Deprem bölgelerinde kadınlar bedenlerine yabancılaşmaya başladı
- 09:11 25 Nisan 2023
- Güncel
Dilan Babat
HATAY - Depremin ilk gününden beri Hatay’da sağlık hizmetleri veren HDK Sağlık Meclisi üyesi Leyla Kalın gözlemlerini anlatarak, “Bir travma süreci var. Kadınların geçmişten bu yana kendi bedenlerine yabancılaşması bu süreçte daha fazla derinleşti” dedi.
Mereş merkezli meydana gelen iki büyük depremin üzerinden iki ayı aşkın bir süre geçti. 6 Şubat’ta meydana gelen depremler 11 kenti etkilemişti. Aradan geçen bu süreye rağmen depremzedelerin barınma başta olmak üzere sağlık, eğitim, temiz suya erişim gibi temel ihtiyaçlarına yönelik sorunları hala devam ediyor. Bu süreçlerin en çok yara alanı ise kadınlar oldu. Toplumsal alanda maruz kaldıkları eşitsizliğe bir de depremin yarattığı yıkımın sorumluluğu da yüklenen kadınlar, bu süreçte şiddete daha açık hale geldi.
Depremin ilk gününden bu yana Hatay’da sağlık hizmeti veren Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Sağlık Meclisi üyesi Leyla Kalın, yaptıkları saha çalışmalarına dair ajansımıza bilgi verdi.
Ağır hasarlı binalardaki tuvaletler kullanılıyor
Saha çalışmalarında kadın buluşmaları gerçekleştirdiklerini dile getiren Leyla, bu buluşmaların yanı sıra genel sağlık buluşmaları da yaptıklarını aktardı. Leyla, “Kadın buluşmalarında önümüze aldığımız belirli konular var. Kadınların kendilerine ait oluşturdukları alanlar var mı? Kendilerine bir saat dahi olsa zaman ayırabiliyorlar mı? Bunun dışında kadınlar jinekolojik bazı durumlar yaşayabiliyorlar. Bunların içerisinde mantar, vajinal sorun oluyordu ve bunların sorgulamasını yapıyoruz. Bunu sorgulamamızın, özen göstermemizin sebebi şu oluyordu; bu sorunlar duş alamama problemini açığa çıkarıyordu. Büyük bir çoğunluğunda karın ağrısı gözlemleniyor. Bunun nedeni ise kadınların büyük bir çoğunluğunun tuvaletlerini hala ağır hasarlı binalarda yapması. Büyük bir çoğunluğu sahra tipi tuvaletler kullanıyor” sözleri ile kadınların yaşadığı sağlık sorunlarına işaret etti.
Kadınlardan ‘tekli’ görüşmeler için geri dönüşler
Evlerdeki kadın emeğinin çadır alanlarında da olduğuna dikkat çeken Leyla, yaşlı bakımdan, çocuk bakımına kadar birçok işin kadınların omzuna yüklendiğini kaydetti. Leyla, “Bunları konuşurken, kadınlara dönük şiddeti konuştuğumuzda soru cevap şeklinde çok zor ilerliyor. Bunu açıklamak çok güç oluyor. Genelde mahallede 30-40 kadınla buluştuğumuzda bir kadın bunu konuşmak istese bile yanında ya kaynanası oluyor ya görümcesi oluyor ya teyzesi oluyor. Bunları söylemekten çekinebiliyorlar. Yaptığımız toplantıların geri dönüşleri de oluyor. ‘Sizinle konuşamadık ayrıca konuşmak istiyorum’ gibi dönüşler oluyor. En azından köylerde kadınların kendilerini anlatabilecekleri durum için bir kadın arkadaşla ilişkilenmelerini sağlıyoruz. Çünkü devamlı bizim o köye gitmemiz zorlu olacaktır” diye belirtti.
Birinci basamak sağlık hizmetinde eksiklik
Deprem bölgelerinde aile planlamasına dönük hala bir planlamanın yapılmadığına vurgu yapan Leyla, şöyle devam etti: “Kadınların büyük bir çoğunluğundan ortamın uygun olmadığına dair geri dönüş alıyoruz. Ama pek çok kadının sağlık birimine yaptıkları başvurularda daha farklı şeyler de görebiliyoruz. Bunun da alınan toplantılarda kadınların üreme durumu ile ilgili de rahatça konuşamadıklarını gözlemledik. Bundan dolayı kadınlarla birebir görüşülebilecek, kadınlara tek tek gidebilecek bir sistemin kurulması gerekiyor. Ama birçok bölgede birinci basamak sağlık hizmeti olmadığı gibi bölge bazlı sağlık hizmeti var. 8 köy bir aile sağlığı merkezi ile birleştiriliyor. Bundan dolayı köylerde bulunan kadınların o aile sağlığı merkezine gitmesi ve aile planlamasını yürütmesi durumu güçleştiriyor. Takipsiz gebe ve aşısız çocuklarla karşılaşabiliyoruz. Bunun koordinasyonunu oluşturduk, irtibat halinde olduğumuz kurumlarla belirlediğimiz kişilerin takibini yapmasını istiyoruz.”
