GÖÇİZDER duruşması: Talimatlı yargılama yapılıyor!
- 17:07 4 Ocak 2023
- Hukuk
İSTANBUL – GÖÇİZDER eşbaşkan ve yöneticilerinin yargılandığı davanın ikinci duruşmasının birinci oturumundaki savunmalarda, gözaltı ve tutuklama süreçlerinde polisler tarafından işkence ve cinsiyetçi küfür yazılamalarına maruz bırakıldıkları belirtilerek, “talimatlı” bir yargılama yapıldığına dikkat çekildi.
Göç İzleme Derneği'nin (GÖÇİZDER) yönetici ve üyelerinin de aralarında bulunduğu 13’ü tutuklu 23 kişi hakkında açılan davanın ikinci duruşmasının ilk oturumu, Silivri Kapalı Cezaevi Kampüsü’nde görülmeye devam etti. Duruşmayı çok sayıda Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatların yanı sıra Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) temsilcileri, İnsan Hakları Derneği (İHD) üyeleri ve çok sayıda hukukçu da takip etti. Kadın örgütleri, insan hakları savunucuları ve sanatçılar da dayanışma amaçlı duruşmaya katıldı.
Tutuklu bulunan 13 GÖÇİZDER üyesi onlarca jandarma ile duruşma salonuna getirildi. Salondakiler 13 GÖÇİZDER üyesini alkışlarla karşılandı. Ardından duruşmaya geçildi. Duruşma, avukatların isimlerinin zabıta geçirilmesi ile başladı.
İstanbul 27’nci Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen heyetin reddi talebinin ayrı ayrı reddine karar verildiği açıklandı.
‘İddianamede mesleğime saldırı var!’
Daha sonra söz alan Avukat Emrah Baran, tutsak Cihan Kartal’ın üç gün önce geçirdiği ameliyat nedeniyle ilk olarak savunmasının alınmasını talep etti. Mahkeme heyeti talebi kabul ederek Cihan’ın savunmasını dinledi. Cihan, “1992 yılında ailemiz ile İstanbul’a göç ettik. Göç sebebimiz ekonomik koşullar ve daha iyi bir eğitim alma nedeniydi fakat bu koşullar oluşmadı. Marmara Tutuklu Aileleri ile Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MATUHAY-DER) çalışanıyım ve HDP üyeliğim bulunuyor. Fakat GÖÇİZDER çalışanı ya da üyesi değilim. Yapılan araştırmalar ve tapelerde de anlaşılıyor bu. Tüzel kişiliğime, şahsıma, mesleğime ciddi bir saldırı var iddianamede. Bana aktarılan paraların örgütsel çalışmalarda kullanıldığı söyleniyor bunu kabul etmiyorum doğru değil. 326’ncı sayfasında bana göndermiş olduğu 2 bin 30 liranın cezaevlerindeki tutuklu şahıslara aynı gün göndermişim gibi bir iddia var. Oysa böyle bir şey söz konusu değildir. Gerçekten bir usulsüzlük söz konusu” ifadelerini kullandı.
Deniz Poyraz eylemi ‘suç’ sayıldı!
7-8 yıl önce eşinin yeğenine internet bankacılığı üzerinden gönderdiği 200 lira ve birçok para transferinin iddianamede yer aldığını ele alan Cihan, “İddianamede somut bir delilin olmaması gibi mesleğimi de olumsuz etkilemekte. Tapelerde HDP Sancaktepe grubu mesajlarında Deniz Poyraz’ın katledilmesiyle ilgili bir bilgilendirme mesajı iddianamede yer alıyor. Bir Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyesi ve Kürt kadın Deniz Poyraz katledilmişti, Şişhane’de yapılacak olan eyleme dair bilgi mesajı vardı. Eyleme katılamadım ama imkanım olsaydı katılırdım. Bunlar suç değil, kabul etmiyorum. Beyin tümörü tespit edildi, sık sık doktora gitmem gerekiyor. Cezaevi koşullarından kaynaklı başımda şiddetli bir ağrı yaşıyorum. Bununla ilgili sık sık dilekçe yazıyorum ama muayeneye çok geç çağrıldım ve gidemedim. Tedavimin sağlanması gerekiyor. Tüm bu nedenlerle tahliyemi talep ediyorum” dedi.
Duruşmanın devamında Ali Koçyiğit’in savunmasının 5 Ocak’ta alınmasına karar verildi.
Newroz’a katılmak suç!
