Ceylan Önkol dosyası için çağrı: Türkiye hükümlülüklerini yerine getirsin
- 12:38 28 Eylül 2022
- Güncel
DİYARBAKIR - Diyarbakır Adliyesi önünde bir araya gelen STÖ’Ler, Ceylan Önkol’un katledilmesinin 13’üncü yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Ceylan’ın dosyasında da etkili ve tarafsız bir soruşturma yürütülmediğine dikkat çekerek, söz konusu dosyalara dair Türkiye’nin hükümlülüklerini yerine getirmesi çağrısında bulundu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Çocuk Komisyonu ile Sosyal Hizmetler Uzmanları Derneği Diyarbakır Şubesi (SHUDER), Rengarenk Umutlar Derneği, Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi ve Göç Vakfı, Ceylan Önkol’un katledilişinin 13’üncü yıldönümü nedeniyle Diyarbakır Adliyesi önünde ortak basın açıklaması gerçekleştirdi.
Açıklamayı STÖ’ler adına İHD Diyarbakır Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Eylül Özgültekin okudu.
Lice’ye bağlı Şenlik Mahallesi’nin Hambaz (Xanbaz) mezrasında 28 Eylül 2009’da koyunlarını otlattığı sırada, bölgedeki askeri birimlere ait bir havan mermisinin patlaması sonucu 12 yaşındaki Ceylan’ın 13 yıl önce bugün yaşamını yitirdiğini hatırlatan Eylül, “İHD Diyarbakır Şubesi tarafından 2009’da yapılan açıklamada, ‘Önkol’un cesedinde ayaklar, bacaklar sağlamdı. Yerde de bir çukur yoktu. Bu mayın ihtimalini ortadan kaldırıyor’ diyerek Ceylan Önkol’un ölümünde hedef gözetilerek ateş edilmesi ihtimali olduğunu açıklamıştır. Yine Kocaeli Üniversitesi’nden alınan alternatif raporun sonuç kısmında Prof. Dr. Ümit Biçer, kişinin patlayıcı madde sonucu ortaya çıkan balistik etkiyle iç organların parçalanması sonucu ölmüş olduğu, Lice Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 28 Eylül 2009 tarihli Adli Muayene Tutanağı 2’nin patlamadan mütevellit parçalanmış, deforme olmuş parçaların 40 mm'lik bombaatar mühimmatına ait olduğu, başkaca bir patlayıcıdan söz edilmediği; vücuttaki lezyonlar ve fotoğraflar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; patlamanın kişinin müdahalesi olmaksızın önünde yerde veya yere yakın olarak meydana geldiği, kişinin eli veya elinde bulunan bir nesneyle müdahalesinin düşünülmediği kanaatini bildirir mütalaa sunmuştur” dedi.
‘Takipsizlik kararı verilmiş’
“Soruşturmayı yürüten dönemin savcısı, 4 Nisan 2013'te Önkol’un ölümüne neden olan ancak bir türlü bulunamayan şüpheliler hakkında, ‘Görevini kötüye kullanmak’ suçlamasıyla açtığı soruşturmada takipsizlik kararı vermiş” diye hatırlatan Eylül şöyle devam etti: “Yine savcılıkça, Ceylan’ın yaşamını yitirmesinden 5 yıl sonra (30 Nisan 2014) soruşturma dosyasında mühimmatın sabit durduğu, daha önce kim tarafından atıldığının belli olmadığı gerekçesiyle ‘daimi arama’ kararı vererek dosyayı rafa kaldırmıştır. Ayrıca Ceylan Önkol’un ölümüyle ilgili yargı sürecinde etkin soruşturma yapılmadığı ve yaşam hakkının ihlal edildiğine dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuruyu, 2017’de değerlendiren mahkeme ihlal bulmamıştır.”
