Adalet Nöbeti bir yılını geride bıraktı

  • 12:56 16 Kasım 2022
  • Güncel
 
AMED - Tutsak yakınlarının başlattığı Adalet Nöbeti, bir yılını geride bırakırken, Diyarbakır Adliyesi önünde kitlesel açıklama yapan aileler, adalet arayışına devam edeceklerini söyledi. 
 
Hasta ve infazı yakılan tutsaklar için Amed’de başlatılan Adalet Nöbeti, birinci yılını geride bıraktı. Diyarbakır Adliyesi önünde toplanan tutsak yakınları ve sivil toplum örgütleri temsilcileri, eylemin birinci yıldönümüne ilişkin açıklama yaptı. Eyleme, Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma Dayanışma Birlik ve Kültür Derneği (MEBYA-DER), Amed Tutuklu Hükümlü Aileler ile Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TUHAY-DER), Tevgera Jinên Azad (TJA), Halkların Demokratik Partisi (HDP) Amed Milletvekili Remziye Tosun, HDP İl Eşbaşkanları Gülistan Atasoy ve Zeyyat Ceylan, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Amed Barosu, Amed Tabip Odası, Rosa Kadın Derneği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Amed Şubesi, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), 78’liler Derneği, Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırma Derneği (MED DER), DİSK Amed Temsilciliği ve çok sayıda yurttaş katıldı.
 
‘Adaletsizlik yaratmayın’
 
Eylemlerine destek veren herkese teşekkür eden hasta tutsak Abdulselam Güler’in kardeşi İnci Güler, “Çalmadığımız kapı kalmadı. Aramadığımız yer kalmadı. Bizlerin devletten talep ettiği adalettir. Adaletsizliği yaratmayın” diye konuştu. Adalet eylemine başladıktan sonra tutsakların aç ve susuz bırakıldığını ifade eden İnci, “Yapılan bu haksızlığı kabul etmiyoruz. Her zaman tutuklularımızın yanında olacağız. Sonuna kadar adalet arayacağız” dedi.
 
‘Sağlığa erişim hakkı engelleniyor’
 
Amed Tabip Odası Başkanı Elif Turan ise, Cezaevlerini Türkiye’nin kanayan yarası olarak tanımlayarak, “Cezaevlerinde tutuklular bizlere mektuplarla bize ulaşıyorlar. Orada yaşadıkları hak ihlallerinden bahsediyorlar. Gelen başvurularda görüyoruz ki sağlığa erişim hakkı engelleniyor. Kelepçeli muayenelerin ve hastanelere sevklerin geç yapıldığına dair başvurular bize yapılıyor” diye konuştu. Hasta tutukluların durumuna değinen Elif, sağlık kurumların verdiği raporlara rağmen hasta tutukluların bırakılmadığına dikkati çekerek, “ATK’nin tek başına karar vermemeli, uzman doktorların görüşü alınarak rapor hazırlanmalıdır. Hasta tutukluların serbest bırakılmasını istiyoruz” şeklinde konuştu.  
 
‘Yağmur yağsa da adalet arayışı sürüyor’
 
TUHAY-DER avukatı Yusuf Çakas, onlarca hasta tutsağın yaşamını yitirmesi ve yüzlerce tutsağın infazının yakılmasını hatırlatarak, annelerin direnişinin haklı olduğunu kaydetti. İktidara seslenen Yusuf, “Herkes bu adalet sesi duydu, fakat iktidar duymadı. Bu sesi duyun. Yağmur yağsa da adalet arayışı sürüyor. Bizler bu adalet arayışının yanında mücadele ediyoruz. Bijî berxwedana zindanan” dedi.
 
‘Haklı talepler karşılanmalı’
 
Ailelerin yaz, kış, soğuk, çamur demeden cezaevi, ATK ve adliye önünde adalet arayışına devam ettiğini belirten HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu üyesi Serhat Eren, “Adalet nöbetine başlayan ailelerimiz; cezaevlerinde insanlık onuruna yaraşmayan uygulamaların son bulmasını istiyor. Cezaevlerinde yaşanan sorunlar sadece cezaevlerinin değil, ailelerin, baroların, kurumların yani ülkede yaşayan herkesin sorunudur. İnsan hakları mücadelesi herkes tarafından verilmesi gerekiyor. Tam bir yıldır adaleti nöbeti olan aileler hasta tutukluların serbest bırakılması ve infaz yakılmasının durdurulmasını istiyorlar. Bu haklı talepler bir an önce yerine getirilmelidir” diye ifade etti.
 
