı uygulanmadığı ifade ediliyor.
Hastanelere gidiş gelişlerde tutsaklar kelepçeli olarak saatlerce ringlerde tutuluyor. Bazı durumlarda kelepçeli tedavi dayatılıyor. Yine bazı yerlerde çift kelepçe (yani tutsakları birbirine kelepçeleme) uygulaması (Diyarbakır) işkencedir. Yine cezaevlerinde revir ihtiyacına cevap verilmemekte, yeterince sağlık personeli bulundurulmamaktadır. Cezaevi idaresinin uygulamalarına karşı çıkmak itiraz etmek ise disiplin cezalarını (ziyaretçiden yoksun bırakma, hücreye koyma, kimi faaliyetlerden alıkoyma) ve yargı tacizini göze almayı gerektiriyor. Ben cezaevindeki haksızlığa itiraz ettiğim için 1 yıl 3 ay ile cezalandırıldım. Hasta tutsaklar Adli Tıp’ın siyasi yaklaşımları nedeniyle tahliye edilmiyor ve bu nedenle 2022 yılında 75 insan cezaevinde yaşamını yitirdi.
Kısaca Türkiye cezaevlerinde günlük yaşamın kendisi bir irade savaşını zorunlu kılıyor. Bulunduğumuz cezaevinde haftada bir yapılan aramalar oradaki cezaevinde banyo ve tuvalet kapısını görecek şekilde ortak alana ve havalandırmaya yerleştirilen kameralarla 24 saat izlenmek, sağlıklı beslenme, temizlik ve hijyen malzemelerinin kadınlar için yeterince veya bazı cezaevlerinde hiç verilmemesi ve daha pek çok sorunlarla baş etmek zorunda kalınıyor. Türkiye'deki cezaevlerinde 2 madde geçerli.
Birincisi devlet her zaman haklıdır. İkincisi tutsakların haklı olduğu durumda birinci madde geçerlidir.
*Bugünlerde yaşanan seçim çalışmalarını takip etmenize izin veriyorlar mı? Neler olduğu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cezaevinde ne seçim sürecini ne de yaşanan siyasal, toplumsal, ekonomik gelişmeleri tam anlamı ile takip etmek ne yazık ki tam anlamıyla mümkün değil. Gelişmeleri cezaevinin izin verdiği TV kanalları ve gazeteler üzerinden takip edebiliyoruz. Muhalif gazeteler dergiler "kamu güvenliğini tehdit ettiği" veya basın ilan kurumlarından reklam almadığı (ki bu kurul muhalif gazetelere reklam vermiyor) için cezaevine alınmıyor. Tek seçenek iktidar yanlısı medya. Bu medya kuruluşlarının tüm siyasi partilere, adaylara eşit davranmadığını, parasıyla bile HDP'nin Yeşil Sol Parti'nin seçim reklamlarını yayınlanmadığını, bir iki program hariç Yeşil Sol Parti'nin temsilcilerine ve adaylarına yer verilmediğini sizler de gözlemlemişsinizdir. İktidar yanlısı gazete TV ve radyolar ise Kürt karşıtı, Kürtleri kriminalize eden yayınlar yapmaktadır. Bizler bu koşullarda doğru bilgiye ulaşmaya çalışıyoruz. Ziyaretimize gelen veya haftada 10 dakikalık telefon görüşmelerinde gerçek habere ulaşmaya çalışıyoruz.
*Hapishanede kaç yıl geçirdiniz ve hala geçirmek zorunda mısınız? Hükümetin size yönelik suçlamalarının neredeyse her geçen gün arttığını gördüm.
Benim hapishanede 7. yılım ve daha ne kadar kalacağımız ise Türkiye'deki siyasal gelişmelere bağlı. Kürt siyasetçiler hakkında açılan davaların yüzde 90’ı siyasi saikler ile açılmış durumda. Türkiye'de yasama, yürütme, yargı bağımsızlığı ortadan kalktı. Hukuk mekanizması iktidarın muhalifleri baskı altında tutma aracına dönüştüğü için adalet sağlanmıyor. Türkiye'de Anayasa Mahkemesi’ne, AİHM'e, yapılan başvuruların yüzde 70-80'i adil yargılanma talebi üzerinedir.
Türkiye'deki yargının siyasallaşması davaların öngörülebilir olmasını ortadan kaldırıyor. Türkiye yargı sistemi mevcut hali ile biz Kürtleri "normal" hukuk sisteminin dışına çıkarmış durumda. Fiilen yurttaşlıktan da çıkarılma söz konusu. Türkler, Türk siyasetçiler için hak olan siyaset yapma örgütlenme ve eylem yapma özgürlüğü söz konusu. Kürt siyasetçiler, Kürt kadınlar ve gençleri olunca "örgüt üyeliği" gerekçesi yapılmaktadır.
