108 yıldır yüzleşilmeyen Ermeni Soykırımı: Adalet istiyoruz!

  • 09:10 24 Nisan 2023
  • Güncel
Marta Sömek
 
İSTANBUL - Tarih 24 Nisan 1915’i gösterdiğinde, 1 buçuk milyon Ermeni soykırıma uğratılarak katledildi. Yüzleşme çağrılarının sürdüğü soykırımın 109'uncu yılına girerken Ermeni aktivist Ani Kalk, “Biz Ermeniler merhamet değil adalet istiyoruz. Bazı yaralar asla kapanmaz…” sözleriyle seslendi.
 
Her yıl 24 Nisan'da, katledilen 1 buçuk Ermeni’nin anıldığı 1915 Ermeni Soykırımı'nda yaşananlar halen hafızalardaki tazeliğini koruyor. 109'uncu yılına girilecek olan Ermeni Soykırımı'nda yaşananları hatırlıyoruz. 
 
Tarih boyunca nefret söylemleri, ırkçı saldırılar, tehditler, zorunlu göçler, hedef göstermeler ve katliamlara maruz bırakılan Ermeniler, “Türkleştirme” ve “Müslümanlaştırma” politikaları ile daima hayatta kalma mücadelesi vermek zorunda kaldı. 1915 yılına dek süren bu politikalar, bu tarihten itibaren katmerlenerek soykırıma dönüştü.
 
1915 ve tutuklamalar
 
Takvimler 24 Nisan 1915’i gösterdiğinde ise Osmanlı yetkilileri, İstanbul’daki olacaklardan habersiz Ermenileri toplu halde tutuklamaya ve sürgün etmeye başladı. Tutuklananlar çoğunlukla entelektüel, toplum lideri ve siyasi eylemcilerden oluşuyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin örgütü Teşkilat-ı Mahsusa tarafından 224 Ermeni aydın, Ayaş ve Çankırı’daki toplama kamplarına götürüldü. Ardından da tüm Ermeni halkı sürgün edilerek katledildi. Sürgün listesinde sadece iki aydın kadın Mari Beyleryan ile Zabel Yesayan yer aldı. Zabel, 224 Ermeni aydın gibi tutuklanarak katledileceğini bildiği için bir hastanede saklanmayı başararak soykırımdan kurtulabildi.
 
1 buçuk milyon Ermeni’nin katledildiği Meds Yeğern
 
Soykırımda yüz binlerce Ermeni zorunlu göçe maruz bırakıldı, 1 buçuk milyon Ermeni de sistematik bir şekilde katledildi. Zorunlu göç, tecavüz, “Müslümanlaştırma”, zorla alıkoyma ve tahakküm dayatılan Ermenilerle beraber Süryani (Asuri-Arami-Keldani), Pontos ve Yahudi halkı da 1915 Soykırımı'nda katledilerek “yok edildi”, benzer saldırılara maruz bırakıldı. 1915 yılı, Hıristiyan halklar için adeta “yok etme” üzerine planlanıp hayata geçirilen bir dizi soykırımla sürdü. Ermeni halkı yaşadıkları bu soykırımı, “Meds Yeğern (Büyük Suç)” diye tanımlıyor.
 
Kadın mücadelesi ve soykırım ile dolu yaşamı: Mari Beyleryan
 
Sürgün listesinde ismi yer alan Mari Beyleryan, 1877 yılında İstanbul’un Ermeni nüfusunun yoğun olduğu sahil semtlerinden Beşiktaş’ta doğdu. Yaşamı boyunca başta Ermeniler olmak üzere tüm kadınların sesi olmak için mücadele yürüten gazeteci, yazar, şair, öğretmen, hak savunucusu ve sosyalist aktivist Mari, 1915 Ermeni Soykırımı’nda katledilen 1 buçuk milyon Ermeni’den biri oldu. Sürgün ve kız kardeşlik dayanışması ile dolu yaşamı mücadele ile geçen Mari, tüm hayatını din, dil ve ırk ayrımı yapmadan kadınlar için mücadele ederek geçirdi. Hınçak Partisi tarafından 15 Temmuz 1890 tarihinde Aldülhamit’e karşı düzenlenen ilk büyük ve aynı zamanda Osmanlı’da düzenlenen ilk “gayrimüslim” yürüyüşünü muhabir olarak takip eden Mari, 1895 yılında Anadolu Ermenileri’nin maruz kaldığı baskı ve zulümleri batıya duyurmak amaçlı düzenlenen Babı Ali gösterisinin de örgütleyicilerinden oldu. Mari, paylaşma azmi, farklılığı ve ilericiliği ile kız kardeşlik adına kurduğu hayallerden vazgeçmemesiyle bugün hala dünyanın her yerinden kadınların mücadelesinde yaşamaya devam ediyor.
 
