Tülay Hatimoğulları: Kadınlar 9'uncu Yargı Paketi'ne karşı çıkmalı
- 12:39 2 Temmuz 2024
- Siyaset
ANKARA - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda, iktidarın sınır ötesi politikalarına dikkat çekerek, “Şam ile anlaşmanın sahici yolu, Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmektir. Bu çözüm, Qamişlo ve Kobanê’den geçer” dedi. Tülay, 9'uncu Yargı Paketi'ne de değinerek, kadınların karşı çıkmasını istedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis Grup Toplantısı'nda gündeme dair konuştu.
‘Yangınlar sistematik bir şekilde çıkarılıyor’
Torbalı’daki patlamada yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı dileyerek konuşmasına başlayan Tülay, dört bir yandan gelen Barış Anneleri’ni selamladı. Tülay, Kurdistan ve Türkiye’nin batısında çıkan yangınlarla ilgili olarak, “Aydın Kuşadası’nda, İzmir Selçuk ve Menderes’te orman yangınları neredeyse evleri saracak kadar geniş bir alana yayıldı. Bu yangınlarda tek tesellimiz can kayıplarının olmamasıdır. Ancak batıda yakılan ormanların neden yakıldığını gayet iyi biliyoruz. Turizm ve maden şirketlerine peşkeş çekmek, zenginlere imar alanları açmak için ormanlar yakılıyor; bunu asla kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz. Bu olaylar peşi sıra devam ediyor. Türkiye’nin her yerinde yangınlar var. Bu yangınlara dair ne yazık ki önlem alınmadığı gibi çoğunun sistematik bir şekilde tıpkı Diyarbakır, Mardin ve Kurdistan'ın birçok kentinde olduğu gibi batıda da turizm kentlerinde bu yangınların sistematik olarak çıkarıldığını vurguluyorum. Yetkililere çağrımız, bu yangınların çıkması engellenmelidir. Yangınlar çıktığı zaman etkin bir müdahale mutlaka gerçekleşmelidir” ifadelerini kullandı.
Hiçbir firari sanığın yakalanması için doğru düzgün adım atılmadı
Madımak Katliamı’nın yıldönümüne değinen Tülay, kardeşliğin orada yakılmak istendiğini ifade etti. Tülay, “Bugün 33 canımızın şahsında bu ülkede semah yakılmak istendi, saz yakılmak istendi, şairler, semah dönenler yakılmak istendi. Bizler burada kardeşliğin yakılmak istendiğini gayet iyi biliyoruz. Sivas davası özellikle mevcut olan iktidar tarafından o kadar kötü bir biçimde yönetilmiş bir dava oldu ki ve insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğu halde o kapsamda değerlendirilmedi. Hiçbir firari sanığın yakalanması için doğru düzgün bir adım atılmadı. Buradan tutuklanıp yargılananların bir tanesi Cumhurbaşkanı tarafından serbest bırakıldı, biri de hastalığı gerekçe gösterilerek serbest bırakıldı. Zaman aşımına uğradığına dair karar açıklandığında Erdoğan hayırlı olsun diye cevap vermiştir. Bizler zalimlerin bu yaptıklarına, Alevi canlarımızın tarih boyunca katledilmesine seyirci kalanlar günümüz koşullarında da bu katliamları aratmayan adımlar atanlara karşı Alevi canlarımızın yanında dün olduğu gibi bugün de yan yanayız, bir aradayız. Buradan çağrımızı yineliyoruz. Alevilerden özür dilenmelidir. Hakikatlerle yüzleşmek için bu parlamentonun çatısı altında bütün Alevi katliamları, Roboski ve benzeri bütün katliamlarla yüzleşmek için komisyon oluşturulmalıdır” sözlerini kullandı.
