Newroz Uysal Aslan: Nihai bir mesaj değil bir başlangıç çağrısı

  • 09:05 31 Aralık 2024
  • Siyaset
Dilan Babat 
 
HABER MERKEZİ - DEM Parti Milletvekili Newroz Uysal Aslan, Abdullah Öcalan’ın parti heyetiyle gönderdiği mesajı yorumladı. Newroz Uysal Aslan, bu mesajın “nihai bir çağrı” olmadığını, aksine bir “başlangıç çağrısı ve müzakere öncesi bir tutum belgesi” olduğunu belirtti.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1993 yılından itibaren barış ve çözüm konusundaki söylemleri, Kürt meselesinin çözümüne yönelik yaklaşımındaki değişimleri ve evrimi bir kez daha ortaya çıkardı. 1993 yılı Abdullah Öcalan’ın ilk kez ateşkes ilan ettiği yıl olurken bu, aynı dönemde bir dönüm noktası da oldu. Bu dönemden itibaren Abdullah Öcalan, çatışmaların sona erdirilmesi ve Kürt meselesinin siyasi bir çerçevede çözülmesi için farklı dönemlerde çeşitli önerilerde bulundu ve barışçıl çözüm arayışlarını dile getirdi. 
 
1993 ateşkes ve barış mesajı 
 
1993 tarihinde Abdullah Öcalan, ilk ateşkes ve barış mesajları verdi. Abdullah Öcalan, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Kürt meselesinde çözüm arayışlarını destekleyerek, “Türklerle Kürtlerin kardeşliği” üzerinden çağrıda bulundu. Abdullah Öcalan, “Kürt- Türk savaşı kimseye fayda sağlamaz, barış herkes için kazançlı bir sonuç doğuracaktır” dedi.  Abdullah Öcalan’ın bu söylemlerinin ardından Turgut Özal’ın yaşamını yitirmesiyle bu sürecin kesintiye uğramasına neden oldu.  
 
 
 
Demokratik Cumhuriyet modeli önerisi 
 
Abdullah Öcalan’ın 1999’da uluslararası komplo sonucu Türkiye’ye getirilmesinin ardından götürüldüğü İmralı Cezaevi’nde bir kez daha barışa işaret etti. Abdullah Öcalan bu dönemde, PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakması ve Kürt meselesinin demokratik yöntemlerle çözülmesi için çalışılması gerektiğini kaydetti. Ayrıca Abdullah Öcalan, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü için “Demokratik Cumhuriyet” modelini önerdi.  
 
Barış için atılması gereken somut adımlar 
 
Tarihler 2000 ve 2004 süreçlerini gösterirken, Abdullah Öcalan, Kürt sorunun çözümü için ulus-devlet anlayışını aşan, yerinden yönetim ve halkların özyönetimini hedef alan demokratik konfederalizm fikrini geliştirdi.  Abdullah Öcalan, Kürt hareketinin siyasal ve sosyal alanlarda mücadele etmesi gerektiğini savundu. 
 
2009 yılında ise Kürt meselesinin çözümü için “Demokratik Açılım” süreci başlatıldı. Abdullah Öcalan, “Demokratik Türkiye” modelini detaylandırarak, Kürt kimliğini anayasal güvence altına alınmasını ve barışçıl çözüm yollarının kullanılması gerektiğini kaydetti.  Abdullah Öcalan, 2011 yılında bir “Yol Haritası” hazırlayarak, barış için atılması gereken somut adımları açıkladı. Bu yol haritasında: Kürt kimliğinin tanınması, anayasal reformlar, demokratik bir yönetim modelini önerdi.  
 
Tarihi Amed Newrozu 
 
2013 ve 2015 süreçleri ise tarihi süreçler olarak değerlendirildi.  2013 sürecinde, Abdullah Öcalan’ın mesajı milyonların bir araya geldiği Amed Newroz’unda okundu. Mesajda,  “Silahlı mücadele döneminin sona erdiğini”, “Yeni bir demokratik Türkiye’nin inşa edilmesi gerektiğini” ilan etti. 2015’te çözüm sürecinin bir parçası olarak Abdullah Öcalan’ın önerileri doğrultusunda Dolmabahçe Mutabakatı açıklandı. Bu mutabakatta, Kürt sorununa anayasal ve yasal bir çözüm getirilmesi, demokratikleşme adımlarının atılması çağrısında bulunuldu.
 
