Cezaevleri üzerinden topluma mesaj veriliyor!

  • 09:02 28 Mayıs 2023
  • Güncel
 
İZMİR - Cezaevlerindeki hasta tutsakların durumunu ve giderek artan hak ihlallerini değerlendiren ÖHD İzmir Şubesi Eşbaşkanı Şükran Öztürk, cezaevleri üzerinden topluma “Siz devlete karşı gelirseniz, hasta olursanız bile biz sizi tahliye etmeyeceğiz, biz size sağlık imkanı vermeyeceğiz ve cezaevlerinde öleceksiniz’ mesajı verildiğini, iktidarın bu uygulamalarına karşı sivil toplum örgütleri ve meslek örgütlerinin  “dur” demesi gerektiğini söyledi. 
 
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin pandemiyle beraber artığını ve pandemi sonrasında da kimi kısıtlamaların devam ederek kötüye kullanıldığını belirten ÖHD İzmir Şubesi Eşbaşkanı Şükran Öztürk bu konuyla ilgili Meclisin büyük bir sorumluluğu olduğunu dile getirdi.
 
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri gün geçtikçe artıyor. Hasta tutsakların tedavi hakkının engellenmesi ve tahliye edilmemeleri yaşam haklarının önünde engel olurken diğer yandan tutsaklara karşı yapılan keyfi uygulamalar da günden güne artıyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre cezaevlerinde 2022 yılında 78, 2023 yılı itibariyle de 15 tutsak yaşamını yitirdi. 651’i ağır olmak üzere bin 517 hasta tutsak hala cezaevinde tutuluyor. Son süreçte ise 22 Mart’ta tahliye edilen 30 yıllık tutuklu Abdülhalim Kırtay 12 Mayıs’ta yaşamını yitirdi. Bedlîs’te (Bitlis) ise 2014 yılında “örgüt üyeliği” iddiasıyla hakkında 15 yıl hapis cezası verilen ve 9 yıldır tutuklu bulunan Behçet Kaplan 15 Mayıs’ta yaşamını yitirdi. 
 
Cezaevlerindeki durumu değerlendiren Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İzmir Şubesi Eşbaşkanı Şükran Öztürk, hasta tutsakların ölüme terk edildiğini, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) siyasi kararlar verdiğine dikkat çekti.
 
‘Cezaevi koşullarında hasta bakımı yapılması mümkün değil’
 
2023 yılının başı itibariyle yaklaşık bin 600 hasta tutsağın cezaevlerinde tutulduğunu söyleyen Şükran, tutsakların sağlık sorunlarının cezaevi koşulları nedeniyle sürekli olarak artığını belirtti. ATK raporlarının sağlık değerlendirmesinden uzak ve politik bir kararla “cezaevinde tutulabilir” şeklinde düzenlendiğini dile getiren Şükran, “Bu nedenle cezaevlerindeki hasta mahpusların sağlık koşullarının iyileştirilmesi bir tarafa, tutulmaması gereken bin 600 kişiden bahsediyoruz. Tutulmaması gereken kişilerin de tahliye kararlarının maalesef siyaseten verilmediğini düşünüyoruz. Çünkü cezaevi koşullarında hasta kişilerin bakımının yapılması mümkün değil. Cezaevlerinde üçlü bir sağlık sistemi uygulaması söz konusu. Önce kişi revire gidiyor, revirden sonra eğer rahatsızlığı gerek görürse revirdeki doktor hastaneye sevk ediyor. Hastane sevki de jandarma marifetiyle gerçekleştiği için jandarma kurumunun da sevk tarihlerinde uygun olması gerekiyor. Dışarıdaki sağlık sisteminin de çökmüş olduğu düşünülürse cezaevinde bu üçlü aşamayı geçmesi gereken bir hastanın sağlığa erişimi imkansız hale geliyor. Bu nedenle sağlık sorunları gittikçe büyüyor ve tedavisi mümkün olmayan noktalara eviriliyor” dedi.
 
