‘Hasta tutsakların tedavi yeri cezaevi değil hastane olmalı’
- 09:03 27 Mayıs 2023
- Hukuk
Rojda Aydın
AMED – Cezaevinde ağır hak ihlallerinin sürdüğünü belirten MED TUHAD-FED Yöneticisi ve Avukat Aslıhan Bulut, ATK’nin bu ihlallerdeki rolüne işaret ederek, raporların objektif hazırlanmadığını söyledi. Aslıhan, “Hasta tutsakların tedavi yeri cezaevi değil, hastane olmalı” dedi.
Kurdistan ve Türkiye cezaevlerinde hasta tutsakların tahliye edilmesi Adli Tıp Kurumu ve infaz hakimlikleri tarafından engellenirken, tutsaklar yaşamlarını yitirene dek tutuluyor ya da hayatını kaybetmeden kısa bir süre önce tahliye ediliyor. Aile ve avukatların hasta tutsakların serbest bırakılması için yaptıkları tüm başvurular sonuçsuz kalırken, cezaevlerinde tutsakların cenazeleri çıkmaya devam ediyor.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 2022 yılı Nisan ayı verilerine göre, 651'i ağır olmak üzere bin 517 hasta tutsak cezaevinde tutuluyor. Derneğin ağır hasta tutsak listesinde yer alan ve 22 Mart'ta tahliye edilen 30 yıllık tutsak Abdulhalim Kırtay, 12 Mayıs’ta yaşamını yitirdi. Son olarak da Bedlîs’te 2014 yılında yargılandığı dosyadan “örgüt üyeliği” iddiasıyla 15 yıl hapis cezası verilen ve 9 yıldır da tutsak bulunan 31 yaşındaki Behçet Kaplan, 15 Mayıs’ta tutulduğu Ahlat T Tipi Cezaevi’nde yaşamını yitirdi.
Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu’na (MED TUHAD-FED) göre cezaevindeki 32 tutsağın “acil tahliye edilmesi” gerekiyor. MED TUHAD-FED Yöneticisi ve Avukat Aslıhan Bulut, hasta tutsaklara ilişkin konuştu.
‘Hasta tutsaklar ATK engeliyle karşılaşıyor’
Cezaevinde yaşamını yitiren tutsakların sayısının her geçen gün arttığını söyleyen Aslıhan, bununla beraber hasta tutsak sayısının da artmaya devam ettiğini belirtti. Hasta tutsak sayısının artmasına karşı çözüm geliştirilmesi gerektiğini dile getiren Aslıhan, “Uzun zamandır hükümete, iktidara ve yasal çerçeveye yaptığımız başvurularla birlikte, başvurulara dönük çağrılarda olumlu sonuç alamıyoruz. Nitekim hasta tutsaklarla ilgili acil tahliye edilmesi gerekenlerle ilgili yasal başvurularda da ATK engeli çıkıyor önümüze. ATK engeliyle birlikte ‘örgüt’ suçundan tutuklu olmalarına dönük de bir engelle karşılaşıyoruz. ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu verilmiş olsa dahi ATK’den de bir rapor verilmesi gerektiği için, savcıların bu rapor doğrultusunda tahliye etmesi gerektiği için ATK’den olumlu rapor çıkması çok zor koşullarda mümkün olabiliyor” dedi.
‘Objektif rapor hazırlanmıyor’
Ağır hasta tutsak Mehmet Emin Özkan’a dikkat çeken Aslıhan, onun için yapılan başvurularda karşılaştıkları sorunları birçok tutsakta yaşadıklarını vurguladı. Aslıhan, “Mehmet Emin Özkan’ın daha önceki yaptığımız başvurusunda kendisinin seyahat edemeyecek kadar hasta tutsak kategorisinde olmasını belirttiğimiz halde ısrarla İstanbul ATK’ye birden fazla kez götürülüp getirilerek hastalığı daha da arttı. Seyahat edemeyecek derecede hasta olduğu görüldüğü halde ATK Kürtçe tercüman bulundurmayarak, Kürtçe konuşarak kendisini kötü gösterdiği şeklinde objektif olmayan ve meslek etiğine sığmayan yorumlarla rapor düzenledi. Bu benzeri yorumların siyasi tutsaklar üstündeki etkilerini yaşamını yitiren tutsaklarla görüyoruz. Aslında savcılık kanalıyla, iktidar ve hükümet kanalıyla hasta tutsakların ölüme terk edildiğini söyleyebiliriz. Korkunç bir ölüm gerçekleştirilmek isteniyor hasta tutsaklar için” diyerek ATK’nin ve iktidarın tutumuna işaret etti.
