Lulu...

  • 09:02 26 Mayıs 2023
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
“Lulu kutsal kabul ediliyordu. Çünkü lulu'nun içinde bir insan cesedi yıllarca da kalsa çürümüyordu. Yine yaratılış öykülerinde vardı bu lulu... Deniz kabuklarının arasında olan inciydi. İnsanın oluşumunu tek hücreli canlının çoğalması ile başlatan bilim insanlarının tezini doğrulayan bir öykü olabilir miydi bu lulu hikâyesi?”
 
Nagihan Akarsel
 
Bazen insan çok şanslı olduğuna kanaat getirir. Kendi kişisel tarihinin izlerini sürerken karşısına çıkan yollar, yolculuklar, insanlar ve anlamlar ile daha fazla hisseder bunu. Hayat bu konuda ona durmadan fırsatlar sunar. Jineolojî kadınlar başta olmak üzere herkese böyle bir şans tanıyor. Bütünleşemediğin sistemin bilgi yapılanmaları ile hesaplaşmak bunun ilk adımı olur. İkinci adımı ise bu bilgiyi ararkenki yol ve yöntemlerine kalır.
 
Kadından kadına aktarılan çok değerli bilgiler vardı. Bunlardan biri de şeytanoktu. Şeytanokların ismi Kürtçe'de Lulu idi. Onlardan öğrendik bunu. Lulu kutsal kabul ediliyordu. Çünkü lulu'nun içinde bir insan cesedi yıllarca da kalsa çürümüyordu. Yine yaratılış öykülerinde vardı bu lulu... Deniz kabuklarının arasında olan inciydi. İnsanın oluşumunu tek hücreli canlının çoğalması ile başlatan bilim insanlarının tezini doğrulayan bir öykü olabilir miydi bu lulu hikâyesi? Bu kapsamlı bir araştırmanın konusudur aynı zamanda.
 
‘Bizim tarihimiz çok uzun’
 
Anaya saygı doğal yaşamın en önemli ritüeli olarak devam ediyordu. Konuk olduğumuz annelerin ve onların karşısında bir ihtiyaç olur diye bekleyen erkeklerin duruşu bize bunu anlatıyordu. Konukları kadınlar değil erkekler ağırlıyor, çay kahve ikramı ile onlar ilgileniyorlardı. Tarihleri hakkında, “Bizim tarihimiz çok uzun. Çok köklü. Bizim ta insanlığın başlangıcına kadar uzanan bir tarihimiz var. Ama bildiğimiz kadarı 7 bin yıldır” diyorlardı mesela… 7 bin yıllık bilinebilen tarih demek doğal toplumdan devletli uygarlığa geçiş sürecinin yaşandığı M.Ö. 2000 yıllarından başlayan bir zaman aralığına denk geliyordu. Ve bu dönem ilk sömürülen sınıf olan kadın ile ilk sömüren sınıf olan erkek arasındaki kavgaların en yoğun olduğu dönemlere tekabül ediyordu. Birinci cinsel kırılmanın olduğu dönemdi. Kadının artık doğal toplumdaki gücünden soyutlandığı ve dört duvarın arasına sıkıştırıldığı dönemdi. Sümerler’in başlangıç tarihiydi. Ve bu dönem kadın direniş çizgisini temsil eden Lilith’ten bahsedilen dönemlerdi. Erkeğin egemenliğini kabul etmeyen buna karşı direnen kadın direniş çizgisi...
 
Sahi şeytan kimdi?
 
Kadının enerjisinin adıydı aynı zamanda Lilith... Êzidiler’i söylenmeyen sözcük olarak dile getirdikleri şeytan sözcüğü de bu anlamı anlatmıyor muydu acaba? Kutsallarının lanetlenmesi ve günah sayılması karşısında en büyük savunma mekanizmaları bu sözcüğü hiçbir şekilde ağızlarına almamak olamaz mıydı? Sahi şeytan kimdi? Âdem ile Havva mitolojisinde yılan ile iş birliği yaparak yaşam ağacından elmayı koparan değil miydi? Ya da Havva’yı ayartarak yaşam ağacından elma koparmasına neden olan değil miydi? Mitolojilerde temalar farklıydı ama semboller aynıydı. Ve biz Ortadoğu’nun kadim kültürlerini araştırırken onları en çok sözlü tarihlerinde, sembollerinde ve öykülerinde buluyorduk.
 