Soykırımdan kurtulan tek kadın: Zabel Yesayan
 
4 Şubat 1878 gecesi Zabel Hovhannesyan ismi ile Üsküdar'da bulunan iki katlı ahşap bir evde doğan Zabel Yesayan, üniversiteye giden ilk Ermeni kadınlardan biri oldu. Çeşitli edebiyat eleştirileri ile yazı dizileri yazan ve kadın köşesi hazırlayan Ermeni şair ve yazar Zabel, 1909 yılının Nisan ayında 20 binden fazla Ermeni’nin katledildiği Adana Katliamı’nın ardından yaşananları yakından incelemek üzere Adana’ya giden siyasetçi ve aydınların arasında yer aldı. Sürgün listesinde sadece iki aydın kadın Mari Beyleryan ile birlikte ismi yer alan Zabel, 224 Ermeni aydın gibi tutuklanarak katledileceğini bildiği için bir hastanede saklanmayı başardı. Kendisini önce bir Türk, daha sonra da Rum bir dantel emekçisi olarak tanıtan Zabel, Bulgaristan’a göç etmek zorunda kaldı. Soykırımda katledilmekten kurtulmayı başaran Zabel, yaşadığı travmayı dahi atlatamadan 1918 yılının sonuna dek Ortadoğu'daki mülteci ve kimsesi olmayan çocuklar için çalışmalar yürüttü ve bu süreçte Ermeni halkına dönük gerçekleştirilen soykırımlar, katliamlar ve saldırıları konu alan romanlarını yazdı. Zabel’in bu dönemdeki yazıları, 1915 Ermeni Soykırımı’na ilişkin ilk tanıklıklarını içeriyordu.
 
‘Zorbalığa karşı savaşabilseydim ve bu uğurda ölseydim…’
 
“Keşke zorbalığa ve adaletsizliğe karşı savaşabilseydim ve bu uğurda ölseydim” diyen Zabel makalelerinde, romanlarında ve hikayelerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini savunurken barış, kadın hakları, çocuklar ve mülteciler için daima mücadele etti. Katledilme, soykırım, sürgün ve travmalara rağmen mücadele etmekten ve üretmekten bir kez olsun vazgeçmeyen Zabel, yıllar boyunca çok sayıda çalışma üretti. Edebiyatı etkili bir güç olarak görerek Ermenileri bir araya getirmenin tek yolunun edebiyat olduğuna inanan Zabel, kalemini asla bırakmayarak 1923 yılında Yerevan dergisinden okuyucularına, “Edebiyatı, dört bir yana dağılmış halkımızı bir arada tutacak en güçlü bağ olarak görmenin ve buna göre hareket etmenin zamanı geldi” sözleriyle seslendi. 1937’de tutuklanan ve soykırımın ardından bu sefer de Sibirya’ya sürgün edilen Zabel, burada yaşamını yitirdi.
 
Zorunlu göçten profesyonel fotoğrafçılığa: Maryam Şahinyan
 
1911’de Sivas’taki Şahinyan Konağı’nda doğan Maryam Şahinyan da, 1915 Ermeni Soykırımı ile zorunlu göçe maruz kalan Ermeni’lerden biri. Sahip oldukları her şeyi bırakarak ailesiyle beraber Samsun üzerinden İstanbul’a göç etmek zorunda kalan Maryam, 2'nci Dünya Savaşı’ndan kalma körüklü fotoğraf makinesi ve kendine has tarzıyla 60 yıl boyunca yalnızca siyah-beyaz fotoğraflar çekti. 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül 1955 pogromları, 1974 Kıbrıs Savaşı gibi birçok olaya tanıklık eden Maryam’ın fotoğrafları genelde kadın ve çocuklardan oluşuyordu. Ülkenin 60 yıllık tarihine ışık tutan ve tamamı filmlerden oluşan Maryam'ın 200 bine yakın filminden oluşan devasa arşivi, dönemin kültürü, insanı ve tarihine ışık tutuyor. Türkiye’nin ilk kadın stüdyo fotoğrafçısı olan Maryam, İstanbul Kadın Müzesi’nde adı geçen dört kadın fotoğrafçıdan da biri. Maryam, 1996 yılında sürgün edildiği İstanbul’da yaşamını yitirdi.
 