Suçlamaların içeriği tahliyeyi belirliyor
30 yıllık tutsaklar için de benzer durumların söz konusu olduğuna değinen Aslıhan, 30 yıl cezaevinde kalıp tahliye olduktan sonra yaşamını yitiren tutsakların olduğuna işaret etti. Tutsakların yaşamını yitirmesinin cezaevi koşullarında hasta tutsakların tahliye edilmemesiyle bağlantılı olduğunu vurgulayan Aslıhan, “Bir insanın 30 yıl boyunca cezaevinde kalması zaten onun bu hastalıklarının artmasına sebebiyet verecek, aynı zamanda tedavi engeliyle karşılaşmaları da bu sonucu doğuracak. Yapılan başvuruda ATK engelinden sonra karşımıza ‘örgüt suçundan’ tutuklu olması nedeniyle tahliye olduktan sonra toplum için tehlike oluşturup oluşturmayacağına dönük TEM’den alınması gereken bir müzekkere cevabı da isteniyor. Bu yazışmaların kendisi dahi sürecin uzatılmasına sebebiyet verdiği gibi TEM Şube’nin vereceği olumsuz bir karar savcılık kararlarını da etkiliyor” şeklinde konuştu.
‘Tutsaklara dönük uygulamalarda ayrımcılık yapılıyor’
ATK’nin hem meslek etiğine sığmayan kararlar verdiğini ve siyasi iktidarın gösterdiği doğrultuda hareket ettiğini söyleyen Aslıhan, “Nitekim Mehmet Emin Özkan’da yapılan değerlendirme gibi ‘Kürtçe konuşarak kendisini kötü göstermeye çalışıyor’ gibi yapılması da aslında siyasi iktidarın, sürecin etkisinde kaldığını da gösteriyor. Tıp etiğine, meslek etiğine de sığmayan bir davranış olarak değerlendiriyoruz. Aslında ayrımcılık hem mevcut genelgeyle birlikte biraz daha açığa çıktığı gibi. Bunun dışında tüm hukuk sistemine yansımış durumda zaten. Adli suçlara uygulanan yatar miktarı 2/3 veya 1/2. Ancak siyasi tutsaklarda 3/4'ü uygulanarak veriliyor. Buradan iyi halli olup olmamasına ilişkin yapılan değerlendirmeye dayanan genelgeyle siyasi tutukluların 6 ayda bir iyi halli olmadığına dönük birçok karar geliyor ve bu kararlarla da siyasi tutukluların tahliyesi engelleniyor. Yapılan ayrımcılığın devamında hasta tutsaklara ilişkin bir ayrımcılık da söz konusu” ifadelerini kullandı.
‘Kendine yakın olanları tahliye etmek için genelgeyi çıkardı’
Anayasa’nın 104’üncü maddesi kapsamında hasta tutsaklar için çıkarılan genelgeye de dikkat çeken Aslıhan şunları belirtti: “Çıkarılan genelgenin siyasi tutuklara etki edip etmemesini değerlendirmeden önce mevcut sistem uygulanmış olsa da siyasi tutsaklardan tahliye olması gerekenler var. Onun dışındaki adlilerden birçoğunun tahliye olduğuna tanık oluyoruz. Aynı koşullarda olan siyasi tutsaklar için başvuru yaptığımızda savcılık tarafından reddedildiğini görüyoruz. Ayrımcılık burada başlıyor ve genelgeyle karşımıza çıkıyor. Tabi seçim sürecinden önce çıkarılan genelgeyle birçok Hizbullahçının tahliye olduğunu görüyoruz. Zaten çıkarılan genelgenin amacını, hizmet ettiği noktayı da bu tahliyelerle birlikte görmüş olduk. İktidarın kendine yakın gördüğü çevreleri tahliye etmek amacıyla bu tarz genelgeler çıkardığını düşünüyoruz. Mevcut koşullarda yüzde 80 engelli siyasi tutsağın cezaevinde kalma koşulunun olmadığını bildiği halde onu tutuyor ve bu yasaları kendine göre düzenliyor. Nurettin Başaran yüzde 80 yatalak bir tutsakken yıllardır cezaevinde hayatını bu şekilde devam ettiriyor ama bundan çok daha iyi durumda olan Hizbullah bir hastanın tahliye edildiğini gördük. Kendine yakın gördüğü bir çevreyi tahliye ederek aslında buradan siyasi sürecin bize ve siyasi tutsaklara olan yansımasını görüyoruz.”
