Halk ucube sisteme onay vermedi
- 09:01 19 Mayıs 2023
- Güncel
Melek Avcı
ANKARA - Feminist Yazar Berrin Sönmez, 14 Mayıs seçimlerinde halkın ucube sisteme onay vermediğini söyleyerek, kadınlar lehine demokrasinin işletilebilmesi için ikinci turda Tayyip Erdoğan’ın değişmesi gerektiğini vurguladı. Berrin, “İkinci turda oy farkının kapatılması imkansız değil” dedi.
14 Mayıs seçimlerinde demokratik bir parlamento yerine faşist ve gerici bir tablonun ortaya çıkmasıyla birlikte kadınların kazanımlarının tehlikeye girmesi de arttı. Özellikle kadın milletvekillerinden yoksun yapılaşan erkek Meclis’e giren partilerin seçim süreci boyunca yürüttüğü kadın kazanımlarını yok eden, haklara saldıran ve kadını hiçe sayan propagandasının Meclis’te hayat bulma sorunsalı önümüzde duruyor. İlk turda cumhurbaşkanlığı seçiminin ise kazananının olmaması kadınlar lehine değerlendirilmesi mümkün. Denge mekanizmasının oluşturulması için Meclis’te çoğunluğu kadın düşmanı ve ırkçı partiler ile eline alan AKP karşısında yer alan aday Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yana tutum sergilemek kadınlar için önem arz ediyor. Zira İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıran, 6284’de saldıran, Medeni Kanun değişimini teklif eden bir iktidar oluşumunun Taliban politikalarını hayata geçirmesinin önüne geçmek büyük önem teşkil ediyor. Bu potansiyel dengenin kurulması için ikinci turda kadınların seçimini iyi yapması gerekiyor.
Hem bu potansiyel dengenin kurulması hem de 14 Mayıs gecesinin kadınlara ne getirdiğini ve neler yaşandığını Feminist yazar ve Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü Berrin Sönmez ile konuştuk.
Seçim kampanyaları
Seçim atmosferine girilirken kadının içinde bulunduğu tablonun parlak bir tablo olmadığını belirten Berrin, tüm kadrolarda eşit temsili defalarca dile getirdiklerini söylemelerine rağmen sözleşmelerde de yer alan bu alınmış kararların uygulanmadığını söyledi. Berrin, “ Seçim sürecinde özellikle Cumhur İttifakı’nın Yeniden Refah ile yaptığı protokolde yer alan ifadeler kadınların nesneleştirilmesinden ibaretti. Kadın eşitlik mücadelesi adına yapılan her şeyin tersine çevrilmesini isteyen bir protokol vardı. Kadına yönelik şiddetle mücadeleden tutun Medeni Kanun’a varıncaya kadar pek çok konuda ‘aile’ koduyla kullandıkları erkek egemenliğini tesis etmek için erkek egemenliğine zarar veren yasal hükümlerin ayıklanması üzerinde anlaştılar. HÜDA PAR deseniz yalnız kalan kadınları sahiplenmekten bahsediyordu ve kız çocuklarının okullaşmasından tutun da evlilik yaşına varıncaya kadar her şeyde kadın aleyhine düzenleme yapılmasını ön gören seçim beyannamesiyle girdi. Seçim kampanyalarında kadınların hayatı, hakları pazarlık konusu edildi ve propaganda da LGBTI+ varoluşu ayrımcılıktan çok öteye giden ifadelerle düşmanlaştırma ve hedef gösterme halini aldı. Cumhurbaşkanı adayı olan Erdoğan da bunu söyledi, İçişleri Bakanı olup da milletvekili adaylığını aynı anda yürüten Soylu’da bunu söyledi” diye konuştu.
‘Ortadoğu’dan gelmiş insanlar seçmen hakkı kazandı’
Kamu kaynaklarının ve bakanların aday yapılarak kamu otoritesinin propaganda ve baskı için seçim kampanyasına akıtıldığını belirten Berrin, demokratik bir seçim sürecinin yaşanmadığını söyledi. Seçimde iktidarın kendi sistem sınırlarını dahi aştığını ve kural tanımamakta sınır tanımadıklarını belirten Berrin, “Sorun seçmen listelerinin güvenliğiyle başladı. Seçmen listelerinin oluşturulması aşamasında çeşitli düzenlemelerin yapıldığını, parayla satılan vatandaşlıklarla Türkiye’yi tanımayan, halkın yüzünün Batıya dönük olmasını hiç önemsemeyen ya da bunu tersine çevirmek isteyen, Türkiye halklarının demokrasiye olan özlemini hiç önemsemeyen ve hatta demokrasiyi kötü bir şey olarak tanımlayan Ortadoğu ülkelerinden gelmiş pek çok insan da seçmen hakkı kazandı. Göçmenlerin varlığına itiraz değil bu, demografik yapıda yapılan bu değişiklik toplumun siyasal eğilimlerini değiştirmeye yönelik bir değişimdi. İtiraz buna. 1876’dan beri olan bir parlamento, seçime ve parlamentoya verilen önem önce bir ucube sistemle yürütmenin aşrı yetkilendirilmesiyle parlamentonun demokratik denetleme mekanizmasının işlevini yitirmesine yol açmıştı, sonra bu üç beş kuruşa satılan vatandaşlıklarla seçmen listeleri oluşturuldu” sözlerini kullandı.
