‘İktidar gazetecileri engelleyerek gerçekleri gizlemek istiyor’

  • 14:03 9 Şubat 2023
  • Güncel
 
Marta Sömek 
 
İSTANBUL - Deprem bölgelerinde engellenen özgür basın emekçilerinin gözaltına alınmasını “İktidar basını engelleyerek insanların yaşamıyla oynuyor ve kabahatlerinin görünür olmasını engellemeye çalışıyor” yorumunu yapan emek ve meslek örgütü temsilcileri, gazetecilerin gerçekleri halka ulaştırmaktan bir kez olsun vazgeçmediğini söyledi.  
 
Mereş merkezli 6 Şubat’ta gerçekleşen ve 10 kenti etkileyen depremlerin bilançosu her geçen dakika daha da ağırlaşıyor. Binlerce enkaz olmasına rağmen neredeyse tüm kentlerde arama kurtarma çalışmaları yapılmıyor, halk kendi imkanlarıyla iş makineleri kiralayarak cenazelerini çıkarmaya ve elleriyle enkazları kazarak göçük altında olan yurttaşları kurtarmaya çalışıyor. Yine Kurdistan ve Türkiye kentlerinden yurttaşlar ilk günden beri dayanışma kampanyaları başlatarak, iktidarın yapması gereken “sorumlulukları” depremzedeler için kendi imkanlarıyla sağlamaya çalışıyor.
 
Özgür basın yılmadı!
 
Deprem bölgesinde etkin bir arama çalışması yapılmazken, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, depremden 35 saat sonra 10 kentte 3 aylık Olağanüstü Hal (OHAL) ilan etti. OHAL’in hemen ardından zorlu hava koşullarına rağmen deprem bölgelerinde yaşananları aktarabilmek için çalışan özgür basın emekçilerinin bölgelere girişlerinden çekim yapmalarına kadar tüm çalışmaları engellendi. Bu engellemelerle tatmin olmayan iktidar, gazetecileri dün gözaltına aldı ve basın kartlarına el koyuldu. Yine kimi deprem bölgelerinde ülkücü gruplar da gazetecileri engelliyor. Depremlerde yaşanan ihmaller, tedbirsizlikler ve yurttaşların yaşam hakkını gasp eden politikaların duyurulmaması için dün de Twitter’a erişim engeli getirildi. Ancak yaşanan yıkımın görülmemesi, duyulmaması için elinden gelen her şeyi yapan iktidar, özgür basını tüm engellemelerine rağmen yıldıramadı.
 
Mesleklerini yapmaya çalışan özgür basın emekçilerinin engellenerek gözaltına alınması ve havuz medyanın da gazetecilik etiğine aykırı “haber” tarzına ilişkin emek ve meslek örgütleri değerlendirmelerde bulundu. 
 
Amaç çok açık: Gerçekler gizlenmek isteniyor!
 
Depremin ikinci gününden itibaren gazetecilerin engellendiğini söyleyen Türkiye Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası (DİSK-Basın-İş) Genel Sekreteri Özge Yurttaş, “Arama kurtarma, yardım çalışmaları gibi yaşamsal işleri bile organize edemeyenlerin haber takibindeki gazetecileri engelleme çabasının amacı elbette çok açık. Bu yaşamsal hataların, eksiklerin ve elbette bundaki kabahatlerinin görünür olmasını engelleme çabası bu” dedi.
 
Gazeteciler görevlerini yapmakta ısrarlı
 
Deprem sonrası hiçbir sansür, otosansür ve beyanatın gizleyemeyeceği bir büyük gerçek olduğuna dikkat çeken Özge, “Yaşamın, yaşatmanın, kurtarmanın düzeni değil, bu kurulmuş düzen. Her şeyi ile baştan sona eksik bir süreç yönetimi var. İnsanların kurtarılamadığı, kurtarılanların sağlıklı koşullarda yaşatılamadığı bu gerçekliği gazetecileri engelleyerek gizleyebileceğini düşünüyorlar. Biz bu engellemeleri artık çok can sıkıcı ama bir yerden sonra da işe yaramayacak beyhude bir çaba olarak görüyoruz.  Çünkü Türkiye’de OHAL günlerinden beri gazeteciler her türlü kapatma, saldırı, engelleme hatta hapsedilme uygulamalarına rağmen gazetecilik yapmaktan, gerçeği halka ulaştırmaktan vazgeçmedi. Depremde de zor şartlarda ağır koşullarda görevlerini yapmaya devam etme ısrarı da bunu gösteriyor” şeklinde konuştu.
 
‘İktidar güdümündeki medya otosansür pençesinde!’
 