‘Aynı iktidar çıkarsa benzer yasalar çıkarabilir’
28 Mayıs’ta yapılacak olan seçime de işaret eden Aslıhan, “Mevcut iktidarın bu süreçte cezaevlerine dönük yaptığı baskıları göz önüne aldığımızda, bu iktidarın devam etmesi durumunda bu baskıların derinleşebilme ihtimali olduğunu söyleyebiliriz” dedi. Yakın zamanda çıkarılan idare ve gözlem kurullarına ilişkin yönetmelik değişikliğiyle birlikte birçok tutsağın tahliyesinin engellendiğinin altını çizen Aslıhan, “Tutsakların tahliyelerinin engellemelerinin gerekçeleri de basit ve soyut. Yani bir tutuklunun kardeşinin cezaevinde olması gerekçe gösterilerek tahliye edilmesi engelleniyor ya da 30 yıllık tutuklunun bir buçuk yıl daha cezaevinde olduğunu, tahliye edilmediğini görüyoruz. Bu yasayı çıkaran iktidar devam ederse, bu ve buna benzer yasaların çıkarılma ihtimali göz önünde bulundurulacak tabi” sözlerine yer verdi.
‘Tedavi süreci cezaevinde yürütülmemeli’
Aslıhan, hasta tutsakların sürecine ilişkin R tipi cezaevlerinin rolüne işaret ederek, şöyle konuştu: “İktidar mevcut süreci içerisinde alfabedeki tüm harfleri kullanarak farklı cezaevleri yapmaya devam etti. Bunu son süreçte yansıması S tipi cezaevleriyle gördük. Birçok S tipi cezaevi Türkiye’nin farklı yerlerine yapılarak Kürdistan’da bulunan tutsakların bu cezaevlerine sürgün olduklarına tanık olduk. Ailelerinden, avukatlarından uzak yerlere… Bununla beraber R tipi cezaevlerinin sayılarının da arttırıldığına ve bu sevklerin R tipi cezaevlerine de yapılmaya başlandığına tanık oluyoruz. Nitekim Mehmet Emin Özkan’ın R tipi cezaevine gönderilmek istendiğine tanık olduk. R tipi cezaevinde tedavisinin 1 ay süreyle gözlenmesi gerektiğine dair Adli Tıp Kurumu’nun bir kararı vardı. Aynı zamanda Elazığ'da R tipi cezaevinin yapıldığını biliyoruz. Menemen R tipi, M tipi, S tipi ve Elazığ R tipiyle gitgide arttırıldığını görüyoruz. Aslında hasta tutsakların tahliye edilmeyerek, R tiplerine sevk edilerek burada tedavi edileceği iddia ediliyor. R tipi cezaevlerinin koşullarının çok ağır olması aslında ailelerinden, avukatlarından uzak yerlerde olması nedeniyle tedavi süreçlerindeki aileyle olan bağını yeterince sürdüremediği için tedavi sürecinin de olumlu gitmediğini görüyoruz. R tipinde hasta bakıcıların da olduğu belirtiliyor olsa da tedavi süreci cezaevinde yürütülmemeli. Hastanın tedavi süreci hastanede devam etmeli. Ailesinden koparılarak oraya götürülmüş bir tutsak, her koşulda bu tedavi sürecinin olumlu cevap vermeyecek bu tutsağın ölüme terk edilmesi anlamı da taşıyor bizim için.”