Avukat Sevda Çelik Özbingöl: Yargı eliyle cinayetler işleniyor
- 09:06 24 Ağustos 2022
- Güncel
Öznur Değer
ANKARA - 8 ayda 44 hasta tutsağın yaşamını yitirdiğini vurgulayan HDP Hukuk Komisyonu üyesi Sevda Çelik Özbingöl, “Eğer biz hak ihlalleriyle karşı karşıya olan insanların cezalandırılmasına seyirci kalırsak, toplumsal anlamdaki demokrasi ve insan hakları mücadelesinin de bir anlamı olmayacak. Yargı eliyle cinayetler işlendiğini düşünüyorum. Bu hepimizin sorunu ve sahiplenişi büyütmek bizim öncelikli sorumluluklarımızdan bir tanesi” dedi.
“Cezaevleri ölüm evleri olmasın” diyerek Diyarbakır, Van, İstanbul ve İzmir’de aylar önce Adalet Nöbeti’ne başlayan tutsak aileleri, hasta tutsakların bir an önce serbest bırakılması talebiyle mücadelelerini sürdürüyor. Cezaevlerinde uygulanan tecrit politikaları tüm topluma sirayet ederken, hasta tutsakların cezaevinde yaşamını yitirmesi ise hasta tutsaklar üzerinden uygulanan özel politikaları gözler önüne seriyor.
8 ayda 44 tutsak yaşamını yitirdi
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre cezaevlerinde 651’i ağır bin 517 hasta tutsak bulunuyor. Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından “Cezaevinde kalabilir” raporu verilerek tahliyelerinin engellenmesi sonucunda 2022 yılının ilk 8 ayında 44 tutsak cezaevinde yaşamını yitirdi. Elazığ 1 No'lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan yüzde 96 engelli hasta tutsak 68 yaşındaki İbrahim Yıldırım, tahliyesine 10 gün kala 14 Ağustos’ta, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Batman İl Eşbaşkanı ve Parti Meclisi (PM) üyesi Mehmet Candemir (60), tutuklu bulunduğu Giresun Espiye L Tipi Kapalı Cezaevi’nde 15 Ağustos’ta, Urfa 2 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan ağır hasta tutuklu Bazo Yılmaz (67) ise 18 Ağustos’ta cezaevinde yaşamını yitirdi. Böylece 5 gün içinde 3 hasta tutsağın yaşamını yitirmesi cezaevlerinde işkenceye varan uygulamaları bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk Komisyonu üyesi Avukat Sevda Çelik Özbingöl, hasta tutsaklara yönelik uygulamalara ilişkin değerlendirmelerde bulunarak yükselen tepki ve sahiplenişi büyütme çağrısında bulundu.
‘Seyirci kalırsak demokrasi mücadelesinin bir anlamı olmayacak’
Cezaevlerindeki hak ihlallerinin gündemlerinde olan önemli bir konu olduğunu ifade eden Sevda, siyasi iktidarın toplum üzerindeki baskısının ve özgürlüklere dair kısıtlayıcı tutumunun cezaevlerinde de farklı bir boyutta yansıdığını kaydetti. Yargının siyasallaştığına vurgu yapan Sevda, “Yargıya bağlı olan cezaevleri, ATK ve birçok kurumun da siyasallaşmış kararları, karşımıza hak ihlalleri ve mağduriyetlerin artışı olarak çıkmakta. Bu süreçte ciddi bir infaz yasası değişimi yaşandı. İnsanlar arasında eşitlik ilkesini, evrensel insani ilke ve değerleri yok sayan ciddi ihlaller ve yasal kararlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bütün cezaevlerinde çok ciddi ve paralel bir sorun trafiği yaşıyorsak, bunun sistemsel bir politikadan kaynaklı ciddi bir sorun olduğunu görmek ve toplumsal muhalefetin bu konuda duyarlılık göstermesi gerekir. Kanser tedavisi gören, sağlık imkanlarından faydalanamayan, cezaevinde tek başına yaşamını idame edebilme imkanı olmayan tutsakların cezaevinde tutulması yönünde bütün itirazlara, taleplere, sağlık kuruluşlarının raporlarına rağmen cezaevlerinde tutulmaları yönünde mahkeme ve infaz yasasından kaynaklı kararlarla karşı karşıyayız. Bu hepimizi ilgilendiren ve üzen bir konu. Eğer biz hak ihlalleriyle karşı karşıya olan insanların birden fazla kez cezalandırılmasına seyirci kalırsak, toplumsal anlamdaki demokrasi ve insan hakları mücadelesinin de bir anlamı olmayacak” sözlerine yer verdi.