Hakikat için çabalamanın da haber ve gerçekle nasıl bir ilişki kurmakla alakalı olduğunu ifade eden Özge, “Maalesef Türkiye’de ana akım medya hem iktidar güdümünde hem de otosansür pençesinde. Üstelik deprem gibi trajik olaylar konusunda da ticari medya kuruluşları dün de bugün de bol reytingli içerikler üretmeye öncelik veriyor. Trajik görüntüleri acıklı fon müzikleri eşliğinde sunarak, depremden kurtulanlara biraz da ısrarla mikrofon tutup kamera yönelterek, ‘mucize kurtuluş’ haberleri ile depremin gerçeklerinden çok onun etkisini hızla tüketilebilir, duygulara hitabeden, çok izleyici çeken haberlere çeviren bir yayıncılık çizgisi. İnsanların trajik olaylar karşısındaki hislerini kavramak bir öncelik haline getiriliyor. Elbette bu mesleki tercih haber ve haberciliğe dair büyük bir aşınma anlamına da geliyor” yorumunu yaptı.
 
‘İktidar basını engelleyerek insanların yaşamıyla oynuyor!’
 
İktidarın gerçekleri yazan basına yönelik karartma ve engelleme politikalarının yıllardır sürdüğünü belirten Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna da, gözaltına alınan özgür basın emekçilerinin de bu politikalara maruz kaldığına dikkat çekti. Banu, “Yıllardır itiraz ediyoruz, isyan ediyoruz. Bugüne kadar pozisyonumuzu hep basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü bağlamında belirledik. Son çıkan Sansür Yasası’na seçime giderken kamuoyunun bilgi alma hakkının engellenmesi sonucunu doğurur diye eleştirdik. Oysa şimdi yaşam hakkı söz konusu. Depremden etkilenen bölgede yaşayan milyonların hayatı söz konusu. Haklar arasında hiyerarşi olmaz ama haklardan bahsedebilmek için öncelikle yaşam olması gerekir. Ve iktidar şu anda basını engelleyerek, sosyal medyayı yavaşlatarak, erişim engelleri getirerek insanların yaşamıyla oynuyor” değerlendirmesinde bulundu. “İfade özgürlüğü ile yaşam hakkı arasında doğrudan bir hat olduğu bu kadar bariz hale gelemezdi” diyen Banu, “Bundan sonra ifade ve basın özgürlüğü için ses yükselttiğimiz her an, daha büyük ve geniş kitlelerin aslında neden bahsettiğimizi anlayacağını umuyorum” sözleriyle toplumun da bu konuda gerçekleri görmesi gerektiğine işaret etti.
 
‘Ana akım medya iktidarın propaganda enstrümanı’
 
Ana akım ve havuz medyanın deprem bölgelerindeki gazetecilik etiği ile bağdaşmayan haber tarzını da yorumlayan Banu, "Bu medya kuruluşlarına eski ana akım demek daha isabetli olur. Bugün artık iktidarın propaganda enstrümanı haline gelmiş durumda hepsi. Eskiden bu kurumlarda çalışan deneyimli ve meslek etiğine sahip gazeteciler işten çıkarıldığı ya da onlar gitmeyi seçtiği için içleri boşaldı. Yeni gelenlere mesleki bilgiyi aktaracak kimse yok. Bilakis başka türlü bir ‘gazetecilik’ isteniyor. O genç arkadaşlar da gazetecilik diye bunu öğreniyor. Buna gazetecilik demek de ne kadar doğru emin değilim…” dedi. Kendilerini haberin öznesi haline getirenlerin sayısının da hayli yüksek olduğunu ifade eden Banu, “Deprem bölgesine gidip izlenimlerini aktarırken, kendilerinin nasıl hissettiğinden, yaşadıkları şoktan bahsediyorlar uzun uzun. Sonra da çalıştıkları kurumlar manşetlerden ‘tam kadro olay yerindeyiz’ diye duyuruyor. Oysa orada özne siz değilsiniz, o trajediyi yaşayanlar” vurgusunu yaptı.
 
Gazetecilerin görevi nedir?
 
Yine ana akım medyanın çocukların görüntülerini yayınlayarak istismar etmesi, gazetecilik etiğine uymayan bir “habercilik” yaptığına işaret eden Banu, “Meselenin kendisi zaten yeterince büyük ve can yakıcı. Gördüklerimizi aktarırken fonda ekstra duygusal müzikler, dramatik ifadeler kullanarak haberin etkisini artırmaya çalışmak sömürüdür bana kalırsa. Haberi okuyanların, izleyenlerin duygularından çok akıllarına seslenmek gerekir. Onları ekran başında ağlatmak yerine binlerce insanın neden öldüğünü, ölümleri artıran etkenlerin ne olduğunu anlamalarını, kavramalarını sağlamak daha değerli. Bir gazeteci ancak böyle kamu görevini yerine getirmiş olur. Diğer türlü fili sadece kuyruğuna bakarak tarif etmiş olursunuz. Bizim görevimiz yüz yüze kaldığımız durumun tamamının anlaşılmasına katkı sunmaktır” diye konuştu.