İktidarın ‘fenomenlerinin’ Kürtçeyle imtihanı
- 09:07 18 Aralık 2022
- Medya Kritik
Melike Aydın
İZMİR - İttihat Terakkici erkek aklın taşıyıcısı fenomenler kadınlara toplumsal cinsiyet rollerini dayatırken “Türkçe konuş çok konuş” faşizmini tekrar tekrar dikte ediyor.
İttihat Terakkici erkek aklın Kürt inkarı üzerine kurulu ideolojisinin günümüzde topluma ulaşma aracı medya. Irkçılık, cinsiyetçilik ve serbest piyasa ekonomisi melezlemesi bu erkek aklın öğretisi, devlet adı verilen kontrol mekanizmasının devamı için halkları birbirinden yalıtıyor, daha da acısı Kürt’ü kendini inkar eder konuma getiriyor. “Elmayı kokusundan, güvercini biçiminden soyutlamaya” çalışan, canlı olan her şeyi eşyaya çevirmeyi amaçlayan bu yüz yıllık ideoloji medya üzerinden kitlelere ve tek tek bireylere ulaşarak faşizmi toplumda yerleştirmeyi hedefliyor. Erkek aklın kadın yüzleri Esra Erol, Müge Anlı gibi rol modeli fenomenler kadını ve toplumu çevreleyedursun yüreği yanan anneler onları ırkçılıkları karşısında imtihana zorluyor. Diğer mesele ise Kürt’e kendini inkâr etmeyi dayatan bu cezaevi sisteminde “öğün çalış” emir kipiyle yetişen Türklere değiyor. Kendilerine erdem gibi yansıtılan ve Türklük adı altında işlenen suçları kabul edecekler mi?
Birbirinin kopyası programlar kadını çevrelemeyi hedefliyor
Medya gerçekliği tanımlama rolüne sahiptir. Yanlışı doğru gibi de yansıtabilir. Örneğin bir yanlışı birden fazla yerde duyarsanız kendi doğrunuzu sorgulamaya hatta zamanla yanlışı doğru zannetmeye bile başlayabilirsiniz. Birbirine benzeyen yayınların işlevi yanlışı öğretmek, bir simülasyonun gerçek sanılmasını sağlamaktır. Bir avlanma taktiği olan bu çevrelemenin tam ortasındaki ise kadındır. Reyting canavarının kamçısıyla kendini gündemden düşürmeyen birbirinin yansıması gibi iki program; biri ‘Esra Erol’da’ diğeri ise ‘Müge Anlı ile tatlı sert’. Günümüz teknolojileri hedef kitlesini programın yayınlandığı saatlerde ekran başında olabilenlerle sınırlı tutmuyor elbette ama her iki programın da ağlarında eve mecbur edilmiş kadınlar var. Birbirine benzeyen bu iki rol modeli -fenomen- ‘gelecek nesilleri yetiştirme rolü atfedilen’ kadınlara bir yandan ‘tatlı sert’ erkek otoritesini içselleştirmelerini sağlarken diğer yandan çürütülen toplumsal yapının tezahürü ilişkilere üstten bir el uzatarak beyaz Türklüğün ‘şefkatini’ sunuyor.
Kürtçe konuşan annelerin gazabı
Ancak iktidar ideolojisinin sesi her iki fenomen Türkçe bilmeyen annelerin gazabına uğradı. Müge Anlı 28 Ekim 2019’de yine psikoloji, hukuk, sosyal hizmetler gibi mesleki alanların işlevlerini hiçe sayarak, mesleki etik değerleri de sorgulamaksızın gerçekleştirdiği bir programda canlı yayına telefonla katılan Kürt bir kadının gayet doğal olarak kendini anadilinde Kürtçe ifade etti. Kadın apar topar yayından alınırken kadının akrabası olan erkeğin ‘Kürtçe konuşabiliyor muyuz’ sorusu başka bir iç acıtan durum oldu. Müge Anlı’nın bir sonraki gün eleştirilere verdiği cevabı ise yanında çeviri yapmaya hazır duran konuğunu hiçe sayarak ‘Biz Birleşmiş Milletler miyiz, çevirmen yoktu’ bahanesi oldu.