Kürt siyasetçiler yaptıkları konuşmalar, belediye başkanları yaptıkları hizmetler, Kürt basını yaptığı haberler nedeniyle gözaltına alınıp tutuklanmakta. Düşünce, ifade özgürlüğü, temel insan hakları, anayasal hakları gasp edilmektedir. O nedenle ben de HDP'nin eski Eş Genel Başkanlarımız, milletvekilleri, belediye eşbaşkanlarımız 7 yıldır haksız bir şekilde "rehin" tutuluyoruz.
*En son 2016'da, tutuklu HDP milletvekillerine destek eylemi sırasında tutuklandınız. Eğer geri dönseydiniz bunu tekrar yapar mıydınız?
Cezaevinde insanın düşünmeye, geçmiş pratiklerini sorgulamaya, yaptıklarının, yapamadıklarının, muhasebesini yapmak için çok zamanı oluyor. Geriye dönüp baktığımda yine yapardım. Evet dayanışmadan gözaltına alınıp tutuklandım. Şuan da HDP MYK'sinin milletvekilleri, belediye eşbaşkanları, kadın hareketlerinin aktivistlerinin olduğu Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden ve kamuoyuna Kobanê Davası olarak bilinen yargılanma nedenimiz de IŞİD çetelerinin vahşetine karşı direnen Kobanê halkıyla dayanışma çağrısı yapmaktır. Bu çağrı nedeniyle savcı hakkımızda 7 kez ağırlaştırılmış müebbet, 2 müebbet ve 134 yıl ceza istiyor. Ama geriye dönüp baktığımda yine IŞİD vahşetine karşı durur, Kobanê halkıyla, Rojava halkıyla dayanışma içinde olurdum.
*Cezaevinden ilk kez 2007'de milletvekili oldunuz ama zaten uzun yıllara dayanan bir aktivizm ve siyaset geçmişiniz olduğunu okudum. Neden çok genç yaşta başladınız, hangi konular ilginizi çekti? Size ilham veren bir figür var mıydı?
Politik bir aileden geliyorum. 12 Eylül faşist askeri darbesinde gözaltına alınıp işkence gören aile üyelerimiz var. Kürt, Alevi, sol gelenek içerisinde büyümek doğal olarak sizin de tahmin edeceğiniz gibi yürüyüşümün nasıl olacağını belirlemede etkili oldu. Özellikle 90'lı yıllarda devletin Kürt halkına yönelik inkar imha asimilasyon politikası, binlerce köyün boşaltılıp milyonlarca Kürt'ün zorunlu göçe tabi tutulması bir Kürt olarak beni politik bir itiraza yöneltti. Yine bu süreçte İstanbul'da üniversitede okuyan halamın gerillaya katılması sosyalist-marksist düşünceler etrafında yoğunlaşmam, sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir toplum ideali tercihimi belirlemiş oldu. İlk İstanbul-Esenler'de bir mahalle komisyonunda başladığım kadın çalışmaları, kadın kimliğine yönelik erkek egemen sistemi yok sayan köleliğe mahkum eden cinsiyetçi zihniyete karşı, Kürt siyasi hareketinin özellikle sayın Öcalan'ın kadın sorununa yönelik değerlendirmeleri, 3 bin yıllık merkezi uygarlık sisteminin kadına dayattığı kölelikten kurtulmak, kadın özgürlükçü bir paradigma siyasete aktif katılmamda etkili olan faktörlerdir.
*Kürt halkının talepleri nelerdir?
Kürt halkı, halk olmaktan kaynaklı ekonomik, kültürel tüm haklarını kullanmak ve kendi kaderini kendisi belirlemek istiyor. Dünya genelinde nüfusu 50 milyona varan Kürtler coğrafyası 4 ulus-devlet (İran, Irak, Suriye, Türkiye) arasında parçalanmış ve hukuk devletlerinin baskı, zor ve zulüm politikalarıyla varlığını sürdürme mücadelesi, bugün Kürt sorunu olarak adlandırılan olgunun temel nedenidir. Kürtlerin büyük çoğunluğu 21. yüzyılda ulus-devletlerin insanlığın başına bela olduğu ulus-devletler olmadan da demokratik halkların eşit, özgür birlikteliğini esas alan çoğulcu bir ulus tanımı ve bu çoğulculuğun güvence alacak anayasa ile sorunun çözüleceğine inanıyor. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü her halkın kendi geleceğini belirleyeceğini demokratik özerk yönetim anlayışının sorunları çözeceğine inanıyorlar. Yine Ortadoğu halkları ile eşit, özgür ve dayanışmayı esas alan barış içerisinde bir yaşamı inşa etmeye çalışıyorlar. Bunu bir formülasyonla ile demokratik özerk bir yönetimle kendilerini yönetmeyi, Demokratik Cumhuriyet'te ise birlikte yaşadığı halklarla bir arada yaşamayı, Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu’yla da Ortadoğu halkları ile dayanışma içinde yaşayacakları bir sistem istiyorlar.