Tülay devamında şunları söyledi:
“Esasen küresel ölçekte bütün dünyanın temel gündemlerinden biri 3’üncü Dünya Savaşı tartışmaları. Bizler parlamentonun kürsülerinden eş başkanlarımız bizden önceki eş başkanlarımız bu kürsülerden bizler bu görevi devraldıktan sonra yine aynı biçimde sürekli Ortadoğu’da Afrika’da, Kafkasya’da yaşanan savaş ve çatışmalara sürekli dikkat çektik ve bu konuda önerilerimizi kamuoyuyla paylaştık. Açlığı ve sefaleti her yere yayan karun gibi zenginleşen, Dehak gibi zalimleşen bu iktidar şimdi de bir savaş tamtamlığına kendini kaptırmış durumda. Bizler şunu çok iyi biliyoruz, küresel ölçekte sermayenin yaşamış olduğu krizden çıkış aradığını biliyoruz. Bu krizin milyarlarca insanı aç bıraktığını çok iyi biliyoruz. Bu işin dünya ölçeğinde savaş çıkarmaya çalıştıklarını, odak nokta olarak şu anda. Ortadoğu ve kuzey Afrika’yı seçtiklerini, su savaşın emperyalist paylaşım savaşının Rusya ve Ukrayna’ya yayıldığını görebiliyoruz.
Defalarca ‘sizin ne işiniz var o ülkelerde’ dedik
Bütün bunlar gelişirken savaş tamtamlarını asla bırakmayan bu iktidarın Dışişleri Bakanı şöyle bir açıklama yapıyor: 3. dünya savaşı uyarısı yapıyoruz. Amerika’yı yeniden keşfeder gibi böyle bir uyarıyı bu zamanda yapıyor. Milli Savunma Bakanı da biz olası bir savaşa hazırlıklarımızı sürdürüyoruz diyor. Ülkeyi yönetenler gerçekleri halktan gizliyorlar. Biz soruyoruz yıllardır her yere sınır ötesi yaptığınız operasyonlarla Suriye’nin, Libya’nın içişlerine müdahaleyle Irak’ın, gücünüz yeterse İran’ın içişlerine yaptığınız bu yanlış politikayı biz her zaman eleştirdik. Sizin ne işiniz var o ülkelerde dedik. Neden o ülkelerin iç işlerine karışıyorsunuz dedik. Buradan bir kez daha bu soruyu bu iktidara soruyoruz. Sıfır sorun politikasıyla, komşularımızla sıfır sorun politikası diye yola çıktılar ama yedi düvele savaş açan bir anlayışa büründüler. Ve bunun en büyük nedenlerinden biri evet bölgede bir güç olmak isteğinin yanı sıra, bir emperyalist güç olmaya çalışmanın yanı sıra esas meselenin Kürt sorunu olduğunu çok iyi biliyoruz.
Suriye iç savaşına müdahale etmek Türkiye’yi savaşa çeker
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözmemek için sınırın ötesine açılmış savaşın da hepimiz hep birlikte bunun farkındayız. Ve iktidar bizim bütün bu uyarılarımıza pratikte verdiği yanıt şudur. Filistin'in yanında göründü ama silah yapımında kullanılan malzemeler dahil olmak üzere İsrail’e ihracat yapmaktan vazgeçmedi. Suriye iç savaşına bu şekilde müdahale etmeniz Türkiye’yi savaşa çeker. Türkiye’de birçok katliamın nedeni bu olmuştur dedik. 10 Ekim Gar Katliamı, Suruç ve birçok katliamın nedeni sizlerin Suriye’nin iç işlerine karışmasının sonucudur dedik. Orada desteklediğiniz ÖSO güçleri, IŞİD, El Nusra ve uzantısı güçlerin sonucudur dedik. Ama bunlar her zamanki gibi bizi değil dinlemek bu söylediklerimizi ters yüz etmeye çalıştılar.
ÖSO’ya ‘Kuvayi Milliye ruhuyla örgütlenen yapı’ diyen bu iktidardır
Geçen akşam 30 Haziran gecesinde Kayseri’de Suriyeli göçmenlere dönük ırkçı saldırı başladı. Bu, Türkiye’nin birçok iline, özellikle sınır iline yayılmış durumda. Sadece bu mudur hayır. Kayseri ile ilgili şunu söylüyorum: Bugün bir kız çocuğuna yapılan tecavüzü hiç bir vicdan kabul etmez, hiçbirimiz kabul etmiyoruz. Şunu da hatırlatmak isterim. Kayseri Valisi ve emniyet müdürü zaten bu çocuk Türkiyeli değil diyor. Tecavüze uğramış 5 yaşındaki bir çocuğun nereli olduğunun, hangi milliyetten olduğunun ne önemi var. Birinci vicdansızlık budur. İkincisi bu olayın failini yakalayıp yargılamak kamunun görevidir. Elbette toplumsal tepkiler olur. Elbette başta kadın hareketinin tepkileri olur olmalıdır da. Ama Kayseri’de bu gündemi bahane ederek bir pogrom denemesi yapılmasını, mültecilere dönük onları buradan kaçırtmaya yoğun bir şiddet uygulamaya gerekçe olarak gösterilmemelidir. Bu pogrom denemesini asla kabul etmiyoruz. ÖSO’ya ‘Kuvayi Milliye ruhuyla örgütlenen bir yapı’ diyen bu iktidardır, AKP’dir, Erdoğan’ın bizzat kendisidir. Şimdi ÖSO ile ters düştüğü için Türk bayrağının nasıl aşağı çekildiğine hepiniz tanıklık ettiniz.
