Margaret Owen: Kürtlere dönük yapılanlar soykırımdır

  • 09:12 17 Kasım 2022
  • Güncel
 
 
Marta Sömek
 
İSTANBUL - Kimyasal silah kullanımına sessiz kalan herkesin bu suça ortak olduğunu söyleyen Britanya İmparatorluk Nişanı Sahibi, insan hakları savunucusu ve avukat Margaret Owen, “Kürt Mandela” olarak tanımladığı Abdullah Öcalan için ise, “Öcalan için özgürlük, tüm bölgede barış umudu demektir. Bu yüzden tüm dünyaya çağrım, Öcalan'ın özgürlüğü için kampanyalar yapmak” çağrısı yaptı.
 
Türkiye'nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ortaklığı ile Güney Kürdistan’ın Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük 17 Nisan'da başlattığı saldırıların üzerinden 7 ay geçti. Nisan ayından bu yana, Türkiye'nin bölgeye yönelik kimyasal silah kullanımı da gündemden düşmedi. Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) yerel kaynaklar ve HPG açıklamalarına dayandırdığı haberine göre 14 Nisan’dan bu yana Türkiye, 2 binden fazla yasaklı bomba ve kimyasal silah kullandı.
 
Ses çıkarana tutuklama
 
Konunun araştırılması için hem yerel hem de uluslararası pek çok isim ve örgüt Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) çağrılarını sürdürüyor. 18 Ekim günü kimyasal silah ile katledilen YJA STAR ve HPG’lilerin görüntülerinin paylaşılması sonrası Kürdistan başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde alanlara çıkan halklar, kimyasal silah saldırılarının “insanlık suçu olduğunu” ve bunun tespiti için bölgeye bağımsız heyetlerin gitmesi için çağrılar yaptı. Kimyasal kullanımı ve araştırma çağrılarını haberleştiren gazeteciler ile Adli Tıp Uzmanı olarak bilimsel değerlendirmelerde bulunan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da, konunun araştırılması gerektiğini belirttiği için hedef gösterilerek, AKP-MHP iktidarının talimatıyla tutuklandı.
 
BM’ye açık mektup: Saldırılar durdurulsun!
 
16 Mayıs’ta da Kuzey ve Doğu Suriye’nin kadın yapılanması Kongra Star öncülüğünde 75 kadın örgütü ve kadın, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği ve Kadın Örgütü’ne, Güney Kürdistan, Şengal, Kuzey ve Doğu Suriye ile Mexmûr'a yönelik AKP-MHP iktidarının gerçekleştirdiği saldırılara ilişkin bir mektup göndermişti. Türkiye’nin, saldırılarını BM Sözleşmesi ile gerekçelendirmesinin kabul edilemez olduğunun vurgulandığı açık mektupta, gerekli mekanizmaların devreye sokulması da istenmişti. Yanı sıra dünyanın dört bir yanından konuya ilişkin protesto, tepki ve eylemler devam ederken BM’nin sessizliği ise sürmeye devam ediyor.
 
‘Kürt Mandela’ dediği Abdullah Öcalan için sürdürdüğü mücadele…
Mektubun imzacıları arasında yer alan Britanya İmparatorluk Nişanı Sahibi, insan hakları savunucusu ve avukat Margaret Owen, Kürt halkının mücadelesinin yanında uzun yıllardır yer alan kişilerden biri. Margaret aynı zamanda PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için yürütülen çok sayıda kampanyanın destekçisi ve Kürdistan Barış Kampanyası grubunun da üyelerinden biri. Margaret, “Kürt Mandela” diye tanımladığı PKK Lideri için eski demeçlerinde, “Öcalan özgür olmalı. 23 yıldır İmralı’da hücre hapsinde. O, Ortadoğu'da barışın anahtarı olan Kürt ‘Mandela’dır. Hapishane yazıları eşitlik, adalet ve kadınların güçlenmesi için yeni bir dünya düzenini anlatıyor” sözlerini kullanmıştı. Yine PKK’nin yasaklı örgütler listesinden çıkarılmasını isteyerek dijital medya hesabından bir paylaşım yapan Margaret, YPG ve YPJ’lilerle çektiği bir fotoğrafı savcılığa göndermiş ve “Bugün çok sevdiğim fotoğrafları başsavclığa gönderdim” diyerek tutuklanmak istemişti. Margaret ayrıca İngiliz hükümetine, “Burada Türk devletiyle yürüttüğünüz kirli işlerden vazgeçiniz” çağrısında da bulunmuştu.
 
Kimyasal kullanımına ilişkin JINNEWS’e değerlendirmelerde bulunan Margaret, bir an önce PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması çağrısında bulundu.
 
‘OPCW araştırmayı kabul etmedi’
 
Kimyasal silah kullanmanın bir savaş suçu olduğunu ifade eden Margaret, bu insanlık suçunun ilk olarak 1925 Cenevre Protokolü ile yasaklandığını anımsattı. Protokol ile kimyasal silah üretimi ve stoklamanın yasaklanmadığına dikkat çeken Margaret, “Çeşitli başarısızlıklar yaşandı. 1992’de BM Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (CWC) kabul edildi ve Lahey'de uygulamayı izlemek, araştırmak ve uygun önlemleri almak için Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) kuruldu. 1997'de faaliyete geçti ancak ne yazık ki, Türkiye'nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne karşı kimyasal silah kullanımına ilişkin ‘iddiaları’ doğrulayan çok sayıda rapor olmasına rağmen OPCW şimdiye kadar araştırmayı kabul etmedi. Evet, bu silahların kullanımı savaş suçudur” şeklinde konuştu.
 