‘ATK kararları siyasi’
 
ATK’nin kararları siyasi olarak verdiğini vurgulayan Şükran, ”Çünkü bizim de sağlık durumuyla ilgili görüşme yaptığımız kişilerin çıplak gözle görebileceğimiz, çok ciddi rahatsızlıkları olmasına rağmen Adli Tıp’ın bu rahatsızlıkları tespit etmediği raporlarının mevcut olduğunu görüyoruz. Bunun artık tıpla, bilimle, Hipokrat yeminiyle bir alakası olmadığını tamamen siyasi bir karar olduğunu değerlendirmek zor olmuyor” şeklinde konuştu.
 
‘TBMM İnsan Hakları Komisyonu denetleme yapmalı’
 
Bu konuda ciddi bir mevzuat düzenlemesi yapılması gerektiğini ifade eden Şükran, Meclis’in sorumluluğunun olduğunu belirterek şunları dile getirdi: “Bu konudaki düzenleme ve denetimleri yapmak TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun görevi. Bu komisyonun düzgün çalışması, bu denetlemeleri yapması ve düzenlemeleri yaparak uygulanmasının sağlanması gerekmektedir. Şu andaki süreçi değerlendirdiğimizde ötelenebilecek bir mesele olmadığından da hukuk kurumlarının ve sağlık kurumlarının bu noktalarda gerekli duyarlılığı ve teması sağlayarak müdahaleleri gerçekleştirmesi gerektiğini düşünüyoruz. İktidarın her yönlü faşist uygulamalarını bu yönüyle de toplumda bir algı yaratma noktasında kullandığını düşünüyoruz. Yani topluma ‘siz devlete karşı gelirseniz, hasta olursanız bile biz sizi tahliye etmeyeceğiz, biz size sağlık imkanı vermeyeceğiz ve cezaevlerinde öleceksiniz’ mesajı veriliyor. Bu mesajın insan haklarıyla bağdaşan bir durum olmadığı açık ve bu nedenle de sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri olarak hükümetin bu uygulamalarına dur demek gerektiğini düşünüyoruz.”
 
‘Cezaevinde yapılan tedavi hastayı stabil tutmaya yönelik’
 
Ege bölgesindeki cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin diğer cezaevlerinde olduğu gibi devam ettiğine dikkat çeken Şükran, “Bölgede Menemen R Tipi diye bir rehabilitasyon cezaevi var. Ancak buradaki uygulamaların kişilerin sağlığa ulaşımından ziyade stabil tutabilme gibi bir tedavi olduğunu görüyoruz. Çünkü oraya gidip süreli olarak bakımı yapılan kişilerin sağlığına kavuşarak başka cezaevlerine veya tahliye ile sonuçlanan bir uygulamayı henüz görmüş değiliz. Orada görüştüğümüz tutsakların da ‘bize bakım yapılıyor, ilaçlarımız düzenli veriliyor’ şeklindeki değerlendirmelerinden aslında tedaviye yönelik değil, hastanın durumunun stabil tutulabilmesi için yapılan müdahaleler olduğunu düşünüyoruz” dedi.
 
‘Pandemi kısıtlamaları keyfi şekilde sürüyor’
 
Diğer hak ihlalleri konusunda pandemiyle başlayan kısıtlamaların hala devam ettiğini hatırlatan Şükran, pandemiden sonra çıkartılan koşullu salıverme ve iyi hal değerlendirmeleri kararlarının kötüye kullanıldığına değindi. Şükran, “Pandemide engellenen temasın aza indirilmesi sebebiyle tutsakların sosyal haklarının kısıtlandığını ve bu kısıtlamaların yerleşik uygulama haline geldiğini net bir şekilde söyleyebiliriz. Yaklaşık bir buçuk yıldır yaptığımız raporlama çalışmalarında görüştüğümüz tutsakların beyanları yine pandemi uygulamalarının devam ettiği yönünde. İyi hal değerlendirmeleri gibi siyasi kararlar ve adli tutsaklarda tehdit unsuru olarak da kullanılmakta ve idarenin inisiyatifine bırakılmış. Hiçbir hukuki değerlendirmeyi içermeyen kararlar olarak uygulanmaya devam etmekte” şeklinde konuştu.