Uyuyan hücreleri Türkiye için tehdittir
Diyor ki bizim işimiz yok Suriye’de. Suriye'nin iç işlerine karışmayız diyor. Dostum Esad birden Esed oluverdi, şimdi de bir daha dostum Esad politikasına dönmek istiyorlar. Görüşme için yıllardır çaba içindeler. Bu yeni bir tutum değil. Peki, işiniz yoksa iç işlerine karışmıyorsanız, Efrîn’e neden kaymakam atadınız, neden Türkiye'ye bağlı üniversitelerin Antep üniversitesinin şubesini açtınız, neden PTT açtınız ve ÖSO güçlerine Türkiye’nin parası ile maaş ödüyorsunuz. Bu iş işlerine karışmak değilse nedir. O halde biz buradan bir kez daha şunu söylüyoruz. Bu tehlikeli bir yere evrilmeden. Suriye ve göçmen karşıtlığı tehlikeli bir yere evrilmeden Türkiye’ye maliyeti yüksek can kaybına dahi sebep verecek katliamları engellenmek bu iktidarın görevidir. MİT’in görevi istihbaratını doğru düzgün çalıştırmaktır. Yarın öbür gün Suruç’taki gibi AKP ile ters düştü ya şimdi uyuyan hücreleri, her bir uyuyan hücre İstanbul, Ankara, Hatay, Mersin, Adana ve diğer bütün Türkiye kentleri için bir tehlikedir. Buradan yetkilileri uyarıyoruz. Gerekli tedbirleri almak zorundasınız. Evet, bu savaş tamtamlığı devam ederken muhalefeti dış siyasetle dizayn etmek isteyen bir iktidar var. Diyor ki biz vatan millet Sakarya bunu hayata geçirmek istiyoruz ama muhalefetin desteğini görmüyoruz. Muhalefet iki de bir çıkış yapıp bizi eleştiriyor ve çalışmalarımıza takoz koyuyor diyor. Biz sizin yanlış dış politikanıza destek olmayacağız. Muhalefeti de bunu bahane ederek zayıflamış olan AKP yanında dizmek, tıpkı Yenikapı ruhu gibi tırnak içinde aynı formülasyonla dış siyasetten dolayı yanınıza dizmek istiyorsanız yanılırsınız. Muhalefeti de bu tuzağa düşmemek üzere muhalefete de bir çağrı yapıyoruz.
Dış siyaset istihbari faaliyetlerle yürütülemez
Jeostratejik konumu itibariyle Türkiye her daim bölge açısından ve dünya açısından çok önemli bir ülke. Bunun hepimiz farkındayız ve çok söyledik burada bir kez daha tekrarlıyoruz. Evet, Türkiye resmi olarak Suriye ile görüşmelidir. Esad ile de görüşmelidir ama bu görüşmeler gerçekleşeceği zaman oradaki Kürt halkının iradesi ile de görüşmelidir. Orada Qamişlo ile de görüşmelidir, her kesimle mutlak görüşmelidir. Ve biz şunu çok iyi biliyoruz ki Kürt sorununu çözmemiş olan bir Türkiye’nin dış siyasette başarıya imza atma ihtimali yoktur. Ve şu uyarıyı bir kez daha yapıyoruz. Türkiye’de şu an dışişleri bakanlığı diyalog, diplomasi bu konularda çalışma yürütmek yerine yürüttükleri faaliyet MİT faaliyetleridir. İstihbari faaliyettir. Dış siyaset istihbari faaliyetlerle yürütülemez. Bunun da altını buradan bir kez daha çiziyoruz. Bunları biz çok söyledik. Şimdi bir kez daha altını çizmiş olalım. Şam ile anlaşmanın sahici yolu, Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmektir; Qamişlo ve Kobanê’den geçer.
