Çiğdem Kılıçgün Uçar: Değişimin anahtarı halklarda

  • 09:15 26 Mayıs 2023
  • Siyaset
 
Dilan Babat 
 
ANKARA - Seçimlere ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, 28 Mayıs’ta belirleyici olan ve değişimin anahtarı rolünün halklarda olduğunu söyledi. Çiğdem, Meclis'teki erkek ittifakına karşı ise “Kadın mücadelesinin ortaklaştırılmasından başka bir çare gözükmüyor” dedi.
 
Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi sonucuna göre Emek ve Özgürlük İttifakı, yüzde 10. 56 oy alırken, ittifakın içerisinde yer alan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) yüzde 8.83 oy oranı ile 61, Türkiye İşçi Partisi (TİP) ise yüzde 1.73 ile 4 milletvekili çıkardı. Diğer siyasi partilerden Cumhur İttifakı’nda yer alan AKP yüzde 35.63 oy oranı ile 268, MHP yüzde 10.08 oy oranı ile 50, Yeniden Refah Partisi ise yüzde 2.81 oy ile 5 milletvekili çıkardı. AKP listelerinden seçime giren HÜDA PAR ise Meclis’e 4 milletvekili gönderdi. Millet İttifakı ise yüzde 35.04 oranında oy aldı. İttifak içerisinde yer alan CHP yüzde 25.35 oy oranı ile 169, İYİ Parti ise yüzde 9.69 ile 43 milletvekili Meclis’e gönderdi. 
 
Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Recep Tayyip Erdoğan yüzde 49.52 oy alırken, Kemal Kılıçdaroğlu 44.88 oy aldı. Üçüncü aday Sinan Oğan ise yüzde 5.17 oranında oy alırken, Muharrem İnce de seçimlere birkaç gün kala adaylıktan çekildiğini duyurmuştu. 
 
Seçimlerin birinci turunda, cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı alan Yeşil Sol Parti, ikinci turda da Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemeye devam edeceğini duyurdu. 
 
Eşit temsiliyet ile diğer partileri geride bırakan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, seçimlere dair sorularımızı yanıtladı. 
 
“Hem Kurdistan’da hem de Türkiye’de bütün toplumsal kesimler yürütülen mücadeleyi çok ciddi sahipleniyordu. En başından itibaren bu seçimin halklar tarafından en fazla sahiplenildiği, kendi taleplerini hayat bulacağı bir seçime dönüşmesi hedefi vardı.”
 
*14 Mayıs seçimlerini geride bıraktık. Öncelikle nasıl bir seçim atmosferi vardı, genel olarak ve siz çalışmalarınızı hangi esaslar üzerinden yürüttünüz?  
 
Önemli bir seçim sürecini atlattık. 14 Mayıs seçimleri bugüne kadar geçirdiğimiz seçimlerden farklı olarak; ikinci yüzyıl eşiğinde Türkiye’deki rejimin niteliğinin yüksek sesle tartışıldığı bir hatta geçmiş oldu. Bizler bu seçim sürecine giderken, en büyük motivasyonumuz ve dinamiğimiz, toplumda açığa çıkan değişim ve dönüşüm talebinin kendisiydi. Bu değişim ve dönüşüm talebinin özneleri kimler? Öncelikli olarak AKP ve MHP iktidarının yürütmüş olduğu politikalardan etkilenen bütün toplumsal kesimler, kadınlar, gençler, ekoloji mücadelesi yürütenler, başta Kürt halkı olmak üzere ötekileştirilen bütün halklar. Halkların mücadelesinde öne çıkan ana talep, artık bu iktidarın yürütmüş olduğu politikaların değişmesiydi. Toplumun yeni dönemde de siyasetin kendisinde de özne olma talebi açık bir şekilde belirginleşti. Biz de tutum politikamızı, bu değişim ve dönüşüm talebinin içerisinde barındırdığı demokrasi, eşitlik ve özgürlük talebinin üzerine oturtmuş olduk. Biz de çalışmalarımızı böyle yürüttük. Hem Kurdistan’da hem de Türkiye’de bütün toplumsal kesimler yürütülen mücadeleyi çok ciddi sahipleniyordu. En başından itibaren bu seçimin halklar tarafından en fazla sahiplenildiği, kendi taleplerini hayat bulacağı bir seçime dönüşmesi hedefi vardı. Büro açılışlarımız, mitinglerimiz çok kitlesel geçti. Halklarla birlikte kitlesel bir çalışma yürüttük. Bütün seçim çalışmalarına baktığımız da seçim tarihine damgasını vuran bir çalışmaydı.
 