Kürt’e yapılan soykırım karşısında üç maymun oynanıyor
 
BM’nin üye devletlerini temsil ettiğini belirten Margaret, Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi arasında ise Rusya, Çin, Türkiye, ABD ve İngiltere’nin olduğunu dile getirdi. İngiltere’nin aynı zamanda OPCW'nin bir üyesi olduğunu aktaran Margaret, “Brexit'ten (Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden ayrılması) bu yana ticaret ve silah satışları için Türkiye ile daha da yakın ilişkilere sahiptir. BM; ABD, İngiltere ve Türkiye gibi üyeleri aracılığıyla Kürtlere ihanet ediyor. Rusya'nın Ukrayna'da kimyasal silah kullandığı tespit edilirse, BM hemen kınayabilir ve OPCW harekete geçebilir. Ancak bu soykırım üzerinde BM ve uluslararası felç var ve kimyasal silahlarla Kürtleri çeşitli jeopolitik nedenlerle kullanıyor” ifadeleriyle saldırıların Kürt halkına değil de başka bir halka dönük olması durumunda BM’nin sessiz kalmayacağına işaret etti.
 
‘İngiltere de suç ortağı’
 
Savaş ve insanlık suçuna karşı sessiz kalan herkesin suça ortak olduğunu vurgulayan Margaret, uluslararası örgütlerin Türkiye'ye herhangi bir çağrı ve müdahalede bulunmamasına ilişkin şunları kaydetti: “Çünkü Türkiye'yi Rusya'nın etkisine ve kontrolüne sokmaktan korktuğu için NATO'dan ihraç etmeyecek. Türkiye bir NATO üyesidir (Rusya tarafından silahlandırılmış olmasına rağmen). Tabii ki İngiltere de sessizliği ile suç ortağıdır. Brexit artık insan haklarını değil, ticaret ve silah satışlarını öncelik haline getirdi.”
 
‘Dehşet verici Erdoğan diktatörlüğü…’
 
Margaret, 9 özgür Kürt basın emekçisi ile Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasını ise, “Erdoğan döneminde hukukun üstünlüğüne, imzaladığı uluslararası BM Sözleşmeleri’ne saygısı olmayan, bağımsız yargısı ve bağımsız medyası olmayan, aşırı kalabalık hapishanelerinde adil bir yargılama gerçekleştirmeden hapseden bu diktatörlüğün ne kadar dehşet verici olduğunu daha net gösteriyor” şeklinde yorumladı. Kimyasala ve Kürt halkının yok edilmesine karşı çıkan her sesin iktidar tarafından susturulmaya çalışıldığına işaret eden Margaret, “Suriye ve Federe Kürdistan Bölgesi’nin yasadışı işgaline, insan hakları ihlalleri kataloğuna muhalefet eden ve ya protesto eden herkes, Dr. Fincancı gibi insanlar, avukatlar, akademisyenler, politikacılar, yazarlar, gazeteciler protesto ile karşılık verdiği için hapse atılıyor. Dr. Fincancı serbest bırakılmalıdır. Adli Tıp Uzmanı, bir bilim insanı olarak zehirli gazların kullanımı hakkında yorum yapmak için yeterli niteliklere sahipti ve bağımsız bir soruşturma çağrısında bulundu. Sadece konuştuğu için tutuklandı ve hapishaneye atıldı” dedi.
 
‘Öcalan'ın özgürlüğü hayati önem taşıyor’
24 yıldır ağırlaştırılmış tecrit içerisinde tecride maruz bırakılan PKK Lideri’ne uygulanan bu “özel politikanın” ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının hukuka aykırı olduğunun altını çizen Margaret, bu durumu “işkence” olarak değerlendirdi. Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin Mandela Kuralları’na da aykırı olduğunu dile getiren Margaret, “19 aydır ne ailesi ne de avukatları ile görüştürülmüyor. 1999’da kaçırılması da yasa dışıydı” dedi. PKK’nin yasaklı örgütler listesinden çıkarılması çağrısında da bulunan Margaret, “Öcalan'ın serbest bırakılması, herhangi bir barış görüşmesinin yeniden başlaması için hayati önem taşımaktadır. Öcalan'ın özgürlüğü olmadan barış için yapıcı diyalog olamaz” sözleriyle seslendi.
 
‘Üçüncü Yol’ modeli: Demokratik Konfederalizm
 
Kürt halkına dönük gerçekleştirilen politika ve savaşın “soykırım” olduğunu vurgulayan Margaret, “Öcalan'ın özgürlüğü, Türkiye'nin 2015'te aniden sonlandırdığı barış diyaloğunun yeniden başlaması için vazgeçilmez bir koşuldur. Öcalan için özgürlük, tüm bölgede barış umudu demektir. Kürtlere karşı gerçekleştirilen bu soykırım, özgür, demokratik ve adil toplumlar geliştirmenin yeni bir yolu için dikkate değer benzersiz Kürt modelini de tehdit ediyor -toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve kadınların güçlendirilmesinin merkezi olduğu demokratik konfederalizmi de-. Bu ‘Üçüncü Yol’ modeli, hepimizin dünya çapında kabul edebileceği bir modeldir. Öcalan’ın dediği gibi, ‘Kadınlar özgür ve eşit olmadıkça gerçek bir demokratik toplum olamaz.’ Adalete, gerçeğe ve özgürlüğe karşı olan bu ‘baskın isim’den yani Erdoğan’dan kurtulmamız gerekiyor” cümlelerini kullandı.
 
Kampanya çağrısı
 
Margaret son olarak, “Bu yüzden tüm dünyaya çağrım, Öcalan'ın özgürlüğü için kampanyalar yapmak, Erdoğan ve yandaşlarını savaş ve insanlığa karşı suçlar ile kimyasal silah kullandığı için yargılamaktır” dedi.