Dilan Dirayet Taşdemir: İdlib mutabakatı sonuç alınacak bir mutabakat değil

  • 09:47 20 Eylül 2018
  • Siyaset
Dilan Babat 
 
ANKARA - Türkiye ve Rusya’nın İdlib üzerinde uzlaştığı mutabakatın sonuç alınacak bir mutabakat olmadığını belirten HDP’li Dilan Dirayet Taşdemir, “Kimi dönemsel rahatlamalarla zamanı uzatma gibi politik yaklaşımlar var. Dolayısıyla Soçi’de konuşulanlar ve ağır silahlar zaman kazanmaya yöneliktir. Ciddi bir sonuç alacak bir mutabakat değil” dedi. 
 
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 17 Eylül’de yaptığı ikili görüşmede, İdlib’de “silahlardan arındırılmış bölge” kurulmasına karar verilmişti. “İdlib mutabakatı”nın basına yansıyan tam metnine göre, çatışan taraflar 10 Ekim’e kadar ağır silahlarını, silahsızlandırma bölgesinden çekecek. Denetimleri ise Türkiye ve Rusya tarafından yapılacak.
 
‘Güç dengeleri arasında gidip geliniyor’
 
Soçi’de yapılan görüşmeyi değerlendiren Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ağrı Milletvekili ve Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, AKP’nin Osmanlıcılık siyaseti ile Ortadoğu’ya açılmak üzerinde ciddi manevralar yaptığını belirten Dirayet, “2011 tarihinden bu yana Suriye siyasetinde tıkanan aslında siyasetten boşa düşen ve kaybeden taraf olduğunu da ifade etmek gerekiyor. Suriye siyaseti üzerinde geliştirdikleri temel politik yaklaşımlardan bir tanesi de Kürtlerin herhangi bir kazanım sahip olmamasıdır. Kürtlerin demokratik taleplerine yönelik bir müdahale biçimi, dolayısıyla bütün stratejisini Kürtlerin kazanmaması üzerine kuran bir Suriye siyaseti var. Bu siyasetin dış politikada ve Suriye’de ciddi anlamda sıkıştığını, siyasetsiz bıraktığını bundan dolayı da dönemsel ittifaklara yöneldiğini ve güç dengeleri arasında gidip geldiğini görüyoruz” dedi. 
 
‘Çeteci grupları Suriye sahasına gönderen Türkiye siyasetinin kendisidir’
 
Tahran’da ve Soçi’de yapılan görüşmelerde Suriye savaşının Türkiye siyasetine nasıl entegre edildiğini gördüklerini ifade eden Dirayet, bu savaşın Türkiye siyasetini yürüten araca dönüştüğünü kaydetti. Dirayet, “İdlib’deki durumda aslında isimleri değişen örgütler ve çeteler var. Bu isimler sürekli değişiyor. Bir gün Ahraruş Şam,  öbür gün Nureddin Zengi oluyor. Başka isimler altında kendilerini örgütlüyorlar. Ama bunun sadece bir kılıf değişikliği olduğunu herkes çok iyi biliyor. Zihniyet olarak belirli bir perspektife sahip gruplar bunlar ve bu grupları örgütlendiren de bunları Suriye sahasına gönderen de Türkiye siyasetinin kendisidir. İdlib’de kısa vadede bir anlaşma sağlanmış gibi görünse de aslında bir anlaşma sağlanmış değil. İran, Suriye ve Rusya siyasetine baktığımız zaman orayı bir pozisyon halinde bırakmak söz konusu değildir” ifadelerini kullandı. 
 
‘Sonuç alınacak bir mutabakat değil’
 
Türkiye’nin ön gördüğü idlib’de farklı şeylerin yaşandığını kaydeden Dirayet, İdlib’e biçilen misyonun dışında başka zeminlerin ortaya çıktığını aktardı. “Kimi dönemsel rahatlamalarla ve zamanı uzatma gibi politik yaklaşımlar var” diyen Dirayet, şöyle devam etti: “Dolayısıyla bu Soçi’de konuşulan konular ve ağır silahlar zaman kazanmaya yöneliktir. Ciddi bir sonuç alacak bir mutabakat değil. Bu görüşmelerle Türkiye siyasetinin de Suriye politikasının da nasıl derin bir yanılgı içerisinde olduğu sonucu ortaya çıkıyor.”
 