“Bu rejimin değişmesi gerektiğine inanan herkesin vereceği mücadele 28 Mayıs’ta çok belirleyici ve değişimin anahtarı rolünde.”
 
*Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldı. Bunu nasıl okuyorsunuz? Özellikle Kürdistan’da Kürt halkının tutumunu nasıl okuyorsunuz? AKP-MHP ve yeni ittifak ortakları ile girdikleri seçimde Kürt halkı ne mesaj verdi?
 
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması, hem beklediğimiz hem de birinci turda yarı yarıya bıraktığımız bir formdu. Beklediğimiz ve beklemediğimiz bir sonuç olarak ifade etmek mümkün. Seçime giderken, cumhurbaşkanlığı seçimi için de çalışma yürütüldü. Türkiye’de bu rejimin değişmesi gerektiğine inan toplumun yarısından fazlasının bir talebi vardı. İkinci tura kalan bu seçimde yine belirleyici olan bu değişim talebidir. Kurdistan açısından değişim talebiyle desteklediğimiz adayın aldığı oy oranı çok kıymetli. Kurdistan’da çıkan sonuç şuydu; bizi görmeyen taleplerimizi görmeyen hiç kimsenin iktidar olamayacağına dair bir cevap vermiş olduk. Kürt halkının da Türkiye halklarının da geldiğimiz noktada AKP-MHP rejimini çok ciddi bir tehdit olarak gördü. Biz bu tehdit meselesini de beka sorunun da topluma anlatmaya çalıştık. Bizim açımızdan da AKP-MHP iktidarı bu ülke için bir tehdit. İktidarın yürüttüğü tüm seçim propagandası, Kürt halkının mücadelesi, kadınların mücadelesi ve gençlerin mücadelesi ile değişim isteyen tüm alanları hedef alarak yürütüldü. Bu politika karşılık bulmadı. Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalmış olsa dahi yüzde 45’likoranın kendisi bile bu rejimin meşruluğunu tartışılabilir kılmıştır. Bu rejimin değişmesi gerektiğine inanan herkesin vereceği mücadele 28 Mayıs’ta çok belirleyici ve değişimin anahtarı rolünde. Bunda ısrar ederek, 28 Mayıs’ta yeniden sandık ve oy verme çağrımızı yapmaya devam ediyoruz. 
 
“İkinci tura giderken belli başlı tartışmalarla gidiyoruz, ama bu bir CHP desteği değil, bu sadece Kılıçdaroğlu desteği değil. Bizim oyumuz aslında değişime ve demokrasiyedir. Kişilere, kimliklere indirgenmiş bir cumhurbaşkanlığı yarışından da söz etmiyoruz.”
 
*İkinci tur için aynı tutumu sürdüreceğinizi “Faşizmi durdurmak istediğinizi” açıkladınız. İkinci tura giderken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun dilini değiştirdiğini görüyoruz. Nedir bunun sebebi, seçmeni nasıl etkiler, özellikle Kürt halkı açısından? Yine ikinci tura giderken sizler nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?
 
