Abdullah Öcalan’ın avukatı: CPT kamuya açıklama yapmalı

  • 09:01 17 Aralık 2022
  • Güncel
Marta Sömek
 
İSTANBUL - Dünyada başka bir örneği olmayan İmralı Cezaevi’ndeki “özel savaş konsepti” karşısında PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın da “ürettikleri ve öğrettikleri açısından benzersiz bir önder olduğunu” söyleyen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, 21 aydır haber alamadıkları müvekkilleri için CPT’ye, “suç ortağı” olmaktan çıkarak kamuya açıklama yapması çağrısında bulundu.
 
1999 yılından bu yana İmralı Adası’nda tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit her geçen gün derinleşiyor. PKK Lideri ile İmralı’da tutulan isimler Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’dan 21 aydır hiçbir haber alınamıyor. En son 25 Mart 2021’de hakkında çıkan kimi haberlerin ardından ailesi ile kısa bir telefon görüşmesi gerçekleştiren PKK Lideri, avukatları ile görüşme gerçekleştirmek istediğini vurgulamıştı. Abdullah Öcalan'ın avukatlarından Newroz Uysal ve Rezan Sarıca ise müvekkilleriyle 8 yıl aradan sonra en son 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde görüşebilmişti. Avukatlar, tüm girişimlerine rağmen o tarihten bu yana müvekkilleriyle görüştürülmüyor.
 
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, 21 aydır haber alınamama haline, CPT’nin rolü ve son gelişmelere dair ajansımıza konuştu.
 
‘İmralı’da komplo devam ettirilmek istendi’
 
İmralı Ada Hapishanesi’ni uluslararası komplo sonrasında oluşturulan ve komplonun devam ettirilmek istendiği yer olarak değerlendiren Raziye, “Uluslararası komplo gerçekleştirildiğinde NATO gladyosu ve Avrupa Birliği ülkelerinin içerisinde bulunduğu, Türkiye’nin gardiyanlık yaptığı bir komplodan bahsediyoruz. Burada Sayın Öcalan öncelikle teslim alınmak istendi her anlamda. Hatta önce etkisizleştirilmeye çalışıldı fiziken de. İradesizleştirme çabaları bu süre içerisinde devam etti. Başarılı olunamadı ve nihayetinde o dönemde ölüm cezasının olduğu bir zaman diliminde Türkiye’ye gönderdiler. İmralı Ada Hapishanesi’nde Sayın Öcalan’ı ilk karşılayanlar CPT yetkilileri olmuştu” sözleriyle tecride giden süreci anlattı.
 
‘İmralı özel savaş konseptinin bir parçasıydı’
 
Raziye, “özel bir konseptle” hazırlandığını belirttiği İmralı’da PKK Lideri’nin yaşadıklarına dair şunları kaydetti: “Bu cezaevi, Ada Hapishanesi’nin kurulmuş olması anlamıyla da, fiziken baktığınızda hava ve kara yolunun bir şekilde kopuk olduğu tecrit üzerine inşa edilmiş, komployla kurulmuş bir cezaevi. 10 yıl boyunca Sayın Öcalan tekli hücrede ve kötü koşullar altında tutuldu. Saç kazıtmalar gerçekleştirildi, zehirlenme durumları bu zaman içerisinde yine söz konusu oldu. Her defasında Sayın Öcalan’ı bir iradesizleştirme, etkisizleştirme çalışmaları devam etti. Bu, daha sonra disiplin cezalarına, avukat yasaklarına, ailenin tümden görüştürülmemesine ve iletişim yasaklarına dönüştü. İlk defa 2020 yılında bir telefon görüşmesi gerçekleştirilebilmişti, hiçbir iletişim kaynağı da söz konusu olmadı. Sürekli olarak İmralı Ada Hapishanesi’nde bir yöntem geliştirildi. Bu da özel savaş konseptinin bir parçasıydı. Sayın Öcalan’a yönelen bir yönetimin yansımasıydı aslında. Ancak bu özel savaş konseptine karşı Sayın Öcalan da başkaca yöntemler geliştirdi ve bu yöntemleri her defasında boşa çıkardı.”
 
Dünyada örneği yok!
 
“Yol haritası, savunmaları çıkarması, her görüşmede topluma ciddi anlamda umut barındıran mesajlar vermesi, hakikate giden yolda, yol ve yöntem göstermesi bağlamında çok ciddi olarak bu komployu boşa çıkarma çabaları oldu” diyen Raziye, burada Abdullah Öcalan’a uygulanan her yöntemin boşa çıktığı görülünce tümüyle ondan haber almanın önüne geçme yönteminin devreye konulduğuna işaret etti. Raziye, “Şimdiye kadar dünyada böyle bir örnek olduğunu görmedik. Düşünün ki ailesi, avukatları ile hiçbir şekilde iletişim kuramıyor, ne olduğuna dair hiçbir bilgi edinemiyorsunuz. Sosyal haklarını ne kadar kullanabiliyor, dergi okuyabiliyor mu, televizyon izleyebiliyor mu, bu bilgilerin hiçbirine sahip değiliz ya da içeride bir sağlık sorunu olduğunda revire gidebiliyor mu, içerideki durum nasıldır, sohbet ve spor hakkından yararlanabiliyor mu, bunlara dair hiçbir bilginin edinemediği bir cezaevinden bahsediyoruz. Bu uluslararası komplo üzerine kurulmuş bir sistem” değerlendirmelerinde bulundu.
 