23 Ekim görüşmesi: Çözüm gücüne sahibim 
 
“Çözüm sürecinin” bitirilmesinin ardından Abdullah Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecrit devreye girdi. Mayıs 2019’da avukatlarıyla görüşen Abdullah Öcalan, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Suriye’deki Kürt sorununa dair çözüm önerilerini dile getirdi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan'ın PKK'yi lağvetmesi ve  Meclis’te konuşma yapması yönünde bir çağrıda bulundu. Bu çağrı sonrasında 23 Ekim’de Ömer Öcalan’ın Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmede, "Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” şeklinde mesaj iletti. 
 
Devir demokrasi ve kardeşlik devri 
 
Son olarak DEM Parti milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, 28 Aralık’ta İmralı Adası'na gitti. Yapılan görüşmenin ardından Abdullah Öcalan, çözüm gücünü bir kez daha ortaya koydu. Abdullah Öcalan görüşmede şunları belirtti: “Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır. Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir.  Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır. Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir. Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.  Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır. Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir.”
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şirnex Milletvekili Newroz Uysal Aslan, Abdullah Öcalan’ın mesajını değerlendirdi.  
 
‘Çözümsüzlükteki ısrar kendini gösterdi’
 
Abdullah Öcalan’ın çözüm isteği ve ısrarının Kürt sorunun çözümsüzlüğündeki gerçekliğini ve gören bir yerde olduğunu söyleyen Newroz Uysal Aslan,  İmralı sürecinin tamamında Abdullah Öcalan’ın bu çözümün gerçekleşmesi için yoğun çabalar, çağrılar, yol haritaları ve savunmalarında çözüme dair yol haritalarının olduğunu söyledi. Newroz Uysal Aslan, “Birçok yönüyle tecridin devam ettirilmesi, savaş politikalarıyla bu çağrılar ve çözüm noktasında istediği düzeyde bir muhataplık bir devlet aklı bulamadı. Her zaman çözümsüzlükteki ısrar kendini gösterdi. Benzer bir sürecin eşindeyiz, farklı olarak Kürt sorununun geldiği nokta hem de 26 yıldır tecride rağmen çözülmediğini gösteren bir devlet aklı ile karşı karşıyayız. Sayın Öcalan’ın mesajlarının özü ve yol haritası itibariyle, önceki mesajlarıyla benzer bir biçimde. 1 Ekim’de Bahçeli’nin çağrılarıyla şekillenen bu sürecin biraz farklı okunması Sayın Öcalan tarafından yapıldığı da görülüyor” dedi.  
 
‘Barışın asli yol olması gerektiğini hatırlatan bir yerde’
 
Abdullah Öcalan’ın meseleyi Gazze ve Suriye üzerinden okuduğunu dile getiren Newroz Uysal Aslan, Abdullah Öcalan’ın Ömer Öcalan ile yaptığı görüşmede Orta Doğu’ya dair yaptığı “Bir Gazze 50 Gazze olur” söylemlerini hatırlattı. Newroz Uysal Aslan, “2019 ziyaretinde ilerleyen yıllarda daha çok çatışma ortamında bir bölgenin beklediği, Türkiye’nin barışçıl bir pozisyonda olması gerektiğini belirtti. O zaman Kürt, Türk kardeşliğini hatırlatan bir yerde tarihsel çağrısını da yapmıştı. 2019’da Türkiye, Suriye’ye bir saldırı hazırlığındaydı. Sayın Öcalan, ‘çatışma halini bir haftada çözerim’ çağrısını yapmıştı. 2024 yılındayız, Rojava ve Suriye’deki tablo çok daha ağır bir pozisyonda. Türkiye hala orayı kendine bir tehdit olarak görüyor, Sayın Öcalan buradaki çağrıda da Türk, Kürt kardeşliğini hatırlatarak, çözümün ve barışın asli yol olmasını gerektiğini hatırlatan bir yerde. Günlük, dar kimi siyasi gündemlere sıkıştırmayıp bunun tarihsel yönünü gören, sadece devlete değil tüm taraflara çağrıda bulundu. Adım atması gereken devlet ve iktidardır, ancak devlet ve iktidarın bu adımı ciddiyetle atması, barış ikliminin oluşturulabilmesi, doğru zeminde, tabloda çözüm çıkarılabilmesi için Meclis'e, kitlelere, siyasi çevrelere, akademisyenlere, basına herkese rolünü hatırlatan, pozitif bir dile, bir inisiyatif alabilen çağıran bir metin var karşımızda” diye belirtti.  
 