Meclis’te ırkçı, milliyetçi, muhafazakar ve siyasal İslamcı bir tablo açığa çıktı. Türkiye’de milliyetçiliğin, cinsiyetçiliğin ve dinciliğin, siyasette bu kadar belirleyici olmasının haklara çok ciddi zararları var. Bunların ciddi anlamda değişmesi gerekiyor. Biz milliyetçilik yerine demokratik ulusu, cinsiyetçilik yerine toplumsal cinsiyet eşitliğini, dincilik yerine tüm inançların eşit yaşadığı bir sistem kurmak durumundayız. Bu, halkların talebi olarak açığa çıktı. Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun etrafında bir araya gelen irade şunu söylüyor; Bu ülkede ırkçı, milliyetçi, şoven siyaset yapan bir iktidar var. Biz böyle bir iktidarı istemediğimiz için bir araya geldik. 
 
Dolayısıyla toplumun istediği şey bu değil, tam tersine toplumun ihtiyaç duyduğu şey, bugüne kadar nefret söylemini derinleştiren, beka söylemi üzerinden demokratik talepleri terörize eden bir dilin değil, bunu ifşa eden bir dile, toplumsal barışı, huzur, demokrasiyi esas alan bir dile ihtiyaç var. Türkiye’de ne yazık ki uzun süredir siyasetin kendisi kavramlar üzerinden hayat bulduğu için Millet İttifakı adayının da bu eğilime girdiğini görüyoruz. Bu dilin terk edilmesi gerekiyor. Bugüne kadar bu dil fayda sağlamadı. Hatta bugün AKP-MHP iktidarını eleştiren, ‘hayır sana oy vermeyeceğiz’ diyen seçmenler var. Bir Sinan Oğan faktörü vardı, seçime doğru giderken. Kendilerini Türkiye’nin değerlerini savunan bir milliyetçi akım olarak ifade ediyorlar. Biz toplum ile bütünleşmeyen hiçbir iradenin toplumun değerlerini ifade ettiğini kabul etmiyoruz. 
 
Millet İttifakı ile Yeşil Sol Parti’nin aldığı oy oranları farklı bir şekilde açığa çıktı. Sandıklardan çıkan oylarla birebir örtüşmeyen sonuç vardı. Uzun süre dünya siyasetinde tartışılan bir şey var; sağ muhafazakar seçmenin mahcupluğu diye bir kavram var aslında. Muhafazakar partilere oy vermediğini ya da oy verdiğini açıkça ifade etmeyen bir dil var. Dünyada yükselen bu sağ siyaset Türkiye’yi de etkilemiş durumda. İktidarların yaratmış olduğu bu alan ister istemez içe çekilmeye sebebiyet veriyor. AKP çok uzun bir süredir toplumsal kesimlerin bir bölümünü muhafazakarlaştırdı. Yaratılmak istenen korku ikliminin kendisi bir korunaklı alan tercihine götürüyor. Türkiye’de bu tercih ile oy alındığını düşünen Millet İttifakı da bu dili seçmek zorunda kaldı. Bu dilden rahatsız olan çok ciddi bir kesim var. Esas alınması gereken demokrasi ve değişim dilidir. 
 
İkinci tura giderken belli başlı tartışmalarla gidiyoruz, ama bu bir CHP desteği değil, bu sadece Kılıçdaroğlu desteği değil. Bizim oyumuz aslında değişime ve demokrasiyedir. Kişilere, kimliklere indirgenmiş bir cumhurbaşkanlığı yarışından da söz etmiyoruz. Bu toplumda birken bir demokrasi talebi var ve hayat bulması gerekiyor. İkinci turda da Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun desteklenmesi yönünde kararımızı aldık. Seçim bürolarımız duruyor ve ilçe örgütlerimiz çalışmalarına devam ediyor. Bir kişiye değil, kendi mücadelemize kazandırmak istiyoruz. Mücadelemiz, AKP-MHP iktidarının bunca zamandır altına imza attığı zulüm politikalarının değişmesine dönüktür. Cumhurbaşkanlığı seçimi bunu değiştirir mi? Bunun da farkındayız, değişmez ama bu rejimin değişmesi için engel olarak gördüğümüz bu rejimin ortadan kalkması gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra parlamentoda daha güçlü bir çalışma yürütmek zorunda olduğumuzu biliyoruz. En önemli engelimiz tek adam rejimi. 
 
