Ayşe Gökkan neden reddi hakim talebinde bulundu?

  • 09:01 12 Ocak 2023
  • Hukuk
Şehriban Aslan
 
AMED - TJA Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan, bozulan davasının ikinci duruşması öncesi yazdığı savunmada “Kürtçe tercüman vermeyerek, iddianamemin cezaevi idaresi tarafından verilmediğini bildiği halde savunmaya ek süre vermeyerek, işitme sorunuma rağmen, SEGBİS bozuk diyerek, mahkemeye çıkarıldığım celsede de mahkeme salonunda asla görülmemesi gereken; baskı, şiddet, hukuksuzluk, saldırı gibi birçok şey…” diyerek neden reddi hakim talebinde bulunduğunu anlattı.
 
Tutuklu yargılanan Tevgera Jinên Azad (TJA) Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan'ın Diyarbakır 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davada mahkemenin verdiği 30 yıl hapis cezasının "örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek" kısmı Yargıtay tarafından bozulmuştu. Dosyanın bozulan kısmına dair yeniden başlayan davanın ilk duruşması 16 Kasım 2022 tarihinde Diyarbakır 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Görülen duruşmada Ayşe reddi hakim talebini yineledi. Mahkeme talebi reddderek bir sonraki duruşmayı 18 Ocak'a erteledi.
 
Kasım 2022 tarihinde duruşma görülmeden önce Ayşe, 11 Ekim 2022 tarihinde Kürtçe ve Türkçe olmak üzere ayrı ayrı yazılı savunma hazırladı.
 
Ayşe yazdığı savunmasında, uğradığı haksızlığı, mahkemede yaşadıklarını ve yaşadıklarından kaynaklı mahkemeyi reddettiğini kaydetti. Ayşe, savunmasının devamında şu ifadelere yer verdi: "Ben TJA aktivistiyim. 27 Ocak 2021 tarihinden bu yana adil yargılanma hakkım gasp edildi. Adil yargılanma için reddi hakim talebimin kabul edilmesi gerekir. Bilindiği gibi savunma yapma ile adil yargılanma hakkı ulusal ve uluslararası sözleşmelerle garanti altındadır. Ama ben kadın, Kürt, Kürdistanlı olduğum için; Anadilim Kürtçe de benimle birlikte 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yok sayıldı. Mahkeme hakimi taraflı, ön yargılı hareket etmiştir. Mahkeme katibi de yaşananları ve söylenenleri tutanağa objektif olarak geçirmedi, tarafsız olmadı.
 
Avlanma alanları genişletiliyor
 
Ben kadın özgürlük mücadelesi veriyorum. Erkek bakış açısıyla Anayasa ve kanun maddeleri erkek devletin avcılık kanunlarını savunuyor; Biz kadınlara karşı kullanıyor. Erkek devlet mahkemeleri avcılık rolünü üstlenmiş, kadına av rolünü vermiş. Kanun maddelerini de ok gibi kullanmaktadır. Erkek, sevgi, aşk vb. okunu kadının kalbine vuruyor ve oluk oluk kadının kadını akıtıyor. Erkek devleti de erkeği koruyor. Erkek devletten yargı sistemi, baş avcı rolünü üstlenerek Anayasa ve yasa maddeleriyle adil yargılanma hakkımızı gasp ediyor ve avlanma alanlarını genişletiyor.
 
Legal listesi değişiyor
 
Barışsever, ekolojik, demokrat,  silahlanma ve kimyasal silah karşıtı antimilitarist, kadın özgürlükçü, tecride karşı olanlar avlanıyor. Yine avcılık rolünü üstlenen yargı başavcının söylemlerine göre davranıyor; Bugün legal dediğine yarın illegal diyebiliyorlar. İllegallerin listesi avcıya eş zamanlı bildiriyor ve oklarını (kanun maddelerini) onlara yönlendirmesi sağlanıyor. Bu liste her an değişmektedir. PKK seçimden önce legal, seçimden sonra illegal oluyor. Örneğin Habur sınır kapısında gerillaların gelmesi legaldi. Oslo görüşmeleri legaldi. Üç buçuk yıl süren İmralı görüşmeleri legaldi. İstanbul Sözleşmesi legaldi. Sonrasında hepsi illegal oldu. Yargı da AKP ve MHP'nin iktidar olabilmesi için düzenleniyor. Dünyada legal illegal ayrımı yoktur. Bu ayrım da tıpkı 'terör' sözcüğü gibi hegemonların dünyaya hükmetmek için bir araç olarak oluşturdukları kavramlardır.
 