‘Baskı, hile, yolsuzluk eksenine rağmen kazanamayan iktidar gerçeği’
Seçmen listeleri dışında da birçok yolsuzluğun, hilenin ve birleştirme tutanaklarında ciddi sorunların olduğunu belirten Berrin, oy torbası ile kaybolan sandık başkanlarını dahi görüldüğünü hatırlatarak, “Bu kadar güvensiz, yasal olarak demokratik olmayan seçim sürecinde hukukun tümüyle çiğnendiğini gördük. Tümüyle çiğnen hukuk bile yetmedi hilelere başvuruldu. Muharrem Erkek 7 bin 94 sandıkta tutulan ıslak imzalı tutanaklarla birleştirme aşamasında farklılıklar olduğunu söyledi. 7 bin 94 sandıkta tutmaması muazzam bir şey, seçim güvenliğini etkileyen bir durum. İktidar manipülasyonu dibine kadar kullandı, sahte videoları miting meydanlarında halka gösterdi. Böyle bir tabloda cumhurbaşkanı olan cumhurbaşkanı adayı bile sahte videoları kullandığı bir hile ortamında yine de kazanamadı. Bu seçimde halk ucube sisteme onay vermedi. 2017 referandumu da düşük bir oyla kabul edilmişti, 5 yıldır uygulanıyordu ve bu 5 yılda çok çok büyük yanlışlara imza attı bu sistem. Bütün bunlar görüldü ve tüm kamu otoritesine, kaynaklarına ve iktidarın karalama kampanyalarına rağmen bu sistemin referandumu anlamına gelebilecek bir şekilde cumhurbaşkanı sistemine halk onay vermedi. Bu çok net. İkinci turda oy farkının kapatılması imkansız değil” diye belirtti.
‘Kılıçdaroğlu’nu seçerek demokrasiyi fiili olarak yaşatabiliriz’
Sinan Oğan’ın seçmenini AKP’den ve radikallikten yorulmuş küskünler olarak değerlendirmenin mümkün olduğunu söyleyen Berrin, bu seçmenin demokrasiden, laiklikten, hukuktan yana tavır almaya yönlendirilmesi gerektiğini kaydetti. Berrin, “İkinci turda Kılıçdaroğlu’na oy verilmesinin gerekliliğini biliyoruz. Parlamento Cumhur İttifakı lehine sonuçlansa da cumhurbaşkanının tekrar Erdoğan olması Türkiye için geri dönülmesi çok zor bir geleceğe doğru bizi sürükler ama Meclis aritmetiği böyle olsa bile cumhurbaşkanı olarak Kılıçdaroğlu seçilirse demokrasinin genel kuralı olan ve kuvvetler ayrılığının temelinde yatan denge denetleme mekanizması haline dönüşebilir. Cumhurbaşkanın yetkilerini Meclis denetler, Meclis yetkilerini cumhurbaşkanı denetler ve bu şekilde demokrasiyi fiili olarak yaşanabilir kılma ihtimalimiz var. Bu ihtimalin peşine düşmek gerekiyor. Sinan Oğan’a oy veren seçmen kızgınlıklarını iyi bir yere kanalize etmeli ve onların bu ülkenin, kadınların ve kuruluş temel felsefesine de uygun olarak laiklik lehinde hareket etmelerini sağlamak gerekiyor. Sinan Oğan’ın seçmenlerinin Kılıçdaroğlu’na oy vermesi ve tüm bunları durdurma ihtimaline güç vermeleri gerekiyor” dedi.