“Kadın sorunu, siyasi partilerin de üstündedir. Geçmiş dönemler de de bu çağrılar sürekli yapıldı.”
 
*Eşit temsiliyeti ortaya çıkaran bir grupla Meclis’e gidiyorsunuz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Zira Meclis’in “erkek” profili değişmedi.
 
Meclis’te kadın kazanımlarını hedef alanlara karşı siyaset yürütülecek. 29 kadın arkadaşımız ile Meclis’teyiz. Bizim en büyük mücadele alanımız sokaklardır ve kadın hareketinin yürüttüğü mücadelenin kazanımları ile hedeflerdir. Biz beyannamemizi oluştururken böyle bir hat izledik. Beyannamemiz, Türkiye’de kadın mücadelesi yürüten herkesin görüşünü alarak oluşturduğumuz bir beyannamedir. Meclis’e gittiğimizde elbette öncelikli olarak bütün kadın vekillerle bir araya gelme koşullarını zorlamak durumundayız. Çünkü kadın sorunu, siyasi partilerin de üstündedir. Geçmiş dönemler de de bu çağrılar sürekli yapıldı. Bizim de önümüzde böyle bir çağrı duruyor. Kadın mücadelesi yürütürken, Meclis’te de tüm kadınlarla bir arada olmak ve ortak ses oluşturmak önemli. 
 
“Erkek adalet yerine gerçekten kadınların hakkını gözeten bir mahkeme önerimiz vardı. Bunu hayata geçirmek için kanun teklifi vereceğiz.”
 
*Seçim beyannamenize dönmek istiyorum. Seçim beyannamenizde önemli başlıklar vardı. Kadın Bakanlığı, yargı alanında Kadın İhtisas Mahkemeleri gibi bunlar için nasıl bir yol haritası izlenecek?
 
Mevcut Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kadın mücadelesinde ne kadar işlevsiz olduğunu biliyoruz. Kadın bakanlığı ile ilgili kanun teklifi verilecek. Bu dönemde daha ısrarcı bir mücadele vereceğiz. Türkiye’de uzun süredir AKP’lileşen erkek yargısı var. Buna ilişkin kadın ihtisas mahkemeleri, beyannamemizde yer aldı. Erkek adalet yerine gerçekten kadınların hakkını gözeten bir mahkeme önerimiz vardı. Bunu hayata geçirmek için kanun teklifi vereceğiz. Aynı şekilde 8 Mart’ın resmi tatil olması gündemimizde. Buna dönük çalışmamız olacak. Ev emekçisi kadınların görülmeyen emeklerinin görünür olması açısından çok ciddi bir ortaklaşma ve yürüyen bir mücadele hattı var.  Bunun olması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. 29 kadın vekilimiz, bunun sözünü zaten verdi. Meclis’teki kadın vekillerle bu süreci yürütmek çok kıymetlidir.  
 
“Bugün AKP içerisinde bulunan kadın vekillerin bile İstanbul Sözleşmesi ile ilgili aldıkları pozisyondan dolayı rahatsız olduklarını biliyoruz.”
 
*Yeşil Sol Parti olarak özellikle kadın vekiller açısından sormak istiyorum, önceliğiniz ne olacak? Nereden başlayacaksınız? Diğer partilerdeki kadın vekiller ile nasıl ortaklaşmaya gideceksiniz ve ortak paydada buluşabilecek misiniz?
 