Telefonda Kürtçe konuşan kadının yeni nesil akrabası ‘Kürtçe konuşabiliyor muyuz’ diye sordu; anadilini konuşmak için izin istedi. Bunu pekala cezaevinde doğmuş büyümüş bir çocuğun gardiyandan izin alma çabasına benzetebiliriz. Bu keskin örnek Kürtlerin fiziki duvarları olamayan koca bir cezaevinde yaşadığının çok canlı örneği değil mi? Kırılmayı bekleyen duvarlarımız var demektir.
Faşist ideolojinin tekrarı: Türkçe konuş çok konuş
Kürtçe konuşan annenin gazabına Esra Erol da geldi. Geçen günlerde programında evden kaçtığı söylenen kızını gören kadın, kendini anadilinde ifade etti. Anında ATV kanalı ırkçı devlet politikasını uygulama görevini icra ederek kadının mikrofonunu kapatarak sesini kesti. Esra Erol ise bu ırkçı tavrı “Anlamayacağımız şeyi yayına vermenin bir anlamı yok” diyerek savundu. Kürtçe anlamamayı ses kısma bahanesi olarak sunan Esra Erol karşısında bir Moldovalı olsaydı ve Rumence konuşsaydı yine kadının sesi kesilir miydi diye sorulsaydı cevap hayır olurdu, bunu hepimiz biliyoruz. Yüz yıldır bütün kamusal alanlarda Kürtçe konuşulmasını yasaklayan, evde konuşan kardeşini ispiyonlamayı örgütleyen İttihat Terakki ideolojisinin ırkçı faşizmi farklı şekillerde tezahür edegeldi. Diyarbakır Cezaevi’nde ziyaretçi kabinlerinin üzerinde ‘Türkçe konuş çok konuş’ yazan ırkçı akıl bugün canlı yayında Kürtçe konuşan kadınların sesini kısıyor.
Alt yazıda geçen toplumsal cinsiyet rolleri
Irkçılık ve cinsiyetçiliğin bir melezi olan Esra Erol’un programında annenin sesinin kesildiği esnada altta geçen yazı duruma başka bir boyut katıyor. Tatlı sert erkek şefkatinin çevrelediği kadının durumunu yansıtan altyazı şu: ‘G. babasının evinden mi kaçtı kocasının evinden mi?’ Ne babasının ne de kocasının evinde olmayı kabul etmemek hayretler uyandıracak bir şeymiş gibi yansıtılırken, gidecek yeri olmayan kadın topluma teşhir ediliyor. Devlet ideolojisinin temsillerinin Kürt’le kurduğu ilişki evden ‘kaçan’ kadının ailesinin kadın üzerindeki hegemonyası üzerinden sağlanıyor ama bir şartla… Türkçe konuşursa!
Türklük şiddeti erdem olarak kabul eder mi?
Geçen yüzyıldan devreden mücadelenin mirasçıları bugün medyanın tahrif ettiği gerçeğin aslını topluma anlatmanın çabasında, mücadelenin yeni yollarını arıyor. Tahrifat insanları ekranlara çıkacak kadar çaresiz bırakan bu çarpıklığın ta kendisinde. Arkasında her ne kadar 5 bin yıllık erkek egemenliği bulunsa da yaşadığımız yüz yıllık tekçi erkek aklın kendini dışa vurduğu medyanın toplumsal çürümede payı ise çok kritik. Kürtler kan, gözyaşı ve ter dökerken veya annesinden utanacak seviyeye düşürülürken Türkler ‘öğün, çalış, güven’ emir kipli motto ile ırkçı medya havuzunun söylemleri içinde kayboluyor. Ancak yetersiz de olsa o kirli havuzun içinden, Türklük adına bir erdem gibi gösterilen bu şiddeti, üsttenciliği utanç verici bulanlar da mevcut.
İzleyicinin pasif konumundan sıyrılıp aktif rol oynadığı sosyal medya, iktidar medyası karşısında örgütlenme fırsatları yaratıyor; her ne kadar özel şirketlerin kontrolünde ilerlese de kamunun politika yapma aracı olma imkanı tanıyor. Esra Erol’a ve diğer ırkçı paylaşımlara verilen sosyal medya cevapları şimdilik en azından ırkçılıklara o tutarsız bahaneleri bulmak zorunda bırakıyor. Bu topraklarda halkların onurlu birlikteliği Kürtler kadar Türklük bardağının doğru erdemlerle dolmasına da bağlı gibi görünüyor.