Talep: İmralı tecridinin ortadan kalkması
Bunun en güzel örneğini bütün Türkiye şimdi bu salona siz değerli annelerimizin yüzüne ve o beyaz tülbendine bakarak bu barış talebimizdeki samimiyetimizi ve cesaretimizi bu salona bakarak görebilirler. Başlarken de söyledik Barış Annelerimiz de burada. Bugün bu salonda oturan her anamızın yaşamışlıklarının her biri ayrı bir roman, her biri ayrı bir kitap, her birinin ayrı bir kaybı, her birinin ayrı bir şekilde canı yanmış. Ama ortak bir paydaları var hepsinin. Bu canı yananların ortak talepleri var: Barış. Bütün acılara rağmen analarımız barış demekten, o tertemiz, bembeyaz barışın sembolü, bayrak gibi olan tülbentlerini başlarında taşıyarak barış demekten asla geri adım atmadılar. Ve bugün Türkiye ve Kurdistan’ın birçok bölgesinden analar burada. Analarımız özellikle Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi konusunda ısrarcı olan bir direnişe destek veriyorlar. Ve analarımızın en temel talebi İmralı tecridinin ortadan kalkması, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin ortadan kalkması.
Adalet Bakanı sorunlar için zerre çözüm önermedi
Sanırım bu alkışları iktidar da izliyordur ve analarımızın taleplerini görüyordur. Analarımız Adalet Bakanı ile görüşme talep etti. Evet, bir görüşme gerçekleşti ama Adalet Bakanı talep edilen sorunlar hakkında zerre kadar bir çözüm önermedi. Şu an tecridin ortadan kalkması ve Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için cezaevlerinde devam eden direniş var. Analar bir yandan bu direnişi destekliyor ve bir yandan yaptıkları eylemlerle her hafta Ankara’ya gelerek Adalet Bakanlığına yürüyerek, Adalet Bakanlığıyla görüşme talep ederek bu taleplerini tüm Türkiye’ye buradan duyurdular. Biz de DEM Parti olarak taleplerinizin sonuna kadar arkasındayız. Beraber mücadele edeceğiz. Hepinizin mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum. Hoş geldiniz bir kez daha, baş göz üstüne geldiniz.
Bu ülkede normalleşme olmaz
Türkiye’de Erdoğan yaşadıkları seçim yenilgisinin akabinde bir normalleşmeden bahsetti ve Türkiye gündemine ucube bir normalleşmeyi, anormal bir normalleşmeyi gündem olarak Türkiye’nin önüne getirdi. Kürt halkının verdiği bütün bu emekler karşılıksız kalıyorsa, anaların bu emeği karşılıksız kalıyorsa, bu ülkede normalleşme olmaz. Kürt halkı muazzam baskılara rağmen kendi belediye eşbaşkanlarını, belediye meclis üyelerini seçti. Şu an belediyede görevlerini icra ediyorlar. Ama yine durmadılar. Yine anormal hareketler, anormal hukuk karşısında görevlerini yapmaya, daha doğrusu hukuku ihlal eden işler yapmaya devam ettiler ve kayyım atadılar. Geçtiğimiz pazar Hakkari’deydik. Türkiye’deki bütün sol sosyalist yapılarla Türkiye’deki emek ve meslek örgütleri, siyasi partilerle birlikte biz İstanbul Kartal Meydanı’ndaydık. Hepimizin kimliği ayrı, siyasi görüşleri, cinsiyetleri, inançları, cinsel kimlikleri, etnisiteleri ayrı insanlar olarak İstanbul Kartal Meydanı’nda bir ortak payda etrafında buluştuk. Emeğimiz ve özgürlüğümüz için kayyıma geçit vermeyeceğiz dedik, kayyıma da geçit vermeyeceğiz. Kayyım gayrimeşrudur, kayyım hukuk dışıdır, kayyım 31 Mart’ta bir kez daha toprağa gömülmüştür. Kayyım politikasından derhal vazgeçilmelidir. Hakkari’de belediye meclisinin seçtiği Viyan Tekçe belediyenin başkan vekili olarak derhal atanmalıdır.