Soykırım pratiği sürüyor
 
Yüzyıllardır hala travması süren ve yaraları sarılmayan Ermeni Soykırımı birçok ülke tarafından kabul edilmiyor. Bugüne kadar çoğu Avrupalı ve Güney Amerikalı olan 29 ülke, Ermeni Soykırımı’nı “soykırım” olarak tanıdı. Son olarak da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden'ın “Ermeni Soykırımı” olarak tanıyacağı gündeme geldi. Yüz yıllardır soykırımı tanımayan Türkiye, günümüze dek süren politikalarda da aktif rol oynadı. Yıkılan, satılığa çıkarılan kiliseler, nefret saldırıları ve iktidarın her defasında kullandığı tehditkar cümleler, soykırım politikalarının hala sürdüğünü gözler önüne seriyor.
 
Bitmeyen soykırım!
 
Soykırım politikasıyla Ermeni halkının sahip olduğu tüm kültürel miraslara saldırıldı, Türkiye'den göç etmeleri için tüm ibadethaneleri, okulları ve mülkleri yok edildi. Soykırımda yalnızca insanlar katledilmedi, sahip olunan diller, okullar, kütüphaneler, kiliseler, manastırlar, mezarlıklar, mülkler ve birçok şey de yakıldı, yıkıldı, yok edildi, ahıra dönüştürüldü. Birçok Ermeni zorla “Müslümanlaştırıldı”, yıllarca baskılara maruz bırakıldı. Bugün ise hala bu politikaları çok canlı bir şekilde görmek mümkün. Son bir yılda dahi Türkiye'de yaşayan Ermeni halkına karşı çokça nefret saldırısı yaşandı, kiliseler satılığa çıkarıldı, kiliselere ırkçı yazılamalar ve saldırılar gerçekleşti.  
 
 109 yıldır dinmeyen yara…
 
Öte yandan her yıl 24 Nisan’da başta Ermenistan ve Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanında Ermeni Soykırımı anma ayini, törenleri ve etkinlikleri düzenleniyor. Ermenistan’ın başkenti Erivan'da Soykırım Anıtı’nın bulunduğu Tsitsernakaberd’de, ülkedeki tüm Ermeni’ler meşaleler eşliğinde anıta yürüyüp mum yakıyor ve soykırımda katledilenleri anıyor. Kilise çanlarının çalınarak sokak lambalarının karartıldığı Soykırım Anıtı’nın etrafına çiçekler bırakılıp katledilenler için ateş yakılıyor. Her yıl yüzleşme ve tanınma çağrısı yapılan soykırım bu yıl da aynı çağrıyla anılıyor.
 
İnkar değil adalet!
 
109’uncu yılına girecek olan soykırım için Ermeni aktivist Ani Kalk, ajansımız aracılığıyla talep ve çağrısını paylaştı. Ani, “23 Nisan 1915 gecesi özellikle Anadolu’da yasayan birçok Ermeni aydın, yazar, doktor, mebus ve masum halk evlerinden alınarak yaşadıkları topraklardan sürgün edilip bu sürgün yolunda katledildi. 109 yıl geçti, bugün ayni zihniyette olan Türkiye devleti imha ve inkar politikalarına kaldığı yerden devam ediyor. Biz Ermeniler merhamet değil adalet istiyoruz. Biz Ermeniler inkar değil itiraf istiyoruz. Biz Ermeniler mal, mülk değil özür istiyoruz. Çok mu şey istiyoruz acaba? Bazı yaralar asla kapanmaz… Devlet inkar politikalarını sürdürdüğü müddetçe bu yaralar asla kapanmayacaktır” sözleriyle seslendi.