İHD nöbetinde kadın ve çocukların ‘barış hakkı’ konuşuldu

  • 14:59 4 Kasım 2022
  • Güncel
 
HABER MERKEZİ - İHD’nin her ayın ilk cuma günü eş zamanlı yaptığı “Barış Nöbeti”nin ikincisinde, kadın ve çocuk haklarının ihlal edilmesine ve barış hakkına dikkat çekildi.
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkez Yürütme Kurulu, Türkiye'de barışın sağlanmasına katkı sunmak amacıyla her ayın ilk cuma günü tüm şubelerde eş zamanlı olarak “Barış Nöbeti” tutulması kararı almıştı. Bu karar kapsamında birçok kentte nöbet eylemi gerçekleştirildi.
 
Diyarbakır
 
Diyarbakır’da ikinci ayında süren “Barış Nöbeti” İHD Diyarbakır Şubesi salonunda yapıldı. Salona “Herkes için Barış” pankartı açılırken, açıklamaya Diyarbakır Barış Anneleri Meclisi, Rengarenk Umutlar Derneği ile sivil toplum kuruluşları katıldı. Açıklama metni İHD Diyarbakır Şubesi Başkan Yardımcısı Ezgi Sıla Demir tarafından okundu.
 
Eylemde konuşan İHD Eş Genel Başkan Yardımcı Rahşan Bataray Saman, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla etkinlikte kadın ve çocuk hak ihlallerine dikkat çekeceklerini söyledi. Rahşan, Ankara merkezli soruşturma kapsamında işkenceyle gözaltına alınan 9 gazetecinin tutuklanmasına tepki gösterirken, “Basına yönelik baskıları kabul etmiyoruz. Hakikatin sesi kısılamaz. Hakikati dile getirdiği için tutuklanan Şebnem hocanın yanında olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Baskıların ortadan kaldırılması için mücadelemiz devam edecek” diye konuştu.
 
‘Barış yaşamda ısrar etmek demektir’
 
Rahşan’ın ardından ise Ezgi basın metnini okudu. “Aştî-Barış; bitmek bilmeyen savaşın ve şiddetin ortasında hakikate yol almak, yaşamda ısrar etmek demektir” diyen Ezgi, neredeyse 50 yıla yaklaşan savaş halinin kadın ve çocukları etkileyeme devam ettiğini kaydetti. Ezgi, “Militarizm, cinsiyet eşitsizliği ve savaş ideolojilerinin biçimlendirdiği erkeklik, kadınların yaşam alanlarını adeta gasp etmektedir. Kadınlar ve çocuklar göç yollarında, tutsak edildikleri, kaçırıldıkları yerlerde cinsel şiddete ve saldırıya uğramaktadırlar. Yakın tarihte savaşın en acı gerçeğiyle karşı karşıya kalındı ve Êzidî kadınlara yapılanlar tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşti. Göç etmek zorunda bırakılan kadınlar anadillerinde konuşamama, eğitim haklarından mahrum kalma, gittikleri yerlerde barınma ve güvende olmama, yeterli beslenememe ve ulaşım gibi birçok konuda problem yaşadılar ve yaşamaktalar. Göç denince sadece sınırlar ötesi anlaşılsa da zorunlu iç göçte de benzer nedenlerden beslenmekte ve sonuçları benzerlik taşımaktadır. 90’larda Kürt kadınları köy yakmalar, işkenceler, baskılar ve yoksullaştırma nedeniyle doğdukları yerleri terk etmek, başka şehirlere göç etmek zorunda kalmışlardır. Ayrıca belirtmek gerekir ki savaş ortamı kadınlara yönelik erkek şiddetini hem ev içinde hem de dışarıda daha fazla büyütmektedir” ifadelerini kullandı.
 
‘Savaş ortamının mağduru çocuklar oldu’
 
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabulü ile barış hakkının, çocukların en temel haklarından biri olarak tanındığını ekleyen Ezgi, “Bu hakkın çocuklar açısından yaşamsal önemi, silahlı çatışma ve savaş ortamının en büyük mağdurunun çocuklar olmasıdır. Çocuklar, başlatmadıkları, sürdürmedikleri ve tarafı olmadıkları çatışmalı ortamlarda yaşam hakkı ihlaline uğrama, yaralanma, sakat bırakılma, zorla çalıştırılma ve cinsel istismara maruz kalarak en ağır hak ihlallerinin doğrudan mağduru olmaktadır” sözlerine dikkat çekti. Ezgi, “Çatışma ortamlarının tek sonucu çocukların fiziki bütünlüklerine zarar gelmesi ile de sınırlı kalmamaktadır. Şiddet ortamının doğal sonucu olarak çocuklar anadilde eğitim, sağlık, aile bireyleriyle kendi kültüründe gelişme ve yetişme hakkından da mahrum bırakılmaktadırlar. Tüm bu savaş ortamı başta yaşam hakkı olmak üzere çocukların en temel haklarını ihlal etmektedir. Buna ek olarak birçok suç cezasız kalmaktadır. Bu cezasızlık hem kadına yönelik gerçekleşen durumlarda hem de çocuklara yönelik yaşanan ihlallerde bir politikaya dönüştürülmüştür” şeklinde konuştu.
 
