Avukat Lena Charlotta: CPT silkelenip raporu yayınlamalı

  • 09:01 26 Mayıs 2023
  • Güncel
Melek Avcı 
 
ANKARA - Uluslararası Tecrit Delegasyonu’nda yer alan Avukat Lena Charlotta Lagnander, ağırlaştırılmış tecrit politikasının hukuk ve insan hakları ihlali olduğunu belirterek, ikinci tur seçimlerinde Tayyip Erdoğan rejiminin değişmesinin demokratik bir sürecin başlatılması için bir adım olabileceğine ve CPT’nin bir an önce silkelenip raporu yayınlaması gerektiğine dikkat çekti. 
 
İmralı’da 24 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar ve Hamili Yıldırım’dan 25 Mart 2021 tarihinden bu yana haber alınamıyor. En son 7 Ağustos 2019 tarihinde avukatları ile görüşebilen Abdullah Öcalan ile görüşmek için hem uluslararası alandan hem de Türkiye içinden binlerce başvuru yapıldı. Yapılan başvurulara yanıt verilmezken, art arda verilen “disiplin cezaları” ile görüşmeler engelleniyor. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), Eylül 2022’de İmralı Adası’na yaptığı ziyarete ilişkin raporu ise Türkiye’ye ilettiklerini söyleyerek raporun yayınlanıp yayınlanmama kararın Türk makamlarında olduğunu öne sürmüştü. 
 
Diğer yandan avukatların görüş taleplerine yanıt dahi vermeyen Adalet Bakanlığı, “bir hak ihlali olmadığı” iddiasında bulunarak tecridin derinleşmesini hukuksuz bulmadı. Türkiye’yi geçtiğimiz şubat ayında ziyaret eden Uluslararası Tecrit Delegasyonu heyetinde bulunan Avukat Lena Charlotta Lagnander, tecrit ve CPT’nin politikasına ve İmralı raporunun yayınlanmamasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Mutlak tecrit hukuksuz bir uygulamadır’
 
Avukat ve aile görüşünün engellenmesinin hukuki ve insanı bir boyutunun olmadığını belirten Lena, “Öncelikte şunu söyleyeyim ben bir avukatım ve hukuk insanıyım. Bir avukat olarak,  Sayın Abdullah Öcalan'ın yasal hakkı olan avukat tutma ve avukat ile görüşme hakkının engellenmesi benim için oldukça üzücü. Avukat görüşünün engellenmesi hem Türkiye'deki hukuk sistemine hem de insan haklarına aykırıdır.  Bu durum bir avukat ve insan hakları savunucusu olarak beni endişelendiriyor ve bu engellemenin sürüyor olması çok ciddi bir ihlal olarak karşımızda duruyor” dedi.
 
‘Tecridin tüm topluma yayılmış olması ciddi bir bulgu’
 
Türkiye’de yaptıkları ziyaretlerde, duydukları temel sorunun tecridin tüm topluma yayılmış olduğu gerçeğine dair “Bu, çok ciddi bir bulgu” ifadesini kullanan Lena şöyle devam etti: “Tecrit heyeti olarak Türkiye'ye geldiğimizde ilk olarak cezaevlerini ziyaret etmek için de gelmiştik fakat buraları ziyaret edemedik ve farklı farklı kuruluşlarda yer alan avukatlar, kurumlar ve tutsak aileleriyle görüştük. Bu görüşmelerin hepsinde ortak bir talep ve sonuç vardı. Görüştüğümüz herkes bize, Sayın Öcalan'a uygulanan mutlak tecrit politikasının aslında tüm Kürt siyasetçiler, akitivstler ve tutsaklar üzerinde uygulandığına ve bunun bir bütün olarak Türkiye'deki toplumun hepsini etkilediğine ilişkin bilgi verdi. Tecrit heyetinde yer alan bütün avukatlar bu tecrit politikasının topluma yayılmış olmasını ve tutsakların haklarını kullanamama gerçeğini bizzat dinledikleri için çok büyük endişe içerisindeydi. Hala da öyleyiz. Bu tecrit etme yöntemini gözlemlediğim kadarıyla, Erdoğan rejimine karşı muhalif olan tüm insanlar üzerinde bir sistem olarak daha çok kullanıyorlar.”
 
‘CPT silkelenip ayağa kalkmalıdır’
 
Herkesin savunma ve savunulma hakkı olduğu gerçeğinin görülmesi üzerinde duran Lena, bu hakkın koşulsuz her tutsak için işletilmesi gerektiğinin altını çizdi. Lena, CPT’nin tecride ilişkin tutumunu eleştirerek, “Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Her ne olursa olsun herkes bu hakka hukuki olarak sahiptir. Fakat ne yazık ki artık kanunların yanlış ve etkisiz kullanılmaya başlandığı bir dönemdeyiz. Tamam teröre karşı yasalara ihtiyacımız var ancak bu yasaların nasıl kullanıldığı ve kime karşı kullanıldığına çok çok dikkat etmeliyiz. İnsan hakları hiçbir zaman bu kadar tehlikede olmamıştı ve insan haklarının savunulması, korunması gerektiğini söyleyebilirim. Bu kavgada ve mücadelede CPT silkelenip ayağa kalkmalıdır. Kendine gelmelidir, çok sabit ve radikal bir çizgide olmadığını hissedebiliyorum. Daha net olmaları gerek ve buna göre hareket etmelidirler. Sayın Öcalan hakkında ne düşünürseniz düşünün, herkes farklı bir açıdan baksa da her şeyi bir kenara bıraktığınızda dahi bir tutsak olarak birçok hakkı var. Bir zamanlar Mandela hakkında ne düşündüklerini hatırlayın, Mandela da birçok kesim için 'terörist'ti. Her ikisi de hüküm giymiş olarak görülüyordu. Buna rağmen hakları vardı ve var. Demek isteğim Sayın Öcalan'ın 'suçlu' veya onların dediği gibi 'terörist' olduğu değil, kastettiğim böyle dahi olsa her nasıl görünürse ve nitelendirilirse önemli olan hakları olduğu noktasıdır.  Cezaevinde tutsak olsalar dahi herkesin avukat, aile ve iletişim hakkı dahil birçok hakkı söz konusu ve hiç kimse bu haklardan mahrum edilemez” ifadelerini kullandı.
 
