‘Halk çözümü Abdullah Öcalan’da görüyor’

  • 15:51 18 Aralık 2022
  • Güncel
 
İSTANBUL - Demokrasi İçin Birlik’in çağrısıyla 70 kurumla birlikte geçekleşen “Savaşa Karşı Hayat” konferansının ilk oturumunda,  Türkiye’nin içinde bulunduğu savaş haline karşı çözüm yolları tartışıldı. Burada konuşan Yüksel Genç, “halkın Kürt sorununun çözümünü PKK Lideri Abdullah Öcalan’da gördüğüne” dikkat çekti.
 
Savaşa Karşı Hayat Konferansı Hazırlık Komisyonu, Demokrasi İçin Birlik’in çağrısıyla 70 kurumla birlikte, Şişli’de bulunan Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Savaşa Karşı Hayat” başlıklı konferans gerçekleştirdi. Konferansa siyasetçilerin, sivil toplum örgütlerinin, kurum kuruluşlarının  yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Konferans savaş sonucu olan yıkımı konu alan sinevizyon gösterimi ile başladı.
 
‘Devlet şiddet sarmalını bırakmalı’
 
Konferans, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı ve diplomat Rıza Türmen’nin açılış konuşması ile devam etti. Türkiye’nin bir şiddete sarmalı içerisinde olduğunu ifade eden Rıza, bu şiddet sarmalının da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz” söylemlerinin tetiklediğini vurguladı. Türkiye’nin Suriye’ye, Irak’a saldırılarını değerlendiren Rıza, barışın sağlanması için şiddetin günlük yaşamdan çıkarılması gerektiğini vurguladı. Barışın kendiliğinde gelemeyeceğini, barış için çaba harcanması gerektiğini kaydeden Rıza, “Barış insan haklarının ön koşuludur. Devletten barış hakkını istiyoruz, devletin şiddet sarmalını bırakmasını istiyoruz” şeklinde konuştu.
 
‘Barışa en büyük tehdit ‘güvenlik’ politikaları’
 
Devletin halkın yarısını “düşman” olarak gördüğü yorumunu yapan Rıza, devletin politikalarında barışa en büyük tehdidin “güvenlik politikaları” olduğunu kaydetti. Güvenlik alanları genişledikçe demokrasiden de uzaklaşıldığının altını çizen Rıza, “AKP-MHP güvenlikçi politikalarını  Kürtlere,  HDP’ye karşı kullanıyor ve buradan besleniyor. Bütün siyasal sistem güvenlik politikaları içinde hapsediliyor. Barış için mücadele ederken güvenlik politikalarına teşhir etmek gerekiyor. Barış için mücadele, demokrasi insan hakları için mücadele etmek gerekiyor. O nedenle bunu bütün ülkeye yaymak ve bütün toplumun katıldığı bir sese çevirirsek o zaman başarıya ulaşmış olacağız” ifadelerini kullandı.
 
‘Barışı istemek suç olarak görülüyor’
 
Açılış konuşmasından sonra Ayşegül Devecioğlu’nun moderatörlüğünü yaptığı “Savaş Varsa Demokrasi Yok” başlıklı oturum gerçekleşti. Bugün Türkiye’de barış istemenin suç olarak görüldüğünü dile getiren Ayşegül, Türkiye’nin bütçesinin yüzde 20'sini güvenlik harcamalarına ayırdığına dikkat çekerek, “İktidar, savaş politikalarının 'müşterisi' olduğunu bilerek söylem üretiyor. Toplumu militarize ediyor” dedi.
 
Savaş ve dil bağlamı 
 
Ardından Doç. Dr. Sevilay Çelenk, çatışmalarda barıştan söz etmenin zorluğuna vurgu yaptı. Dilsel mekanizmaya değinen Sevilay, “Egemen ideolojiler her zaman her şeyden önce dil üzerinde baskı kurarlar” yorumu  yaptı. Dilin baskılandığı konularda tabulaşmanın da ilk adımının atıldığını ekleyen Sevilay, savaş ortamının antidemokratik yönüne vurgu yaptı. Kürt sorunun çözümsüzlüğünden kaynaklı yaşanan çatışmalara işaret eden Sevilay, buna karşı “Barış Akademislenleri”ni hatırlatarak, “Barış demenin ne kadar güç olduğunun çok somut ve yakın tarihimizi birçok yakıcı şeylerinden biriydi” sözlerine yer verdi.
 