Kadınların bedenlerine yabancılaşması
Yaşanılan sağlık hizmetindeki eksikliklere rağmen kadınlara kendi kendine yetebilme, kendi bedenine dair fikir sahibi olabilmesi için zeminler oluşturduklarını ifade eden Leyla, bazı rahatsızlıklar oluşmadan önce nasıl önlenebilir gibi konu başlıkları oluşturduklarını dile getirerek, “Bunların içinde kendi kendine meme muayenesi nasıl yapabilir de var. Bunu konuştuğumuzda kadınlar, uzun süredir meme muayenesi yapmadıklarını, unuttuklarını ifade ettiler. Bir travma süreci var. Bu travma sürecinde kadınlar çadırların içerisinde yaşamaya başlarken kendi bedenlerine yabancılaşmaya başladılar. Kadınların geçmişten bu yana kendi bedenlerine yabancılaşması bu süreçte daha fazla derinleşti. Meme muayenesinin anlatmamızla birlikte hem erken tanı zemini oluşturabiliyoruz hem de kadının bedeniyle temas etmesiyle beraber kendi bedenine yabancılaşmamasına da çalışıyoruz” diye ekledi.
Çocuklarda kıl kurdunda artış
Çocuklarda da hastalanma potansiyelinin yüksek olduğunu gözlemlediklerini, bulaşıcı hastalıkların da arttığının altını çizen Leyla, “Deprem sürecinde bazı aileler KYK yurtlarına yerleştirildi, bazıları otellere yerleştirildi. Oralarda ortak kıyafet yıkama süreci vardı ve bazı köylerde kıl kurduna dönük geri dönüşler alındı. Görüşmeler alırken bunun bilgisini vermeye çalışıyoruz. Nasıl bulaşabileceğini, nasıl önlenebileceğini tartışmaya çalışıyoruz. Suların çok fazla kirli olduğunun farkındayız. Yaz süreci geliyor ve bazen çocukların gözetilerek bu sürecin götürülmesi zor oluyor. Dolayısıyla bu süreçte diğer hastalıklar başlıyor. Yine yaşam alanlarının toplanması da kadınların sorunu oluyor. Çevredeki sinek sorunu dahi kadınların sorunu oluyor. Buna dair neler yapabiliriz diye tartışmalar yürütüyoruz. Sineklerin çıkış alanı ya da üreme alanı nasıl olur onu anlatıyoruz ve çöp alanlarını iki köyde belirledik” ifadeleri ile çalışmalarını anlattı.
‘İş yükünün ortaklaştırılması gerekiyor’
Kadınların artan ev içi yükü ve bakım emeğine karşı köyler içerisinde kadınlar tarafından komünal bir yaşamın kurulduğunu söyleyen Leyla, şunları söyledi: “İsmine komün demeseler de kadınlar arasında bir ortak yaşam kurulmuş durumda. Ama yine sadece kadınlar arasında ortaklaşma söz konusu. Bunun çözümünün iş yükünün paylaşılması gerektiğinin farkındayız. Bu iş yükü paylaşılırken de erkeğin dahil olabilmesi gerekiyor. Bunun da en temelde kadının güçlendirilmesi, bu iş yükünün sadece kendisine ait olmadığını net bir şekilde ifade edebilmesi gerekiyor. Karşılaştığımız zor konulardan bize söylenilenler; ‘Biz 30 kadın bir araya gelince sonraki hafta 30 kadın daha ekleniyor ve erkekler bunun da farkındalar’ demişlerdi. Evet, zor bir süreç ama aşılmayacak bir süreç değil. Bunun çözümü de ortaklaşmanın tüm bireyler tarafından yapılmasından geçiyor. Tüm bireyler kendi aralarında ortaklaştığı noktada bu bakım yükü cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan kadına yüklenme hali de ortadan kaldırılmış olacaktır.”