‘Mesaj yada çağrı değil’
 
Devletin de ‘çözüm’ olarak kimi çağrıları yapmaya hazır olabileceğini, bunların oluşabilmesi içinde tam da ifade edilen çevrelerle birlikte bir yol haritası zemininin oluşturulması gerektiğini dile getiren Newroz Uysal Aslan, “Demokratik müzakere yönteminden Sayın Öcalan vazgeçmedi, tüm tarafların sözünü kurması, tutumunun alması var olan sorunları kutuplaştırması değil aşan bir yerden çağrısını yeniliyor. Bu bir nihai mesaj ya da çağrı değil. Bu bir başlangıç çağrısı, müzakere öncesi bir tutum belgesi. Hem bu metnin yaratacağı etkileri demokratik siyasete de, toplumda da, siyasi toplum çevresinde de yakından takip edip değerlendirmek, hem de devletin bu çağrıya karşılık nasıl adımlar atacağı, nasıl bir pozisyon alacağı ileriki zamanlarda bizim için önemli. Sayın Öcalan, 93’ten beri bulunduğu çözüm tutumunu demokratik çözüm ve müzakere yöntemiyle onurlu bir barışa yol alma tutumunu sürdürüyor. Buna karşı devletin, iktidarın, halkın bunu büyütecek, güçlendirecek, kapısını aralayacak pozisyon almasını bekliyoruz. Bizler de bunun oluşması için yoğun çaba içerisinde olacağız” sözlerini kullandı.  
 
Tetikleyen bölgedeki gelişmeler 
 
Newroz Uysal Aslan son olarak şunları söyledi: “Devlet yeni değil siyaseten yıllardır bir tıkanıklık ve bir zorlanma yaşıyor. Halkların inkarı ile ekonomiyi halka değil savaşa akıtarak, Orta Doğu’da savaş gerçekleştirerek sadece Türkiye değil tüm devletler kendilerini sürekli halde götüremez. Bu tıkanıklık, Kürt sorununun yaratmış olduğu ağırlıkları her zaman yaşadı. Ama bunu savaş, imha ve soykırımla çözebileceğine inanan bir akılla yönetildi. Bunun ortadan kalkması için de hem seçim sonuçları, halkın iradesi, savaş saldırılarına rağmen istediği sonucu alamamış olmaması, çetelerle kurmuş olduğu ilişkilere rağmen Kürtlerin orada oluşturduğu modele ve umuda karşı uluslararası alan olarak bunun alternatifini oluşturamamış olması bugün Türkiye’nin Bahçeli öncülüğünde bu çağrıların aralanması  nedenlerinden en önemlisi. Sayın Öcalan’ın 26 yıla rağmen duruşundan vazgeçmemesi, direnmesi, Kürt halkının Sayın Öcalan’ın iradesine sahip çıkması bunu tetikledi. Rojava’daki gelişmeler de tetiklemiştir ama ifade ettiğimiz eylemler, çağrılar, Kürt halkının kendi iradesi olmasaydı devlet, böyle bir çağrı yapma gereği duymazdı. Bütünsel etkenin olduğu bir meseleyi tek bir yöne bağlamak doğru değil. Tetikleyen, bölgedeki gelişmelerdir.”