Kendilerini kabiliyetli sanırlardı
 
Kanun maddeleri, biz kadınların adil yargılanma hakkımızı gasp ediyor, avcı ağlarıyla (cinsiyetçi) okları özgür ifade ve örgütlenmemize saplayarak özgür irademizi avladığını (tutsak ettiğini) zannediyor. Bununla erkek kanunlarının sistemini kalıcılaştırmak istiyor. Biz kadınlar, binlerce yıldır kadını av erkeği avcı yapan sisteme karşı mücadele ediyoruz. Bu sistem, bugün kanun maddeleri olarak karşımıza çıkıyor. Erkek; önceleri kuşların yumurtlama döneminde ormanın bir tarafına ağ atardı. Kuşlar yuvadan çıkıp uçtuklarında ağlara çarpıp geri dönerlerdi. Özgür semalarda yakalanamayan kuşlar, avcı erkekler ağları kaldırdıklarında, kuşlar sırtlandırıldıkları için alçak uçuşta rahatça avlanıyorlardı. Böylece canlıların (hayvan, ağaç, bitki, insan…) yerlerini işgal eden, tutsak eden, katledenler bununla övünürler ve kendilerini kabiliyetli sanırlardı.
 
Baş eğmediğimiz an özgür yaşadığımız andır
 
Bugün ataerkil sistem bizim ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü gibi haklarımızdan faydalanmamamız için ve bunları özgür irademizle uygulamayalım diye kanun maddelerini ormana getirilmiş ağ gibi bize karşı kullanmaktadır. Bizi erkek devletin zihniyetinin altında düşünmeye ve yaşamaya; ona göre hareket etmeye, çalışmaya, giyinmeye şartlandırmaya zorluyor. Biz özgür irademizle yaşam kararlarımızı almayalım diye bizi tutsak (av) ediyor. Ama biz kadın, yaşam, özgürlük yasamızla üç kat özgür uçuyoruz ve korkmuyoruz. Ne erkek devletin tuzak (avcı) sistemiyle ne de adil yargılanma hakkımızın gaspıyla bizi özgür uçmaktan vazgeçirebilirler. Biz kadınlar baş eğmediğimiz anın 'özgür yaşamaya başladığımız an' olduğunu biliyoruz. Jîna Emînî erkek avcı kanunlara karşı Afganistan, İran, Filistin, Türkiye, Kürdistan ve dünya kadınlarının havasına, suyuna, toprağına bir cemre gibi düştü. Kadınlar erkek devlet sistemi olan av ve avcılığa karşı başkaldırdı; biz de zindanda başkaldırıyoruz. Kadın, yaşam, özgürlük avlama/avlanma sistemine karşı yerin yedi kat dibinden çıkıp yedi kat özgürce yeşerip, yeşertip uçuyoruz. Bugün toplama kamplarına dönüştürülen zindanlarda; özgürlük için başkaldıran tüm kesimlerin tutsak edildiğini- avlandığını görüyoruz. (Kadın, Kürt, Kürdistanlı, Süryani, Alevi, Êzîdi, engelli, gazeteci, farklı cinsel eğilimi o anti militarist, ekolojist, demokrat…)
 
Ne yedi kat kalın ve yüksek duvarlar ne de demir kapılar, kör pencereler bizi özgürlük mücadelesinden vazgeçirebilir. Olsa olsa bu sistem kendini tarihin kara sayfalarına yazdırabilir. Biliyoruz ki 'terörist' kavramı özgür yaşamın ve ifade-örgütlenme özgürlüğünün av haline getirilmesi, erkek devlet kavramlarının da avcı haline getirilmesini amaçlar.
 