Sinan Ateş davasında doğru düzgün bir yargılama olmayacak
Bu normalleşme yalanının altında yatan birkaç örnekle bu normalleşmenin ne kadar derin bir yalan olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Kobanê Kumpas Davası’nda yüzlerce yıl ceza verdiler. İçinde sevgili Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın olduğu 13 arkadaşımıza. Gezi davasında Kavala’ya müebbet, orada yargılanan birçok insana onlarca sene hapis. 10 Ekim Gar Katliamı davası dün sonuç bağlandı ve yetkililerden, kamu görevlilerinden özellikle MİT’in ve Antep Emniyet Müdürlüğü'nün personelinin içinde olduğu dosyada isimlerinin isim isim geçtiği halde üzerlerinde ifade olduğu halde sanki onlar yokmuş gibi çıkan bir karar ve belli başlı insanlara verilmiş bir cezayla yetiniliyor. Oysa 10 Ekim Gar Katliamı insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve bu konuda parmağı olan bütün yetkililer derhal açığa çıkarılmalı ve yargılanmalıdır. Sinan Ateş cinayeti. Evet, dün başladı bu dosyanın görüşülmesine aylar sonra ve bugün devam edecek. Türkiye’de yine dünkü gelişmelere baktığımızda dün mahkeme salonundaki ifadelere dönüp baktığımızda Sinan Ateş cinayetinde ilk ifadelerin hepsinin değiştiğini ve yeni bir senaryonun yazıldığını burada bu işin azmettiricisi olan kesimleri ve siyasileri korumaya dönük bir ifade biçiminin geliştiğini görüyoruz. Burada kamu görevlileri de var, siyasetçiler de var ama bu dava belli ki bu şekilde götürülmek isteniyor. Canlı yayında televizyon programında ifade etmiştim, bu davada doğru düzgün bir yargılama olmayacak gibi görünüyor. Bu konuda kamuoyu duyarlı olmalı. Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş mutlaka ama mutlaka korunmalıdır.
Erdoğan normalleşiyorum diyerek yenilgisini toparlamak istiyor
1 Mayıs'ta tutuklananlar için yine onlarca yıl hapis istendi. Antep’te terör diyerek HDP yöneticilerine, devrimcilere cezalar yağdırıldı. Muğla Seydikemer’de Mardinli 4 tarım işçisi kalabalık bir ırkçı grup tarafından darp edildi. Neden? Kürtçe konuştukları için, Kürt oldukları için. Buna bu iktidar normalleşme diyor. Bu normalleşme sizin normaliniz olarak kalsın ama muhalefet sizin onu çekmek istediğiniz o zemine gelmeyecek. Erdoğan kendi ağzından itiraf etti, biz normalleşmeden bahsederken biz muhalefetin normalleşmesini istiyoruz dedi. Şunu bütün Türkiye halkları çok iyi bilsin ki, biz şunun gayet farkındayız. Erdoğan bu seçimden aldığı yenilgiden dolayı ben normalleşiyorum diyerek muhalefetin daha az muhalefet yapmasını sağlayıp kendini toparlamak istiyor. Onlar ne yapmak istediklerinin, muhalefeti kendi mindirelerine çekmek istediklerinin farkındayız. Biz Erdoğan'ın bizi çizmek istediği çerçeveye girmeyiz, o çemberde de kalmayız. Bu normalleşme sürecini muhalefetin üzerinde bir kılıç gibi gezdirmesini kabul etmiyoruz. Biz muhalefet olarak bize düşen en önemli görev Erdoğan’ın AKP’nin ortakları ile birlikte halka karşı yürüttükleri bütün yanlış politikalara karşı durmaktır. Biz muhalefet olarak işçinin, emekçinin, kadın yoksulun, çiftçinin, emeklinin, gençlerin, engellilerin, ezcümle bütün halkların ve inançların, bütün ezilen ve sömürülenlerin yanında olmaya, onların politikaları karşısında daha güçlü durmaya devam edeceğiz.