*Muhalefeti kazanırsanız Kürt sorununda bir dönüm noktası olacağını düşünüyor musunuz?
Kürt sorununun çözümü için öncelikle Ortadoğu'nun son 200 ve Türkiye'nin ise son 100 yıllık siyasal ve ekonomik tarihinin iyi analiz edilmesi gerekiyor. Türkiye'nin 1924'ten bu yana esas aldığı imha, inkar ve asimilasyon politikası tam anlamıyla değişmediği müddetçe Kürt sorununun çözümü mümkün görünmüyor. Türkiye'deki muhalefet (Millet ittifakı) Kürt halkının özgürlük sorununa olan yaklaşımı sorunu çözme perspektifinden çok uzak. Türkiye'de Kürtlerin elde ettiği kazanımlar, Kürt halkının örgütlü mücadelesi sonucu büyük emek ve bedeller ödeyerek elde edilmiştir. Dikkat etmişsinizdir; Türkiye'deki seçim kampanyası Kürt karşıtlığı ve milliyetçilik üzerinden yürümüştür. Millet ve Cumhur ittifaklarının Türkiye'nin temel meselelerine yaklaşımı benzerdir. Ancak AKP iktidarının 2015'ten bugüne Kürt halkı üzerinde uyguladığı sistematik şiddet tekçi, otoriter, faşist rejim inşası yaşanan sorunları daha da ağırlaştırmıştır. O nedenle iktidar değişimi, demokratikleşme, insan hak ve özgürlüklerinin güvenceye alınması, yasama, yargı, yürütme bağımsızlığının sağlanması ve uluslararası sözleşmelere uyulması Türkiye halklarına nefes aldıracaktır. Demokratik bir ortamda sorunları dile getirmek çözümü gündemleştirmek daha kolay olacaktır. Bizler iktidar değiştiğinde de Kürt halkının özgürlük sorununun çözümünün Kürt sorununun muhataplarıyla diyalog ve müzakere ile çözülmesi, güvenlikçi politikalara son vererek onurlu bir barışın sağlanması için mücadele edeceğiz. Dolayısıyla sorun şudur; iktidar değişiminde dönüm noktası faşizm mi demokrasi mi olacaktır.
*HDP'nin Yeşil Sol Parti çatısı altında seçime girmiş olması hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir analistin bu tercihi eleştiren bir makalesini okudum, tüm Kürtler solcu olmadığı için bunu bir tür otomatik hedef olarak tanımlıyordu.
HDP'nin, Yeşil Sol Parti ile seçimlere girmesi bir tercihten ziyade bir zorunluluktu. HDP'nin kapatılma davası, HDP'lilere siyaset yasağı tehdidi, böylesi bir karar almayı gerektirdi. HDP Türkiye'de Kürt sorununun çözümünde rol alacak bir müzakere partisi olarak Kürt siyasi hareketi ile Türkiye'deki sol, sosyalist, ekolojik, feminist, LGBT-İ hareketleri, anti-kapitalist, demokratik müslümanlardan birey ve örgütlü yapıların bir araya gelerek kurdukları, radikal demokrasi çizgisi esas alan bir perspektifle kuruldu. Yeşiller Sol Gelecek Partisi ise, HDP'nin bileşen partilerinden biriydi. Bahsettiğiniz analistin yazısını okumadığım için üzerinde değerlendirme yapamam. Yeşil Sol Parti'nin istediği hedefe tam ulaşamamasının nedenini parti kurullarının kendisi elbette değerlendirecektir. Ancak unutulmaması gereken Kürtler ve dostlarına yönelik 2015'ten bu yana sistematik devlet şiddetine karşı Kürtler hala Türkiye siyasetini belirleyen temel güçtür. Başka bir partiye yönelik bu kadar baskı, şiddet uygulansaydı ortada bir parti kalmazdı. Ancak Kürtler, on binlerce siyasetçinin cezaevinde olmasına , belediyelerine kayyum atanmasına, örgütlü tüm kurumlarının kapatılmasına rağmen mücadeleyi ısrarla sürdürmekte ve kazanımlarını korumaktadırlar. Kürt siyasetçilerine yönelik 2009 yılında başlayan siyasi soykırım operasyonları, 2023 yılına kadar kesintisiz olarak sürdü. Bu 14 yıllık süreçte yüz binden fazla insan yargılanmıştır. Ve binlerce siyasetçi resmi olarak siyaset yapamaz hale getirilmişti. Buna rağmen Yeşil Sol Parti'nin elde ettiği başarı küçümsenemez. Tabi daha iyi sonuç alınabilinirdi. Potansiyelimiz daha fazladır. Yaşanan eksiklikler ve yönetim sorunları, eminim kapsamlı şekilde değerlendirilecek, halklarımıza güçlü bir özeleştiri verilecek ve yeni güçlü bir başlangıç yapılacaktır. Önümüzdeki yerel seçimlerde (2024'te yerel seçimler var) daha örgütlü ve güçlü hazırlık yapılacaktır.
*Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ümit Özdağ ile yeni ittifakı hakkında ne düşünüyorsunuz? Anlaşılan noktalar arasında kayyum belediye başkanlarının hükümet tarafından yerleştirildikleri şehirlerde görevden alınmalarına yönelik bir açılım yok gibi geliyor bana. Bu Kürt oylarını olumsuz etkiler mi?
Kılıçdaroğlu ve CHP'nin Türkiye'de oylarının anlamlı bir şekilde artmaması, yüzde 20-25 bandında kalması esasta Cumhuriyet'in kurucu partisi olarak kendini güncelleştirmemesiyle alakalıdır. Sosyal Demokrat bir parti olan CHP, dünyada sosyal demokrasinin yaşadığına, bir de kemalizmin katı ulus-devletçi krizi eklenince yapısal sorunlarını aşamamaktadır. Kılıçdaroğlu ve CHP'de kimi değişimlere imza atsa da, yapısal sorunlara dokunulmamıştır. Katı ulus-devletçi anlayış Kürt karşıtlığını, göçmen karşıtlığını, Türk kimliği dışındaki diğer kimliklere yaşam hakkı tanımamaya yol açıyor. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu-Özdağ ittifakı gerici milliyetçi bir ittifaktır. Bu ittifakın merkezine Kürt halkının irade gaspının alınmasın da, Kılıçdaroğlu'nun iddia ettiği gibi demokratik, özgürlükçü bir yönetim iddiasının olmadığını göstermektedir. Kürt siyasi hareketi, faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na karşı politik bir tutum almaktadır. Ancak seçimden sonra da kim olursa olsun ırkçı, faşist, milliyetçi, cinsiyetçi ve Kürt halkını yok sayan her türlü anlayışa karşı mücadele ederek, direnecektir.
*Türkiye ve Kürtler için nasıl bir gelecek hayal ediyorsunuz?
Halkımın özgür olmasını, kendi kendini yönetmesini, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamızın yaşam bulmasını, Türkiye ve Ortadoğu halkları eşit, özgür, demokratik ve barış içerisinde bir yaşamı inşa edeceğine inanıyor ve bunun için mücadele ediyorum.
*Tayyip Erdoğan'ın zaferi Kürt halkının geleceğini nasıl etkileyecek?
Bu soruları cevapladığımda 2. tur seçimlerine bir gün vardı. Seçimleri kim kazanırsa kazansın Türkiye'deki mevcut ekonomik, siyasi kriz, bölgesel gelişmeler değişimi zorunlu kılmaktadır.
* Tayyip Erdoğan'ın zaferi kendisinin ve cezaevindeki diğer siyasetçi ve aktivistlerin durumunu nasıl etkileyecek?
Erdoğan'ın kazanması durumunda faşist tek adam rejimini kurumsallaştırmak için yeni bir anayasa yazmayı isteyecektir. Ancak 20 yıldır iktidarda olan AKP'deki güç zehirlenmesi, yozlaşma, çürüme ve yolsuzluk, toplumda da derin bir çürümeye yol açmış durumdadır. AKP ancak zor ve şiddet araçları ile durumunu koruyabilmektedir. Bu durum Erdoğan'ın kazanması durumunda önümüzdeki süreçte toplumsal sorunlara itiraz ve isyanlara yol açma olasılığı yüksektir. Gelecek günler Türkiye için zor olacaktır. Erdoğan'ın kurduğu cinsiyetçi, milliyetçi, dinci, militarist ittifak ile Kürt karşıtlığını sürdürecektir. Siyasallaşan ve iktidarın atadığı yargı mensupları da bu politikayı sürdürecektir. Ama dediğim gibi dünyadaki ve bölgedeki gelişmeler Erdoğan'ı da değişime zorlayacaktır.