Geliyoruz, çünkü direniyoruz!

  • 09:04 30 Nisan 2023
  • Kadının Kaleminden
 
“En temel ve can alıcı sorunlarının çözümü parlamentoda güçlü bir temsiliyet ve akabinde karar ve söz sahibi olmayı gerektiriyor.  Tüm bunlar için Yeşil Sol Parti’ye. Bu faşist düzenin yıkılması için parlamentoda güçlü bir temsiliyet, bunun için Yeşil Sol Parti diyoruz. Disa em diyoruz ve geliyoruz.”
 
Suzan Vejan Tatlı
 
Seçimlere sayılı günler kalmışken, ülke tarihinin belki de en kritik seçimleri olacak bu seçimler.  Yıllardır çok ağır siyasi, ekonomik, toplumsal krizlerin yaşandığı böylesi kaotik bir süreçte yapılacak bu seçimlerin halklar açısından ne kadar hayati önemde olduğunu biliyoruz. Başta Kürt halkı olmak üzere, tüm Türkiye halklarının, toplumsal tüm dinamiklerin;  kadınların, çocukların, gençlerin yirmi yıllık AKP iktidarının karanlığından kurtulma seçimleri olacak, olmalı bu seçimler.
 
Özellikle biz Kürtler, aksi durumun siyasi, politik ve toplumsal sonuçlarının vahametinin bilincinde olarak bu seçim çalışmalarını yürüteceğiz. Çünkü her iktidarın karanlığı her zaman, her dönem biz Kürtler için çok daha zifiri çok daha fazla can yakıcı oldu, bu yüzden bizler açısından çok daha kritik bir eşiktir de aslında bu seçimler.
 
Çok keskin bir virajdan geçiyoruz, halk ya saray rejiminin ülkeyi soktuğu bu dehşetengiz durumdan çıkma cesaretini gösterip bu ceberut iktidarı yerle bir ederek bu virajı sağlam bir şekilde alacak ya da bu karabasanın uçuruma sürüklediği ülke, topyekun uçurumdan yuvarlanarak bu karanlıkta yaşamaya mahkum edecek kendini.
 
Tekçi yönetim anlayışı 
 
AKP iktidarının tekçi, dinci, milliyetçi, cinsiyetçi, totaliter yönetim anlayışı tüm toplumsal kesimleri nefes alamaz bir hale getirmiş olmakla beraber, toplum her geçen gün derinleşen ekonomik krizle yoksullaştırıldıkça yoksullaştırılmış,  öyle ki halk artık açlık sınırında yaşamaya mahkum edilecek duruma getirilmiş. 
 
Politika üretmesi gereken tüm toplumsal mekanizmalar, tüm kurumsal yapılar tek adam rejiminin totaliter yönetim anlayışıyla işlevsiz kılınmış durumda. İktidar ve yandaşlarının yaptıkları yolsuzluklarla, hortumlamalarla, ülke iflasın eşiğine getirilmiş, yoksul olan halk daha da yoksullaştırılmış. Enflasyon almış başını gitmiş, ülke ekonomisi tepe taklak edilmiş, insanlar açlıkla yüz yüze bırakılmış durumda. 
 
Çığ gibi büyüyen toplumsal sorunlarla boğuşamaz duruma getirilen halk, bu iktidarın baskı ve zulmüyle inim inim inlemekte artık, adeta toplumsal bir bunalım hali yaşanmakta.
 
Toplum üzerindeki bu iktidarcı, baskıcı, despot güç toplumsal muhalefeti felce uğratma girişimlerini, cılız bir muhalif sese dahi tahammül etmeyecek şekilde, Kürtlere saldırı üzerinden tüm diğer kesimlere bir nevi gözdağı vererek de aslında, her an her dakika diri tutarak, tüm toplumsal kesimler üzerinde ne şimdi ne de geleceğe dair hiç bir inancı, amacı, beklentisi, umudu olmayan kitle yığınları yaratmaktan geri durmadı durmuyor. 
 
Çünkü amaçsız, beklentisiz, umutsuz, çaresiz bir kitle kolay yönlendirilir, boyun eğen köle bir toplum, tüm diktatörlerin iktidarlarını sağlamlaştırmanın yolu oldu tarih boyunca.
 