‘Yargı eliyle cinayetler işleniyor’
Yaşamını idame edemeyecek hasta tutsakların cezasının ertelenmesi için infaz yasasında infazın ertelenmesi şeklinde bir düzenleme olduğunu hatırlatan Sevda, ayrımcı ve siyasal baskıların etkin olduğu kararlarla karşı karşıya olduklarını dile getirdi. Ölümlerin bu aşamadan sonra kendini göstermeye başladığının altını çizen Sevda, “Bir haftada 3 hasta tutsağın hayatını kaybettiğinden bahsettik ama yılın ilk 8 ayında 44 hasta tutsak hayatını kaybetti. Basit hak ihlalleri ve ihmallerden bahsetmiyoruz, yaşam hakkının ihlalinden ve göz göre göre insanların yaşamlarının ellerinden alınması gibi bir gerçekliği konuşmamız gerekiyor. Yargı eliyle cinayetler işlendiğini düşünüyorum. Bu hepimizin sorunu ve bizim açımızdan çok önemli. Bütün hasta tutsaklarla ilgili salıverilmeleri ya da infaz yasası kapsamında infazlarının ertelenmesi konusunda yargı sistemimiz içerisinde tek bir mekanizma esas alınırken, ATK kararları karşımıza çıkmakta. ATK kararları insanların yaşamını doğrudan etkileyen sonuçlara neden olmakta” şeklinde konuştu.
‘ATK’nin politikleşmiş kararlarını görmekteyiz’
Kamuoyuna yansıyan önemli hasta tutsaklardan birinin Aysel Tuğluk olduğunu vurgulayan Sevda, ATK’nin defalarca hayatını tek başına sürdürme olanağı olmayan Aysel Tuğluk hakkında “cezaevinde kalabilir” raporu verdiğini hatırlattı. Sevda, “Hukuki zemini olmamasına rağmen ‘kısmi ifade verebilir’ şeklinde karar bile tesis etti. Hayatını kaybeden hasta tutsakların hepsine dair ATK’nin verdiği ‘cezaevinde kalabilir’ raporları, salıverilmelerinin önünde ciddi bir engel olarak karşımıza çıkmış durumda. Hasta tutsakların ATK tekelinde tutulan bu tasarrufunun tam teşekküllü ve sınırları belirlenmiş, yasal güvencelerle sorumluluklarının sınırları çizilmiş hekimlik çerçevesinde hareket eden, raporlar yapan hekimlerce raporların alınmasının olanağının sağlanması özellikle hasta tutsakların yaşam hakkı söz konusu olduğunda mahkemelerin dikkate alacağı şekilde önlerine sunulması ve mahkemelerce esas alınmalarının sağlanması gerekiyor. ATK herkes için aynı kararları vermiyor. Ayrımcılık nasıl yargı kararlarına yansıyorsa ATK tarafından verilen birçok raporda da ayrımcı, siyasi saikleri esas alan, hastanın hayatını idame ettirip ettirememesi önünde bir kriter gözetmeksizin politikleşmiş kararlar görmekteyiz. ATK kararlarının politikleşmesine dair ciddi tespitler ve tepkiler var” ifadelerini kullandı.
‘ATK’nin mevzuata uygun karar alması gerekiyor’
Sevda, ATK’ye sevki bile yapılmadan ya da sevki yapılıp aleyhe raporlarla hayatını kaybeden çok sayıda hasta tutsağın varlığının bile ATK’nin politikleştiği gerçeğini gözler önüne serdiğini ifade ederek, “ATK, yasal çerçevede hekimlerin görev ve sorumluluklarını, orada bulunan atanmış kimliklerin hiçbir siyasi saik gütmeksizin hekimlik hassasiyetiyle değerlendirmeler yapması gereken bir alan. Ancak ne yazık ki biz öyle kararlar görmüyoruz. ATK tekelinden çıkarılarak hasta tutsakların diğer araştırma ve devlet hastanelerinde ya da tam teşekküllü tespitini ve değerlendirmesini yapabilecek olan hastaneler tarafından alınan raporların da dikkate alınarak salıverilmelerinin önünün açılması gerekiyor. Ayrıca ATK’nin de kendisine çizilen görev tanımı içinde kanuna, mevzuata uygun şekilde karar alması ve bunun denetlenmesi gerekiyor” dedi.