‘Savaş organize bir şiddettir’
 
Barışın kültür yönüne de vurgu yapan Sevilay, “Savaş organize bir şiddettir, örgütlüdür. Hazırlık gerektirir, strateji gerektirir” dedi. Sevilay, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “4 mevsimin yaşandığı birçok doğal zenginliği olan genç bir nüfusu olan her şeye sahip bir ülke, hep daha yoksul durumda.  İşsizlik oranlarının daha çok arttığı bir ülke haline geldi. Çünkü her zaman bizi açlığa razı olmaya ikna eden bir söylem var” diyerek iktidarın “beka siyasetine” dikkat çekti.
 
Kürt sorunun tarihsel süreci
 
Oturum, Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç'in "Fay hatlarını etkisizleştirmek" başlıklı sunumu ile sürdü. Kürt meselesinde barış tartışmalarının çok eskiye dayandığını aktaran Yüksel, 90’lı yıllardan bu yana tek taraflı ateşkes çağrılarının sıklıkla gündeme geldiğini hatırlattı. 99’dan sonrasındaki barış, çözüm tartışmalarının farklı bir kulvara taşındığına dikkat çeken Yüksel, çağrıların stratejik bir duruma getirildiğini ifade etti. Yüksel, “99 ve sonrası çok sayıda çözüm çabasına, çağrısına tanık olduğumuz bir zaman dilimi. Aynı zamanda çok sayıda sonuçsuz kalmış çabanın kendisine başka bir kulvar yarattığı bir dönem” dedi.
 
Kırılma noktaları
 
Yüksel, Kürt sorununun çözüm aşmalarında üç önemli kırılmanın yaşandığını, bunlardan bir tanesinin de 2015 yılından sonraki aşama olduğunu aktardı. Şiddetin büyüyerek yaşamlara tekrar girdiğini dile getiren Yüksel, “O sürecin kendisine muhataplar açısından bakıldığında örgütün ağırlıklı olarak tek taraflı inisiyatif kullandığını, devletin daha ziyadesiyle asker bürokrasisi ile birlikte işin takibiyle içinde olduğu ama çok da yönelim göstermediği, anlamaya çalıştığı, çözüm formunun içeriden de askeri bürokrasinin de ağırlıklı içinde olduğunu da belirledi” ifadelerini kullandı.
 
Yan aktörlerin varlığı
 
Kürt sorununun çözümünde sürekli aktörlerin değiştiğini belirten Yüksel, sorunun çözümü için topluma, kurumlara görevler düştüğünü dile getirdi. Yüksel, soruna “güvenlik” ve “terör” olarak yaklaşılmayacağının altını çizerken, “Çoklu aktörlerin olduğu yerde 3 günde çözülecek bir durumu 300 asırda da çözemezsiniz. BM'nin, NATO'nun dahil olduğu bazı sorun ve süreçlerin kaç tanesi çözüldü. Yeni sürecin kendisi eskisinin bir üst aşaması olacak ama eskisi gibi yürümeyecek. Temel aktörler çok değişmese de yan aktörler temeli de baskılayacak, etkileyecek ve yönlendirecektir. Bu aktörler unutulmamalıdır” diye ekledi.
 
Yüksel, sahada yapılan çalışmalar doğrultusunda halkın Kürt sorununun çözümünü PKK Lideri Abdullah Öcalan’da gördüğüne işaret ederek sözlerini sonlandırdı.
 
‘Savaş göç ve mültecilik’
 
Daha sonra İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri “Savaş, Göç ve Mültecilik” başlığıyla sunum yaptı. “Sürdürülebilir mültecilik yerine nedenleri ortadan kaldırmaya yönelmeliyiz” diyen Gülseren, mülteciler konusunda ülkelerin eşit sorumluluk almaktan kaçındığına vurgu yaptı. Gülseren, “Ülke ve bölgeye göre ayrımcılık yapılıyor. Her ülke sömürebileceği mültecileri istiyor” ifadelerini kullanırken, göçmen ve mültecilerle ilgili verileri de paylaştı. İktidarın Avrupa Birliği’yle özellikle Suriyeli mülteciler üzerinden girdiği pazarlık politikalarına değinen Gülseren, mülteciliğin insani bir mesele olduğunu ve böyle tartışılması gerektiğini ekledi.
 
Konferans, “Savaşların Hayatımıza Yansımaları” başlıklı oturum ile devam ediyor.