Ekonomik kriz
 
Demokratik hak ve özgürlüklerin yok denecek kadar kısıtlandığı, anayasal hukuk düzeninin ayaklar altına alınarak yerle yeksan edildiği, toplumsal barış ve huzur ortamının yaratılmasının militarist politikalarla sürekli engellendiği, ekonomik krizin her geçen gün daha da derinleştirilerek insanların yoksullaştırıldığı bu iklim bana George Orwell’ın 1984 isimli kitabını hatırlattı. 
 
Kitap distopik bir kitap okuyanlar bilir;  geleceğe ilişkin bir kabus senaryosudur aslında. Tüm bireysel özgürlüklerin yok edildiği, zihnin dahi kontrol altına alındığı, insanların makineleştirilmiş kitle yığınlarına dönüştürüldüğü totaliter bir yaşam şeklinin yaratıldığı bir düzenin kurgusudur. AKP- MHP faşist bloğunun yarattığı bugünkü 2023 Türkiye’si;  George Orwell’ın muazzam bir hayal gücüyle kurguladığı ütopik kitabın gerçeğe dönüşmüş hali gibidir adeta. 
 
Ancak şu da tarihsel bir gerçekliktir ki, tarihin en barbar diktatörlerinin dahi zor ve baskı aygıtlarını kullanarak yarattığı korku imparatorluğu sürekli olmamıştır hiçbir zaman. Korku, nefret, şiddet, zor ve baskı çok büyük yıkımlar yaratsa da, hiç bir zaman galip gelmemiştir. 
 
Ancak faşizme, diktatörlüğe, tahakkümcü anlayışa karşı direniş hatları her zaman, her dönem büyüyerek örülmüş bugünlere akmıştır. Bu direniş hattı bugün Kürt özgürlük mücadelesiyle sürekliliğini devam ettiriyor ve direniş yöntemleriyle kendini tüm hızıyla yeniliyor.
 
 Bu faşist ittifakın toplumdan bireye, ekolojiden, sanata, toplumsal düzlemdeki hemen her alanda, tüm kurumsal dinamikler üzerinde, Kürt kimliği başta olmak üzere diğer tüm toplumsal kimlikler üzerinde yürüttüğü eşitsizlik, hukuksuzluk, sömürü politikası kendini devlet katında kurumsallaşmaya evirmek istiyor. Esasında kurumsallaştırmak istediği şey faşizmdir. Toplum politik açıdan sindirilip, sönümlendikçe toplumsal direniş kanalları tıkanır. İşte ideolojik kölelik de böyle böyle inşa edilir. 
 
Ancak ülkedeki tüm bu karamsar tabloya rağmen "İster bireysel, ister toplumsal boyutlarda olsun, tahakkümcülük hüküm sürdükçe, özgürlük ihtiyacı ve mücadelesi de devam edecektir." 
 
Onurlu bir yaşam iddiası 
 
Nitekim onlarca yıldır süren Kürt özgürlük mücadelesinin muazzam bir direniş pratiği ve gerçekliği var karşımızda. Yalnız bir sınıfın ya da salt bir kimliğin, etnik kökenin hak ve özgürlük mücadelesi verilmiyor. Bu mücadele böylesi dar bir perspektifi aşan bir direniş sahası. Ezilen tüm kesimlerin, kimliklerin, halkların, kendilerini bulduğu yer aldığı özgürlük mücadelesi, hak savunuculuğudur. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir paradigmayla, özgür ve onurlu bir yaşamı inşa etmek gibi büyük bir iddianın sahibi. 
 
Bu direnişin tarihselliği, sürekliliği ve güçlü iradi duruşu işte bu gerçeklikten besleniyor, büyüyor ve ilham oluyor.
 
Türkiye en temel ve köklü sorunu olan Kürt sorununa inkar ve imha konseptiyle yaklaştığı müddetçe, toplumsal sorunlar daha da derinleşecek, katmerleşerek büyüyecek. Ülkenin içinde bulunduğu mevcut durum da bu realiteyi doğrular niteliktedir. İktidara gelen her partinin Kürt sorununa yaklaşımı güvenlikçi politikalarla şiddeti sürekli tırmandırmaktan öteye gitmedi.
 