9’uncu Yargı Paketi: Kadınlar karşı çıkmalı
9’uncu Yargı Paketi şimdi parlamentonun gündeminde ve muhtemelen bu dönem kapanmadan görüşülecek. İstanbul Sözleşmesi’nden çıktılar yetmiyormuş gibi 9’uncu Yargı Paketi’nde kadınları şiddete karşı koruyan 6284 sayılı kanunda değişiklik yapmak istiyorlar. Bununla yetinmiyorlar AYM’nin kararına rağmen kadınların kendi soyadını kullanmasına müdahale etmek istiyorlar. Bu da yetmiyor tedbir kararını yani şiddet gören kadınlar eğer gidip şikayetçi olurlarsa ve kimi tedbir kararları alınırsa bu tedbir kararı elbette az da olsa kadınların korunması için önemlidir. Canlıların korunması için önemlidir. Bu tedbir kararının uygulanmasında ciddi değişiklikler yapmaya çalışıyorlar. Geçen grup toplantımızda da ifade ettim. Bir kez daha ifade etmek istiyorum. Çağrımızı yineliyoruz. Hangi partide olduklarından bağımsız olarak meclisteki bütün kadınlar başta kendileri 9. yargı paketine karşı çıkmalıdır ve erkek milletvekillerine çağrı yapmalı, karşı oy kullanmalarını sağlamalıdır. Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’daydık. İleri İttifak toplumsal cinsiyet eşitliği grubunun toplantısına bizler ev sahipliği yaptık. Bu toplantıya 7 kıta, 27 ülkeden delegasyon katılmıştı, biz onlara ev sahipliği yaptığımız için büyük bir onur duyduk. Farklı dillerden renklerden inançlardan kadınlar Türkiye'yi kadınlarla ve Kürt kadınlarıyla dayanışma duygularını ve sevgilerini ilettiler, üzerimde kalmasın buradan bütün Türkiyeli kadınlara, Kurdistanlı kadınlara bu selamı iletmek istiyorum.
DEDAŞ son 3 yılda tek kuruş vergi ödememiş
Türkiye’de yaşadığımız bütün bu sorun sarmalı içinde en çok can yakan, en çok canımızı acıtan açlık, yoksulluk ve artan işsizlik, derinleşen işsizliktir. Türkiye’de halklar tam yangın yerinde ve bir savaş ortamındaymış gibi yaşamaktadır. Bugün asgari ücrete zam yapmalarını bekliyorduk Temmuz ayında. Enflasyonun artış oranına göre bir artış beklerken bakanlık açıklama yaptı ve böyle bir artışı gerçekleştirmeyeceklerini söylediler. Ama şu sıralarda elektriğe yüzde 38 zam yaparak bu ülkede her evi ve her işyerini yangın yerine çevirebildiler. Elektriğe zam demişken şunu da sizlerle paylaşmak isterim. Yerli ve milliyiz diyor ya bu iktidar her konuda. Onların yerli ve milliliğini elektrikte görün lütfen. Bu zamlar karşısında elektrik faturalarını insanlar ödeyemezken ezim ezim ezilirken bu faturaların altında, İngiliz firmalarına para kazandırıyorlar. Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Yalova’da oturan vatandaşlar elektrik faturalarını bir İngiliz şirketine ödüyorlar. İngiliz şirketinin sahibi olan DEDAŞ son 3 yılda tek kuruş vergi ödememiş.
Devlete ait kurumlar özel sektöre devredildi
Türkiye’de yine arkadaşlarımızın uzmanlık alanları çerçevesinde yaptığı çalışmadan sadece birkaç örnek vermek istiyorum; bu ülkede 22 bin fabrika çok rahat kurulabilir ve bu fabrikalar kurulduğunda Türkiye’de işsiz kalmaz. Özelleştirdikleri tekel şeker fabrikası ve şimdi buradan adını sayamadığım o kadar çok tekelleştirilmiş fabrika var ki bir gün genel kurul konuşmamda danışman arkadaştan rica etmiştim. Özelleştirilen kurumların listesi sayfalar boyunca çeviriyorsunuz bitmiyor. Bu kadar kurum bu 22 senelik AKP iktidarı tarafından devlete aitken özel sektöre devredildi ve çoğundan da vergi alınmıyor bunu bilelim. Bunun için de fabrikalar, kurumlar, limanlar, yollar, hastaneler var. Biz gerçekten bunların kamulaştırılırsa Türkiye halklarına eşit adil bir ekonomik bölüşüme büyük bir katkı sağlayacaklarını düşünüyoruz bu çalışmalarımız çerçevesinde. 700 milyara ulaşmış olan çiftçi borçları acilen ödenmelidir. Diyarbakır, Mardin yangınında mağdur olan çiftçiler küçük ölçekli gibi gözüken ama üretici ve çiftçi için devasa önem taşıyan bu mağduriyeti bile gidermemek için bu iktidar orayı afet bölgesi bile ilan etmiyor.