Savaşa karşı kadınların barış mücadelesi
 
Ezgi, açıklamada şunları dile getirdi: “Binlerce faili meçhullerin ilk arayıcıları olan Cumartesi Anneleri, çatışma ortamlarında birden fazla çocuğunu yitiren Barış Anneleri İnisiyatifi’nin kesintisiz mücadelesi, tüm toplumsal ayrışmaları bertaraf ederek ortak mücadele hattını oluşturma deneyimi olarak Barış için Kadın Girişimi, kadına ve çocuğa yönelik her türlü şiddet biçimine karşı toplumsal refleksi oluşturan Kadınlar Birlikte Güçlü verilecek en somut ve değerli örneklerdir. Bu örneklerden de yola çıkarak Kadın hiçbir savaşın kaynağı ve sebebi olmamış fakat barışı tesis etmenin ağır tarihsel sorumluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Tüm savaş ve çatışmaların tarihsel akışında barışı tesis etmenin bedelini kadınlar omuzlamış, omuzlamaya da devam edeceklerdir. Buradan toplumsal barışın kendini kapitalizm ve patriarkaya dayandıran akıldan gelmeyeceğini, gelse bile kalıcılaşmayacağını anlamak, barış tartışmasının toplumsal bir mesele olduğunu görmeye, unutturulanı hatırlamaya dayanır. Tam da bu sebeple barışın aklını ve eylemini kadının toplumsal hafızası ile inşa etmek gerekir.
 
Barış talebi vazgeçilmezdir
 
Barış hakkını savunanlar olarak, barışın sağlanması ancak toplumsal bir talep haline gelmesi ile mümkündür. Bu beklentilerin ve gerçeğin bilinci ile coğrafyamızda halen süren savaş ve çatışmaların tanığı olarak barışı savunmak bizler için vazgeçilmez bir durumdur. Bu amaçla da bir kez daha; barış sürecinin inşasında kararlı olan herkesin ve kesimin hakikat, adalet ve eşitlik temelinde yürütülecek barışın sağlanması için yan yana bulunmaya davet ediyoruz. Savaş politikalarını kabul etmiyoruz barışta ısrarcıyız!”
 
Açıklamanın ardın oturma eylemine geçildi. Eylem, yapılan tartışmalarla sürdü.
 
Ankara
 
İHD Ankara Şubesi’nin de sürdürdüğü ve “Kadınlar barış istiyor” talepli nöbet eyleminde, “Barış hakkını savunuyoruz, barışa ihtiyacımız var, barış için nöbetteyiz” yazılı pankart açıldı. İranlı Sosyolog Sara Bherirad, Devrimci 78’liler Federasyonu, İlmek Kadın Dayanışması ve birçok kadının katılımıyla tutulan nöbette konuşan İHD Ankara Şubesi Kadın Komisyonu Üyesi Sevinç Koçak, 29 Ekim'de tutuklanan JINNEWS ve Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirlerini, açıklamaları nedeniyle hedef gösterilerek tutuklanan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı’yı ve gözaltına alınan Avukat Aryen Turan'ı hatırlattı. Sevinç, “Biz burada bunları yaşarken İran’da kadın direnişi başladı” şeklinde konuştu.
 
Nöbette söz alan Sara ise, “İranlı kadınlar yıllarca verdikleri mücadele ile bugünlere geldi. Her gün yaşadıklarına yaptıkları itiraz ile başkaldırıda bulundular, kimliklerini var etmeye çalıştılar. Mahsa’nın katledilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Artık yeter dediler ve bunu çok güzel yaptılar. Bu mücadele dünyada büyük yankı oluşturdu” dedi.
 
İran’ın batılı bir halk olmadığını kaydeden Sara, “Sizler tarafından destek ve haykırış, İran medyasında çok etkili oluyor. Onlar da ellerinden gelen her şeyi yapıyor. Umuda sarılmalıyız” ifadelerini kullandı.