Kadınlara dair eşitsiz ilişki, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, bizi yan yana getiren sorunlardan biri. O yüzden bu eşitlik kurulmadan yapılacak tüm eşitlik mücadelesi anlamsız. Hiçbir siyasi parti, beyannamesi, mevcut yönetmeliği ya da programı, kadın konusuna dair sınavı geçemedi.  Kadın kazanımlarını koruyan bir perspektifinin olmadığını biliyoruz. Ama yükselen kadın mücadelesi, hem Kurdistan’da hem de Türkiye’de kadınları etkiledi. Bugün AKP içerisinde bulunan kadın vekillerin bile İstanbul Sözleşmesi ile ilgili aldıkları pozisyondan dolayı rahatsız olduklarını biliyoruz. Yine diğer partiler açısından erkekler, bu konuda her ne kadar net bir tavır koymuş olsalar bile İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa ve kadınların kazanımları ile ilgili bütün başlıkları hedef haline getirilen iktidar ve ittifaklar karşısında kadın mücadelesinin ortaklaştırılmasından başka bir çare yok.
 
“Kadınların güçlendiğini ve kadın aklının, siyasetinin daha yapıcı, daha demokratik, daha kavrayıcı bir formda ilerlediğini gördük. Bu kazanım, partimizde de kadın çalışmalarında büyümenin ve çoğalmanın formülüdür.”
 
*Bunun devamında şunu sormak istiyorum. Kadın örgütleri ile nasıl bir ortaklaşmanız olacak?
 
Kadınların bulunduğu her alan çok demokratik. Biz, eşbaşkanlık ve eşit temsiliyetin, siyasi partileri, sivil toplum örgütlerini etkilediğini biliyoruz. Türkiye’de siyasete bir kadın bakış açısı ve bir kadın siyaseti gerekiyor ve buna ihtiyaç olduğunu gördük. Kadınların güçlendiğini ve kadın aklının, siyasetinin daha yapıcı, daha demokratik, daha kavrayıcı bir formda ilerlediğini gördük. Bu kazanım, partimizde de kadın çalışmalarında büyümenin ve çoğalmanın formülüdür. Dolaysıyla 2005 yılından bugüne kadar siyasetin sadece erkek işi olmadığını, kadınların da siyasette çok daha güçlü şeyler yapabildiği, demokratik yolları açtığı kanıtlanmıştır. Bundan sonraki faaliyetlerimiz, bunları büyütmek olacaktır. Türkiye’de demokratik siyasete damgasını vuran bir kadın mücadelesi var. Beyannamemizi oluştururken, Türkiye’de kadın mücadelesi veren tüm kadınlarla ilişki kurmayı önemsedik. Siz sokakta ne kadar güçlüyseniz Meclis’te de o kadar güçlüsünüz. Bütün kadınların mücadelesini görmeyen bir mücadele mümkün değildir. Biz bugüne kadar kadın mücadelesinin açığa çıkardığı tüm kazanımları korumakla birlikte kadınların demokratik siyaset anlamında ve kadın mücadelesi anlamında önlerine koydukları tüm mücadelenin ortağı olduk. Tüm çalışmalarda kulağımız ve gözümüz birlikte mücadele yürüttüğümüz kadın arkadaşlarımız ve kadın hareketindedir. 
 
“Türkiye’de Kürt sorunu ile ilgili Kürt halkının lehine pozisyon almayan hiçbir iktidarın uzun vadeli siyaset üretmesi mümkün değil.”
 
*Yine önemli bir başlık PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit idi beyannamede. Yeşil Sol Parti ne yapacak bu konuda? 
 