Hangi alana el atsak elimizde kalıyor
Çay, buğday üreticileri dinlenmeli, talepleri yerine getirilmeli. Daha bunun gibi verebileceğimiz elbette çok fazla örnek var. AKP’nin yarattığı yıkım o kadar büyük ki Türkiye’de hangi alana el atsak elimizde kalıyor. Ama biz söz veriyoruz. Bütün bu alanlarda yeniden düzenlemeler ve iyileştirmeleri yapacağız. Bunu nasıl yapacağız?
Toplumcu, kamucu, demokratik bir anlayışla bu kokuşmuş düzeni değiştirerek yapacağız. DEM Parti olarak bu kurucu ruhla bunu yapmaya adayız. Bu adaylığımızla bunu yapmakta iddialıyız yapacağız, başaracağız hep birlikte. Her şeyin çivisi çıktı bu ülkede. Bu sömürü ve zulüm düzeni sürsün diye ülke batmaya ülke halkları katmerli ezilmeye devam edecek ya da hep birlikte bu gidişata dur diyeceğiz. Ne sermaye düzeni, ne koruyucu meleği saray bu saray ve ortakları halktan, sizden, bizden daha güçlü değil. Yeter ki bu konuda dayanışma içinde olalım. Yeter ki ezilenler, sömürülenler yeter ki bu ülkenin açları, yoksulları el ele tutuşmayı bilsin. Dayanışma içinde olalım. Mücadelemizi alanlarda meydanlarda hep birlikte sergileyelim.
Kayyımcı zihniyete karşı yürüyüşümüz devam ediyor
Şu anda saygı yürüyüşümüz devam ediyor. İstanbul’dan başladı, Türkiye’nin dört bir yanından Hakkari’ye doğru arkadaşlarımız yol alıyor. 'İradeye Saygı' yürüyüşünü selamlıyorum. Ekmeğe ve adalete her şeyden çok ihtiyacımız olan bir dönemden geçerken ekmek ve adalet kampanyamızı başlatıyoruz. Ekmek ve adalet kampanyamızda bizler yaz boyunca ve sonraki süreçlerde de yürüteceğimiz çalışmalarla Türkiye ve Kurdistan’ın dört bir yanında işçilerle, üreticilerle, çiftçilerle, yoksullarla, esnafla yan yana geleceğiz. Yoksul kadınlarla, işçi emekçi kadınlarla yan yana geleceğiz. Türkiye ve Kurdistan’ın dört bir yanında açlığa, yoksulluğa hep birlikte dur diyeceğiz. Bizim ekmeğe de adalete de en çok ihtiyacımız olan bir dönemden geçiyoruz.
Mücadelemizi daha ileriye taşıyacağız
Yalnızlaştırmaya çalıştıkları, hakkına hukukuna girdikleri her kesimle omuz omuza olacağız. Zulmün gölgesinde değil adaletin güneşi altında buluşacağız. Bizim pusulamız dayanışmadır, ezilenlerin ortak mücadelesi ve direnişidir. Çıktığımız bu yolda hep birlikte güçlenecek, hep birlikte bu iktidara, bu kokuşmuş rejime ve düzene hep beraber dur diyeceğiz. Bu motivasyon, enerji, iddia ve bilincimiz var. Geriye kalan tek şey eyleme geçmektir ve mücadelemizi alanlarda, meydanlarda, sokaklarda daha ileriye taşıyarak daha güçlü bir seviyeye çekmektir. Buna siz değerli halklarımızla, ezilen ve sömürülenlerle birlikte yapacağımıza inanıyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Hızır yar ve yardımcımız olsun.”