Mahkeme etik ölçülerini aştı
 
Bu düşüncelerimden dolayı Diyarbakır 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı tutum ve davranışlarıyla, söylem ve kararlarıyla savunma ile adil yargılanma hakkımı engelledi. Mahkeme başkanı, bu tutumunu sadece benimle sınırlı tutmadı. Aynı zamanda aile bireylerimin bayılmasına (Mihrican Gökkan) sebep olacak kadar korku ve panik yarattı. Yine salonda bulunan baro başkanına ve savunma avukatlarıma hakarete varan söylemlerde bulundu. Polis çağırarak tutumuyla, ses şiddetiyle avukatları dışarı atmakla tehdit etti; mahkeme salonunu saldırı salonuna çevirdiler. Kendi sorumluluğunun etik ölçülerini aşarak avukatlarımı suçladı. Kendi özgür irademle karar verip avukatlığımı yapmalarını istediğimi beyan ettiğim avukatlar (Av. Özüm Vurgun, Berfin Gökkan) mahkeme hakimi tarafından baskıya maruz kaldılar ve hakim tüm yaptıklarını avukatlarıma mal ederek onları suçladı ki adil yargılanma hakkımın gaspını hasıraltı edebilsin. Yargının parçası olan avukatların, onlarca insanın gözü önünde hakimin uyguladığı tutumun sorumlusu olarak lanse edilmesi; yaşananların suç olarak avukatlarıma mal edilmesi benim suçlanmamla aynı şeydir. Ben kanun maddelerinden yer almayan iddialarla tutuklandım; bu yetmedi avukatlarımda benim gibi asılsız iddialarla suçlandı.
 
Kaçma şüphesi gerekçe gösterildi
 
Ben 27 Ocak 2021’den beri adil yargılanma hakkımın gasp edilmesine maruz kalmaktayım. Tutuklanma gerekçem, mahkemeye gitmemekle suçlanmamdır. Oysa birleşen dosyalarım için mahkemenin bana gönderdiği herhangi bir tebligat bulunmamaktadır. Tebligat göndermeyen mahkeme, üstüne üstlük beni suçlayıp tutuklamıştır. Mahkeme heyeti kaçma şüphesi olduğunu gerekçe göstererek; bunu da başka birilerinin durumuyla kıyaslayarak (Ki kıyas hiçbir ceza kanuna uygulanamaz) tutukluluğuna karar verdi. Bu suçlamayla 28 Ocak 2022’den beri çıktığım her mahkemede adil yargılanmanın ve savunma hakkımın önünde bariyerler kuruluyor. Kürtçe tercüman vermeyerek, iddianamemin cezaevi idaresi tarafından verilmediğini bildiği halde savunmaya ek süre vermeyerek, işitme sorunuma rağmen, SEGBİS bozuk diyerek, mahkemeye çıkarıldığım celsede de mahkeme salonunda asla görülmemesi gereken; baskı, şiddet, hukuksuzluk, saldırı gibi birçok şey 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi tarafından gerçekleştirildi. Mahkeme hâkimi tarafsızlık ilkesini yok sayarak adil yargılanma hakkımı bir kez daha gasp etti. Ama bilmiyor ki adil yargılanma hakkı ulusal ve uluslararası sözleşmelerle ve kanunla garanti altındadır. Anayasanın 36. ve 90. Maddeleriyle CMK’de 25. Maddeyle AİHS 16. Maddeyle; BM kişisel ve siyasi haklar Uluslararası sözleşmenin 11. Maddesiyle de garanti altındadır. Ama ben bu sözleşmeler, kanunlar ve Anayasa maddelerinin hiçbirinden yargılanmadım. Ben kadın, Kürt, Kürdistanlı olduğum için mahkeme hâkimi tarafından dahi ayrımcılığa maruz kalıyorum. Avukatlarım da benimle birlikte ayrımcılığa maruz kalıyor.
 
Ben kadına yönelik şiddetle mücadele eden bir aktivistim. İzleyici ve kadın avukatlar bu mahkemede şiddete maruz kaldık. Bu olayı asla kabul etmiyorum. Bu mahkeme heyetine savunma yapmayacağımı belirtiyor; mahkeme heyetini ve tutanağı eksik tutan kâtibi de reddediyorum."
 

Etiketler:

Okumadan geçme!