‘Sayın Öcalan’ın öğrettikleri benzersiz’
 
Öte yandan İmralı’daki tecrit sistemine karşı direnen ve sürekli olarak üreten bir iradenin olduğunu vurgulayan Raziye, “Bu anlamıyla da benzersiz bir örnek. Bir halka önderlik eden lider örneğini bırakın cezaevinde, fiziki özgürlüğü, her türlü koşul ve imkana sahip liderler açısından bile görmek mümkün değil. Bu anlamıyla da Sayın Öcalan’ın duruşu, pozisyonu, ürettikleri, öğrettikleri ve Kürt halkında ortaya çıkardığı bilinç açısından da benzersiz bir örnek” dedi.
 
CPT ve handikabı…
 
Avrupa Konseyi’nin bir organı ve bağımsız olduğu “iddiasında” bulunan bir kurum olan CPT’nin, “işkenceyi önleme” misyonu ve yükümlülüğünü İmralı’da yerine getirmediğinin altını çizen Raziye, “CPT’nin şöyle bir handikabı var aslında, İmralı Ada Hapishanesi’ni normal bir hapishane statüsünde değerlendiriyor. Bunun üzerinden kendi prosedürlerini uyguladıklarını, üye devletin izni olmadan rapor yayınlayamayacakları gibi açıklamalar yapıyorlar ama tıkandıkları nokta bu. İmralı Ada Hapishanesi’ni sıradan bir hapishane olarak değerlendiremezsiniz. Cezaevine giden, bu konuda raporlar yapan, tavsiyelerde bulunan bir kurum olarak bizzat şahidi aslında” sözlerini kullandı.
 
Türkiye CPT’nin tavsiyelerine uymuyor
 
Raziye, CPT’nin 2019 yılındaki raporunu 2020 yılında açıkladığını hatırlatırken, bu raporda “incommunicado” durumundan bahsedildiğine atıfta bulundu. Raporda hücre içerisinde ayrıca bir hapis durumundan, sosyal haklarının tanınmamasından, aile ve avukat görüşlerinin belli prosedüre bağlı olarak süreklilik kazanması gerektiğinden bahsedildiğine işaret eden Raziye, “2019 raporundan bu yana Türkiye adeta buna bir tepki gibi koşulları daha da kötüleştirdi, ağırlaştırdı. 2011 yılından 2019 yılına kadar hiçbir avukat görüşü gerçekleştirilmedi. Tüm bu objektif gerçeklikler aslında CPT’nin öneri ve tavsiyelerine Türkiye’nin uymadığını gösteriyor” ifadelerine yer verdi.
 
‘CPT suç ortağı durumunda’
 
Türkiye’deki yetkililer ile CPT arasında yapılan görüşmelerin gizli tutulduğuna dikkat çeken Raziye, “Ancak artık CPT bu pozisyonda, işkenceyi önleyen misyonunun dışında bir pozisyonda. İşkencenin varlığının sürdürüldüğü bir cezaevinde, onu durdurma yetkisini bile gösteremiyor. Bu durumda artık başka bir aşamaya geçerek kamuya bir açıklama yapması gerekiyor” sözleriyle seslendi. Yine Abdullah Öcalan’ın yaptığı son telefon görüşmesinde, “Avukatlarımla görüşmek istiyorum” dediğini anımsatan Raziye, “Hukuki olanın bu olduğunu belirtti. Ama kesilen bu telefon görüşmesinden bu yana hiçbir şekilde olumlu bir gelişme yaşanmadı. Aksine her şey çok daha kötü bir noktaya taşındı. Bu anlamda CPT açısından artık ‘İnsan hakları karinesinde sınıfta kaldı’ gibi bir değerlendirme yapmak mümkün değil. Çünkü bu onu çok aşan bir noktada. Özgürlüğünden mahrum bırakılan bir kişi açısından, onun durumunu iyileştirme değil, tam tersine bu suçun bir ortağı durumuna geliyorsunuz” diye konuştu.
 