‘Kadınların siyaseti etkileme potansiyeli listelere yansıtılmadı’
Kadınlar olarak siyaseti yönlendirici güç olmak için yıllardır kitlesel mücadele verdiklerini dile getiren Berrin şöyle devam etti: “Millet İttfakı’nın oluşmasından tutalım, bu ittifak ile HDP arasında demokratik tutumda benzerlik gibi bazı tavır alışların gerçekleşmesine kadar kadınlar olarak etkili olduk. 2020’den itibaren çok net parlamentonun güçlenmesi için çalıştık, biz bunları söyledikten 1 yıl sonra Millet İttifakı oluştu. Diğer taraftan en son kadınların kılık kıyafetine karışan anayasa değişiklik teklifini durduran biz kadınlar olduk. Bu alanda 2020’den bu yana parlamento ve siyasi partileri yönlendirme, onları kadın hakları konusunda bilgilendirme konusunda EŞİK çok çok emek verdi. Bizler yaptığımız tüm görüşmelerle son anda gelen bu anayasa teklifini durdurduk. Tüm partilerin ikinci tur görüşmesini kabul etmemesiyle komisyondan geçmiş olan o tasarıyı AKP, Genel Kurul’a indiremedi. Burada tevazuyu bir yana bırakıp kesinlikle kadınların başarısı olduğunu ve EŞİK’in büyük rol aldığını söylemek gerek. Türkiye siyaseti ve toplumu üzerinde bu kadar büyük bir güce sahibiz. Yüz yıllardır süren, Türkiye’de on yıllardır süren kadın eşitlik mücadelesi deneyimi sonucu ulaştığımız bu etkileme potansiyeli ne yazık ki siyasi partilerin hiçbiri tarafından tam olarak seçim listelerine yansıtılmadı.
Eşbaşkanlık sisteminin eşit temsiliyetteki rolü ortaya çıktı
Sadece HDP geleneğini tekrar eden Yeşil Sol Parti’yi ayırmamız gerekiyor, TİP’de öyle. Aday listelerinde kadınlara eşitliğe çok yakın oranda yer veren partilerdi bunlar, ama bir fark var; TİP, yüzde 49 oranında kadınlara yer vermişti, fakat seçilebilir sıralara baktığımızda bu çok düşüyordu. Yeşil Sol Parti ise kadınların seçilebilir yerlerden dengeli olarak yerleştirildiğini gördük. Nitekim seçim sonucunda da kadın vekil oranı en yüksek, eşitliğe en yakın parti olarak parlamentoda karşımıza çıktı. Bunu nasıl başardılar, HDP nasıl başarmıştı; Eşbaşkanlık sistemiyle. Çünkü karar mekanizmalarında kadınlar olmuyor ya da çok az oluyor. Karar vericiler arasında kadın oranı yüzde 1 civarında, böyle bir tabloda kadın eşitliği yönünde bir karar çıkması mümkün değil. Masadan çıkacak kararı etkileyebilecek güce ulaşmaları için oralarda kadınların daha fazla sayıda olması gerekiyor. Eşbaşkanlık ilkesi, parti en üst yönetiminden en alt kademelerine kadar tüm parti teşkilatında uygulanıyor. Pekin Eylem Planı’na en uygun olan şey bu, uluslararası ve ulusal düzeyde alınmış kararları uygulayan tek parti diyebiliriz. Bunları uyguladığı ve uygulama mekanizmasında eşbaşkanlığı kullandığı için Yeşil Sol Parti’nin Meclis’te kadın sayısını arttırdığını görüyoruz.
Kadın kazanımları için tek yol tüm kadın milletvekillerinin ortak çalışmasıdır
Bir de şu açından bakmak lazım kadın eşitlik bilincine sahip kadınların varlığı; evet AKP listelerinden giren kadın vekil sayısı daha fazla görünüyor ama kadın eşitlik bilincine sahip olanların da çok olmasına rağmen Türkiye’deki kadın hareketine eklemlenecek ve eşitlik mücadelesini el ele yürütecek iradeyi gösterecek kadınlar mı buna bakacağız. Radikal dincilerin çok olduğu, ırkçılık düzeyine ulaşmış aşırı milliyetçiliğin yükseldiği bir Meclis’te kadın aleyhine çok fazla karar çıkacak, kadın kazanımları elimizden alındığı gibi kadın aleyhine yeni düzenlemelerin de yapılacağı bir Meclis’le karşı karşıyayken AKP içindeki kadınların bu konuda kesinlikle kadın eşitlik bilinci mücadelesini tüm ideolojik parti aidiyetlerinin, kimlik ve kültürel ideolojilerinin önüne koymalıdır. Kadın oldukları bilinciyle eşitlik mücadelesine destek vermeleri gerekiyor. Bu Meclis’te tüm siyasi partilerin olduğu ortak bir kadın grubu kurarak ve buradan çıkan kararları partilerine kabul ettirmeye çalışsalar olumsuz gidişleri durdurmak mümkün olur. Tek yol bu. Bu kötü gidişi durdurabilecek, hasarı en aza indirebilecek tek yöntem Meclis’te kadınların ortak çalışmasıdır.”