‘CPT’nin raporu yayınlaması gerek’
 
Raporların yayınlanması önündeki engellerin kaldırılması ve Türkiye’ye bu konuda taviz verilmemesi gerektiğini vurgulayan Lena şöyle konuştu: “CPT'nin raporlarını şeffaf bir şekilde paylaşması gerektiğini düşünüyorum.  Bu duruma karşı temel tavrım budur. Açık ve şeffaf olmaları çok ama çok önemli. Eleştiriyorlarsa bir sorun varsa net olmalılar. Raporun kamuoyuyla paylaşılmasını ve yayınlaNmasını durdurmak gibi bir zorunlulukları yok, çünkü bu çok ciddi bir mesele. Eğer demokratikseniz bundan söz ediyorsanız şeffaf bir şekilde raporu yayınlamalısınız. Türkiye'ye baktığınızda zaten her şeyi engellemeye yönelik bir stratejileri olduğunu görebilirsiniz, sadece bu konuda değil. İsveç'in NATO üyeliğinde gösterdiği veto etme tavrı da böyleydi. Çok yanlış. Gerçekten demokratik bir ülke olduğunuzu iddia ettiğiniz zaman demokratik davranmak zorundasınız bu önemli. Fakat Türkiye'ye baktığınızda bunu göremiyoruz. CPT'nin raporlarını veya kendi ülkeleriyle ilgili olan biten herhangi bir haberi durdurmaya çalışmaları kabul edilemez. Hele ki böylesine ciddi bir konuda. Bu ihlallere yönelik birçok başka rapor da var ve özellikle CPT'nin raporunun yayınlanması gerek.”
 
‘Erdoğan’ın gitmesi değişim için bir adım olacak’
 
“Türkiye'de bir değişiklik olacaksa bence Erdoğan rejimi düşmelidir” diyen Lena, 28 Mayıs seçimlerinin önemine işaret etti. Lena, “Seçim gerçekleştiğinde umarım iktidardan ayrılmış olurlar. Bunun olup olmayacağını göreceğiz ama benim umudum bu yönde. Bu değişim yaşanacak mı, iktidarlarını bırakırlar mı bilmiyoruz fakat Erdoğan'ın gitmesi Türkiye için bir değişimin ilk adımı olacaktır. Özellikle bu değişime Yeşil Sol Parti'nin öncülük edeceğini düşünüyorum. Umarım Türkiye'de değişimi başarırlar fakat biraz endişeliyim çünkü bu karanlık güç değişimin kolay kolay gerçekleşmesine izin vermeyecek gibi, mücadele edenlere karşı savaşacak. Bu sebeple hem umudum hem endişelerim var” dedi. 
 
Amed’e geldikleri süreçte yapıkları görüşmelere değinen Lena, “Amed’de iken avukatlarla, aile örgütleriyle görüştük ve hepsi ‘barış istiyoruz ama haklarımızı da istiyoruz’ demişti. Kürt halkına yönelik zulmün durdurulması gerektiğini düşünüyorum. Kürt halkına saygı duyulmalı ve bu halka haklarının verilmesi gerekiyor. Birbirimize biraz güvenmek artık çok önemli. Sürece dikkatli bir şekilde bakmalı ve yöntemleri gözden geçirmek gerekiyor” diye kaydetti. 
 
‘Seçim sonrası demokrasi sürecinin başlatılması önemli olacaktır’
 
Türkiye’nin barış konusunda istekli olması gerektiğini kaydeden Lena,  son olarak şunları dile getirdi: “Tanıştığımız her bir Kürt birey, genel olarak Kürt halkı barış talebinin altını defalarca çizdi. Bunu anlıyorum fakat sorun şu ki, Erdoğan rejimi bunu gerçekten istiyor mu? Bilemiyoruz. Ama önemli olduğunu düşünüyorum ve umarım Türkiye için bir rejim değişikliği olur ve ardından barış sürecini başlatmak için ortak bir çalışma başlar. Adım adım bu işletilebilir. Söylemek istediğim bir diğer şey var ki, İsveç'te siyasetçiler Türkiye'nin bir demokrasi ülkesi olduğundan bahsediyorlar. Türkiye'ye gelip heyet ile birlikte Amed'i ziyaret etmeden önce Türkiye'de demokrasi olmadığını zaten söylüyordum fakat bu ziyaretten sonra hiç emin olmadığım kadarıyla bundan emin oldum. Çok içten bir şekilde bu seçimlerin bir demokrasi sürecini gerçekten başlatmasını diliyorum.”