Gazeteci Diren Yurtsever: ‘Türk’ün Gücü’ Kürdün iradesine çarptı

  • 09:06 12 Kasım 2022
  • Güncel
 
Dilan Babat 
 
ANKARA - Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan MA Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, gözaltına alınış tarzından, gözaltında dayatılan işkencelere karşı, “Türk’ün gücü”nün Kürdün iradesine çarptığını belirtti.
 
Ankara’da yürütülen bir soruşturma kapsamında 25 Ekim’de JINNEWS muhabirleri Öznur Değer, Habibe Eren, Mezopotamya Ajansı (MA) Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, muhabirleri Berivan Altan, Ceylan Şahinli, Selman Güzelyüz, Deniz Nazlım, Emrullah Acar ve Hakan Yalçın 29 Ekim’de çıkarıldıkları mahkemece, “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. Gözaltına alınan ve tutuklanan gazeteciler, polis işkencesiyle gözaltına alınırken, Diren Yurtsever de İstanbul’da alındığı süreçte polis şiddeti ile yüz yüze kaldı.
 
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Diren, iktidarın gazetecilere dönük tutuklama politikasını yazdı.
 
“6 yıl önce çalıştığım televizyon kanalının da aralarında bulunduğu muhalif görsel ve yazılı basın bir gecede KHK ile kapatıldığı  anda ‘Eyvah! Nasıl bir kötülük yapılacak? Nasıl bir felakete sürüklenecek ülke” diye kaygılanmış ve olabileceklere dair öngörülerde bulunmuştum. Çünkü ne zaman bir kötülük yapılacaksa veya yapıldıysa ilk susturulması, bastırılması gereken basındı muktedirlere göre. Çünkü toplumun gerçekleri bilme ve haber alma hakkı böyle engellenebilirdi ancak. Nitekim 2016 yılında onlarca TV, gazete, dergi kapatıldı. Gelişen atmosferi ise yaşayarak gördük. 
 
Devletin sicili kabarık
 
Elbette basına dönük baskı, yıldırma politikalarının tarihi köklü. Devletin bu konudaki sicili ise oldukça kabarık. Süregelen bu politikanın ilk hedefi ise her dönem özgür Kürt basını oldu. Devletle bağlantılı karanlık güçlerin başta Kürt halkına dönük işlediği suçların ayyuka çıktığı 90’lı yıllarda; gazete binalarının bombalanması, gazetecilerin sokak ortasında katledilmesi, tutuklamalar, sürgünler, sansür, kapatmalar, Özgür Kürt basının karşı karşıya kaldığı saldırılar oldu. Bu saldırılar bir devlet politikası olarak sistematik bir şekilde devam etmektedir. Ancak buna karşı da mücadele ve direnişte Özgür Kürt basının bir geleneği oldu. Kapatmalar, katletmeler, tutuklamalara karşı bu mücadele daha da büyüyerek, güçlenerek, çoğalarak devam etti, ediyor, edecek.
 
Şimdilerde de benzer süreçler yaşıyoruz. Toplumsal muhalefetin; korkunun kitleselleştirilmesi yoluyla baskılanmaya, sindirilmeye çalışıldığı ve kirli bir savaşın yürütüldüğü bu süreçte, Özgür Kürt basını yine hedefte. 16 Haziran’da Diyarbakır’da 16 gazetecinin tutuklanmasından sonra 9 gazeteci olarak tutuklandık. Gözaltına alış biçimimiz ve tutuklanmamız da bu kirli savaşın bir parçası. 25 Ekim’de sabah evlerimiz basıldığında üzerimizden nasıl bir algı operasyonun yürütülmeye çalışıldığını anlamak güç olmadı. Gözaltına alınıp evden çıkarıldığımda araca bindirildiğim halde aracın hareket etmemesi dikkatimi çekti. İçinde bulunduğum araçla birlikte iki araç sokakta bekliyordu. Bulunduğum aracın kapısı açık, içinde kimse yok ve ellerim kelepçeliydi. Beni gözaltına alan polislerin esnafla konuştuğunu fark ettim. Birden esnafın elleri yumruklu bir şekilde, “Mahallemizde terörist istemiyoruz” diye bağırdığını gördüm. Bir provakasyon, bir linç girişiminin yaşanması an meselesiydi. Belli ki iktidar; uzun süredir kaybettiği toplumsal desteği bu “operasyon” üzerinden milliyetçiliği şahlandırarak yeniden sağlamayı hedefliyordu. Aynı durum hastaneye götürüldüğümüzde de devam etti. Hastane personeline beni, “okumuş terörist” olarak hedef gösteriyordu. Zaten Kürde tahammül edemeyen bu zihniyet okumuşuna hiç mi hiç tahammül etmezdi. Onlara göre “okumuş” Kürt daha tehlikeliydi. Tepkilerim ve karşı koyuşlarım üzerine yaşadığımız tartışmalar sonucu ancak son buldu  bu gösteri. Daha doğrusu ara verildi.
 
