İran’da kadınların direnişi toplumsallaşıyor

  • 09:13 1 Ekim 2022
  • Güncel
Dilan Babat 
 
HABER MERKEZİ - İran’da iki haftadır süren protestolara bütün etnik grupların dahil olduğunu belirten İranlı gazeteci F., eylemlerin liderliğini gençlerin üstlendiğini belirterek, “İran’da aynı anda ‘Jin Jiyan Azadi’ sloganları atılıyorsa bu bir dayanışmanın ortaya çıkardığını gösteriyor” dedi. 
 
İran’da 13 Eylül’de Kürt Jîna Mahsa Aminî’nin “ahlak polisi” tarafından başörtüsünü “kurallara uygun” takmadığı gerekçesiyle işkence edilmesi ve işkence sonucu 3 gün sonra yaşamını yitirmesinin ardından kadınlar öncülüğünde sokağa dökülen halkın isyanı iki haftadır aralıksız sürüyor. İnsan Hakları Örgütü’nün (IHR)  verilerine göre protestolarda en az 83 kişi katledilirken, bu rakamın büyük bir çoğunluğunu çocuklar oluşturuyor.
 
İsyanın İran’ın birçok bölgesine yayılması sonrası rejim güçleri, eylemlerin görünürlüğünü önlemek için birçok yerde interneti kesti. Tahran, Kum, Reşt, Sanandaj, Mescid-i Süleyman ve diğer şehirlerde protestolar sürerken protestocular dini kurumların feshedilmesi çağrısında bulunuyor. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) de en son dijital medyadan yaptığı açıklamada, İran'da güvenlik güçlerinin 29 Eylül itibariyle en az 28 gazeteciyi tutukladığını bildirdi.
 
Güvenlik gerekçesiyle ismini vermediğimiz gazeteci İranlı F., Jîna Mahsa Amini ile toplumsallaşan eylemlere dair değerlendirmelerde bulundu. F.,  aynı zamanda İran’ın politik hayatında birçok olaya ve tanıklık etmiş bir isim. 
 
‘Başörtüsü bir gecede zorunlu hale gelmedi’
 
1979 yılında İslam Cumhuriyeti’nin kurulması sonrasında İran’da başörtüsüz son 8 Mart’ın gerçekleştiğini anımsatan F., “8 Mart'ta kadınlar beş gün boyunca sokaklardan geri çekilmedi. Kadınlar ‘Başörtüsü için devrim yapmadık özgürlük için devrim yaptık’ diye sokaklardaydı. Kadınların öngörüsü devrim sonrası ortamda işin ve devrimin nereye gittiğinin farkında olduklarını gösteriyordu. Sonraki süreçte başörtüsü bir gecede zorunlu hale gelmedi, süreç yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Önce resmi kurumlarda, sonrasında toplumun bütün alanlarında zorunlu hale geldi. Kadın mücadelesi devrimden hemen sonra devam ediyordu; ancak o süreçte İran-Irak savaşı vardı. Devrimden hemen sonra başlayan ve 8 yıl süren böyle bir ortamda yeni kurulan bir İslam Cumhuriyeti'nde ‘dış güçler’ sorunu vardı. Bu konu İran kadın hareketini sessizliğe soktu. Devrimci gençler, savaşa gidiyordu ve kadınlar savaşın arka planında ülkeyi korumak için susmak zorunda kaldılar. Bu süreci İran kadın hareketi için bir sessizlik süreci olarak değerlendirebiliriz. Savaş bittikten sonra, ‘savaştan sonraki dönem’ başladı. Bu süreçte kadın hareketi de yeniden toparlanmaya başladı. Reformcu olarak bilinen Muhammet Hatemi’nin cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte, kadın hareketi yeniden canlandı” dedi. 
 
 Ahlak polisleri birimi Ahmeti Nejat döneminde kuruldu 
 
1998 tarihinde İran’da Muhammet Hatemi’nin görev almasıyla birlikte kadınların her alanda yeniden örgütlenmeye başladığına vurgu yapan F., kadınların beraber okuma yaptığını, kendilerini geliştirmeye çalıştığını kaydetti. F., “1998’den sonra kadın hareketi toplumda daha fazla görünür hale geldi. O dönemde kadınlar, ‘kadın hakları için imza’ kampanyası başlattı. Kampanyayı yürüten kadınlar hükümet tarafından baskı görmeye başladılar ve ardından gözaltına alındılar. Ama yine de kadın hareketi canlıydı. Kadınların giyiniş tarzı, yaşam haklarına ilişkin farklı kurumlar söz sahibiydi. 2005’te Hatemi döneminin bitmesi ve Ahmeti Nejat’ın görev almasıyla birlikte ara dönemde ‘ahlak polisleri’ diye adlandırılan bir kurum kuruldu. Bu kurum İran polisinin bir dalı olarak devriyeler yapmaya başlarken; İran İçişleri Bakanlığı’ndan bir temsilci, istihbarattan bir temsilcisi ve İran emniyetinden bir temsilci vardı. İlk başlarda başörtüsünü düzgün takmayanları uyaracaklarını belirttiler. Ama ileriki süreçlerde İran dini lideri Humeyni’nin desteğini alarak tamamen kadınların hayatlarında ve kararlarında bir şekilde söz sahibi oldular” diye belirtti. 
 
