Tecrit AKP'nin yöntemi haline geldi: Sokaktaki uygulamalar İmralı'dan bağımsız değil

  • 09:06 16 Kasım 2018
  • Siyaset
Beritan Canözer 
 
DİYARBAKIR - PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin etkilerinin toplumun tümü tarafından hissedildiğini belirten HDP'li Ebru Günay, "Tecridin mevcut hükümet tarafından bir yöntem olarak görüldüğünü düşünüyorum. İmralı sistemi bir teklik üzerinden kuruldu. Sokağa çıkma yasaklarının mantığının tamamı tecrit etmekten gelir" dedi.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit Nisan 2015'ten bu yana sürüyor. Ailesinin ve avukatlarının yaptığı tüm görüş başvuruları reddedilirken, avukatların yaptığı 763 görüşme başvurusu "hava muhalefeti", "koster bozuk", "koster onarımda", "OHAL" ve "5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun gereğince hükümlüler hakkında getirilen kısıtlamalar" gerekçeleriyle reddedildi. En son dün Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'na 764'üncü başvuru yapıldı ve yeniden reddedildi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Mardin Milletvekili ve Abdullah Öcalan'ın avukatlarından Ebru Günay, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin etkilerini ve başvuruların reddedilmesini değerlendirdi. 
 
'Her geçen gün ağırlaşan bir tecrit süreci yaşıyoruz'
 
Tecridin tek başına çok ağır bir kavram olduğunu belirten Ebru, uluslararası hukukta kolay kolay tecrit işlenmediğini hatırlattı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye kararlarında mevcut İmralı koşullarını tecrit olarak kabul ettiği kararların var olduğunu ifade eden Ebru, "Fakat bu kararlar yeterli mi, İmralı'nın mevcut durumunu anlatmaya yetiyor mu? Hayır, yetmiyor. Artık geldiğimiz aşamada İmralı'yla bizim hiçbir şekilde fiziki, sözlü, yazılı hiçbir temasımız olmuyor. Mutlak tecrit olarak değerlendirdiğimiz bir sürecin içine girdik. Daha nitelik değiştiren ve her geçen gün ağırlaşan bir tecrit süreci yaşıyoruz. En son 2016 yılında kardeşi Mehmet Öcalan kurmuş olduğu bir fiziki temas var. Onun dışında herhangi bir iletişim kurulabilmiş değil" dedi. 
 
'Tecrit sistematikleştirildi'
 
İmralı tarihinin en iletişimsiz dönemini yaşadıklarını söyleyen Ebru, "Avukatlar görüştürüldüğünde aile, aile görüştüğünde siyasal heyet, heyet görüştürüldüğünde ise aile ve avukatlar görüştürülmedi. Fiziki temasın oluşmasında tecrit kaldırılmış da olmuyor. Biz yalnızca Sayın Abdullah Öcalan ve diğer tutukluların sağlıkları konusunda fikir sahibi olmuş oluyoruz. Fakat oradaki koşullar ortadan kalkmış olmuyor. Tecrit sistematik bir hale dönmüş ve o parçanın, o sistematik halin dağılması gerekiyor. Adanın tecridi, içine gireni içine alan bir durum. İmralı'da kalan tutuklular, grup olarak 2013 yılında adaya gidenlerdir ve hepsi aslında farklı cezaevlerindeyken aileleri ile görüşen, iletişim kurabilen, mektup yazan, mektup alan, resim çizen ya da daha birçok haktan faydalanabilen tutuklulardı" diye belirtti.  
 
‘Sokağa çıkma yasaklarının mantığı tecrit etmekten gelir’
 
Tutsakların İmralı Adası’na gittiklerinden bu yana aileleri ve avukatlarıyla görüşemediklerini ve diğer haklarından da faydalanamadıklarını vurgulayan Ebru, "İmralı'dan 2 kişi Silivri Cezaevi’ne sürgün edildi ve elbette orada da çok sıkıntılar yaşıyorlar ama en azından aile görüşlerini sağlayabiliyorlar. Dolayısıyla buradan baktığımızda tecridin kendisi her geçen gün ağırlaşan bir sistemdir. Tabi ben tecridin mevcut hükümet tarafından bir yöntem olarak görüldüğünü düşünüyorum. AKP Hükümeti 2002'den beri iktidar ve o tarihten beridir İmralı Adası’ndaki her şeyden sorumludur. İmralı sistemi bir teklik üzerinden kuruldu. Sokağa çıkma yasaklarının mantığının tamamı tecrit etmekten gelir. Bunlar tabi kadın politikasına da yansıyor" ifadelerini kullandı.  
 
'Tecridin etkisini toplum ve kadınlar derinden hissediyor'
 
Ebru, mevcut iktidarın kadını hedef alan bir pozisyona evrildiğini ifade ederek, "Kadınlar için '3 çocuk yapan, evine bakan, kocasını mutlu eden' bir kadın profili çizilmeye başlandı. ‘Özgür kadın’ dedikçe bu toplumda taciz ve tecavüz olayları arttı. Toplu tecavüzlerin hiçbiri, yine vakıflarda gerçekleşen taciz ve tecavüzlerin hiçbirini bu karşı ideolojik savaştan bağımsız ele almıyoruz. Bir toplum orada kırılmaya çalışılıyor, bir toplumun iradesi kırılmaya çalışılıyor. 'Tecrit oldu, bitti' değildir yani tecridin etkilerini kadınlar ve aslında toplumun kendisi derinden hissediyor" dedi. 
 
'Kürt sorununa yaklaşımla bağlantılı bir sorundur'
 
Abdullah Öcalan'ın müzakereye geçiş sürecinde kendisine "Kendiniz için ne istiyorsunuz" diye sorulduğunda, "Özgürlük, sağlık ve güvenlik koşullarının yaratılması" diye yanıt verdiğini aktaran Ebru, şöyle dedi: "Bu özgürlük cezaevi içerisinde rahat hareket edebilmekti. Bugün Ortadoğu'da tabana indiğimizde hepimizin tek tek sağlık, özgürlük ve güvenlik koşullarımızın yaratılmasına ihtiyacımız var. Yakın zamanda bir gecede 200 kişi gözaltına alındı. İşte bunu da tecrit politikasından bağımsız değerlendiremeyiz. Hani 'Öcalan'ın sağlığı, özgürlüğü toplumun sağlığı, özgürlüğü ve güvenliğidir' diyoruz ya bu gerçekten böylesi bir diyalektiği ifade ediyor.”
 
'İmralı'dan başlayıp genelleşen uygulamalar' 
 
Görüşme başvurularının sürekli reddediliyor olmasını da hukuki bir skandal olarak değerlendiren Ebru, Olağanüstü Hal’in (OHAL) fiilen hala devam ettiğini ekledi. Herkese ayrı bir bahane sunulduğunu kaydeden Ebru, "Görüş talebimize hiçbir şekilde olumlu dönüşler yapılmıyor. Başvuruların reddediliyor olması aslında Hükümet’in Kürt sorununa yaklaşımıyla ilgili bir sorun. Cezaevlerindeki ve sokaktaki uygulamalara baktığımızda aslında İmralı Adası’nda başlayan ve oradan genelleşen uygulamalardır" dedi.