Ardından “örgütsel yazışma” suçlamasıyla yargılandığını söyleyen tutsak Berkant Yılmaz, yaşı ilerlemiş ve hasta olan annesinin bir tanıdığı aracılığıyla kendisine para göndermesi nedeniyle sorulan sorulara karşılık, “Gerçekten insanlığımızdan utanıyoruz bu durumda. Nereden tutsak elimizde kalıyor. Hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum, tahliyemi talep ediyorum” diye konuştu. Daha sonra savunma yapan Bilal Yıldız da, “2016’dan bu yana TİHV’de sosyal hizmet uzmanı olarak çalışıyorum. Yalnızca insan hakları savunucusu olduğum için yargılandığımı gördüm. Yine Newroz’a katılmam suç olmuş. Bu sebeple de tahliyemi talep ediyorum” sözlerini kullandı.
Mahkeme başkanı savunmaların ardından duruşmaya bir saatlik ara verdi.
‘Kendi kendini çürüten iddialar yüzünden tutukluyum’
Aranın ardından duruşma, Demgül Athan’ın savunması ile devam etti. Kişisel bakım harcamaları ve arkadaşlarına gönderdiği ücretlerin suçlama konusu yapıldığını belirten Demgül, “Binlerce EFT ve havalem var, bunların sadece 10 tanesi önüme suç olarak getirilmesi ve suç teşkil etmesi nedeniyle iddianamede yer alması da nasıl bir suç anlayamıyorum. Hayatımı idame etmek için çalıştığım bu alanda kendimi geliştirdiğimi belirtmek istiyorum. Kendi kendini çürüten iddialar yüzünden tutukluyum. Bu hukuksuzluğun son bulmasını istiyorum” dedi.
‘Sûr: Ax û Welat’ belgeseli de ‘suç’ oldu!
Daha sonra savunma yapan kurgucu Erhan Örs de, “Yasaklanmış olan ‘Sûr: Ax û Welat’ adlı belgesel üzerine çalıştım. Duruşum ve mesleki etiğim gereği bu yasaklamayı hiçbir sanat eseri üzerinde kabul etmiyorum. Belgesele dair ‘örgütsel tanım’ söz konusu iddianamede. Ayrıca bu belgesel Sivil Düşün destekli. Değer aileleri veya tutuklu yakınlarına para gönderildiği söyleniyor, benim de bu para transferinde iş yaptığım sanatçılar bir şekilde iddianameye girmişler. Yaptığım ödeme borç transferidir. Tahliyemi talep ediyorum” şeklinde konuştu.
Kurmancî ve Kürt olmanın ‘suçu!’
Sosyolog Halit Karahan ise, “Belli ki bu iddianame savcı tarafından bulmak istediği suç eğilimiyle yazılmış. Bu iddianamede baştan sona araştırmaya dönük bir bulgu göremiyoruz. Aynı zamanda önyargılar ve kalıp yargılarla suçlu gördüğü kişilerin sakıncalı davranışları bize atfedilmiş, bizim lehimizde olan bütün verileri göz ardı edilmiş” ifadelerini kullandı. Kentsel yerleşim üzerine çalışmalar yaptığını ve tez yazdığını söyleyen Halit, “Evimde çalışmalarıma dönük bulunan yazılar ‘örgütsel doküman’ olarak iddianamede sunulmuş. Bunun üzerinden tüm iddianame boyunca suç aranmaya çalışılmış” diye belirtti. Yine iddianamede sunulan bir kitapta ise birçok farklı dilin yer almasına rağmen Kurmancî’nin “suç unsuru” olarak görüldüğünü ve 12 Mayıs 1974 Bağdat’ta katledilen Kürt kadın Leyla Qasım’a dair yazılan şiir nedeniyle “propaganda” yapması ile suçlandığını paylaştı.