Türkiye’de Kürt sorunu ile ilgili Kürt halkının lehine pozisyon almayan hiçbir iktidarın uzun vadeli siyaset üretmesi mümkün değil. 2013 yılında açığa çıkan çözüm süreci her ne kadar buzdolabına kaldırılmış olsa bile o tarihten bu tarihe sadece Kürt halkı açısından değil, Türkiye halkları açısından da bir barış imkanı var. Bu iktidarın kendisi ‘Kürt sorunu yoktur o yüzden barışa ihtiyaç yoktur’ dedi. Buna paralel olarak İmralı başta olmak üzere cezaevlerinde tecrit politikalarına geçildi. Biz, bunu hem seçim çalışmalarından bağımsız yaptığımız buluşmalarda Kürt sorunu ile ilgili hemen hemen Türkiye’de herkesin barışın mümkün olduğuna, bunun gerçekleşebileceğine, bununla ilgili herkesin sorumluluk alması gerektiği üzerinden ortaklaşmış bir görüş var. Bu seçimlerde bizim dışımızda çok kimse gündemine almadı. Bunun farkındayız ama bugün Türkiye’de katmerleşen tüm sorunların da temeli oluyor. Yaşadığımız ekonomik, sosyal krizin kendisi yine iktidar tarafından derinleştirilen toplumsal krizin kendisi aslında Kürt sorununda ısrar edilen çözümsüzlükten bağımsız ele alınamaz. 
 
Kadınlar olarak barış mücadelesinin ne kadar kıymetli olduğunu biliyoruz.  Kadınların eliyle örülecek bir barışın da ne kadar kalıcı olduğunu biliyoruz. İktidar 2015 yılında kurduğu koalisyonla bir savaş koalisyonu olarak uzun zamandır kendisini devam ettiriyor. Bu seçimde bile tek hedefi buydu AKP ve MHP iktidarının. Bir beka söylemi ile halklar, inançlar, cinsiyetler bağlamında bölen, bu böldüğü alanlar arasında nefret dilini ısrarla derinleştiren bir iktidar algısı vardı. Türkiye’de Kürt halkı başta olmak üzere demokrasi mücadelesi yürüten bütün alanların, Kürt sorununun çözüleceğine dair inancı çok yüksek. Bu bize şunu da gösteriyor; Türkiye’deki tüm toplumsal kesimlerin içerisinde yer alabileceği yeni bir barış dönemini inşa etmek mümkün. Yeşil Sol Parti olarak; Meclis’i bir adres olarak görüyoruz. Türkiye’deki tüm toplumsal kesimleri bu işin bir parçası olarak görüyoruz. Ama esas olarak bu sürecin muhataplarının da bu sürecin bir parçası olduğu bir denklemde Kürt sorunu konusunda demokratik ve barışçıl bir yöntemle Kürt sorunun çözüleceğine inancımız tam. Meclis’teki gündemlerimizden biri de bu olacak.
 
“Bir oy ne işe yarar dememek gerekiyor, sandık başına gitmek, demokrasi ve geleceğimiz önünde en büyük engel olan bu tek adam rejimini değiştirmek lazım.” 
 
*Son olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna az bir zaman kaldı. Yurt dışında sandıklara ilk tura göre daha fazla bir katılım olduğu görülüyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Türkiye ve Kurdistan’daki halka, seçmene mesajınız ne olur, ne söylemek istersiniz?
 
Bir rejim sorunu ile karşı karşıyayız. 28 Mayıs’ta sandıklara giderken biraz daha sarih gidiyoruz. Mevcut totaliter rejimine mi, tek adam rejimine mi ihtiyacımız var? Yoksa demokratik değerleri esas alan yeni döneme mi ihtiyacımız var? Bence toplum bu konuda çok net. 14 Mayıs’ta hedeflerimize tam ulaşamadığımız kesin ama 28 Mayıs’a giderken kaçırmış olduğumuz bu süreci tamamlayabiliriz. Avrupa’da yaşayan halklarımızın tek oyunun dahi çok kıymetli olduğunu biliyoruz. Tek adam rejiminin değişmesi yönünde kullanacakları her oy hem onlar açısından hem de Türkiye’deki demokrasinin tesis edilmesi açısından çok kıymetli bir yerde duruyor. Bir oy ne işe yarar dememek gerekiyor, sandık başına gitmek, demokrasi ve geleceğimiz önünde en büyük engel olan bu tek adam rejimini değiştirmek lazım.