Büyük operasyona uygun görüntü arayışı
 
Emniyete geldiğimde ise bambaşka bir senaryo ile karşılaştım. Bu senaryo tanıdıktı. Sık sık Yeni Şafak’ta, Anadolu Ajansı’ndan (AA) izlediklerimizden. Üzerinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir tabelanın ortasında bulunduğu iki Türk bayrağının arasına ellerim kelepçeli bir şekilde görüntü vermem dayatıldı. Bir an şok etkisi yaşasam da yapılmak istenileni algılamam geç olmadı. “Teslim olmuş bir suçlu gibi” vereceğim bir görüntü hemen iktidar medyasına servis edilecekti. Elbette yapılmak istenilenin arkasında ideolojik, politik boyutları olan derin amaçlar, hesaplar vardı. Bu poz üzerinden verilmek istenilen mesajlar vardı. Birincisi 10 gazetecinin bir anda gözaltına alındığı “büyük operasyona” uygun görüntüler lazımdı. Bu aynı zamanda oluşabilecek bir kamuoyu tepkisini de törpüleyecekti. Her ne kadar karşılığı olmasa da bir gazeteci değil; “okumuş terörist” yakalandı. İmajı üzerinden “operasyon” meşruluk sağlamak. İkincisi; basına, muhalefete bir gözdağı, korku vermek. Üçüncüsü; taze çıkmış sansür yasasının gereğini yapmak. Dördüncüsü ve en önemlisi yürütülen savaşta adı savaş ve insanlık suçuna karışmış siyasal iktidarın debelendiği başarısızlık ortamında, “Türk’ün gücünü” gösterecekleri bir zafer pozuna ihtiyaç vardı. İşgal edilmiş, teslim alınmış, iradeleri kırılmış, eli mahkum bir Kürt algısını yaratmak ve bunun üzerinden bir mesaj verilmek istendi. Elbette her ne kadar “prosedür” denilse de bunu kabul etmedim. Buna karşılık özel kuvveti çağıracaklarını, fiziksel işkence edeceklerini tehdidinde bulundular. Ancak işkenceyi de göze alarak bunu asla kabul etmeyeceğimi sonu ölüm dahi olsa o görüntüyü asla vermeyeceğimi söyledim. Aynı zamanda tüm bu uygulamaları duyuracağımı, avukatlarıma, basına vereceğimi belirtip suç duyurusunda bulunacağımı söyledim. Kararlılığım geri adım attırdı ve “Türk’ün gücü Kürdün iradesine çarptı.”
 
Gerçeklerin üstü örtülmek isteniyor
 
Yukarıda tutuklanmamızın nedenlerini belirttim. Yürütülen kirli savaş, yaklaşan seçimler, sansür yasası, işlenen suçlar, yaşanan ihlaller vs. Tüm bu gerçeklerin üstü örtülmek isteniliyor. Kaybetmek üzere olan iktidar “bekası” için görmeyelim, duymayalım, konuşmayalım istiyorlar. Toplumun sesi kısılsın istiyor. Basın susarsa toplumda susar, basın görmezse toplumda görmez. Öncesi yaşanılan hukuksuzlukların bir halkası bizim tutuklanmamız. Ama göreceğiz, yazacağız, konuşacağız ve boyun eğmeyeceğiz. Mücadelemiz her koşulda ve her yerde sürecek.”