‘Dernek kurulmadan önceki harcamalarımla suçlanıyorum’
Bilimsel yayın çerçevesinde çalışma yürütmesinin en doğal hakkı olduğunu vurgulayan Halit, “Bilimsel çalışmayı incelersiniz, notlarımı değil. Polisler gerçekten delil toplamak isteseydi Gökçe Fırat isimli yazarın ‘Kürt İstilası’ isimli ırkçı söylemlerin bulunduğu kitabını alırdı ama bu kitap evden alınmamış. Yine 2012’de Düsseldorf’ta okul okuduğum dönemde ailem para gönderirken dernek kurulmamış olmasına rağmen bu para aktarımları iddianamede suç olarak gösteriliyor. ‘Şüpheli hareketlerim’ olduğunu söylemişler. 2020 yılının Şubat ayında GÖÇİZDER’de sigortalı ve resmi olarak çalıştım ve hesabıma para aktarıldı. Bu suçlamalar benim çalışma güvenliğimi tehdit ediyor, bir iddianamede bunların yer almaması gerekiyor. Eşinin kardeşine gönderdiği para ve HDP’den gelen mesajın suç olmadığını aktaran Halit, “CHP de vardı ama iddianameden çıkartmışlar yalnızca HDP’den gelen bırakılmış” aktarımını yaptı.
‘Adliye duvarında analarımıza küfür yazılmıştı’
Halit gözaltına alınmadan evlerine yapılan baskında polisler tarafından işkenceye maruz bırakıldığını dile getirerek, “Özel hareket timlerine kapıyı açacağımı söyledim, polisin biri bana ‘Sus lan ben devletim’ dedi. Eşimin galoş giymeleri konusunda uyarmasına karşı ise işkenceye maruz kaldık ve inadına evin her yerine bastılar. Evden ise ‘delil’ diye akademik çalışmalarım alındı. Travma yaşadık o süreçte, emniyetteki demir kapı her açıldığında evimde yaşadıklarımın travmasıyla karşılaştım. Adliye nezarethanesinde eksi 7’nci kattaki duvarına üç hilal işaretiyle analarımıza küfür yazılmıştı. Kuvvetle muhtemel kolluk yazmıştı. Kolluk ise bu esnada bizi görüntülü aramada büyük bir huşu ile birine göstererek, ‘İnanmıyorsun, bak hepsi burada’ dediğini duydum. Birilerinin talimatıyla mı tutuklandık? Tahliyemi talep ediyorum” cümlelerini kullandı.
'Anadil sahiplenilecek'
Yaşadıkları işkence ve psikolojik şiddet nedeniyle psikolojilerinin bozulduğunu söyleyen tutsak HDP Beylikdüzü İlçe Eşbaşkanı İrfan Hülakü de, “Elimizde bulunan kedimizin bile psikolojisi bozuldu. Mahremimiz gözetilmeden ve kadın polis bulunmadan yatak odamıza ve kızımın odasına birçok polis uzun namlularla girdi. Beni gözaltına alan polis tehditlerde bulunarak, ‘Seninle sonra görüşeceğiz’ dedi. 24 saat beyaz ışıkların açık olması nedeniyle hala bu travmayı yaşıyoruz. Suçlandığım ‘örgüt üyeliği’nin hiçbir delili, gerekçesi yoktur. Hakkımda yapılan tespitler kısmını reddediyorum, varsayımlar üzerine iddianame hazırlanmıştır” diye konuştu. Yine telefon görüşmelerinde Kurmancî radyo programı yapmasına dair konuşmasının “suçlama” konusu olduğuna dikkat çeken İrfan, tahliye olduktan sonra da anadiline sahip çıkacağını ve yaşatacağını söyledi.
‘Dernek üyesi olmanın nesi suç?’
“Değer aileleri” suçlamalarına da işaret eden İrfan, “Partimize gönül vermiş ailelere ‘değer ailesi’ deriz. Ben de uzun zamandır siyasi parti içinde yer alıyorum ve değer ailesi olarak tanımlanabilirim” dedi. Parti çalışmalarına dair yaptıkları yazışma ve bu çalışmalarda yaptıkları saygı duruşunun da suçlama konusu yapıldığını dile getiren İrfan, “Dernek üyesi olmamdan kaynaklı suçlanıyorum. Dernek üyesi olmak nasıl suç olarak ele alınabilir. Her şeyi size anlattım, hangisi suç? Kaçma şüphesi de yok, 22 yıldır aynı numarayı kullanıyorum ve ailemle birlikte İstanbul’da yaşıyorum. Başka da gidecek bir yerim yok” şeklinde konuştu. ‘Delil karartmak’ iddiasıyla tutuklandığını paylaşan İrfan, tüm delillerin toplandığını ve karartılacak herhangi bir hususun da olmadığının altını çizerek tahliye talebinde bulundu.
Yarın ikinci oturumla devam edilecek
Savunmaların ardından mahkeme başkanı, ikinci duruşmanın ikinci oturumuna yarın devam etmek üzere ara verdi.