‘2017’deki sessiz eylem dönüm noktası oldu’
 
İran’daki kadınların bisiklete binmelerinin “haram” olarak görüldüğünü ve yasaklandığını söyleyen F., sözlerine şöyle devam etti: “Toplumda, sokakta kadınların bisiklet ya da motor kullandığı  görülürse müdahale ediliyordu. İran’da başörtüsüne karşı mücadele yeniden, yavaş yavaş başladı. ‘Beyaz Çarşamba’ günleri başladı. Kadınlar dijital medyada başörtülerini çıkararak tepkilerini göstermeye başladı. Kadınların tepkileri yükseldikçe hükümetin baskısı artmaya başladı. 2017’da Tahran’da bir platform üzerine çıkarak, sessiz bir eylem yapan kadınla dönüm noktası başladı. O kadın, mücadelenin şeklini çok değiştirdi ve İranlı kadınlar çok fazla destek verdi. Bu eyleme destek veren çoğu kadın gözaltına alındı, çoğu da yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Başörtü mücadelesi tamamen kadın mücadelesine dönüştü. Çok güçlü bir ahlak polisinin olma durumuna rağmen, hükümete yakın reformcular bile kadınlara, ‘bu durum tepki çekiyor’ denilmesine rağmen kadınlar geri adım atmadı. Yıllardır kadın bedeni ve saçı üzerindeki baskı, mücadelenin uzun süreye yayılmasına neden oldu. Bu da Jîna Mahsa Amini’nin katledilmesiyle beraber durulmaz bir yere geldi.”
 
Ara ara yapılan protestolar
 
İranlı kadınların yıllardır başörtüsüne dönük verdiği mücadelenin toplumsallaşamadığına vurgu yapan F., kadınların yalnız bırakıldığına işaret etti. İran’da 2010’da orta sınıfın oluşturduğu “yeşil hareketinin” oy için insanların sokakta olduğunu, küçük şehirlerde yoksul kesimlerin bu hareketinin içerisinde olmadığını ifade etti. F., “2019’da benzin fiyatının üçe katlanmasıyla beraber insanlar geçim derdiyle sokaklara indi. Bu işçilerin yaptığı bir protesto eylemiydi. Ara ara başka protestolar da oldu, Arapların olduğu bölgede susuzluktan olan direnişler oldu o da çok bölgesel kaldı. O zamanki Arapların eylemine Azerbaycan Türkleri destek verdi ve İran’da yayılmadı. 2020’de Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra devrim muhafızları bir yolcu uçağını düşürmesiyle protestolar başladı. Pandemi sürecinin başlamasıyla o protestolarda söndürüldü” şeklinde konuştu.
 
‘Bütün etnik gruplar dâhil’
 
Jîna Mahsa Amini’nin katledilmesiyle başlayan protestolarla daha önce yapılan protestoları kıyaslandığında, bu protestolarda İran’da bulunan bütün etnik grupların dahil olduğunu ifade eden F., “Bütün toplumsal sınıf, ekonomik sınıfta olan insanlar, yoksul insanlar, zengin insanlar da yer alıyor. Bu protestoların bu kadar büyümesinin nedeni merkezinde kadınların olması. Kadınlar her yerde ve kadınlar isyan ediyor. Şuan İran’da aynı anda ‘Jin Jiyan Azadi’ sloganları atılıyorsa bu bir dayanışmanın ortaya çıkardığını gösteriyor. Önceden kadınlar protestolarında yalnızdı ama şuan bütün kesim onlara destek veriyor. Özellikle 2000 yıllarında doğan gençler protestoların liderliğini yapıyorlar. O yaştaki erkekler ve kadınlar yan yana direniyorlar. Dijital medyanın ne kadar önemli olduğunu hükümette farkında. İran’da insanların örgütlenmesini engelliyor. Şuanda İran’da yapılan protestoların başında kimse yok, bu tamamen halkın yaptığı protestolar. Hükümetin interneti kapatması direk direnişi bastırmak için yapılan bir şey. İran’da yaşanılan direnişi yaymakta internet çok önemli bir araç. Yurt dışı medyası bu görüntüleri kullanmaya başladı. Direnişin sesinin duyulmasında medyanın önemi var ve bunun önü kapatılmaya çalışılıyor” ifadelerini kullandı.