Elmanın Aleviler’de de Êzidiler’de de bilgiyi temsil ettiğini de bu vesileyle öğrenmiş oluyorduk. O bilgisini almak da ısrarlıydı. Ve o bilgi ile beraber kendisinden çalınan değerlerini almakta kararlıydı. O dönemlerden kalan simgeler, izler ters yüz edilmiş de olsa şimdi devletli uygarlık ile bütünleşmeyen bir inancın dokusunda onun izine rastlıyorduk. Tahrip edilmek istenen bu toplumsal hafızanın hala canlı olduğunun bir göstergesiydi. Erkek tanrıların unutturmaya çalıştığı hafızanın korunmasıydı. Kadın kimliği etrafında örülen duvarlar, tabular, dogmalar bir kültür olarak şimdi pozitivist bakış açısıyla yeniden yeniden çeşitli kılıflarla örülmeye devam etmiyor muydu? Kadına dayatılan köleliğin bir tanrı emri olarak meşrulaştırılmasının adı olan ikinci cinsel kırılma döneminde ise Lilith artık lanetli bir varlık değil miydi?
 
Lilith direnen kadın kimliğinin adı
 
İlk kez Gılgameş destanında rastladığımız Lilith, Sümer, Babil, Pers mitolojilerinde artık vampir kadındı. Sümerler’de ilk dönemlerde tanrıça İnanna’nın sol eli olduğuna inanılan Lilith, sonraları Lamaştu’ya, dişi bir ifrite dönüşendi. Bebekleri, lohusada olan kadınları öldürendi. Yahudilik ve Hristiyanlık’ta Âdem ile eşit yaratılmış ilk kadındı. Ama her ne hikmetse Âdem ile eşit olduğunu iddia ettiği ve Adem’e hizmet etmeyi reddettiği için ya cennetten kovulan ya da kendi isteği ile cenneti terk eden asi dişiydi. Adem’e ve Tanrı’ya boyun eğmeyi değil şeytanla birleşmeyi, şeytan olmayı tercih edendi. Birçok halk kültüründe korkulan ve değişik biçimlerde tedbir alınan kadın kimliğiydi. Karşısındaki en etkili tedbir ise demir maddelerdi. Bu örnekler dahi Lilith’in tanrıça inancının yıkılmak istendiği aşamalarda direnen kadın kimliğinin adı olduğunu göstermiyor mu? Aslında Lilith, zayıf da olsa günümüzde de var olan dişil enerjinin sembol kimliği değil mi? Devletli uygarlığa karşı direnen, sistem dışı kalmayı tercih eden ve bunun için her tür bedeli ödemeye hazır olan kadın kimliği olamaz mı?
 
Toplumsal hafızanın kök hücresini oluşturuyor
 
Evet Lilith bu direngen duruşuyla bağlantılı sistemin şeytanı olarak anılır. Ama Êzidilik’te toplumsal hafızanın kök hücresini oluşturur. Lilith’i anlatmak için çizilen birçok resimde Lilith, vücudunun bir kısmı yılan olarak gösterilir. Bu da bize Şahmeran sembolünü anımsatır. Lanetli bir kimlik olarak mevcut mekanik paradigmanın yapılanmalarında Lilith yılanın arkadaşı olarak tanımlanırken, kendi başına bir nehir olan demokratik uygarlığın en temel güçlerinden biri olan kadınlarda başı kadın, vücudunun geri kalan kısmı yılan olan şahmeran resmi kadınların kendi el emekleri göz nuru ile işledikleri çeyizlerinin baş köşesinde yer alır. Ve bu bilgi kadınların yaşamında koruyucu bir işlem, bir bilgelik, tıp bilgisi olarak yerini alır. Özellikle Alevilik ve Êzidilik inançlarında karayılanın kutsal olmasının bilgisinin de bununla bağlantısı incelenmeye değer bir durumdur.
 
Êzidi toplumunda bu bilginin izini sürerken devletli uygarlıkla bütünleşmemelerinin cezasının bu uygarlıktan dışlanma, katledilme olduğunu çok çarpıcı bir şekilde öğrenecektik. Şimdi devletli uygarlığın hafızasına dayanan ve o uygarlığı temsil eden DAİŞ’in ilk olarak Şengal’e saldırması ve Êzidi kadınlarını köleleştirmesi bu hakikat ile bağlantılıydı. DAİŞ’in İngilizce isim kısaltmasının İSİS olması dahi, kadının doğal toplum bilgilerini çalan erkek egemen hafızanın şimdi de sürmesi ile bağlantılı olamaz mıydı?
 
Not: Yazının Devamı “Hak yolunda olanlar ve Mekânları” başlığıyla haftaya yayınlanacaktır.