Onurlu bir davanın sahibiyiz 
 
Kürtler onlarca yıldır süren bir direnişin içindeler. Fiziki soykırımlardan, siyasi soykırım operasyonlarına, faili meçhul cinayetlerden, işkencelere, gözaltılar, tutuklanmalara,  hukuksuzluğun, adaletsizliğin, eşitsizliğin âlâsını yaşadılar ama bir gram geri atmadılar. Bir gram şaşmadılar yoldan. Çünkü haklı ve onurlu bir davanın sahibiyiz. Bu halk size boyun eğmedi ve eğmeyecek de.
 
Yüz yıldır gelen her iktidar bu halka karşı devletin tüm şiddet unsurlarını kullanmakta birbirleriyle yarıştı adeta, tankıyla topuyla ne varsa elinizde saldırdığınız bu halka, ölümün dahi her türü, işkencenin her yöntemi, kadın, erkek, çoluk çocuk yaşlı demeden yaşatıldı. Katlettikleri ölülerimize mezarda bile rahat vermeyecek düzeyde bir barbarlık…
 
 Varlığını öldürüle öldürüle kabul ettiren bu irade yenilir mi sanıyorsunuz?
 
Siz katliamlardan geçirdiniz ama bu iradenin kesintisiz direnişi her geleninizi teker teker tarihin çöplüğüne gömdü. Kürt sorununu çözmeme gafleti içine giren her iktidar çözüldü, eridi, bitti. Biz milyonlardan taştık ve buradayız ama çünkü direniyoruz. Çünkü direniş bu halkın yaşama koşulu, varlık gerekçesidir.
 
Diz çökmeyeceğiz
 
Biz diz çökmeyenlerin torunlarıyız. Diz çökmedik, diz çökmeyeceğiz. Çünkü biz halkız ve haklıyız. Sayıları on milyonları aşan bir halkın en temel, en insani haklarını talep ediyoruz. Evrensel kimlik haklarımızı talep ediyoruz. Sayıları milyonlar olan bu halkın kendi kaderini tayin etme hakkı vardır. 
 
Çok boyutlu krizlerin yaşandığı bu sürecin yarattığı bu büyük enkaz, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi durumunda kaldırılabilir. Diyalog ve çözüm zemininde barışçıl yöntemlerle çözülen Kürt sorunu, ekonomiden siyasete diğer tüm toplumsal sorunların da çözümünde büyük bir düğümün çözülmesi demektir. Aksi durumda ülke koca bir enkazın altında kalacak. Bu yüzden şimdi millet ve cumhur ittifakına karşı üçüncü yol siyaseti ile Emek ve Özgürlük İttifakı'nı güçlendirme zamanıdır. 
 
Yeşil Sol Parti’ye güç katma zamanı 
 
Şimdi Yeşil Sol Parti’ye güç katma zamanıdır. Kürt sorununun demokratik çözümü, toplumsal bir barış, özgür ve onurlu bir yaşam, demokratik ve eşitlikçi bir toplumsal düzen için Yeşil Sol Parti. Tüm ezilen, ötekileştirilen, yok sayılan kimlikler ve etnik kesimlerin güçlü sesi olmak için Yeşil Sol Parti… Eşit yurttaşlık temelinde eşitlikçi, adaletli, hukuki demokratik bir anayasa için Yeşil Sol Parti’ye… 
 
Bütçenin savaşa silaha değil, eğitime, bilime, sağlığa, doğaya, halka yatırımı için Yeşil Sol Parti’ye. Kadına ve çocuklara karşı tacize, tecavüze ve şiddetin her türüne karşı yine kadın katliamlarına karşı güçlü bir muhalefet için, bunun hukuki ve anayasal ayaklarının güçlendirilmesi için Yeşil Sol Parti’ye...
 
İfade özgürlüğü, siyasi tutsakların adil yargılanması, hasta siyasi tutsakların tahliye edilmesi gibi daha da sayabileceğimiz, ülkenin en temel ve can alıcı sorunlarının çözümü parlamentoda güçlü bir temsiliyet ve akabinde karar ve söz sahibi olmayı gerektiriyor tüm bunlar için Yeşil Sol Parti’ye. Bu faşist düzenin yıkılması için parlamentoda güçlü bir temsiliyet, bunun için Yeşil Sol Parti diyoruz. Disa em diyoruz ve geliyoruz.