‘228 çocuk yaşamını yitirdi’
Asker ya da polislerin şüpheli konumunda yer aldığı diğer dosyalarda olduğu gibi Ceylan’ın dosyasında da çok etkili ve tarafsız bir soruşturma yürütülmediğini vurgulayan Eylül şunları dile getirdi: “Ceylan’ın yaşamını yitirmesinden sonraki sürece bakıldığında da yaşamını yitiren tek çocuğun maalesef Ceylan olmadığı görülmüştür. İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’nin 2021 yılında yayınladığı 2011-2021 tarihleri arası silahlı çatışma ortamında çocuklara yönelik yaşam hakkı ihlalleri raporu’nda bölgede en az 228 çocuğun gerek kolluk gerekse farklı aktörler tarafından yaşamını yitirdiğine dikkat çekmiştir.
Dosyalar sürüncemede bırakılmış
Bizler bu gün burada Ceylan şahsında dosyaları sürüncemede bırakılmış tüm çocukların yaşam hakkını koruma yükümlülüğünün, etkin soruşturma yürüterek onarıcı ve cezalandırıcı adaleti sağlama yükümlülüğünün devletin sorumluluğunda olduğunu hatırlatıyoruz. Bölgede yaşayan çocukların çatışmalı ortamdan etkilenme sonucu; zırhlı araç çarpmaları, resmi hata ve ihmal sonucu, faili meçhul saldırı, mayın ve sahipsiz bırakılan patlayıcılar sonucu, sınır hatlarında vurulma sonucu kolluk ya da farklı aktörler tarafından vurularak yaşamlarını yitirdiklerine tanıklık etmekteyiz. Yaşam hakkı ihlal edilen çocuklarla ilgili idari ve yargı organlarınca, etkili ve adil bir soruşturma yürütülmemesi, faillerinin gizlenmesi ve yargı karşısına çıkarılmaması, gerçekleştirdikleri ihlalleri sürdürmeye teşvik etmektedir. Olağanüstü güvenlik tedbirlerinin alındığı, olağanüstü hal uygulamalarının ağır ihlal ürettiği bölge kentlerindeki yaşam alanlarında, zırhlı aracın trafik düzenine aykırı kullanımından, zırhlı aracı kullanan kamu görevlilerinin yeterli teknik birikimden yoksun olması ve bu araçları kullanırken gerekli özeni göstermemesi gibi sebeplerle birçok çocuk, zırhlı araç çarpması sonucu yaşamını yitirmiştir. Ayrıca çatışmaların ortasında kalan birçok çocuk vurularak yaşamını yitirmiştir. Yine Türkiye, 2004 yılından bu yana taraf olduğu OTTAWA Sözleşmesi gereğince sınırları içinde bulunan kara mayınlarını 2014 yılına kadar temizleme taahhüdünde bulunmuştur. Buna rağmen bu süre içinde kara mayınlarının temizlenmesi konusunda somut herhangi bir çalışma yapılmamıştır.”
‘Türkiye hükümlülüklerini yerine getirsin’
Devletin imzacısı olduğu tüm ulusal ve uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirmesi gerektiğini ifade eden Eylül, “Tarafı kim olursa olsun her çocuğun yaşam hakkını koruma yükümlülüğü devlete aittir. Bu sebeple çatışmaların hiçbir koşul altında çocukların yaşam alanlarını etkilemesine izin vermemelidir. Yaşama ve gelişme hakkı elinden alınan her bir çocuğun adalet arayışı için mücadele edeceğimizi beyan ediyoruz. Bir kez daha, Türkiye’nin BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olduğunu, bu sözleşmeyle tüm çocukların yaşama ve gelişme hakkının güvence altına alındığını bütün sorumlulara hatırlatıyoruz. Türkiye Devleti’ni sözleşmedeki yükümlülükleri gereğince; her bir çocuğun ölümünde koşulsuz şartsız çocuklardan yana taraf olmaya ve çocukların yaşamını yitirmesinde sorumluluğu olan her failin tespit edilerek etkili bir idari ve cezai soruşturma sürecini başlatmaya çağırıyoruz” çağrısında bulundu.
Açıklama, alkışlarla son buldu.