‘İnfaz ertelemeleri hukuka aykırı’
 
Konuşmaların ardından basın metinin okuyan ÖHD Amed Şube Eşbaşkanı Özüm Vurgun, “Hasta mahpusların cezaevi koşullarında sağlık hakkına erişiminin engellenmesi, mevcut sağlık durumu karşısında, hukuka aykırı kararlarla infaz ertelenme taleplerinin reddedilmesi karşısında, ailelerin başlattıkları adalet nöbetinin birinci yılını geride bırakmaktadır.  Türkiye hapishanelerindeki mahpus nüfusunda her geçen gün ciddi bir artış yaşanmaktadır. Bu artış, yaşanan ihlallerin önemli ölçüde artmasına neden olurken, var olan sorunların tespiti ve çözümünü elzem hale getirmektedir.  Hapishanelerde ‘insanca’ yaşamı sağlamak için getirilmiş ‘asgari standart’ kurallar vardır. Özgürlüğünden yoksun bırakılan herkese, insan haklarının gerektirdiği gibi saygılı davranılmalıdır. Hapsetmenin, başlıca ceza infaz yöntemi olarak varlığını koruduğu ve mahpus sayısının her yıl arttığı Türkiye’de hapishanelerin insan hakları ve uluslararası standartlar ile olabildiğince uyumlu hale getirilmesi gerekir. Türkiye hapishanelerinde sağlığa erişim hakkının engellenmesi, kelepçeli muayene dayatması, revire geç çıkarılma, hastane sevklerinin geç yapılması ya da yapılmaması, hapishanede çalışan sağlık personel sayılarının yetersiz olması sağlık problemi olan mahpusların durumunu kötüleştirebilmekte ve yaşam hakkı ihlaline yol açabilmektedir” ifadelerini kullandı.
 
‘Yaşam hakkı temel bir haktır’
 
Cezaevlerindeki aşırı kalabalık koğuşlar, sağlığa erişim hakkının engellenmesi, tek kişilik nakil araçları, kelepçeli muayene, muayene sonrası ağız içi arama dayatması, revire geç çıkarılma, hastane sevklerinin geç ya da hiç yapılamaması, yetersiz iaşeler, ısıtılmayan ve havalandırılmayan koğuşlar, cezaevlerinde yeterli doktor ve sağlık personeli bulundurulmaması, diyet yemeklerinin verilmemesi, temiz suya erişimde yaşanan problemler, atak geçirmesi riski yüksek ve kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan mahpusların tek kişilik yerlerde tutulması gibi uygulamalar sebebiyle de sağlık problemlerinin tedavi edilemez boyutlara evirildiğine dikkati çeken Özüm, “İnsanın en temel hakkı ‘yaşam hakkı’dır. Bu hak hiçbir koşul ve durumda engellenemez ve askıya alınamaz. İnsanların bulundukları her ortamda insan onuruna yakışır bir yaşam sürmeleri bütün insan hakları metinlerinin temelini oluşturur. Yaşam hakkının korunmasının temel kriterlerinden biri de kişinin sağlık hizmetlerine ayrımsız ulaşabilmesi, yani sağlık hakkıdır” dedi.
 
‘Hasta mahpuslar derhal serbest bırakılmalı’
 
ATK’nin hasta tutsaklar için verdiği olumsuz raporları da hatırlatan Özüm, sözlerini şöyle tamamladı: “Adli Tıp Kurumu sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi raporlarında son ve tek merci olmaktan çıkarılmalı ve tam teşekküllü hastaneler ve üniversite hastanelerinin raporları da kabul edilmelidir. ATK, mevcut bağımlı kurumsal yapısından başlayarak değişmeli ya mali ve idari özerkliğe sahip bağımsız ve tarafsız bir kurum haline getirilmeli ya da görevini tam teşekküllü üniversite ve devlet hastanelerine bırakmak suretiyle lağvedilmelidir. Hasta mahpus yakınlarının 1 yılı bulan adalet nöbeti eyleminin hapishanelerde artan hak ihlalleri karşısında, insanlık onuru ve yaşam hakkını savunduğu gerçeğini yadsıyamayız. Sağlık hizmetlerine erişim ve yaşam hakkı başta olmak üzere temel hakların asgari ölçüde sağlanması, bir yıldır sadece ve sadece adalet için mücadele eden mahpus yakınlarının taleplerinin karşılanarak hasta mahpusların derhal salıverilmesini ve sağlık hakkına erişimin sağlanması gerektiğini belirtiyoruz.”