21 aydır hiçbir haber alınamıyor
 
CPT’nin mevcut tavrını değiştirmesine ilişkin çağrılarını yineleyen Raziye, şunları söyledi: “CPT’ye düzenli olarak rapor gönderiyoruz İmralı Adası’nda yaşananlara, yasak durumlarına ilişkin olarak. Kararlarla beraber tüm bu durumu ortaya koyuyoruz. Söylediği tavsiyelere uymayan, bunda ısrar eden üye devlet konusunda gelip kamuya açıklama yapabilir. İmralı Adası açısından bu şartlar çoktan oluşmuş durumda. Sürekli haber alınan, sadece kötü muamele var bunun tespitini yapalım, bunun önüne geçelim denilecek bir cezaevi değil. Biz zaten Sayın Öcalan ve oradaki müvekkillerimizden 21 aydır hiçbir şekilde haber alamıyoruz. Bu durum devam ediyor ama oranın neredeyse tek denetleyici kurumu olan CPT de oraya gidiyor ve biz yine haber alamıyoruz. Dolayısıyla CPT’nin statüsü Türkiye’deki kurumlardan farksız değil.”
 
‘Kürt halkına da kötü muamele anlamını taşıyor’
 
CPT’nin müvekkillerine ilişkin derhal bir bilgilendirme yapması gerektiğini belirten Raziye, “Burası alelade, sıradan bir hapishane değil. Biz müvekkillerimizden haber alamadığımızı belirtiyoruz. Ailesine, avukatlarına, sürekli Sayın Öcalan’dan bir ses duymak isteyen Kürt halkına da aynı zamanda bir kötü muamele anlamını taşır bu. CPT, pozisyonunu ve etkisini görebilmeli. Konseye bağlı bu organın bir işlevi de kalamayacaktır bu haliyle. O yüzden görevlerini hatırlatmakta ve bunu yerine getirme beklentimiz de devam ediyor. CPT’nin kamuya bir açıklama yapmasını bekliyoruz” vurgusunu yaptı.
 
CPT görüşmesi: Kaygılarımız giderilmedi
 
Raziye, Eylül ayında duyurdukları ziyaretin ardından CPT ile 45 dakikalık bir görüşme gerçekleştirdiklerini paylaşırken, Abdullah Öcalan ve diğer müvekkilleri ve koşullarına ilişkin hiçbir bilgi alamadıklarını dile getirdi. Bilgi de teyit edemediklerini kaydeden Raziye, “İmralı Ada Hapishanesi’nden aldığımız her duyum bizim için önemli ve ciddidir. Biz bir duyum aldık, bizim için yine ciddi bir durumdu. Sayın Öcalan’ın CPT ziyaretine çıkmadığı yönünde bir duyum vardı. Bu duyumun kaynağı biz değiliz zaten. Burada bir belirsizlik durumu söz konusu. Bu durumu yaratanlar, bu tecride sebebiyet verenler, göz yumanlardır. Hem Türkiye’deki idari ve yetkili kurumlar hem de uluslararası makamlar bu durumdan sorumludur. 45 dakika boyunca yaptığımız görüşmede, kaygılarımızın hiçbiri giderilemedi. Sıradan bir infaz hakimliğine yaptığımız başvuruda nasıl yanıt alamıyorsak, burada da bir görüşmeye rağmen herhangi bir yanıt alamamış olduk CPT’den” cümlelerini kullandı.
 
‘AİHM tecride ortak olmamalı’
 
Uluslararası kurumlara da çok sayıda başvuru yaptıklarını anımsatan Raziye, “AİHM’de 2011’den beridir devam eden bir tecrit dosyamız var. 11 yıldır bu dosyada hala bir karar verilmiş değil. AİHM’in bunu sürüncemede bırakması da tecridin devamını sağlayan bir durumdur. Ağırlaştırılmış müebbetle ilgili durum Bakanlar Komitesi önünde ama onu bile gündemine 7 yıl sonra aldı. Bu süreci çok daha hızlı bir şekilde sürdürmesi gerekiyor. Kendi görevini, misyonunu yerine getirebilmesini bekliyor, tecride ortak olmamalarını umut ediyoruz” dedi.
 
Tecridin aşılması için kesintisiz mücadele çağrısı
 
2019 yılında açlık grevi eylemlerini sahiplenen kurum ve kuruluşlar olduğuna işaret eden Raziye, “Açlık grevinin sonlanması için onlardan bu görevi devralarak mücadelelerini sürdüreceklerinin sözünü vermişlerdi. Ancak açlık grevleri sonrasında bu mücadelenin yeterli olmadığı şu anki sonuçta anlaşılabiliyor” dedi. Direnişin tecrit ve savaşı yıkabileceğini söyleyen Raziye, “Dolayısıyla bu asla yıkılamaz bir durum değildir. Biz avukatlar olarak birçok yere başvurular yapıyoruz. Bir hukuk mücadelesi yürütüyoruz ve bunu kesintisiz bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Bizimle beraber insan haklarını esas alan tüm kurum ve kuruluşların bu mücadeleye daha yoğunluklu ve sürekli bir şekilde devam etmesi gerekiyor ki hakikaten tecrit aşılabilsin. Bunun mücadelesinin verilmesi gerekiyor. Beklentimiz bu mücadelenin sürekli hale getirilmesi yönünde” çağrısını yaptı.