‘Hukuku işletmek gerekiyor’
ATK’nin, hastane raporlarının aksine, verdiği “cezaevinde kalabilir” raporları sonucunda cezaevinde yaşamını yitiren tutsakların sorumlusu olduğunu kaydeden Sevda, “Hiçbir sağlık desteği almaksızın hayatını kaybeden insanların, hayatını kaybetme süreçlerine dair ATK’nin bu yanlış ve eksik raporlarından dolayı hem meslek etiği hem de cezai ve hukuki açıdan ciddi sorumlulukları olduğunu düşünüyorum. Bu konuda takibi yapan avukatların hem suç duyuruları hem de maddi-manevi tazminatları gerektirecek başvurularda bulunduğunu duyuyorum. Bu sürecin takipçisi olmak gerekiyor. Eğer, verdiğimiz kararlarla sonucu değiştirecek bir vaziyette görev alınıyorsa aynı hassasiyetle ve sorumluluk bilinciyle hareket etmeleri gerekiyor. Aksine hareket ettikleri takdirde de gerekli cezai yaptırımları yapmaktan, dava etmekten, şikayet etmekten çekinmemek ve hukuku işletmek gerekiyor” diye belirtti.
‘Hiçbir siyasi çıkar insan hayatından değerli değildir’
Hasta tutsakların yaşamını yitirmesine dair toplumda ciddi bir rahatsızlık olduğunun altını çizen Sevda, insan hakları kurumları tarafından da hasta tutsakların sürecinin yakından takip edildiğini ifade etti. Toplumun gerçek sorunlarının muhalif basın dışında muhalif toplum kesimleri tarafından yüksek sesle dile getirilmesi konusunda ciddi bir toplumsal eksiklik yaşandığını sözlerine ekleyen Sevda şöyle devam etti: “Ancak hasta tutsaklara ilişkin tepki ve duyarlılığın gün geçtikçe arttığını görüyorum. Duyarlılığı yükseltmek konusunda hepimize sorumluluklar düşüyor. Basit hak ihlallerinden bahsetmiyoruz, yaşam hakkı gibi ciddi hak ihlallerinden bahsediyoruz. Hiçbir siyasi çıkar insan hayatından değerli değildir. Bütün hasta tutsaklar için aynı kararlar çıkmıyor. ATK tarafından yakın zamanda Çevik Bir’in infazının ertelendiği yönünde bir karar basına yansıdı. Bununla aynı durumda olan ve bir an önce salıverilmesi gereken çok sayıda tutsak siyasi saiklerle serbest bırakılmadı.”
‘Sahiplenişi büyütmek bizim öncelikli sorumluluklarımızdan’
Duyarlılık ve hassasiyetin insan yaşamı temelinde büyütülmesi gerektiğine işaret eden Sevda, “Bu sorunu daha sonuç alıcı bir temelde konuşmamız ve büyütmemiz gerekiyor. Yakın zamanda Urfa’da daha önce yerel yönetimlerde çalışan Bazo Yılmaz isimli ağır koah hastası arkadaşımızı kaybettik. ATK’ye sevki dahi uzun süre yapılmadı. Pandemi sürecinde hasta tutsakların tedavi edilmesi konusunda ciddi ihlaller yaşanırken, sonrasında da devam eden uygulamalar rutin uygulamalar gibi devam etmeye çalışıldı. Yerelde ciddi bir tepki ve cenazeye ciddi bir sahipleniş vardı. Bu da bu durumun kabul edilmeyişinin bir göstergesiydi. Bu sahiplenişi büyütmek bizim öncelikli sorumluluklarımızdan bir tanesi” şeklinde çağrıda bulundu.