‘IŞİD üzerinden bir örgütlenme sağlandı’
 
Bu görüşmenin ardından uluslararası basında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İdlib’de bulunan gruplar adına sözcülük yaptığı manşetlerinin yer aldığını dile getiren Dirayet, yürütülen siyasetin “fikir babalığını” ise AKP’nin kadrolarının yaptığını söyledi. Dirayet, “Bu çizgi gittikçe radikalleşti ve Kürtlerin demokratik cephesinin demokratik zeminde mücadelesini yürütmesi bir şekilde Türkiye cephesinde karşıt bir cephe oluşturmaya başladı. O dönem Kobanê ve Rojava’da IŞİD saldırıları gerçekleşmeye başladı.   Kamuoyuna yansıtılan belgelerde Türkiye ile ilişkilerine bakıldığı zaman IŞİD’in yaptığı katliamlar, pozisyonu ve devletin bu durumlarda nasıl uzlaşma sağladığı mahkemelerde kendisini gösterdi. Suriye politikasında IŞİD üzerinden bir örgütlenme sağlandı. Bunların çoğu Türkiye siyasetinden bağımsız değildi. Soçi’de, Tahran’da yapılan görüşmelerde de görülüyor ki Türkiye bu yapıların bir temsilcisi gibi bir konuma sahip. Bunları ne kadar ılımlı muhalifler olarak tanımlasa da zihniyet ve yapı olarak benzer örgütlerdir. Bugün Türkiye’de bütün bu yapıları organize eden ve sözcülerini de üstlenen bir pozisyonda” ifadelerinde bulundu.  
 
‘Efrin işgaline sesiz kalanlar İdlib’de ittifak oldu’
 
Efrin’e yönelik saldırılar sırasında uluslararası güçlerin büründüğü sessizliğe dikkat çeken Dirayet, aynı uluslararası güçlerin İdlib meselesinde yeniden bir olduğunu kaydetti. Dirayet, şöyle devam etti: “Bu devrime yönelik bu yaklaşımda bir şekilde gördüğümüz gibi bugün İdlib üzerinde kıyamet koparanlar, İdlib’de sivil olduğunu düşünenler Efrin karşısında ciddi bir suskunluğa büründüler. İdlib‘de 20 bine yakın radikal silahlı grup olduğu söyleniyor, bu radikal silahlı grupların insanlara karşı nasıl suçlar işlediği de herkes tarafından çok iyi biliniyor. Orada bulunan elbette sivil halkın koruma altına alınması gerektiğini her zaman söylüyoruz. Oradaki yapıya karşı bu kadar çözüm bu kadar uğraş uluslararası bir diplomasi orada yürütülmeye çalışılıyor, Efrin’e dönüp baktığımız zaman oranın yerli halkı yıllardır orada yaşıyor, demokratik bir seçenek sunmaya çalışıyor. Ortadoğu krizine çözüm olabilecek yüzyıllardır halkları birbirine kırdıran sisteme karşı yerelinde barışçıl, demokratik bir kentte bir işgal girişimi yaşandı.” 
 
‘İdlib AKP Hükümeti’nin siyaseti’
 
Kapitalizmin 21. yüzyılda yaşadığı sistem krizine karşı üçüncü bir alternatif olan Kürtlerin ve diğer halkların kader birliği yapmasının bir risk olarak algılandığını ifade eden Dirayet, “Efrin’deki siyaset tamamıyla bir Kürt karşıtlığı üzerine kurulan bir anlayıştı. Efrin meselesini yapan, planlayan çeteleri ve bu örgütleri Efrin’e yönlendiren sistemin Efrin karşısında bir söz söylemesi beklenen bir durum değildi. Elbette bu durumda İdlib karşısında yaygara koparacaktır. İdlib’teki durum gündeme geldiği zaman orada bulunan çetelerinde açıklamaları oldu. Bu ittifakın nasıl gizli yapıldığını kendileri de itiraf ettiler. Kendi yarattığı siyaseti sahiplenmek içinde bir ayağı Tahran’da bir ayağı Soçi’de bu siyaseti korumaya ve açığa çıkardığı tahribatı bir şekilde tölere edebilirim anlayışı da AKP’nin Suriye’deki yenilgisi anlamını içeriyor” dedi.